Doğum Günü

Ortalama okuma süresi 3 dk.

24…

24 Ekim. Ne güzel bir tarih… Adam rakamları toplamı 6 olan bir günde doğduğu için mi 6 rakamını çok seviyordu yoksa 6 rakamını çok sevdiği için mi ayın 24’ünde doğmuştu? Hem de en sevdiği ayda doğmuştu. Yaprakların döküldüğü mevsimde… Fakat o gece ne Ekim, ne dökülen kızıl yapraklar ne de 6 rakamı adamın yanındaydı…

Adam dağınık salonuna baktı. Kaosu seviyordu. Kaosta her zaman bir sanat görmüştü. Tıpkı izlerken kendinden geçtiği batman filmindeki joker gibi; evrenin sırrını açıklarcasına manalı bir gülümseme fırlattı dağınık salonuna. Dünya üzerinde kaç kişi mutfağa giderken bir paraflaşın üzerinden atlamak zorunda kalırdı ki? Ya da kaç kişi yemeğini yüz yıl önce yazılmış kitapların arasında yerdi?

Adam kaosundan zevk alırken bir yanı da toparlanması gerektiğini söylüyordu. Fakat o ses o kadar cılızdı ki, daha iyi duyabilmek için Eva Cassidy çalan radyosununun sesini açtı. Notalar o kadar güzel ardı ardına sıralanmıştı ki, bunu bir insan yapmış olamazdı. Çünkü insan kusurluydu. Adam kendini notaların kusursuzluğuna bıraktı. Düzenden de en az kaostan aldığı zevk kadar zevk alıyordu… Okuduklarından öğrendiği kadarıyla; kaostan düzen ve düzenden de kaos doğuyordu. Peki adam hangi gün doğmuştu? Kaosun doğum gününde mi yoksa düzenin doğum gününde mi?…

***

 

Diana Krall “sway with me” derken adam da alkolün etkisiyle sallanmaya başladı. Sallanan kafasından öte zihniydi. Anıları arasında gidip gelmeye, kendiyle sevişmeye başladı…. Bugün doğum günüydü ve Google’dan başka hatırlayan olmamıştı. Belki de Google’a yardım ettiği için hatırlamıştı… Google ana sayfasında mumlar yakmıştı doğum günü şerefine. Dünyada kaç kişi bir yapay zekaya yardım ederek yaşamını idame ettirirdi ki?…

Dağınık salonuna baktı. Normal olmadığını biliyordu adam.  O an karar verdi… Normal olmaya çalışmayı bırakacaktı.

İlgili yazı:   Yapay Zeka & Varoluşun Amacı

***

 

Blogunu açtı ve bir yazı yazmaya başladı. Ne hakkında olduğunu bilmiyordu, sadece parmaklarının yazmasına izin verecekti. Eva Cassidy; “Somewhere Over the Rainbow” diyordu. Adam da gökkuşağının üzerindeki o yeri aramaya koyuldu…

Başlangıçta söz vardı ya da oku diyordu bütün kutsal kitaplar. Adam da o yeri sözlerin içinde aramaya koyuldu. Kendi doğumunu arıyordu adam aslında. Böylece doğum gününü gökkuşağının üzerindeki o yere çevirebilirdi. Aradı taradı, okudu araştırdı… Ne kadar okusa da bulamadı adam kendini. Doğum gününü. Doğduğu günün sırrını… Adam da sözün kendisi olmaya karar verdi. Yazmaya başladı. Ne yazdığı önemli değildi, yazmak, yazabilmek yaratımın bizzat kendisiydi. Çünkü hiç olan tanrı önce tek ses olmuş, sonra iki harf olmuş ve OL deyip oldurmuştu.

Adam doğum gününde bir yazı yazmaya karar verdi. Kendinden kendine, doğumundan ölümüne, gökkuşağının altından tepesine ulaşacak bir yazı…

Dünyayı biraz daha güzelleştirecek bir yazı…

…ve Eva Cassidy eşlik edecekti o yazıya:

What a wonderfull world…

Ve dünya bir anlığına daha güzel bir yer olacaktı. Adam; doğum gününü böyle kutlayacaktı.

24 Ekim…

Dünyanın bir anlığına da olsa, biraz daha güzelleştiği gün…


Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

19 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

    • Hiç tanımadığım okurlarla tanışmanın zevki, tanrının evreni yaratırken aldığı zevke benziyor. Asıl benim için bir zevkti 🙂 Teşekkürler.

  1. Henüz 00:00 olmadan,gökkuşağının üzerindeki o yerden,bir kadeh de benden sana doğum günü şerefine…

  2. Tüm evren, doğumunuzla birlikte dalgalandı ve biraz daha güzel bir yer haline geldi. Gökkuşağının ötesinden selamlar, sizin de doğum gününüz kutlu olsun 🙂

  3. Belirtmeliyim ki çalan hoş şarkılar, bir kaç kadeh içki, sallanan bir vücut, kendinle sevişmek, biraz karanlık ve kafa kağıdında yer alarak önem arz eden günler söz konusu ise gökkuşağı değil, aykuşağından bahsedilir. Eğer bir gökyüzü ayın karşısında gerçekten iyi bir nedenle -veya hiçbir neden olmaksızın- ağlamaya başlarsa, o karanlığı bölen renkler oluşuverir. Ayak bastığımız gezegende nadiren, gözlerimizi kapattığımız evrende de tercihen sıkça… Yazının içerisinde büyük bir yanlışlık varsa onu da düzelteceğim, doğum gününü hatırladığını sana belirten kimse olmamıştı. İnsanların aklından geçenler, senin kurduğun cümleleri yıkabilirler. Tam da o gece sen klavyenin başında kelimelerle boğuşurken, gecenin karanlık anlarında uzun binalarla bakışmak yerine koca bir denizle elinde bir içki şişesiyle kahkahalarını paylaşmıyorken veya bir biletle hiç bilmediğin şehrin sokaklarında gezinmiyorken; çalan o hoş şarkılarla kimin, sen elini uzattığında kadehi yavaşça masaya bırakarak seninle dansa kalktığını bilemezsin. Omnia mutantur, nihil interit. Aykuşağının şerefine, nadiren, mutluluklarla…

    • Aslında bu bir ilham anında yazılan kısa bir hikaye, edebi bir metin… O nedenle ne denli yazarın gerçek ruhsal durumunu yansıtır meçhul fakat evet, kimin doğum günlerini başkalarının gıyabında kutladığını bilemeyiz. Ayrıca “aykuşağı” tabirinize bayıldım.

      Karanlık bir atmosfer ve gökkuşağının aynı metinde geçmesi aslında garip değil. Evrenin oluşumu böyle bir şey. Karanlıktan doğan saf ışık ve ardından tüm renklere ayrılması… Doğum günlerimiz de bu metaforu her zaman barındırır içinde. İster evde tek başınıza olun ister dışarıda, betimlediğiniz bir renkli sahne içinde… Renkler ve karanlık hep yan yanadır doğum günlerimizde. Tüm o eğlencenin içinde de bir hüzün görebilir insan ya da tüm yalnızlığının içinde gökkuşağının üstüne çıkabilir. Fakat sanırım gökkuşağının üzerinde bulduğumuz şey de evet, aykuşağı 🙂

      Teşekkürler güzel yorumunuz için.

  4. Yazıdan etkilendiğim belli oluyor ki 73 yaşıma kadar sıradan bir gün gibi kutlanan doğum günün aslında ne kadar ayrıcalıklı ve gerçek bir mucizenin ortaya çıkışı olduğunu epey derinden hissettim. Yüzde 1 ihtimalin biimde olanaksız sayıldığı gerçeğinden bakıldığında Dünyaya gelen birey için olasalıklar geri doğru bakıldığında nasıl bir mucizenin ürünü olduğumuz gine de kavramakta zorluyor insanı.Evren in varoluşu kadar bir mucizedir bu Dünyada bir an içi olsun yaşama gelmek. Kimine cennet kimine cehennem gibi olsa da .

  5. doğum gününüzü en içten dileklerimle kutlar nice aşk dolu kıpraşmalar dilerim:))artık hazırız;geçmiş şimdiki gelecek zamanı bir bara eğlenceye yolladığımızdan beri yalnızız artık,eğitimlerimizide tamamladığımıza göre şüphenin tereddütün korkunun olmadığı bir akışın oluşun içerisindeyiz,hep merak ederdim şükretmenin teşekkür etmenin zirvesi neresidir diye:)BİR lemenin bu kadar kolay olduğunu HİÇ düşünmemiştik,bütün oluşun tek BİR enerjiden iyi hissetmeyle harkulade hissetmeyle KUSURSUZ NİYETLE aynı anda EVET diyerekFARKINA varırken çook HEYECANLI şekilde göz kırpması hızında OL urken TEŞEKKÜRLER/ŞÜKÜRLER olsun…doğum gününüz kutlu olsun:)))AŞK VE SEVGİYLE kalın

      • Kolay etkilenen biri değilim. Ama içime dokunan nadir yazılardan biri; yüreğinize sağlık. Derinlere dalınca yüzeye çıkan bazı cümleler birer inci gibidir; kâh beyaz kah siyah…beyaz bir umudu ve huzuru yansıtırken,siyah keder ve hüzün olur birden sayfalara dökülürken.

        Bu kolyeyi boynumuzda taşımak olmuştur belki kaderimiz. Içerde gezinirken duyulan hiçlik ve suretsizlik hali belki bu olsa gerek. Çünkü insan kendini hiç bir yere ait hissetmiyor.

        Nice geçmiş ve gelecek yaş günleri
        gül ⚘

  6. hocam
    kaos ve düzenin doğum günleri var ancak bu tarih değil.
    sanırım sizin de bildiğinizi düşünüyorum.
    mart ve eylül günlerini yazmıyorum. gizli de değil
    o kadar açıklar ki göremiyoruz…
    ne demişler bir şeyleri saklamak istiyorsanız herkese söyleyin….

    elbette birinin kaosu birinin düzeni. yin yang gibi değil mi şu dünya dediğimiz kurgu.

    sevgiyle kalın….

    • Kesinlikle öyle… Ekinoks ve solistisler çok önemli. Özellimle 21 Aralık tarihini çok önemserim, özel bir tarihtir her manada. Çok teşekkürler katkınız için, sevgiler.

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)