Zamanın Hızlanması & Teknolojik Evrim

Ortalama okuma süresi 7 dk.

Zamanın hızlı akması, zamanın hızlanması gibi tabirleri günlük hayatta çokça duyar / kullanırız. Zamanın eskiye göre daha hızlı geçmeye başlaması ortak deneyimlediğimiz bir his gibi. Bu yazımızda dünyaca deneyimlediğimiz bu kolektif hisse neyin sebep olduğunu anlamaya çalışacağız. Bu zaman yolculuğuna çıkarken de şüphesiz teknolojiden ve deneyimlerimizden faydalanacağız. Hadi “zaman kaybetmeden” başlayalım. 🙂

Astronomun Gözünden Zaman & Teknoloji

Kişisel olarak amatör astronomi ile ilgileniyorum. Konuya benim gibi basit Ay ve Jüpiter gözlemleri yapan, nebulaları görmeye çalışan birinin gözünden yaklaşalım. Böyle bir kişi bundan binlerce yıl önce yaşasaydı, ayın döngülerini hesaplamak ve yıldızların konumlarını belirlemek için aylarca gökyüzünü gözlemleyecekti. Aralarından hangilerinin sabit yıldızlar, hangilerinin gezegenler olduğunu anlamak için yıllara uzanan gözlemler yapmak zorunda kalacaktı. Yani zamanının çoğu kısmını tek bir işe odaklanarak geçirecek, zaman algısını tek bir iş üzerinden ölçecekti.

Zaman yolculuğumuza devam edip takvimleri birkaç yüzyıl ileri saralım ve matbaanın icadına gelelim. Artık insanlar yıllar süren gözlemler sonucu elde ettikleri verileri kağıda döküp binlerce kopya basabiliyorlar ve bu kopyalar dünyanın her yerine gönderilebiliyordu. Böylece bizim yıldız gözlemcimiz basit bir yıldız haritasına bakarak hangi yıldızın kabaca nerede olacağını, hangi diğer takım yıldızlarla görüneceğini biliyor olacak. Yine de yıldızların ve gezegenlerin doğma ve batma saatlerini bulunduğu enleme göre hesaplayamayacağı için uzun süreli gözlemler yapmaya devam edecekti.

Zamanı biraz daha ileri alıp Galileo’nun teleskobu icat ettiği zamanlara geldiğimizde ise artık tüm yıldızların konumları, doğma ve batma zamanları enlem ve boylama göre hesaplanabiliyordu fakat yine de bu hesapları yapmak hem uzmanlık gerektiriyor, hem de zaman alıyordu. Bizim amatör astronomumuz bu yıllarda yaşasaydı yine de büyük bir efor sarf edip bu uzmanlığa haiz olması gerekiyordu.

Takvimleri bugüne, bu yazının yazıldığı 2022’ye getirdiğimizde ise teleskobum, telefonum ve akıllı kol saatim ile istediğim an istediğim yıldızın / gezegenin nerede olduğunu, ne zaman, hangi yönden doğup batacağını ve hatta meteor yağmurlarının gökyüzünün hangi bölgesinde görüneceğini bilebiliyorum. Tüm bunlar için de yıllarca gözlem yapmama ya da zorlu eğitimler almama gerek yok. Bir gün önce hiçbir şey bilmezken bir gün sonra mağazadan teleskop alıp akşamına yıldız kaşifi olabiliyorsunuz. Hatta Jüpiter’in üzerindeki büyük kırmızı lekenin ne zaman görüleceği ve uydularının geçişini dahi bilebiliyorsunuz.

Özetle amatör astronomumuz yıldız gözlemi yapması için binlerce yıl önce yıllarını, yüzlerce yıl önce aylarını ve günümüzde ise saatlerini vermesi yeterli. “Iron Man” filminde çok sevdiğim bir replik vardır. Asistanı Tony Stark’a “Termonükleer astrofizikte ne zaman bu kadar uzman oldun?” diye sorar. Esas kahramanımız şöyle cevap verir: “Dün akşam” 🙂

Gerçekten de bir gecede herhangi bir konu hakkında esaslı bilgi sahibi olabilirsiniz ve bu insanlığın evrilttiği teknoloji ile mümkün oldu. Deneyim ve bilgiyi hızlıca elde edebiliyor olmak, insanlığın zamanını daha farklı yolarda kullanmasına yol açtı ve bu bir tür kartopu gibi büyüyerek ilerleyen kümülatif teknolojik evrimi ortaya çıkarttı. Ne zaman bir şeyleri yapmak için çok zaman harcadığımıza kanaat getirsek o şey için bir makine yaptık ya da yazılım ürettik. Bunun sonucunda o şey için daha az vakit harcamaya başlayıp artan zamanımızı da başka “çok zamanımızı alan” şeyleri daha kısa sürede yapmak için yeni makine ve yazılımlar üretmeye harcadık. Bu çılgın teknolojik evrim nihayetinde işlerini daha az sürede yapmak için bir sürü zaman harcayan bir topluluğa çevirdi. Bir gününüzü düşünün… Bunca teknolojik ilerlemeye rağmen ne kadar çok fazla şey yapıyorsunuz. Oysa teknolojinin işlerinizde harcadığınız zamanı azaltıp kendinize daha çok zaman ayırmanızı sağlaması gerekiyordu.

Amatör astronoma geri dönecek olursak, çok kısa sürede gökyüzü gözlemi yapıp hayatına devam edebiliyor ve böylece tüm hayatı sadece gökyüzü gözleminden ibaret olmuyor. Böylece aynı anda bir sürü şey ile meşgul olabiliyor. Fotoğraf, yazı, sanat, spor, akademi, yeni iş girişimleri, sosyal sorumluluk projeleri, STK’lar… Hepsini aynı anda yapabilen yeni bir insan ve bu yeni insanın yeni zamanı ortaya çıkıyor.

Zamanın Hızlanmasının Sebebi

Aynı anda tek bir iş değil de bir sürü iş yapıyor olmak, zamanın hızlı akmasının sebebi olabilir. Ya da zamanın hızlı geçmesine, aynı süreye bir sürü eylem sığdırmak olabilir. Bir başka teknolojik evrim ve zamanın hızlanmasına örnek: Ulaşım. Binlerce yıl önce 600 km ötedeki bir yere gitmek yaklaşık bir hafta sürecekken bugün uçakla 45 dakika. Bir hafta boyunca yürümekten başka bir iş yapmadığınızı düşünün. Buna karşın, 45 dakika uçak seyahatinden sonra şehir merkezinde geçirdiğiniz bir hafta içerisinde yaptığınız farklı eylem sayısını düşünün…

Zamanın Hızlı Akmasının Sonucu

Peki bu bilgi bize ne anlatıyor? Zamanın teknolojik gelişmeleri neticesinde hızlanıyor olduğu algısı bizi nereye götürür?

Şüphesiz teknoloji insandan bağımsız gelişen bir şey değil. İnsan geliştikçe teknoloji gelişiyor ve gelişen teknoloji de insanı geliştiriyor. Simbiyotik bir ilişki söz konusu. Keza insan kendi evrimine müdahale edebilen yegane varlık ve bu müdahale günden güne artıyor. Yukarıda da belirttiğim gibi şu an yaptığımız işlerin yapma süresi kısaldıkça bize daha çok zaman kalmayacak, aksine o boş zamanlara daha çok iş sığdıracağız. Bu kısır döngü nihayetinde kaotik bir hal alacak ve insanlık ya buna bir dur deyip daha yavaş yaşamayı öğrenecek ya da zihni eylemlerinin önüne geçip teknoloji ile bedeni aşmaya çalışacağız.

Birinci seçeneği şu an bile bazılarımız bireysel olarak yapıyor. Bu hızlı hayattan kaçıp zamanın daha yavaş aktığı (cittaslow) şehirlere, kasabalara yerleşiyorlar. Fark edeceğiniz üzere bu kasabalarda bir gün içerisinde yapılacak iş / eylem sayısı metropollere göre daha az. Bu seçeneği kolektif boyutta yaşamak için ise tüm insanlık olarak tüm yaşam sistemimizi değiştirmemiz gerek. Ekonomimizi ve sosyal hayatımızı kökten değiştirmemiz gerek ki bahsettiğim şey antik metinlerde altın çağ olarak tasvir edilen yaşam tarzına yakın…

Diğer seçenek ise bu hızlı yaşama hırsını ve hızını alamayan insanlığın zihinsel gelişiminin artık kendi bedenine yeterli gelmemesi ve kendi bedeninden çıkmak istemesi. Aslında batı toplumlarında bu,mevcutta hissedilen bir istek. Keza o nedenle bir sürü robotlu ve bilinç aktarımlı dizi yapılıyor (WestWorld, Periferal vb…) Çünkü bilinçleri, düşünceleri kendi bedenlerinden hızlı ve beden onları yavaşlatıyor gibi hissediyorlar. (Transhümanist Felsefe) O nedenle bedenin kısıtlarından kendilerini kurtarıp ışık hızında seyahat etmek istiyorlar. Böylece aslında sadece mekanı değil zamanı da aşacaklar çünkü artık tek bir gün için yüzlerce iş yapmayı bırakın, sonsuz iş yapılabiliyor olacak. Böyle bir realitede yaşamak aslen insan evriminin nihai geleceği yerdir. Çünkü ironik olarak artık yapılacak bir şey de kalmaz. Her an her yerde olursunuz ve artık bir şeyler için çalışmaz, o bir şeylerin bizatihi kendisi olursunuz. 🙂

Zaman Yolcusunun Ötesi

Gördüğünüz gibi amatör bir astronom iken zaman yolcusu olduk ve hatta altın çağı yaşamak ile insan evriminin nihai sonu arasında gidip geldik. Zamanı hızlandıranın da bizzat kendimiz olduğunu keşfettik. Günün sonunda şunu öğrendik ki; ister kapitalist, saldırgan ve hızlı bir teknolojiyle evrimleşelim, ister uyum ve denge içinde sakin bir altın çağı yaşayalım; insan tekamülü her halükarda gerçekleşecek. Tıpkı kendisinden yüzlerce ray çıkan bir ana tren istasyonu gibi. Bütün rayların varacağı yer yine aynı istasyon. Sanırım hayat vardığımız yer ya da oraya hangi hızda vardığımız değil, yolculukta yaşadıklarımız, edindiğimiz deneyimler…

Hayatınız hangi hızda akarsa aksın, kalbiniz yegane teknolojik makinanız, ruhunuz saatiniz olsun. Çünkü zaman sizsiniz 🙂

Zamanın da ötesinde görüşmek üzere…

YAZARA KAHVE ISMARLA!
Kahve bahane, zamanın ötesine geçmek şahane! Blogtaki özgün içeriklerin entropiye bile karşı gelerek sonsuza dek internette var olmasını istiyoruz. Bunu sağlamak için web site hosting barındırma giderlerine destek olmak isteyen herkesin katılımını sağlamak adına farklı bağış rakamları belirledik. Her bağış size özel sürprizler içeriyor. Detaylar aşağıdaki butonda! 🙂
Become a patron at Patreon!

Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

12 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

  1. Öncelikle teşekkürler yazı için, özellikle zamana sığmaya çabalamam mı gerekiyor yoksa zamana sığacak şekilde mi yaşamam gerekiyor diye düşünüp düşünüp bir karara varamadığım döneme denk geldi. Yazı sonrası cevabım halen yok, ani aydınlanma yaşamadım 🙂 belki bir gün bir cevabım olur.

    Hazır yorum yazıyorken eklemem gerek: Tavuskuşu kuyruğuna benzeyen kırmızı gökyüzü gözlem resminin üst ve altındaki paragraflar aynı. Belki düzeltmek istersiniz.

    Meraklı kalın ve iyi..

    • Yeap, fark ettim ve düzelttim. Teşekkürler uyarı için 🙂

      Soruna gelince, blogun amacı da biraz bu. Nihai bir cevap üretmektense yeni bakış açıları geliştirmek. Yani nihai bir cevaba ulaşmamanız benim işime gelir keza yolda olmak güzel 🙂

      Yine de şunu söyleyebilirim ki; akışta olmak en dengeli cevap. Zamanı hissedip onla birlikte ilerlemek zihin beden ruh üçlemesinin dengesine dördüncü bir boyut katar.

      Bu arada zamanın ötesinde eş zamanlılık yaşayanlar kulübüne siz de hoş geldiniz 🙂

  2. Zamanı nasıl yaratırım diye düşünürken;anı anla kıyaslasam nasıl sonuç alırım ki dedim ve hafızam aklıma geldi))öncelikle zamanı var edebilmem için hafıza lazım ya derken ışık hızı altına doğru hal alıken ben dedim;sanal bir ben duygusunu, zaman akıyor hissini, bilincimin “ben” ile olan farkındalığını, ben in iç dünyamı ortaya çıkarttım))zaman bende gezmeye start alırken uzaklık yakınlık görüntü ses kavramlarını da hissetmeye başladım ve bilincim düşündüğüm herhangi bir zaman ve mekanda bir an da açığa çıkıyordu;Bilincini ışık hızında, hiçlikte bulan insan, sonsuzluktaki hepliğini yaşayacaktır. Hiçlik yaşanmadan, heplik deneyimlenemez. Bunu başaransa “hep” olmuştur. Onun için “Geçmiş-Gelecek, Doğmak-Ölmek” kavramların tamamı geçersizdir.
    Zihne gelen verilerin bilinçli bir şekilde (zikir, namaz, meditasyon, vb.) veya bilinçsiz olarak (uyku, ölüm, koma, vb.) kesilmesi durumunda, insan bedensizliği ve zamansızlığı yaşar.Zamanda yolculuk yapıp, sen doğmadan önce atalarını öldürsen ne olur? Bu ve benzeri soruların açıklaması, gerçekte herkes kendi veri tabanının oluşturduğu “sanal dünyasında” yaşamakta olduğu için, kişinin an içerisin de tüm geçmiş ve geleceği (kaderi) olmuş, bitmiştir. Kişinin geçmişine yapacağı müdahalelerde “kendi kaderini” değiştirmesi mümkün değildir.
    Yapacağı müdahaleler an içinde oluşmuş bulunan ve mutlak sonuca (kader) giden sonsuz sayıdaki alternatif “paralel evrenler” içerisindeki olasılıklar dan birini soyut boyuttan, somut dünya(sı)na çekmesi kişinin yaşamında yapacağı, değişikliği oluşturacaktır. Bu olay da olasılığın, hükmün (kazanın) kuant ize olarak (maddeleşerek) kişinin yaşamında yer alması şeklinde gerçekleşecektir. İnsanlık “evrensel bilinci” tanımak sureti ile özüne erişebilirse holografik bilgi/data evreninde değişik zaman ve mekan boyutlarına “bilinç sıçramaları” ile seyahatler gerçekleştirebilecektir.

  3. Merhaba sevgili Ahmet,
    Aklıma geçtiğimiz günlerde zaman ile ilgili dinlediğim bir video geldi. Şöyle diyordu :
    “Bulunduğumuz noktadan baktığımızda geride kaldığı için zamanı geçmiş olarak, yaşanmakta olduğu için şimdi olarak ve ileride uzakta gözüktüğü için de gelecek olarak görüyoruz. Oysaki bakış açımızı değiştirip gözlemci olarak zamana yukarıdan baktığımızda aslında hepsi tek bir doğrultu üzerinde ve aynı anda gerçekleşmektedir. ”
    Şimdiye kadar duyduğum en mantıklı ve anlaşılır anlatımdı bu zamanla ilgili.
    Anı yaşamanın önemini çok duymuş ve anladığımı zannetmeme rağmen 39 yaşına geldim daha yeni yeni idrak ediyor ve uygulamaya gayret ediyorum.
    Zamanın hızlanmasına gelince, dünyanın rezonansının artmasından kaynaklı bir durum olduğu kanaatindeyim. Dünyanın rezonansında insanlığın ilerlemesinin de etkisi çok büyük tabi.

    • Yeliz değerli katkın için çok teşekkürler 🙂

      Bahsettiğin anı yaşama için yukarıdan bakma, gözlemci olma halini yakın zamanlarda yayınladığım “Senkronizasyon” adlı yazımda şöyle metaforlaştırmıştım: Video editleme / montajlama programlarında “timeline” denilen bir olgu vardır. Zaman çizgisi üzerinde; ses, görüntü ve altyazı çubuklarını sağa sola yani zamanda ileri geri sürükleyerek hizalarsınız. Ses, görüntü, altyazı vs. bunları yaşadığımız şeyler olarak görürsek tüm bu yaşanmışlıkları zaman çizgisi üzerinde ileri geri sürükleyen kim? Video montajını yapan kişi 🙂 Bazen yaşadığımız şeyler içinde takılı kalıp zamana da takılı kalıyoruz. Oysa hayatımızın DJ’i biziz. 🙂 Bu üst bakışa da ben ÖZ benlik diyorum. Keza hayat gayem de bu nihai öz benliğimle “bir” olmak. O zaman gerçek manada zamanın ötesine geçebiliriz 🙂

  4. Değerlendirmemi sanki ölmüşüm de tüm yaşamıma en tepeden ve nesnel olarak baktığımı varsayarak yapıyorum : kişisel planda zaman akışının farklılaştığının kırılma noktası olarak çocukluktan yetişkinliğe geçilen ânı görmekteyim ki bu yaşa değil, tamamen bütünsel bir olgunlaşma sürecine bağlıdır. Sanki ilk doğduğumuzda biyolojik saatimiz ile gezegenimizinkinin senkronizasyon seviyeleri birbirine en yakın seviyelerde iken o kırılma noktası sonrasında aralarındaki makas ölüme kadar gitgide açılıyormuş gibidir. Çocukluk devresinin kısalığına rağmen yetişkinliğe oranla bende bıraktığı kalıcı ve görece daha uzunmuş gibi gelen anıların açıklamasını kendimce böyle yapıyorum, aksi halde çocukluğumdaki bir günümün şimdiki bir ayımdan, belki de yılımdan daha dolu dolu geçtiğine nasıl ikna olurdum?

    İnsanlık ve birey anlamında insanı ayırmam, insan hücre ise insanlık da organizma gibidir. İnsan-insanlık arasında olsun veya insanın kendi özelinde olsun zaman akışı daima farklı olacaktır. Ancak burada değişen zamanın kendisi değil, ona yüklediğimiz anlamdır ve örneğin ışık hızına çıkmayı nihaî hedef olarak aldığımızda söz konusu anlam kaymalarının kıyamete kadar var olacağını söylemek kehanet olmayacaktır.

    • “Sanki ilk doğduğumuzda biyolojik saatimiz ile gezegenimizinkinin senkronizasyon seviyeleri birbirine en yakın seviyelerde iken o kırılma noktası sonrasında aralarındaki makas ölüme kadar gitgide açılıyormuş gibidir.”

      Bu metaforun çok hoş ve orijinal. Çok da doğru düşününce. Belki de o nedenle çocuklar daha “anda” kalabiliyorlarken yetişkinler geçmişte ya da gelecekte yaşıyorlar.

  5. Yazı harkulade ve okurken zamanla yarışırken kutsal kitaplarımızdan hz süleymanı ve belkısın tahtı ile ilgili ayetler gözümün önüne geliyorki zamanın ötesine çıkılıyor anlatımlarda;hz süleyman hanginiz belkısın tahtını bana getirebilir diye sorduğunda cinlerden(kuantsal varlık)ifrit:sen makamından kalkmadan önce, onu sana getiririm.Onun yanında olan kişi(takyonik varlık):ben onu sana sen gözünü açıp kapamadan önce sana getiririm dedi.nasıl bir yarışma kabiliyetidir bu?İfrit tahtı asla madde haliyle taşıyamaz, enerji yapısından dolayı, tahtın özündeki enerji özelliği ile etkileşir, tahtı özündeki titreşimlerine dönüştürerek getirebilir. Yani tahtı özündeki enerji haline dönüştürerek taşıyabilir;diğer kişide madde bedenini özünde her an var olan,takyon bedenine dönüştürerek, süper uzaya nüfuz eder girer, burada tahtın özündeki Takyon yapısına etki ederek mesafe, uzaklık, zaman tanımadan Belkıs’ın tahtı konuşulduğu anda,tam bir inançla düşünerek, tahtın orada olduğuna, şüphesiz ve kesin olarak inanması, tahtı orada var eder…

    • Zamanla yarışıldığı yok aslında,herşey zaten yaşanılmış bitmiş;görünmeyeni görünür anlaşılır yapma kabiliyeti var;olay bilinmekliği bilme olayı,taht zaten orada olasılıklar içinde vardı zaten hep oradaydı yani;çok güzel yazmışsın konuşulduğu anda diyorsun;orda zaten şuan da orda;tam bir inançla demişşin!evet şüphe yokki hepimiz buradayız bu blogta;inanan herkes;anlatabiliyormuyum hz ademinden(bilimcisi,dincisi,felsefecisi…vs) hz resulune kadar

  6. Merhaba
    Bir gün kalabalık bir kitlenin içinde sıkışıp kalmış, kitlenin hareketi beni hareketlendiriyordu. Ben onda bireysel hareketim çok azalmıştır. O anda zamanı ağır çekimde algıladım. Türkçe’de “Zamana yön vermek” sözü vardır. Bu bana zamanın akış algımızın bizim bireysel etkimizle doğru orantılı fikrini veriyor. Bireysel zaman algısı=bireysel etki/genel etki.

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)