Düşünce Gücü – (Okur Röprotajı)

Ortalama okuma süresi 8 dk.

İlkini şu linkteki blog gönderisinde yaptığımız  “Okur Röportajı” serisinin ikincisini yine hiç özel olarak görüşmediğimiz, sadece blog yorumlarından idrak paylaşımları yaptığımız ve az cümleyle çok şey anlatabilme yetisiyle kendisine çok saygı duyduğum sevgili Oğuz Hancı ile yaptık.

ZÖ: Selamlar Oğuz Bey;

Öncelikle yazının arka fonunda istediğiniz özel bir parça var mı? Hem böylece müzik zevkiniz hakkında da bir şeyler paylaşmış olursunuz bizle, hem de seçeceğiniz parça sizin alametifarikanız olur. 🙂

OH: Müzik için ”Duyguyu dile getiren ses, konuşmanın öncüsü” diyebiliriz. Ben kulağa hoş gelen her tür müziği dinlerim ama tercihim doğal enstrümanlarla çalınan otantik müziktir.

ZÖ: Bir döneme damgasını vurmuş ama zamanın ötesinde bir parçayla bizi o eski güzel günlere götürdünüz, çok teşekkürler. Parçanın ismi de çok özeldir: “The Lonely Shepherd”  🙂  Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

OH: Sevgili Ahmet Bey;

Bu bloğun sahibi olarak size ve okurlarınıza sevgiler ve selamlar. Sizin önce düşüncenizle evrene, sonra da bu bloğunuz üzerinden bizlere ulaştırdığınız değerli bilgilerle, ruhsal tekamülümüze büyük katkıda bulunduğunuz için minnettarım. Beni de bu söyleşi ile onurlandırdığınız için ayrıca mutlu olduğumu söylemek isterim.

“Ben Kimim” Benim ruhsal yolculuğum bu sorunun cevabını aramakla başladı.

Sizin de yazılarınızda var olan “Kendini Bil” söylemi, Platon’un hocası Sokrat’ın öğretisinin özü…

Efsanelerdeki, Atlantis’te, kadim Mısır öğretilerinde, Eski Şaman eğitimlerinde, Kızılderili kültüründe, Uzak Doğu’da, Anadolu Tasavvuf okullarında, Sufi dergahlarında… Hemen hemen her yolda, her yolcuya söylenen belki de tek ortak nasihat. Bu sebeple de zamandan ve mekandan arınmış, dolayısıyla da yaşı olmayan bir söylem. Yine de en az var oluş kadar eski, en az bu gün, şu an kadar canlı…

Bir sabah zihnimde şu cümleler yankılanırken uyandım:

“Çevrenizdeki canlı cansız her şeye sevgi ve saygı ile bakınız, unutmayınız ki evren size sizi yansıtan bir aynadan ibarettir.  Her ruh yeniden deneyimleyeceği yaşam ve yaşam formu için bedenleneceğini bilir, bu deneyimi kabul ve taahhüt eder. Acı çekmesi ve çektirmesi bu taahhüdü unutmasındandır. Yapılması gereken bu bilinci idrak edip yaşanan deneyimi bilgelikle özümsemek, aynı deneyimin tekrarını önlemektir.”

Anlaşıldığı gibi yaşamın ve evrenin gizleri nereden gelip nereye gittiğimiz ve ben kimim sorularının cevaplarını aramakla geçen bir ömür.

Bu süreçten çıkarımlarımı kısaca özetleyecek olursak iyi, kötü, doğru ve yanlış yoktur; anlayışın en yüksek seviyelerinden bakıldığında sadece seçimler yapan ve yaşanabilecek tüm deneyimleri yaşayan bir “BİLİNÇ” vardır

Bense bu çıkarımlar doğrultusunda, her türlü zıtlıkların var olduğu bir geçiş noktası olan bu gezegendeki süreci maksimum bilinçle tamamlamaya çalışan, bilimin ışığından ayrılmadan öncelikle kendini ve evreni bilmek için seyahat eden bir öğrenciyim.

Bu seyahatte kullandığım tek ulaşım aracı sınırsız ve koşulsuz sevgi ve AŞK’tır. Bu sevgi BÜTÜNÜ kapsar. Tüm kapıları sonuna kadar açar ve size muhteşem, kusursuz bir organizasyonun parçası olduğunuzu ve ne kadar önemli olduğunuzu hissettirir.

Tüm evrenin en güvenli yakıtıdır sevgi ve aşk; sizi hiç bir zaman yolda bırakmaz.

Çünkü atomlarınız, molekülleriniz, elektronlarınız, tüm evren sevgi ve aşk ile yaratılmıştır. Aşk’ın lisanı yoktur eğer onunla dolu iseniz tüm kainat ile konuşabilir ve anlaşabilirsiniz.

ÖZ: Nitekim bu blog okurları da kainat ile konuşup anlaşmaya başlayan, yer yer bu lisanı çözemeyip sorular soran, yer yer keşiflerinden bahsederek başkalarına işaret levhası tutan güzel insanlarla, bütünün parçalarıyla dolu… Ne mutlu ki bize Carl Sagan’ın tabiriyle “karanlık bir çağda bilimin mum ışığından” ayrılmadan bu yolculukta birlikte yürüyoruz. Çok teşekkürler ayna tutan ifadeleriniz için. Peki bu oturumumuzda özellikle hangi konuda sohbet etmek istiyorsunuz ve neden?

İlgili yazı:   James Webb Bilinç Teleskobu
zamanin_otesi_dusunce_gucu_evren
Bilinen evrenin en geniş açılı modellemesi. Beyin hücrelerine benzemesiyle dikkat çekiyor.

OH: Seçtiğim konu “DÜŞÜNCE”. İçinde yaşadığımız ve adına beden dediğimiz biyolojik organizmayı maksimum yönetebilmemiz için gerekli olan kumanda merkezindeki sistem…

İnsan denen varlık karbon moleküllerinden oluşmuş biyo organizmadan çok daha fazlasıdır, aslında düşünceden ibarettir…

Her salisede beynimizdeki nöronlar evrene yüzlerce hertz’lik frekansa sahip sinyaller gönderir. Eğer düşüncelerimizin nelere mal olduğunu idrak edebilseydik kim bilir düşünmemek için neler yapardık.  Hz.Mevlananın güzel bir sözü vardır: “Kardeşim sen düşünceden ibaretsin, gerisi etten kemiktensin, gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun.”

Evet bu girişten sonra aklıma takılan bilmek istediğim ne varsa çeşitli yollardan daima cevabını aldım. Tüm benliğimle evrene sorduğum soruların cevabını bazen bir dostumun önerdiği kitapta, bazen izlediğim bir filmde, bazen toplu taşıma aracında yanıma oturan bir yolcudan, bazen gördüğüm bir rüyada vs.vs.

Farkında olursanız eğer sistemin sizi hiç yalnız bırakmadığını anlarsınız. Öncelikle kendimizin ne kadar muhteşem ve değerli bir varlık olduğu farkındalığını yaratmalıyız. Önce kendimizi tanıyarak başlamalıyız. Beynimiz saliseler içinde sayısını bilemediğimiz düşünce ve komutları üretir, işler, kulanır ve ilgili birimlere ışık hızından daha hızlı iletir.

Kısacası farkına varmamız gereken tek şey adına ruh dediğimiz bu sonsuz enerjiyi nasıl kontrol edebiliriz sorusudur. Düşünün bir Ferrariye sahipsiniz ama otomobil kullanmayı bilmiyorsunuz…

giphy

ÖZ: Düşünce hakkında özellikle merak ettiğiniz ya da tartışmaya açmak istediğiniz şey nedir ve Zamanın Ötesi’ne sormak istediniz bir soru var mı? Gerek ben gerek diğer okurlar kendi bilgi ve fikirlerimizi, kişisel görüşlerimizi paylaşmaya çalışacağız.

OH: Bana göre tüm evren taşı toprağı börtü böceği havası suyu insanları ve farklı rezonansta titreşen varlıklarıyla bir bütündür, birbirlerine görünmeyen iplerle bağlıdır. Kimin size ne zaman dokunacağını bilemezsiniz. Bütünü hissetmeye çalışmalıyız. Bilinçli olarak düşüncemizle gerçekleştirdiğimiz olayları paylaşabiliriz. Örneğin: Cam kırıklarının üstünde veya ateşin üstünde zarar görmeden yürüyebilen insanların varlığını artık biliyoruz. Bir gün içerisinde farkında olmadan onlarca olayı düşüncemizle yönlendiriyoruz. Kişi tanımadığı %100 güven duymadığı insanlara karşı şartlı bir refleksle onlardan gelen düşünce sinyallerine karşı bir çeşit koruma kalkanı oluşturur. Bu durum telepati ve önsezi gibi hayatı kolaylaştıracak özelliklerimizden bizi uzaklaştıracaktır.

Ben ailem ve dostlarımla sohbet anında onlara verdiğim cevaplarda; “ama ben daha bu cevabı alacak soruyu sormamıştım” yada “ben de tam size bunu soracaktım” gibi konuşmalara tanık olmuşumdur. Bu, onlarla koruma kalkanı olmadan telepati kurmamdan kaynaklanmaktadır.

Kişisel egolarından ve korkularından sıyrılan, kendisini tamamen sistemin kusursuz işleyişine teslim eden herkes bu ve buna benzer doğuştan var olan özelliklerini farkında olarak kullanabilir. Örneğin:  “Dualarım kabul oldu” demek… İsteğinizle ilgili düşünce enerjisine bir çeşit plasebo etkisi gibi güçlü bir frekans yüklersiniz ve gerçekleşir. Maalesef korkularımız, geçmişte yaşadığımız travmalarımız, olumsuz düşüncelerimize daha güçlü enerji yükler ve onları gerçekleştiririz. Bu konu son derece önemlidir, gelecek kuşaklar bu özelliklerini daha bilinçli bir şekilde kullanarak dünyamızı altın çağa taşıyacaklardır. Kutsal kitabımız Kuran, kıyamet alametlerinden bahsederken kurt İle kuzunun bir arada birbirlerine zarar vermeden yaşayacağı zaman kıyamet olacak der (kıyamet kıyam dan gelir kıyam farsçada ayağa kalkmak demektir). Kurt ile kuzu birbirlerinin düşüncelerini okuyabildiğinde ancak birlikte yaşayabilirler.

İlgili yazı:   Dualitenin Çöküşü

 

giphy (1)

ÖZ: Düşünce üzerine onlarca şey yazılıp çizildi tarih boyunca ama pek fazla söylenmeyen, dikkat edilmeyen orijinal bir şey söylediniz satır arasında: “Kişi tanımadığı %100 güven duymadığı insanlara karşı şartlı bir refleksle onlardan gelen düşünce sinyallerine karşı bir çeşit koruma kalkanı oluşturur.” Kişisel olarak insanların birbirlerine güvenmemesine çok öfkelenir ve anlam veremem. Bir insan, tanımadığı birine neden güvenmez ki? Bu bana hep şöyle gelmiştir: Güvensiz olan kişi kendini herkesten üstün ve güvenilir görüyor, etrafındaki diğer herkesi güvenilmez, hırsız, arkasından iş çeviren, her an kötülük yapabilecek potansiyelde biri olarak görüyor ve dediğiniz gibi kendisine bir kalkan kuruyor. Bu kalkan neticesinde o bilimin dahi kanıtladığı, bahsettiğiniz evrensel düşünce bağından, kolelktif zihinden kendimizi soyutluyoruz. Kendimizi herkesten, herşeyden ayrı ve yalnız hissediyoruz. Tecrübeyle sabit, herkese koşulsuz şartsız güvendiğinizde başınıza hiçbir şey gelmediği gibi Oğuz Bey’in dediği şeyi yaşıyor ve herkesin size ayna tuttuğunu görüyorsunuz. Herkeste kendi başka yanlarınızı görüyor ve tanımadığınız bir insan bile sizi koşulsuz seven biri haline geliyor. Bunun neticesinde düşünceleriniz de değişiyor ve bu bir zincirleme reaksiyon olarak başkalarının olumsuz düşüncelerini değiştiriyor. Dünyayı iyi bir yer yapmak sadece düşüncelerimizi değiştirmekle mümkün.

Peki konuyla ilgili önerebileceğiniz kaynak, kitap ya da film var mı?

OH: % 100 Düşünce Gücü – JACK ENSING ADDINGTON

Bir Çift Yürek – MARLO MORGAN

ÖZ: Konudan bağımsız, genel olarak en sevdiğiniz, sizi en etkileyen 3 film ve 3 kitabı bizle paylaşır mısın?

OH: Filmler: Piyanist, Interstellar, Contact

Kitaplar: Körleşme – ELIAS CANETTI, 12.Gezegen – ZECHERIA SITCHIN, Mantıku’t tayr – FERÎDÜDDİN ATTÂR

 

ÖZ: Son olarak zamanın ötesindeki kendinize bir not bırakmak isteseniz bu ne olurdu? Bu not, nükleer bir felaket vs. olmadığı sürece bu blogta kalacak ve zamanın ötesine, aynı zamanda da tüm Zamanın Ötesi okurlarına gidecek. 🙂

OH: Kendimden ziyade kimseyle yoktur işim.   

Kimseleri değiştirmek veya eleştirmek yargılamakla uğraşmamaya dikkat ve gayret gösteririm, bu diyalektik dünya okulunda ve mümkün olduğunca çabam, gayretim ve umudum tüm içtenliğim, samimiyetimle ve bunu gün be gün biraz daha layığı ile yerine getirebilmek içindir günlerimi geçirişim. Yaşam sahnesinde ki duruşum için gerekli olan gücü; özümde ki ilahi nefese duyduğum güvenden alır, azimle “kendi yolunda bir yolcu” olmaya tevekkül ve teslimiyetle devam ederim.

Sevgi ve ışıkla,

Teşekkürler,

Zamanın Ötesi | Ahmet

YAZARA KAHVE ISMARLA!
Kahve bahane, zamanın ötesine geçmek şahane! Blogtaki özgün içeriklerin entropiye bile karşı gelerek sonsuza dek internette var olmasını istiyoruz. Bunu sağlamak için web site hosting barındırma giderlerine destek olmak isteyen herkesin katılımını sağlamak adına farklı bağış rakamları belirledik. Her bağış size özel sürprizler içeriyor. Detaylar aşağıdaki butonda! 🙂
Become a patron at Patreon!

Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

9 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

  1. selamlar. jack ensign addington’ın adı yanlış yazılmış. “ensing” olarak…
    kitaba bakarken fark ettim ve uyarmak istedim.

  2. Seçilen görseller ve müzikle birlikte oldukça akışkan net duru bir ifadeyle yazılan bu söyleşiden keyif aldım.sevgiler 🙂

  3. Merhabalar,röportaj harika düşünceden kelimelerinize şükürler olsun,dün gece sahilde otururken kıyam yazıyorken blog aklımda şuanda okumamla oğuz hocamın şu cümlesi’Her ruh yeniden deneyimleyeceği yaşam ve yaşam formu için bedenleneceğini bilir’kavrayamadığımız yer acaba bedenlenen varlığın varolduğu esmalarıyla ruha hizmet etmek olabilirmi?yani makrodan mikroya makroya düşünce gücünü ruhtan alırken varlık onun istediği şekilde şekillenirmi?teşekkürler

    • Sevgili Yorumcular; Sonsuz uzay boşluğunun karanlığında bir nazar boncuğu gibi parlayan bu mavi gezegenden geçiş sürem içinde özgür irademle yaptığım seçimlerim sonucunda yaşadığım deneyimlerimin içinden önemsediğim bir konuyu sizlerle paylaştım.
      Zaman ayırıp okuyup yorumlarınızla onurlandırdığınız için sonsuz teşekkürler.

      Sizlerle bir aborjin atasözünü paylaşmak isterim.

      “BİZLER ZİYARETÇİLERİZ;BU ZAMANA BU YERE GELDİK,GEÇİYORUZ.GÖREVİMİZ İSE İNCELMEK,ÖĞRENMEK,BÜYÜMEK VE SEVMEK….SONRA EVİMİZE DÖNECEĞİZ.”

      Sevgi ve ışıkla kalın.

  4. Ne yazık ki şu cümle sohbete olan saygımı kaybetmeme sebep oldu: “Örneğin: Cam kırıklarının üstünde veya ateşin üstünde zarar görmeden yürüyebilen insanların varlığını artık biliyoruz. ” Hayır öyle bir şeyin olduğunu bilmiyoruz, fizik ve biyoloji kuralları çerçevesinde insan derisinin ateşten zarar görmemek gibi bir durumu söz konusu olamaz. Bilim insanları, ateşe normal bir insanınkinden çok daha dayanıklı bir deriye sahip bir süper insan geliştirmediyse tabii…

    • Sevgili Mathieu, konu hakkındaki kişisel görüşünü paylaştığın için çok teşekkürler 🙂 Öncelikle herkes kişisel görüşünü paylaşıyor, Oğuz bey de kişisel görüşünü paylaşmış fakat kesin bir ifade kullanmış, sanırım ona istinaden bunu söylediniz. Fakat artaşırmanızı öneririm; bilim insanları budist rahipler üzerinde labratuar deneyleri yapmaya başladı. -10 derece zirvelerde soğukta günlerce kalabilen rahiplerin sırrı çözülmeye çalışılıyor. Aynı şekilde meşhur bir deney vardır; denek birazdan koluna sıcak bir kor değdirileceği konusunda telkin edilir ve kişiye soğuk bir şey değdirilmesine rağmen cildinde 2. derece yanılar gözlemlenir. Bunun tersi de mümkün, yani kişi bedenini şartlı koşullandırabilir. Bu konuda bir kaynak kitap da öneririm; Film Listesi blog gönderimde de paylaştığım: “Niyet Deneyi” adlı araştırma kitabını okumanızı tavsiye ederim.

    • Merhaba sevgili Mathieu, soyut düşüncelerin kaynağına ve gerçekliğin varoluşuna pozitif bilim ve diğer öğretilerden yardim alarak farkli bakış açıları bulmaya çalışıyoruz. Hepimiz kendi deneyimlerimiz ve edindiğimiz bilgiler ışığında katkıda bulunmaya gayret gösteriyoruz.
      Ateşte yürüyenleri ve diğer sıradışı deneyimleri gözlemlemek istersen Türkiye’ de Kemal Islamoğlu”na ait atölye çalışmasına gozlemci olarak katılabilir ya da bu deneyimi uygulamak istersen yapabilirsin.Dünya çapında bu çalışmaları yapmaktadır .Kendisinin mühendislik egitimi almis oldugunu ozellikle belirtmek isterim. . Farkli uygulama ve kişisel gelişim çalışmalarının yanısıra, hiç bir yara almadan kor ateşin üzerinde yuruyebildigi gibi sıradan birini de yurutebilmektedir.
      Sadece bilgi olarak paylaşmak istedim.
      Saygılar sevgiler…

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)