Teürjist & Ördüğün Duvarların Ötesi (Kısa Öykü)

Ortalama okuma süresi 9 dk.

“Aşk bir eylem ve güçtür, bir tutku değil. Aşka düşmek değil, ayağa kalkmaktır.”
― Erich Fromm, Sevme Sanatı

“Tanrı, bizi kendisiyle bir olmaya davet eder; bu, en büyük aşktır.”
― C. S. Lewis

“Sevmek birbirine bakmak değil, birlikte aynı yöne bakmaktır.”
― Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens

“Çok güzelsin… Güzellik çok ilahi bir kavram, madde üstü bir değere işaret ediyor. Bu sebeple güzel olduğunu hissettiğim bir şey görünce ya fotoğrafını çekerim ya da onun güzelliğini dillendiririm. Bence güzellik ifade edilmeli, promote edilmeli…”

Kadının, karşısındaki adamdan duyduğu sözler yüreğinde bir yerlere dokunmuş, göğüs kafesinde utançla karışık farklı duygular peydah olmuştu. Fakat, hissettiği hiçbir duyguyu göstermeden, aldığı iltifatı refüze etti:

“Sözlerin çelişkili, fotoğraf filan dediğine göre görsel bir güzellikten bahsediyorsun ve görsel güzellik aldatıcıdır, maneviyatı nerede kaldı?”

Adam gülümseyerek: “Güzellik düşündüğün gibi görsel bir olgu değil. Bir bütün. İçindeki evrenin dışarıya yaydığı ışık. Elbette her evrenin içerisinde kara delikler, muazzam patlamalar, yok oluşlar ve yaratımlar vardır. Fakat evrenin bütününe baktığında muazzam bir zarafet görürsün. Sende gördüğüm de bu. İçindeki nebulalar, kuasarlar, kara delikler ve gök adaların oluşturduğu sessiz bir senfoni, kaotik bir ahenk, içinde sonsuz potansiyel barındıran bir varoluş ve tüm ihtimalleri huzur içinde kabullenişin ışığı… Sadece yüzünün güzelliği değil bu, içindeki ışığın güzelliği ve fotoğraf photo-graphia yani ışıkla yazmak demek. Elbette senin ışığınla bir şeyler yazmak isterdim.”

Adam konuştukça, kadının içerisindeki nebulalarda yeni yıldızlar doğuyor fakat oluşan patlamaların etkisiyle de yeni karadelikler, yeni yıldızları yutmaya çalışıyordu. Adama karşı kurduğu duvarlar yıkılmak üzereydi ama kadın direniyor, yere düşen tuğlaların yerine yenilerini koyuyor, adamın duvarları aşmasını zorlaştırıyordu:

“Sanırım artık gitmem gerek, güzel bir gündü teşekkür ederim.”

Adam yüzüne hüzünlü bir gülümseme daha takınarak: “Peki, görüşürüz.”

Kadın eve dönüp araştırma tezini bitirmek için bilgisayarın başına geçti. İşe odaklanmak, duvarlarını her zaman daha da güçlendirirdi. İnsanlarla arasına daima mesafeler koyan bir felsefe öğretim görevlisine de bu yakışırdı ve akademik makalesini artık bitirmesi gerekiyordu. Son olarak çalışmasının özet kısmını yazdı:

“Theurgy: Tanımı, Tarihsel Kökenleri ve Günümüzdeki Yeri”

“Theurgy (teürji), Yunanca “theos” (tanrı) ve “ergon” (iş) kelimelerinden türetilmiş olup “tanrısal çalışma” veya “tanrı ile çalışma” anlamına gelir. Geç klasik antik çağda Plotinus, Porphyry ve Iamblichus gibi filozoflar tarafından kullanılan bir terimdir ve Iamblichus tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: “Teürji, tanrının ilahi sevgisi ve inayetiyle çalışır, o ilahi aydınlanma yoluyla varlığını insanlara bahşeder.”

Plotinus, amacı ilahi olan yaratıcı ile yeniden birleşmek (henosis olarak adlandırılır) olan theurgy’yi gerçekleştirmek isteyenler için tefekkürü teşvik etti. Bu nedenle, okulu bir meditasyon veya tefekkür okuluna benzer. Iamblichus ise, Plotinus’un öğrencisi olan Porphyry’nin bir öğrencisi olarak, daha ritüelleştirilmiş bir theurgy yöntemi öğretti. Iamblichus’un analizi, aşkın olanın zihinsel tefekkürle kavranamayacağı yönündeydi çünkü aşkın olan akıl üstüdür. Theurgy, ilahi ‘imzaları’ varoluş katmanları boyunca yeniden izleyerek aşkın özü geri kazanmayı amaçlayan bir dizi ritüel ve işlemdir. Çünkü tanrı ya da ilahi olan kendisini yaratılmış olandan gizler, sadece hakedenlerin kendisini bulması için yolu karmaşıklaştırır ve yaratılanın önüne duvarlar örer. Theurgy ritüelleri bu duvarı aşmak için bir dizi yöntemi içerir…”

Kadın son cümleyi yazdıktan sonra gözlerine ışık tutulmuş tavşan gibi kaldı ve parmakları klavyenin üzerinde bir uzay mekiği gibi asılı kaldı. Tanrı, kendisine ulaşılmayı zorlaştırmıştı çünkü bu zorlu yolu yürümeye istekli, niyetli ve cesareti olanlar bu yolda vazgeçmeden ilerleyebilirdi. Üstelik bu yolculuğun bizatihi kendisi, insanın kendi varlığını tanrının varlığına yaklaştıracak bir ritüeldi.

Kadın, kendi duvarlarının varoluş sebebini idrak etti. İnsanlarla arasına mesafe koyuyor, hızlı samimiyetler kurmaktan özellikle kaçınıyor ve neden böyle bir insan olduğunu bilmiyordu. Küçükken güvensizlikle ilgili bir travma yaşadığını hatırlamıyordu. Sosyal anksiyetesi de yoktu, keza dernekler bile yönetmiş, sosyal topluluklarda çok aktif görevlerin üstesinden başarı ve takdirle gelmişti ama en yakın arkadaşları bile ona bu eleştiriyi yapmadan duramamıştı: “Çok mesafelisin ve insanlar senden çekiniyor.” Kendi yazdığı teürji araştırma yazısında şimdi idrak ediyordu ki, aslında kendisine, en derinlerine ulaşmaya çalışan insanlara ördüğü duvarlar, o duvarı aşsınlar diyeydi. Keza o duvarı aşma cesareti gösteren, kendisiyle gerçek ve samimi bir ilişki / iletişim kurmak isteyen kişi olacaktı. Eğer karşısındaki daha ilk duvarda pes ediyorsa, o kişi zaten hiç arkadaşı olmasa da olurdu. Az ve öz kişi biriktirmek istemesinin bir çıktısı olarak düşünse de, gönlünün boş olmasının da sebebi bu özelliğiydi. Üstelik yaşadığı idrakle bunun bir tür tanrı kompleksi olduğunu bile düşünmeye başlamıştı. “Bana ulaşmak isteyen insanların aşması gereken duvarlar yaratıyorum ve bu duvarlar onların erginlenme / dönüşüm yolculuğu olup onları daha iyi bir insan mı yapacak… Ne kadar megalomanca…” diye kendiyle kavga etti.

Karmaşık düşünceleriyle boğuşmayı bırakıp asla yapmayacağı bir şeyi yaptı. Ona mesaj atılmadan, direkt başkasına mesaj atmak… Kadının içindeki evreni keşfetmeye meraklı adama makale özetini atıp nasıl olduğunu sordu. Adam, kadının mesajına, o meşhur iki nokta üst üste ve parantezle dönüş yaptı ama bu noktalama işaretlerinden oluşan gülümsemede bile adamın yüzündeki hınzır sırıtışı görebiliyordu kadın. “Buzlar kraliçesi mesaj da mı atarmış.” diyen bir gülümsemeydi sanki. Birkaç dakika sonra: “Teürji’yi biliyorum ve güzel bir özet olmuş, eminim asıl makalende çokça değiniyorsundur ama özet kısmında da uygulamalara biraz değinsen iyi olur. Hatta ne diyeceğim, senle bir teürji uygulaması yapabiliriz. İnsan üzerine makale yazdığı şeyi deneyimlemeli bence…”

Adamın bu cesur mesajı kadının içindeki duvarcı ustasını harekete geçirmiş, harçları karıp tuğlaları nasıl dizeceğini düşünmeye başlamıştı bile. Çünkü teürji uygulamaları insanın en derinine ulaşma ve orada tanrı ile bir olma ritüelleri içeriyordu ve adamın bunu kadınla nasıl yapacağı meselesi, kadının duvarlarının üzerinden sırıkla uzun atlama denemesiydi. Yine de içindeki duvarcı ustasına bir sarı kola uzatıp molaya gönderdi ve adama “Nasıl?” diye sordu.

Adam: “Çok kolay! Bildiğin üzere Theurgist, “benzer benzerle” ilkesine göre çalışır. Bu, farklı varoluş düzeylerinde ilahi olanla bağlantı kurmak için kullanılan bir yöntemdir. Benzer benzerle ilkesi, theurgy’nin temelini oluşturan kozmik sempati teorisine dayanır. Bu teoriye göre, evrendeki her şey birbiriyle bağlantılıdır ve benzer şeyler arasında doğal bir çekim vardır. Theurgist, bu çekim gücünü kullanarak ilahi olanla bağlantı kurar ve ruhsal olarak yükselir. Maddi düzeyde, theurgist fiziksel semboller kullanır. Bu semboller, belirli bir ilahi güçle ilişkilendirilen nesneler, bitkiler, renkler veya kokular olabilir. Örneğin, güneş tanrısı Helios ile bağlantı kurmak isteyen bir antik Mısırlı bir theurgist, altın, ayçiçeği veya aslan gibi güneş sembollerini kullanırdı. Daha yüksek düzeyde ise, theurgist zihinsel ve manevi uygulamalar kullanır. Bu uygulamalar, meditasyon, vizyonlar veya ilahi isimlerin zikredilmesi gibi çeşitli teknikleri içerebilir. Theurgist, bu uygulamalar aracılığıyla zihnini ve ruhunu arındırır ve ilahi olana daha açık hale gelir. Sonunda, theurgist ruhun içsel ilahiyatının Tek ile birleştiği düzeye ulaşır. Bu, henosis olarak bilinen bir birleşme deneyimidir. Henosis, theurgistin nihai amacıdır ve bireyin kendini aşma ve evrensel gerçeklikle bütünleşme yolculuğunda önemli bir adımdır.”

Kadın aylardır üzerinde çalıştığı makalesini, içindeki duvarlar yüzünden adamla paylaşmaması karşısında içten içe kahroluyordu. Eğer en baştan bunu paylaşsaydı, çok daha eğlenceli ve verimli bir makale yazım süreci olabilir, dahası adamla yakınlaşabilirdi. Fakat o mesafeli durmayı tercih etmişti, çünkü kendi koyduğu mesafeyi bile aşabilenle birlikte olmak isteyen bir tanrıçaydı… Kadın kendi düşüncelerine gülüp mesajını tekrarladı: “Peki ama nasıl?”

Adam: “Meditasyon! Meditasyon yapacağız. Hatta hemen şimdi yapabiliriz. İkimiz de karşımızda birbirimizin olduğunu, karşılıklı oturduğumuzu hayal edeceğiz. Gözlerimizi kapatıp bir sembol görselleştireceğiz. Aynı frekansa gelmek için ortak bir sembolü kullanmalıyız.”

Adam sormadan kadın cevapladı: “Halka içinde nokta sembolü olmalı… Bir dairenin ortasında bir nokta olarak çizilir, sana resmini atacağım. Benliği temsil eder.”

Adam: “Güzel düşündün, bende de karşılığı olan bir sembol ve şekil itibariyle odaklanmayı da çağrıştırıyor. Üstelik evren ve evrenin içindeki benliği de temsil ediyor, nokta bütün ilişkisi… Her neyse, ritüelimiz çok basit: İkimiz de bu sembolün alnımızda mavi renkte parıldadığını hayal edeceğiz. Böylece maddesel olmayan bir düzlemde ortak bir bağ kurmuş olacağız.”

Kadın etkilenmişti ve içindeki duvarlar ören, mesafeler koyan duvarcı ustası sarı kolasını içip çoktan uyumuş gibi görünüyordu: “Hadi başlayalım…”

Meditasyon başladıktan bir süre sonra kadın ve adam alınlarındaki mavi ışığın kendi kendine giderek arttığını ve birbirlerine doğru uzanan bir jedi ışın kılıcı gibi uzandığını gördüler. Artık birbirlerine alınlarından mavi bir ışınla bağlanmış şekilde karşılıklı oturuyorlardı. Meditasyon devam ediyor, adam ve kadının zihninden bir sürü düşünce geçiyor ama ikisi de düşüncelere odaklanmıyor, akıp geçmelerini izliyorlardı. Düşünce seli bittiğinde mavi ışık beyaza döndü ve ikisinin ortasında beyaz bir ışık küresi belirdi. İkisi de içsel bir iradeyle ne yapması gerektiğini biliyor gibi birbirlerine işaret verdiler ve beyaz ışık küresinin içerisine girdiler. Artık ne adam ne de kadın vardı. Sadece varoluşun saf tekliği ve sözlerle tarif etmesi çok güç olan sonsuz bir huzur hissi vardı. Beyaz ışığın gücü giderek yitmeye başlayıp nihayet söndüğünde adam ve kadın odalarına geri dönmüşlerdi.

Adam: “Sen de benim hissettiğimi hissettin mi?”

Kadın: “Evet, sanırım ne olduğunu da anladım. Kendimi senden uzak tutuyordum, çünkü seni ne kadar zorlarsam, bu ilişkiyi ve iletişimi o kadar hak edeceğine dair bir inancım vardı. Oysa tanrı da beni zorluyor, bana duvarlar örüyormuş. Seninle aramdaki duvarları, mesafeyi kaldırdığımda aslında kendimle aramdaki mesafeyi de kaldırmış oldum, tanrıyla aramdaki duvarlar da kalktı ve onla bir olma deneyimini yaşadık.”

Adam yine kendine has gülümsemesini yaptı: “ 🙂 İçindeki güzelliği gördüğümü söylemiştim, o güzellik te biraz önce yaşadığımız sonsuz birlik ve huzur hissine benziyor. Belki de içimizdeki duvarların yıkılması, mesafelerin yok olması için içimizdeki güzelliğin görülmesine izin vermek gerekiyordur. Keza güzelliği görmek ve ondan haz almak, gören ve görülenin bir olması demek…”


Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Eymen Çınar

Selamlar,
2016-2017’li yıllarda daha fazla ziyaret ederdim yazdıklarınızı. Zaman zaman girip göz atarım hala yazdıklarınıza. Öncelikle bunu devam ettirdiğiniz için teşekkür ederim. Çünkü uzun zaman boyunca, aynı şeyden keyif alıyor olmak farklı bir tatmin. Metinlerinizi okuyunca geçip gidiyor. Aradan bir süre geçiyor ve okuduğum metinden aklımda tutup çözümlemeye çalıştığıma şahit oluyorum. Sanırım bu yüzden zamanın ötesinde olmaktan keyif alıyorum.
Anlamların, düşüncelerin ve hislerin üzerinde çok durdum. Anlamaya, düşünmeye ve hissetmeye çalıştım. Bazen gerçekten hissettim. Hissetmek…
Gerçekten hisli yazılar okuyorum bu sitede. Bundan yıllar sonra yine girip okuyacağım. Her ziyaretimde mutlaka göz atarım. “Kendinden Kendine Giden Yol”