“Her şey gider, her şey geri gelir, sonrasızca döner varlık çarkı. Her şey ölür, her şey yine çiçeklenir; sonrasızca sürer varlık yılı.”
Böyle Buyurdu Zerdüşt | Friedrich Nietzsche
Ouroboros Nedir?
Ouroboros en temel anlamıyla öz yaratımı temsil eder. Kendini yiyen ve yeniden yaratan, sürekli yaratım ve yokedim döngüleri içerisinde olan yılan, hayatın ve varoluşun bizatihi kendisini ifade eder. Yani maddi ve manevi tüm evrenin, tüm varoluşun yegane sembolüdür. Kendi kuyruğunu yiyen bir yılan ya da ejderha figürüyle sembolize edilen ouroboros sembolünü anlamanın ötesinde idrak etmek için hep birlikte sembolün köklerine ineceğiz. O nedenle bu yazı sadece okunup yazıdan bir şeyler çıkartılacak, “anlaşılacak” bir yazı değil, sembolizmi özümseme ve sembolleri yorumlama konusunda bir uygulama içerecek.
Ouroboros ya da kendi kuyruğunu yiyen yılan sembolünün tam manasıyla neyi ifade ettiğini anladığınızda neden bu sembolün tarih boyunca neredeyse tüm medeniyetlerce kullanıldığını da idrak edeceksiniz. Yılan sembolizmi genlerimize işlemiş çok derin anlamlar içerir. Belki yılan korkumuz da bu genlerimizdeki bilgilerden kaynaklıdır. Ne de olsa cennetten kovulma sebebimiz bilgi ağacına dolanmış bir yılanın bizi ayartmasıydı…
Kendi Kuyruğunu Yiyen Yılan
Kendini yiyen yılan ya da ouroboros sembolünün neyi temsil ettiğini anlamak için ansiklopedi karıştırmanıza gerek yok. Yapmanız gereken sadece sembolü incelemek ve sembolü bir video gibi hayal gücünüzle oynatmak. Yılanın kendi kuyruğunu yemeye başladığını görüyorsunuz. Bu eylemi devam ettirin ve zihninizde oluşan kavramları toplayın.
Zihin önce sorular üretmeye başlar. “Yılan neden kendi kuyruğunu yiyor, bu çok saçma ve biraz da rahatsız edici…”
Yılan kendi kuyruğunu neden yer diye düşünmeye başladığımızda cevapların da gelmesine izin vermeniz gerekir. Çünkü cevaplar gelecektir. Sadece açık fikirli olmak ve ön yargılardan arınmış olmak gerekiyor. Yılan kendi kuyruğunu yediğine göre başka yiyecek bir şey yok demektir. Yılan kendisi ile beslenmektedir. Mesela cevaplardan biri bu olabilir fakat tek cevap değildir. Eminim herkes kendince başka cevaplar bulacaktır ve sembolizmin güzel yanı da budur. Asla tek bir cevabın olmaması… O nedenle sembolizm canlıdır. Her zaman güncellenir.
Video oynamaya devam ediyor… Yılan kendi kuyruğunu yemeye devam ettikçe aklımıza şu soru geliyor: “Yenilen kuyruk yılanın içinde ne oluyor?”
Yılanlarla ilgili belgesellerden öğrendiğimiz bir şey neredeyse her şeyi yiyebilmeleridir. Bir timsahı dahi yerler. Sindirim sistemleri çok güçlü bir aside sahiptir ve her şeyi eritip sindirebilirler. Kendi türlerini de yiyen yılanların kendi kuyruklarının bu asitten sağ kurtulamayacağı barizdir. Kuyruk yok olmayacak fakat dönüşecektir. Anahtar kelimemiz bu: Dönüşüm
Video sona yaklaştıkça kafa karışıklığımız artar: “Yılan kendisini nereye kadar yiyebilir?” Bir an gelecek ve yılanın dişleri kendi kafasının hemen arkasına ulaşacak. Hatta gözlerine değecek… Bu esnada tüm bedeni kendi asidinde sindirilmiş olacak. Bedeni artık enerjiye dönüşmüş olacak ve kendi kafasını da yemeye kalktığında videoyu daha da ileri sararsak yılan bir nevi yok olacak. Geriye sadece enerji bırakmış olacak fakat o enerjisini bile kendi içinde tutacak.
Kendi yokluğunda… 🙂
Videoyu burada durdurmak zorunda değilsiniz. Üzerine tefekkür ederek daha da derin manalara ulaşabilirsiniz.
Ouroboros Yılanı Tarihçe
Şimdi gelelim teknik bilgiye… Ouroboros yılanı sembolünün kökleri milattan önce 14. yüzyıla kadar gidiyor. Literatürdeki ilk kullanımına antik mısır cenaze ritüellerinde kullanılan yazıtlarda rastlanıyor. Bu yazıtlar cenaze törenlerinde ölen kişinin ruhunun sonraki yaşamında korunmasına yardımcı olmak için okunuyordu. Özellikle Tutankhamen’in mezar yazıtlarında iki adet kendi kuyruğunu yiyen yılan figürüne rastlanıyor. Yazıtlara göre bunlardan biri güneş tanrısı Ra’yı diğeri de yeraltı tanrısı Osirisi temsil ediyor.
Söz konusu figürler tam da Ra ile Osiris’in birleşme anında ortaya çıkıyor. Yine yazıtta yazanlara göre bu birleşmiş Ra ve Osiris figürü zamanın başlangıcı ve sonunu temsil ediyor. Bir başka antik mısır yazıtında ise bu sembol, düzen içindeki dünyayı çevreleyen kaosu temsil ediyor. Fakat bu öyle bir kaos ki, dünyanın periyodik yenilenmesiyle direkt ilişki içerisinde.
Sembol antik Yunan literatürü tarafından da benimseniyor. Nitekim mitoloji meraklıları buna şaşırmayacaktır çünkü tüm antik Yunan felsefesi antik Mısır’ın karbon kopyasıdır. Eflatun “Timaeus” eserinde ouroborostan şöyle bahseder:
“Evrendeki ilk yaşayan şey kendi kendini yiyen sirküler bir varlıktır. Ölümsüz, mükemmel olarak oluşturulmuş bir hayvan… Yaşayan varlığın, onun dışında görülecek hiçbir şey kalmadığında göze ihtiyacı kalmamıştı; ya da duyulacak hiçbir şey olmadığında kulağa… Solunacak, etrafını çevreleyen bir hava yoktu; ya da besinini almasını ve sindirdiklerinden kurtulmasını sağlayabilecek olan organların bir kullanımı olamazdı, çünkü ondan çıkan veya içine giren bir şey yoktu: bu yüzden onun dışında bir şey de yoktu. Yaratılışındaki tasarım nedeniyle, kendi artığı onun besinini sağlıyor, bütün yaptığı ya da çektiği acı kendi içinde, kendi tarafından meydana getiriliyordu. Şunu anlamış olan yaratıcı için kendi kendine yeten bir varlık, hiçbir eksiği olmayandan çok daha mükemmel olacaktı, ve hiçbir şeyi almaya ya da kendini herhangi birine karşı savunmaya ihtiyacı olmayacağından, yaratıcı ona el vermenin gerekli olmadığını düşündü, ya da ayak ya da tüm yürüme aparatını; ama onun küresel formuna uyan hareket ona tahsis edilmişti, akla ve zekaya en çok uygun olan 7 tanenin hepsi olarak; aynı tarzda ve aynı nokta üzerinde, kendi limitleri dahilinde bir daire içinde dönerek hareket etmesi için yapılmıştı. Ama diğer altı hareket ondan alındı ve o sapmalarına dahil olamayacak şekilde yapılmıştı. Ve bu sirküler hareket ayağa ihtiyaç duymadığından, evren ayaksız ve elsiz yaratılmıştı.”
Ouroboros Sembolü ve Simya
Ouroboros simya literatüründe genellikle iki tane ejderhanın birbirlerinin kuyruğunu yemesi olarak resmedilir. Antik mısırdaki ilk kullanımına paralel olarak burada sembolize edilen şey zıtlıkların birbirlerini tamamlaması yani bir nevi ying yang sembolüdür. Simya sanatına göre en büyük çalışma insanın kendisiyle olan çalışmadır. İnsanın kendi üzerinde simya gerçekleştirebilmesi, dönüşüm yaratması için gölge yanıyla etkileşime girmeli ve tıpkı Ra ve Osiris’in birleşmesi gibi kendi içinde gölge yanını özümsemeliydi. (Bkz: Karanlık Yan, İrade & Erginlenme yazısı) Böylece ouroborosun kendi kuyruğunu yemesini aynı zamanda kendi maddi ve manevi, iyi ve kötü, iç ve dış gibi tüm zıt kutuplarını birleştirme çabası olarak da yorumlayabiliriz.
Sembol pek çok felsefik ekol tarafından benimsendiği gibi doğu mistisizminde de yer almıştır. İkinci yüzyılda yaşayan Yoga Kundalini Upanishad’a göre: “Kutsal güç, genç bir lotus’un gövdesi gibi parlar, bir yılan gibi, kendi üzerine sarmalanmış, ağzında kuyruğunu tutarak ve yarı uyur halde bedeninin dibinde uzanarak dinlenir.”
Kundalini enerjisi denilen enerjinin bedende kuyruk sokumunda olduğuna inanılır ve uyuyan bir yılanla sembolize edilir. “Kundalini uyanışı” tabiri de buradan gelir. Bu enerji uyandığında insanın pek çok doğaüstü melekeler kazanacağına ya da aydınlanma deneyimi yaşayacağına inanılır. Aslen iki yılan vardır, yılanlardan biri kök çakradayken diğeri taç çakradan yani başın üstünden bedene girer. Bu iki yılan birleştiğinde insanın ilahi döngüsünü tamamladığına inanılır. Enerji ile ilgilenen okurlar bu iki enerjinin evrensel enerji ve bio enerji olduğunu fark edeceklerdir. Tesadüfe bakın ki tarihteki (keşfedilen) ilk yazılı eser olan Gılgamış Destanı’nda da iki yılandan bahsedilir. Bu iki yılan yüzünden Gılgamış ölümsüzlük otunu kaybetmiş fakat ölümsüz olmaya dair çok değerli bir öğreti almıştır. Yine tesadüfe bakın ki sırf bu hikaye nedeniyle tıbbın sembolü bir çubuğa sarılı iki yılandır (kadüse).
Görüldüğü üzere sembolizm sonsuz kola sahip bir ağaç gibidir. Hayat ağacının dalları misali her sembol başka bir yaratıma götürür bizi. Semboller üzerine tefekkür ettikçe zihnimizde dünyayı hatta kainatı dolaşırız fakat dönüp geldiğimiz yer yine kendimizizdir. Her şey insana çıkar çünkü her şey insanın kendi gözleminden, kendini gözleminden ibarettir…
Tefekkürün de bir nevi ibadet olduğuna inanırım. Ouroboros ya da başka semboller üzerine tefekkür edebilir ve belki de hayatınızda onlara dair izler bulabilirsiniz. Dahası kendinizi anlayabilir, kendi yılanlarınızı birleştirebilir, dönüşümünüzü başlatabilir, zamanın ötesine geçebilirsiniz.
E-Mail ile Takip Et
Her ufuk açıcı yeni yazı yayımlandığında e-mailinize bildirim almak için mail adresinizi kaydedin:Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Ne tesaduftur ki Azurah öncesinde ilk nickname tercihim ouroborostu. Ancak bir seyahatimizde rastladığım ve boynumda bir süre gezinen piton ile çektiğim videoya aldığım tepkiler senin düşüncelerinle aynıydı. Yilan negatif yüklü bir ımge… fakat ben bayılırım. Sembolü Celal Sengor “Bilgiyle Sohbet” kitabına kapak resmi olarak seçmiş. Tugla gibi kitabi okurken kapağı her acısımda karşılaştığım sembol, antik zamanların unlu filozoflarinin felsefeleri ve bilgisiyle özdeşleşti bende… haftasonu reiki eğitimim vardı. Yine karşıma ” kundalini” ile cikti :))). Eşzamanlılık örnekleri olarak veriyorum :))) Zerdüşt konusuna hiç girmeyim şimdi ;)) iyi geceler, sonsuz ufuklar zaman…
:)) Bilerek “Böyle Buyurdu Zerdüşt”‘ten alıntı yaptım. Nietzsche evrenin sırrını çözmüştü fakat evren sırrını ifşa etmesine çok fazla izin vermeden onu delirtti. Bizim de sonumuz öyle olacağa benzer. 🙂
Benzer eş zamanlılıklar yaşıyorum, bir başka değerli okurumla da bazen paralel hayatlar yaşadığımızı fark ediyoruz ve onun kolunda hayat ağacının etrafında ouroboros sembolü dövmesi var. Ben de yaptırmak istiyorum ama henüz tasarımımı yapmadım.
Yılanın negatif yüklü bir imge olması ama tüm varoluşu sembolize edebilecek güçte bir imge olması da aslında kendi içine tutarlı. Zıtlıkların birleşmesi ve gölge yanla kaynaşma demiştik yazımızda.
“Gölge yanla kaynaşmak” Baba şunu anımsattı, burada olması faydalı olabilir
Antagonist,yani içindeki düşmanın,özel itici bir güçtür.
sorumluluk derecemiz ne denli yüksekse,antagonist’in saldırısı o denli acımasız olacaktır.
antagonist bizi ölçer,bize ne olduğumuzu gösterir,bizi gerçekleştirir..
özgürlük derecemiz ne denli yüksekse,onun etkinliği o denli sinsicedir.
antagonist’ten korkma!
zalimlik maskesinin ardında,
en büyük müttefikin,en sadık uşağın saklanmıştır.
antagonist’in biricik amacı,
senin zafer kazanmandır.
antagonist esas hedefi olan senin bütünlüğün için,
her aracı kullanıp,her stratejiyi uygular.
dünyada kimse seni antagonist’ten çok sevemez.
antagonist seninle ilgili herşeyi bilir ve senin için herşeyi yapar.
çünkü onun varlık nedeni sensin.
antagonist’ten korkma!
mükemmelliğin onun acımasızlığıyla,
ölümsüzlüğün de onun görünüşteki ölümsüzlüğüyle gelişir.
anlama yetin, onun gücüyle gelişir.
gücün de onun anlamasıyla.
çünkü antagonist sensin!
alıntıdır.(tanrilar okulu)
Çok teşekkürler Denizhan. Çok yerinde bir alıntı oldu. Bu alıntı da bana “Demiurgos & Adem” yazımı hatırlattı. Demiurgos ta aslında bir nevi antogonist.
İlham verici. Teşekkürler
Evrenin en derin sırrı “değişimi anlamaya çalışmak” ve anladıkça bataklık gibi seni içine çekmesi durumunu bir zamanlar tatmıştım ya da öyle hissetmiştim bilmiyorum. Sanırım sahip olduğumuz beden ile bu kadar büyük olguları algılamaya çalışmak ne kadar usta olursak olalım imkansıza yakın deneyimler diye düşünüyorum. Gene de denemek ve sonuclarını bizzat kendimizin yaşaması fikrinden vazgeçilmemesi gerektiğini de düşünüyorum. Umarım bir gün kafayı yemeden de böyle soruların cevaplarını rahatça konuşup anlaşabildiğimiz bir geleceğe sahip oluruz. Geceye gece kattığın bir yazı olmuş, teşekkürler.
Ayferanim bu gerçekten de çok etkileyici ve sembolik bir rüya. Her rüya kendi içinde bir alt anlam ve sembol barındırır ama gri deniz, spiral yılan ve kapağın altındaki 3 göz sembolizmle ilgilenen biri olarak beni de etkiledi. Hiç bir zaman iyi bir rüya yorumcusu olmadım, bunu çook iyi beceren insanlar var, özenirim hatta onlara. Fakat zaten rüyayı en iyi rüyayı gören kişi yorumlar. Ona ne hissettirdiğini en iyi o bilir. Sadece semboller konusunda bir yönlendirme yapabilir başkası. Kapağın altındaki üç göz kuşkusuz üçüncü gözü yani 6. hissi sembolize ediyor ve kapağın altında olması detayını çok sevdim çünkü üçüncü göz sembolik olarak hep gizlidir ve açılması, keşfedilmesi gereken bir şeydir. Yani iradeyle kapağının açılması gerekir. Gerçekten de yılan; gerek enerji olarak gerekse bedensel döngü olarak bu kapağı açmada yardımcı olur (kundalini yılanı uyandığında üçüncü gözden dışarı çıkar)
Velhasıl kelam teşekkürler rüyanı paylaştığın için 🙂 Zihnin delirmemek için kendini kapatması mevzusuna da şöyle bir çözüm buldum. Eğer bildiğimiz şeyleri sadece bilmekle kalmayıp hayatımızda görür ve uygularsak bu bahsettiğin dengeyi yaratıyor. Elbette hayattan soyutlanıp sadece düşünsel alana takılı kalmayacağız. Bir yazımda hayatın anlamını bulduktan üç dakika sonrasını anlatan bir karikatür paylaşmıştım: “Gidip bi çay koyayım bari” :)) Öyle yani hayatın anlamını şu an bulsak da işe gitmeye, yemek yemeye, çay koymaya devam edeceğiz. Ama eğer idrak ettiğimiz şeyleri yemek yerken, işte ve çay yaparken görür ve uygulamaya başlarsak o zaman zihin dengeye ulaşıyor. Çünkü bu soyut imge ve bilgiler topraklanıyor, somutta kendine yer buluyor. Bunu da 6 rakamı ve davut yıldızı sembolü çok güzel ifade eder. Yer ve göğün, madde ile mananın, maneviyet ile maddiyatın, soyutla somutun evliliği derim ben. Bildiklerimizi uyguladığımızda döngüyü de tamamlamış oluruz. Bu konuyla ilgili de yazı yazmalıyım sanırım, evet. Verdiğin ilham için çook teşekkürler Ay-Fer-An-İm 😉
Hayatın anlamını bulan biri işe gitmez evet. Konfüçyüs şöyle der hatta bu konuyla ilgili: “Ömür boyu çalışmadan yaşamak istiyorsanız sevdiğiniz işi yapın.” Sevdiği işi yapan biri teknik olarak çalışmıyor, hobisini yapıyordur 🙂 Hayatın anlamını bulmak da aslında çok dillere pelesenk bir söz oldu ve içi boşaltıldı. Bence aslolan kendini bulmaktır.
Güzel bir yazı olmuş. Benim de bu konuyla alakalı bir yazım var: http://soyut0.blogspot.com
Blogunuzun konsepti çok güzel. Başarılarınızın devamını dilerim.
Bu şekille ilgili Arrıval filmi incelemesi yapmanızı isterim.bu şekille ilgili fena şeyler çıkmaz 🙂
-Tesadüfe bakın ki tarihteki (keşfedilen) ilk yazılı eser olan Gılgamış Destanı’nda da iki yılandan bahsedilir. Bu iki yılan yüzünden Gılgamış ölümsüzlük otunu kaybetmiş fakat ölümsüz olmaya dair çok değerli bir öğreti almıştır.-
bu iki yılan zamanın iki evresi yani gece ve gündüzü simgeliyor olabilir mi? zira sonsuzuk zamandan sıyrılmak ile mümkün… yani bir boyut değişimi
teşekkürler bu arada yazınız zihin açlığına nasılda iyi geliyor bilemezsiniz..
saygılarımla
Merhabalar Kubilay,
Evet, nitekim yazıda da belirttiğim gibi bir Osiris – Ra dualite sembolizmi var:
“Yazıtlara göre bunlardan biri güneş tanrısı Ra’yı diğeri de yeraltı tanrısı Osiris’i temsil ediyor. Söz konusu figürler tam da Ra ile Osiris’in birleşme anında ortaya çıkıyor. Yine yazıtta yazanlara göre bu birleşmiş Ra ve Osiris figürü zamanın başlangıcı ve sonunu temsil ediyor.”
Osiris ve Ra’da gece ve gündüze de gönderme olduğunu düşünüyorum, bu nedenle görüşüne katılıyorum. Sadece zamanın iki evresi değil, bütün zıtlıkları temsil ediyor hatta bana göre. Çünkü zıtlıkları sarmaştırdığımızda ya da başını sonunu birleştirdiğimizde boyut atlıyoruz 🙂
İnsanların yılanları sevmiyor olmalarının nedeni sanırım onlarda sevginin ve şefkatin zerresinin olmaması. Asla sevilmek istemiyor. Sevmiyor. Yetişkin bir dişi yumurtaları çatlayıp, tüm yavrular çıkana kadar bekliyor. Ve sonra arkasına bile bakmadan gidiyor. Annelik görevi sadece bu kadar. Yavrularını beslenmeyen bir süre korumayan tek karasal canlı türü yılanlar. Mağarada yaşayan ilkel dönem kadının da en büyük düşmanı gördükleri yerde birbirlerini öldürmek üzerine kurulmuş bir ev arkadaşlıkları var. Kadın yılanın başını ezer. Yılan kadının topuğundan ısırır. 3ümüz gelmedik mi bu dünyaya. Adam, kadın ve yılan… Umarım 48 $ çabucak toplanır.
Merhabalar Altes, teşekkürler değerli yorumun için 🙂
Bir durumu bazen açıklamak için zıttından yola çıkarız. Mesela sizin görüşünüzü şöyle destekleyebiliriz: Sevgi ibaresi sergileyen hayvanları neden bu denli çok severiz? Bir köpek bir kedi yavrusunu evlat edindiğinde bu durum haberlere çıkacak kadar çok ilgisini çeker insanların. Ya da hayvanlar ve yavruları arasındaki ilişki çok içimize işler, bizi etkiler. Demek ki evet, dediğiniz gibi bu sıcak sevgi ilişkisini barındırmayan yılan familyasına karşı da haliyle soğuk bir duruşumuz var. Sevgi eksikliği ve yılan korkusu güzel bir yaklaşım.
08.07.2019
Merhaba, sanırım sizin kafasınızı açan bir yazı olmuş gerçekten de mükemmel fakat benim kafam bayağı karıştı demem o ki yabancı dizi izlerken “Ouroboros ” heykelini, sembolünü ve kısa bir açıklamalarını bekledim oldu da fakat dizi sonuçta geçtiler o sahneyi. ama aklıma takılınca yılanlara da ilgim olunca hoşuma gitti. ve araştırmaya karar verdim. bu blog da buldum kendimi, yaşım 20 ve kendimi herşeyden soyutlamayı yalnızlığı seviyorum aile bağımın kuvvetsiz insanlara hiç güvenemem ve kendi kararlarımla adımlar atınca ortamlar da “hosnutsuz, ilgisiz, somurtkan, ve benimle mizah etmek isterlerken sizofren” falan diye dalga geçerler yakın hisettiğim arkadaşlarım olunca onlarla beraber güler geçeriz. ama gerçeğimi onlar da bilirki oldum olası sorgucuyum birşeyleri onaylamam için tamamen içimin rahat etmesi gerekir. demem o ki bir türlü kendimi tanımlayamıyorum. galiba baya saçmaladım konuyu berbat yere çektim ama blogu 2 kez daha okumaya karar verdim. iyi geceler
merhaba ben uykuyla uyanıklık arasında bir imgeleme gördüm dünyanın etrafını sarmış ateşten bir ejderha vardı ve bana dediki dünya lanetlendi içindekilerde lanetli ve şans eseri ouroboros fotoğrafını gördüm evet gördüğüm şey buydu ne anlama geliyor bu bana yardım eder misiniz
Merhabalar. Öncelikle yazıda da belirttiğim gibi ouroboros özel bir sembol ve idrak edilerek anlaşılması gerekiyor. O nedenle yazıyı dikkatli okuyarak ve üzerine düşünerek bu sembolü derin anlamlarına ulaşabilirsiniz.
Gördüğünüz rüyanın gerçek anlamını elbette sizden başka kimse bilemez. Rüyanın size ne hissettirdiği çok önemlidir ama kabaca söylemek gerekirse ateşten ejderha ouroboros sembolüyle de ilintili olarak dönüşümü sembolize eder. Bunu en iyi 13 sayısı sembolizmiyle anlatabilirim. 13 uğursuz bir sayıdır ya sembolik olarak… Sebebi doğada çokça karşılaşılan bir sayı olan ve döngüleri temsil eden 12 sayısından sonra gelmesi ve mevcut düzeni/dengeyi (12’yi) bozmasıdır. O nedenle 13 lanetli bir sayı olarak adledilmiş. Oysa pek çok antik medeniyette 13 şanslı bir sayıdır. Sebebi ise aynı. Dönüşüm yaratması.
Yani burada bakış açısı önemli. Siz dönüşümü bir şeylerin yıkılması bozulması olarak görüyorsanız alevden ejderha elbette lanetlemiş olur dünyayı. Buna karşın; eğer siz dönüşümü bir yenilenme ve dolayısıyla büyüme, gelişme ilerleme olarak görürseniz alevden ejderha şans sembolü haline gelir. Aslında ikisi de aynı anda doğrudur. Çünkü değişim aynı topluluktan bazılarına sıkıntı verirken bazılarına da huzur mutluluk verir. 🙂
[…] Ouroboros Nedir | Kuyruğunu Yiyen Yılan […]