Yüksek Benlik Nedir?

Ortalama okuma süresi 10 dk.
yüksek benlik nedir

“Bir bulut neden hareket ettiğini bilmez, sadece hareket etmek için bir dürtü hisseder… Ancak gökyüzü, tüm bulutların ardındaki nedenleri ve kalıpları bilir. Kendinizi ufukların ötesini görecek kadar yükseğe kaldırdığınızda siz de bileceksiniz…”

Richard Bach

Yüksek benlik, tanımı gereği kendimizden ayrı bir benliğe işaret ediyor gibi görünür. Orada, uzakta, bizden ayrı bir varlık gibi algılama eğilimimiz doğaldır. Çünkü bir şeyi anlamak için önce o şeyden soyutlanmak, ayrılmak ve karşımıza oturtup incelemek isteriz. Bu yazımızda yüksek benlik (higher self) konseptini düşünürken bizden ayrı değil de, şu an bu satırları okuyan, bizatihi kendimizin, benliğimizin farklı bir yönü, farklı bir katmanı gibi düşünmeye çalışacağız. Böylece sadece yüksek benlik nedir sorusuna cevap bulmayacağız; aynı zamanda olaylara, durumlara ve fikirlere yani tüm hayatı yaşayış biçimimize tamamen farklı bir bakış açısı geliştireceğiz. Hadi gelin başlayalım…

Yüksek benlik, pek çok kadim öğretide egomuzun daha farkındalıklı, daha dingin bir parçasına atıfta bulunmak için kullanılan bir terimdir. Öz benlik, gerçek benlik, yüksek bilinç gibi kelimelerle de ifade edilir. Hem doğu, hem de batı literatüründe, yüksek benliğin ilahi veya evrensel bilince bağlı olduğu söylenir. Özetle yüksek benlik; şu an sahip olduğumuz sınırlı bilincimizin daha da genişletilmiş halidir. Keza şu an bu satırları okumanızı sağlayan bilinciniz bazı kısıtlamalara sahip; örneğin zihninizde, hayal gücünüzde 3 boyutlu bir küpü imajine edebilirken, 6 boyutlu bir küp hayal edemezsiniz. Herhangi bir şeyin mutlak sonsuz sınırsız olması halini görselleştiremez ya da kara deliğin tam merkezinde ne olup bittiğini matematiksel olarak çözseniz de hayal edemezsiniz. Tıpkı evrende ışık hızı diye bir sabite olması gibi bilincimiz de çevresini algılarken, yeni fikirler üretirken sınırlamalara sahiptir.

Bu sınırlamalara rağmen, insanlık tarih boyunca bilincin farklı vecihlerini deneyimledikçe, farkında olduğu bilinçli algısından daha farklı algılama, hissetme ve düşünme halleri olduğunu görmeye başladı. Bir doğa manzarasına, eşsiz bir gün batımına ya da sevdiği kadınla yaşadığı o aşkın ana bakan insan, anlık olarak bilincinin genişlediğini, mevcut “bilinçli oluş” halinden çok daha aşkın bir olma halini deneyimlediğini gördü. Bu özel anlar, sıradan günlük hayatındaki “bilinçli olma” halinden çok daha farklıydı ve kelimelerle ifade etmek de çok zordu. Bu “hal”’i tanımlayabilmek için önce ona bir isim vermek gerekiyordu çünkü bir olgu üzerinde çalışmak için önce ona bir isim verip hipotez oluşturmanız gerek. Hinduizm, bu hali yaşamamızı sağlayan bilince “atman” adını verdi. Atman, geçici fiziksel beden ve egodan farklı olarak bireyin ebedi, değişmeyen özünü temsil ediyordu. İslami literatürde Allah’ın nuru (nefesi) olarak bu konsepti görmek mümkün. Keza bu bilinç, mevcut günlük yaşamda deneyimlediğimiz bilinçli olma halinden daha geniş bir algısal perspektife sahipti ve bilincimiz bu bilince yükselip alçaldıkça kendini ve evreni algılayış şekli değişiyordu.

Tabir olarak “yüksek benlik” terimi ilk olarak 19. yüzyılda Teosofi Cemiyeti’nin kurucusu Helena Blavatsky‘nin yazılarında ortaya çıktı. Blavatsky, yüksek benliği “Evrenin ve nihai benliğin ayrılmaz ışını” olarak tanımladı. Blavatsky’ye göre her bireyin bir üst benliği vardır. Yüksek benlik, bir bilgelik kaynağı olarak hizmet eder, bireylere kendini gerçekleştirme ve evrensel ilkelerle uyumlanma yolunda rehberlik eder. Kendini yansıtma (kendi varlığını manifesto etme) ve ruhsal evrim yoluyla bireyler, yüksek benlikleriyle bağlantı kurmaya ve tüm varlıkların içsel birliğini tanımaya çalışırlar.

Görüldüğü üzere, oldukça basit bir tanıma sahip olan yüksek benlik kavramı, deneyimleme söz konusu olduğunda sıkı disiplin ve insanın kendisi üzerinde çalışmasını gerektiriyor. Keza mevcut benliğimizin sakinleşip susmasını (mindfullness) ve böylece yüksek benliğin, mevcut benliğin yerini alması sürecini içeriyor. Yine de bu konsepti günlük hayattaki deneyimlerimizde görmeye çalışalım (şüpheci okurları da bu düşünce deneyine davet ediyorum).  🙂

Sezgisel Bilgi

Günlük hayatta, asla normal yollarla bilemeyeceğiniz, geleceğe dair bir bilgiyi önceden bilmiş olduğunuz durumlar yaşamışsınızdır. En yaygın deneyim, gün içerisinde uzun süredir görüşmediğiniz birinin aklınıza gelmesi ve akşama sizi araması / bir mekanda rast gelmenizdir. Bu tür “tesadüfi” gibi görünen deneyimler yüksek benlik olgusu içerisinde açıklanabiliyor. Benliğimizin, bu “daha geniş kapsama alanına sahip” yanı, tıpkı ormandaki ağaçların birbirleriyle toprağın altındaki mantar kolonileri üzerinden iletişim kurması gibi, diğer yüksek benliklerle iletişim kurabiliyor ve iki insanın düşünce düzeyinde hayal ettiği bir bilgiyi (eski bir arkadaşını düşünme) kendi aralarında biliyorlar. Yazının girişinde de belirttiğimiz üzere insan bilinci sınırlı bir farkındalık kapasitesine sahip olduğu için, yüksek benliğin eriştiği bilgilere erişemiyor. Fakat bazen yüksek benlikten günlük sıradan bilinçli halimize taşan veriler oluyor. Bunlar da önceden bilme, sezme, malum olma gibi durumlara yol açıyor olabilir. Hatta bu olgunun bilimsel bir açıklaması da var: Sezgiler beynin yüksek işlemci gücüyle işlediği veriler olabilir. Örneğin daha eve varmanıza kilometreler varken evde ne yemek olduğunu sezmeniz / bilmeniz… Zihin mutfakta, dolapta neler olduğunu biliyor, olası yemekleri tahmin edebiliyor ve üstüne bir de sizin evinizden çıkan yemek kokusunun kilometrelerce ötede olsa dahi çok düşük düzeyde algılayabiliyor. (Partikül ölçeğinde, çok düşük olduğu için, bilinç düzeyinde duymuyoruz kokuyu.) Tüm bu verileri bir süper bilgisayar gibi birleştirip işleyince evdeki yemeği önceden bilebiliyor. Aslında yüksek benlik konseptini de buna benzetebiliriz. Keza o verileri ben işlemiyorsam, işleyen kim? 🙂

İç Ses, İçsel Rehberlik

Hepimiz bazen çok sıkıştığımızda, hangi kararı vereceğimizi bilemediğimiz bir ruh halindeyken ya da sebepsiz yere içsel bir rehberlik aldığımız olmuştur. Aniden hangi yöne gideceğimizi düşünmeden, sebepsizce bildiğimiz ve seçtiğimiz o yolun bizi muazzam yerlere götürdüğü seyahatlerimiz olmuştur. Ya da içimizdeki sıkıntılı soruya cevap veren, gerçekten bizi sakinleştiren içsel bir rehberlik deneyimi yaşamışızdır. Yüksek benlik konseptine göre, bu rehberlik, bizim göremediğimiz yanları da görebilen (daha geniş perspektiften bakabilen) yanımızdan geliyor. Peki neden bu rehberliği yapıyor ya da neden böyle bir yönelim oluşuyor içimizde? Yazının sonunda bu soruya cevap bulmaya çalışacağız.

büksek benliğinle iletişim kurmak

Yüksek Benlik ve Aşkın Deneyimler

Bu konu çok geniş ve spekülatif bir konu ama yıllarca sayısız aşkın deneyim dinledim ve hepsi de ayrı ayrı beni çok etkilemiştir. Aşkın deneyimden ne kastedildiğini anlatmaya çalışalım… İnsanın mantıksal süreçlerle açıklayamadığı, kendi bilincinin farklı bir durumunu deneyimlemesi hali. Bir örnek: Kişi, herhangi bir kötü ya da iyi olay yaşamadığı, sıradan bir gününde arabasıyla evden işe gitmektedir ve bir anda kendini başının üst arkasındaki bir açıdan görmeye başlar. Daha doğrusu kendi araba sürüşünü görmeye başlar. (Araba yarışı konulu bir bilgisayar oyunundaki sürücünün başının üst arkasından görünen kamera açısı gibi düşünebilirsiniz.) Fakat ilginç bir şekilde bedeninden hafif çıkmış gibi bir bilinç durumunda olmasına rağmen, halen iradesiyle arabayı sürebilmektedir. Salt niyet ederek, bedeninin direksiyonu sola ya da sağa çevirmesini sağlayabilmektedir. Hatta bu deneyimi yaşayan kişi, deneyimini anlatırken; bunu arabada yaşamasının çok ironik olduğunu söylemişti. Keza bilincimizle bedenimizi kontrol ediyoruz, bedenimizle de arabayı. Bu durumda bedenimiz aslında araba oluyor ve sürücüsü bilincimiz oluyor. Fakat adamın yaşadığı deneyim, sürücünün de bir üst katmanına çıkmak ve sürücüyü de sürmek şeklindeydi.

Bu tür deneyimler çok çeşitli olabilir. Hayatım boyunca sadece bir defa böyle bilincin genişlediği ve farklı bir bilinç halini deneyimlediğim durum yaşadım:

Bir sonbaharda, Bolu – Yedi Göller’e fotoğraf gezisine gittim. Keza bir sonbahar insanı olarak o eşsiz sonbahar renklerini fotoğraflamak istiyordum. Yedi Göller’e doğru yolda ilerlerken bir virajı döndük.  Yolun kenarında, karşımıza hem gövdesi hem de yaprakları koyu kırmızı tonda devasa bir ağaç çıktı ve tam o esnada güçlü ama naif bir rüzgar esti. Ağacın küçük, sık bordo yaprakları gökten yağmur gibi yağmaya başladı; öyle ki neredeyse arabanın camına yağan yaprakların yoğunluğu yüzünden arabanın sileceklerini çalıştıracaktık. Virajı döndüğümüz anda karşılaştığım bu sahne; ağaç, yaprakları, rüzgar, yaprakların bir anime çizgi filmindeki gibi sürreal düşüşü o kadar güzel bir andı ki, bu eşsiz sanatsal sahne karşısında kendimden geçtim ve sahnenin güzelliği karşısında ağlamaya başladım. Neredeyse histerik bir ağlamaydı fakat hüzün değil, haz içeriyordu. (Orgazmda bazı durumlarda bazı insanların hazdan ağlaması gibi.) Bu vecd halini tetikleyen tüm o görüntü aslında çok küçük bir andı. Sadece 1 saniyede arabanın camında görünen ve hızla giden arabada virajı geçince kadrajdan çıkan bir an… Fakat o anı yaşarken yapraklar ağır çekimde yere düşüyordu ve zaman algım da genişlemişti. (slow motion) Özetle günlük, sıradan farkındalıklı bilincimin zaman algısı değişti ve anı daha yavaş yaşamaya başlayıp etrafımdaki tüm bu görsel şölenle birlikte hareket ettiğimi hissetmeye başladım. Keza düşmekte olan yapraklar ya da rüzgar da bendim. Ki beni ağlatan ve mini bir bayılma yaşatan şey de bu bilincin genişlemiş halini (anlık, saliselik de olsa) deneyimlememdi.

Bu deneyimler de teosofik literatürde yüksek benlik düşünsel konseptiyle açıklanıyor. Bunu, yüksek benliğin algısının neye benzediğini gösteren ufak pencereler olarak görebiliriz. Sürekli o halde olmak pek mümkün görünmüyor gibi, keza dinlediğim vakalarda bu bilinç halini hep çok kısa anlarda yaşamış insanlar. Doğu ekollerinde yükselme, tekamül gibi kavramlar aslında bu halin süresinin uzatılmasına (hatta nihai olarak yüksek benliğe varma, onla bir olma haline) yönelik uygulamalar içerir. Eğer kişi, sıradan dünyevi benliğini, yüksek benliğine doğru yükseltirse misyonunu tamamlayacağı salık verilir. Burada dikkat edilmesi gereken nüans; mevcut benliğimiz yok olmayıp, yüksek benlikle birleşmesi hadisesidir. Yani aslında bir benlik ölüp yerine daha yüksek başka bir benlik geçmiyor. Mevcut benlik kendisini genişleterek, kendi daha farkındalıklı yanını keşfediyor ve artık yüksek düşük ayrımı (Dualitenin Çöküşü) ortadan kalkarak kendi içinde uyumlu, tek bir bilinç olarak hareket ediyor.

Yüksek benlik kavramı düşünsel bir bakış açısıdır. Doğru ya da yanlış diye bunun üzerine eleştiri getirmek çok anlamlı değil, keza ortada doğrulanabilecek ya da yanlışlanabilecek somut bir bulgu yok. Deneyimler çok öznel olduğu için laboratuvar ortamında test edilemez. Ki zaten herhangi bir konuya sadece dual prensipten doğru ya da yanlış diye bakmak da efektif değil. Bu ikili yapıdan çıkıp, spesifik bir duruma 360 derece bir bakış açısıyla her yönden yaklaşabilmek, nihai hakikate bizi daha çok yaklaştırır. Yüksek benliğin varlığından ya da yokluğundan bağımsız olarak; hayata yüksek benlikten bakmak da böyle bir bakış açısı sunar. Eğer gerçekten bir yüksek benliğimiz varsa, onun sahip olduğu bakış açısı, hem günlük yaşantımızdaki deneyimlerimizi iyileştirir hem de kendi gelişimimizi körükler ve bizi ilerletir. Eğer yüksek benlik diye bir şey yoksa, onu yaratmak ve bize rehberlik sunmasını sağlamak da elimizde. Tıpkı insanlığın bugün yapay zeka üretim kendisine rehberlik yapmasını, yardımcı olmasını sağlaması gibi. 🙂

Sanırım asıl sihir de burada. Yüksek benliğimle nasıl birleşirim? Yüksek benlikle nasıl iletişim kurulur? Gibi soruları sormak yerine, hali hazırda o yüksek benliğin bizatihi kendisi olduğunu fark etmek, öyle olmasa bile bunu oluşturmak ve yaratmak… Böylece iradenle kendi kendini yükseltmek. Hem şu an bu satırları okuyan senin hem de yüksek benliğinin aynı “şey” olduğunu idrak etmek.

Aydınlanma düşünüldüğü gibi birinin bize gelip bir şey söylemesi ve kapılarımızın açılması değil. Kapılarımızı içten dışa açmak, kendi merdivenimizi inşa edip cennete yükselmek olmalı… 🙂


E-Mail ile Takip Et

Her ufuk açıcı yeni yazı yayımlandığında e-mailinize bildirim almak için mail adresinizi kaydedin:

YAZARA KAHVE ISMARLA!
Kahve bahane, zamanın ötesine geçmek şahane! Blogtaki özgün içeriklerin entropiye bile karşı gelerek sonsuza dek internette var olmasını istiyoruz. Bunu sağlamak için web site hosting barındırma giderlerine destek olmak isteyen herkesin katılımını sağlamak adına farklı bağış rakamları belirledik. Her bağış size özel sürprizler içeriyor. Detaylar aşağıdaki butonda! 🙂
Become a patron at Patreon!

Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

3 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

  1. Selam,bu yazınız tam olarak gerçek kahraman filmine yorum olmuş))aslında hepimiz bu dünya simulasyonun içinde bot rolünü oynayarak günlük hayatı aynı yaşıyoruz;yiyoruz içiyoruz okula gidiyoruz oynuyoruz aşık olup evleniyoruz ve döngüyü tekrar tekrar yaşıyoruz taki farkındalığımız artık zihnimizin genişleyerek yüksek benliğe bağlanana kadar…kodumuzu kırıp yüksek benlikte gerçek insan karakterine bağlanıyoruz;peki gerçek insan nedir kimdir?gerçek insan herşeyi sezgiler ilham alır herşeyi bilir uygular ve bedenede ihtiyacı yoktur yani halifedir

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)