Dualitenin Çöküşü

Ortalama okuma süresi 8 dk.

dualitenin_cokusu_13.kat_zamanin_otesi_hologram_evren

Aynı olan bizi rahat bırakır, ama bizi üretken yapan zıtlıklardır.

-Goethe

Çelişki zıtlıklar sayesinde yaşar, o zıtlıkların dengesidir. Ve bu dengeyi tutturabilen kişi yaşamın, varoluşun, Tanrı’nın ne olduğunu da anlayabilecek duruma gelir. İşin sırrı dengededir.

-Osho

Zıtlar arasındaki çelişki tüm varlıkların temelidir.

-Herakleitos

Onlar da biliyor ki var olabilmek için birbirlerine ve farklılıklarına muhtaçlar bu zıtlıklar aleminde.

-Elif Şafak

Tekillik, birlik, sonsuzluk gibi hayli soyut kavramları tam manasıyla idrak edebilmenin en iyi yolu dualiteyi kavramaktan geçer. Zıtlıkların ilk defa nasıl meydana geldiğini kavrarsak zıtlıkların olmadığı bir anlayışı da o denli iyi özümseriz.

Bu yazımızda aktarmaya çalışacağımız bilgiyi kalbinin bir yerlerinde zaten bildiğini hissedecek okurlar olacaktır. Bazı okurlar için yazı oldukça karmaşık ve gereksiz gelebilir (karmaşık gelse de okuyup anlamaya çalışın, bir bulmaca gibi görün yazıyı), bazıları içinse tam da evren ve hayat hakkında aradığı bir cevaba denk düşüp “eureka!” diye bağırmalarına sebep olabilir 🙂 Çünkü kimi insan tekamülünü zihni melekelerini kullanarak yapmak durumundayken kimi insan aynı veriye hisleriyle sözsüz, kelimesiz bir şekilde ulaşmıştır. Üzerinde olduğumuz mecra daha çok zihniyle hakikate ulaşmak isteyenlere hizmet eder çünkü kelimeler hisleri uyandıracaktır. Buna karşın hisleri hayli yoğun olan okurlar için ise anlatamadıkları şeyleri anlatabilme, etraflarına ifade edebilme fırsatı sunacaktır.

hic_hiclikİster materyalist bir ateist olun ister koyu bir dindar, her şeyin hiçlikten meydana geldiği konusunda mutabıkızdır. Çünkü big bang teorisi varlığın hiçlikten meydana geldiğini anlatır. Buna itiraz edecek olanlar elbette olacaktır çünkü yeni geliştirilen teoriler çoklu evrenler sayesinde bir evrenin, başka bir evrenin ya da kara deliğin içe çökmesi sonucu oluştuğunu öne sürebilirler. Bu durumda da içinde var olduğumuz evren ve onun varoluş düzlemi içerisinde gördüğümüz, deneyimlediğimiz her şey ve tüm fizik kanunları hiçlikten meydana gelmiştir, durum değişmez.

İnançlı biri için de bu böyledir çünkü Kızılderili kabilelerinin inanç sisteminden tutun da en çok inananı bulunan dinlere kadar tüm inanç sistemleri varlığın hiçlikten meydana geldiğini birebir söylerler.

Hiçlik tam manasıyla kavranamaz çünkü onu kavramak için hiçbir kavramın olmaması gerek. Oysa düşünme ve idrak etme eylemlerimiz tamamen kavramlarla çalışır. Hiçliği kavramak demek bir kaya parçasından müzik yapmasını beklemeye benzer. Yine de kaya parçası üzerine düşen suyun sesini yankılayarak farklı ses tonları yaratabilir. Yani aslında hiçbir şey tam olarak imkansız değil 🙂

Peki hiçlikten sonra ne oldu da varoluş meydana geldi? Hiçlik önce yokluk denen bir evreye geçti. Bunun nasıl olduğu da şimdilik idrak sınırlarımızın dışında kalıyor. Bilim buna cevaben şöyle der: Zamanın ve boyutun olmadığı bir andan bahsetmek bizim işimiz değil, biz varlıktan sonrasıyla ilgileniriz çünkü gözlemleyip deneyimleyemediğimiz bir an hakkında konuşmak bilimsel değil farazi konuşma olur, bu da bilimin sınırları dışındadır. Yine de sınırlarda dolaşan bazı teorik fizikçiler hiçlikten varoluşa geçiş aşamasını enerjinin bir irade beyanı olarak yorumlamayı tercih ederler. Teosofi ise şöyle der: Tanrı kendini bilmek istedi ve kendini parçalara ayırdı… Nitekim big bang te büyük patlama demek 🙂

İşte bu big bang ya da tanrının kendisini bilmek için kendisini parçalaması olayı yokluğu yarattı. Yokluk ve hiçlik aynı değildir. Hiçlikte yokluk bile yoktur ama yokluk zıttı olan bir kavramdır. Yokluğun zıttı varlıktır. Yokluk evresinde genişlemekte olan uzay boşluğu ya da kaba tabirle evrenin içinde var olmaya başladığı boş arsa meydana geldi. Çünkü varlık bir “şey”in içinde var olmalıydı, önce yokluk oluştu ki içinde var olabilsin. O nedenle önce karanlık oluştu, böylece tanrı ışığa ol diyebildi ve Bang! Işık karanlığın içinde doğdu.

İlgili yazı:   Düşünce Gücü - (Okur Röprotajı)

einstein_uzay_zamanYokluğu iyi idrak etmek gerek çünkü her şeyin temelinde o var. Yokluk “var” olduğunda uzayın hareket etmesi olarak tarif edilebilecek bir oluş içerisindeydi. Uzay boşluğu bir nevi hareket etmeye başladı ve yokluk genişleyerek varlığın temelini oluşturdu. Fizikte buna karanlık madde deniyor ve hesaplamalara göre evrenin kütlesinin yaklaşık yüzde 96’sını oluşturuyor. Yani katrilyonlarca yıldız, güneş sistemleri, galaksilerin ağırlıkları evrenin toplam kütlesinin yalnızca çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. Yokluk diyoruz ama bir hayli ağır ve tüm boşluğu o kaplıyor. Çünkü her şey onun içinde gelişebiliyor. Einstein’in görelilik teorisinin temelini de bu yokluk alanı oluşturuyor. Eğilip bükülen, büzüşen ve kütle çekimiyle yırtılan söz konusu alan bu. Nitekim o nedenle kara delikler bu yokluk alanını yırtınca bilinmez bir hiçliğe kapı açıyorlar 🙂 Ya da başka bir evrene…

dualitenin_cokusu_torus_evren_zamanin_otesi

Yokluğun ya da kaba tabirle uzay boşluğunun bu hareketi bir etki-tepki ilişkisi yaratarak hareketsizlik denen olguyu meydana getirdi. Hareket ve hareketsizlik kavramları oluştu ve bunlar sürekli olarak birbirlerini etkilemeye başladılar. Uzay boşluğu küresel bir büyüme yerine torus denen  bir formu alarak aynı anda hem genişleyen hem de daralan bir forma ulaştı. Evrenin şekli bu torus geometrik şeklindedir. Bilimsel makaleleri yakından takip eden ve evren modelleriyle ilgili okurlar torus evren modelinin matematiksel arka planına aşina olacaklardır. Bu evren modeli, bunu modelleyen bilim adamlarının müthiş bir dehası olsa da bundan yüzlerce yıl önce bazı okültistlerce bu evren modeli çizilmişti.

dualitenin_cokusu_flower_of_life_yasam_cicegi_zamanin_otesiYokluğun hareketinin meydana getirdiği ters yöndeki hareket ilk kez form denen olguyu meydana getirdi. Daha önce form denen bir şey yoktu çünkü madde yoktu. Evren böylece belirli bir formu olan kapalı bir devre haline geldi ama buna rağmen sonsuzdu. Evren kendi içerisinde döngüsüne devam ettikçe başka döngüler meydana getirdi. Bu süreç tıpkı bir çark sisteminde dişlilerden birinin diğerini döndürmesine benziyordu. Bu da “flower of life” ya da “yaşam çiçeği” denen formu meydana getirdi. Böylece kürelerin dansı başladı. Formlar daima küre ve spiral şeklindeydi çünkü hareket etme isteği hareketsizlik isteği ile kaşı karşıya geldiğinde uzayın dokusu bir yana kayıyor ve bu sonsuza dek sürüyordu. O nedenle gök cisimleri genelde küre ya da spiraldir ya da bu formlara erişmeye çalışırlar.

Higgs bozonu enerjiye kütlesini kazandıran parçacık olarak biliniyor. Yokluğun hareket ve hareketsizlik içerisindeki bu semavi döngüsü esnasında bazı bölgeler aynı hareket döngüsünü o kadar uzun süre ve kesin olarak yaptı ki o bölgelerde enerji form kazanıp katılaşmaya başladı. Higgs bozonu bu hareket döngülerine göre maddeye kütlesini verdi. Yani her şey katılaşmadan önce bir tür çizgi idi. Bu bağlamda madde olan her şey öncesinde soyut bir fikir idi, uzay boşluğunda bir çizgi idi. Bu çizgi ne kadar sert çizilirse o kadar katılaştı. (Aynı olayları ya da sorunları tekrar tekrar yaşamak da bu olgu ile açıklanır, amiyane tabiriyle soyut düzlemde belirli bir olay örgüsü “yatak” yapmış.)

Mesela dünya küresi da başlangıçta yoklukta bir soyut hareket idi. Gözle görülemeyen bir formdu. Buna dünyanın ruhu denir ve bir gün dünya yok olsa bile var olmaya devam edecektir çünkü fikirler ölmez 🙂 Tıpkı kolu kesilen birinin halen kolunu hissetmesi ve “kirlian fotoğrafçılığı” denen özel bir görüntüleme sisteminde kesilen kolun silik bir imgesinin halen görünmesi gibi…

İlgili yazı:   Arayış

Unutmayın tüm bunlar bir zıtlıktan meydana geldi. Yokluk ve varlık zıtlığı, hareketsizlik ve hareket zıtlığı… Bu bağlamda tüm zıtlıklar var oluşu meydana getiren birer anahtardır. Zıtlıklar sayesinde boşlukta formsuz halde salınan enerji somut forma dönüşüp deneyim haline geldi. Bu sayede tanrı kendini deneyimleyebildi ve bir evren filizlenebildi.

Eğer genişleme kavramının zıttı olan daralma kavramı var olmasaydı evren bugün mutlak entropi halinde olacak ve hiçbir şey var olmayacaktı. Sadece boşluk… Tüm zıtlıklara aynı şekilde yaklaşabiliriz. Mesela sizi baskılayan ve canınızı sıkan bir şey var. Kendinizi özgür ya da tamamlanmış hissetmiyorsunuz, bulunduğunuz yere ya da duyguya ait hissetmiyorsunuz. Bu sizin evreninizi var edecek bir zıtlık çatışmasıdır. Bilin ki yeni bir form oluşmak üzere, yeni bir sen oluşmak üzere ve içinde yaşadığın bu dengesizlik, tutarsızlık ve çatışma sayesinde var olacak bir değişim, dönüşüm… Tekamül de bu şekilde işler. Bizi değiştirecek ve dönüştürecek şeylerin peşinden gitmek, bizi baskılayan, korktuğumuz şeylerin üstüne gitmek dönüşüm sürecini hızlandıran şeylerdir.

torus-universe

Hayatımız boyunca hep bir rehber gelse ve bana ne yapmam gerektiğini söylese diye bekleriz. Bazen falcılara gideriz bazen etrafımıza danışırız. Oysa en net ve ihtiyacınız olan cevabı hisleriniz verir. Neyden kaçıyor ve huzursuz oluyorsanız orda bir ders vardır. Oraya gitmeseniz bile onun farkında olup kabul edin. Çünkü bir zıtlığın ortasındasınız demektir ve bu itme çekme arasında bir girdap oluşturacak ve gerçek formunuzu bulacaksınız. Bu bir kehanet değil, yer çekimi kadar doğal bir kanun. Çünkü evren bu şekilde var oldu ve bu evrenin yasalarına tabiyiz.

Dualiteyi anladığımıza göre dualitenin olmadığı bir varoluşu, tekilliği de artık anlayabiliriz. Tüm zıtlıkların birleştiği bir oluş halidir tekillik. Artık çatışma, döngüler, baskı ve genişleme yoktur. Sadece oluş vardır. Bunu bu dünyada yaşamak için bazen sadece kullandığımız kelimeler dikkat etmek bile yeterlidir. Zıttı olmayan kelimeleri daha çok kullanabiliriz. Öfkenin zıttı sükûnettir. Öfke ya da sükunet yerine sevgiyi kullanabiliriz. İyi ya da kötü yerine uyum, denge kelimelerini kullanabiliriz. Çünkü öfke ve sükunetin birleştiği yerde sevgi, iyi ve kötünün birleştiği yerde denge ve uyum vardır. Biz de içimizde bize işaret veren ve nötralize olmak isteyen hisleri bulup zıtlıkları birleştirmeli ve semavi döngüye katılmalıyız.

Ve bu yolda karakterlerimiz bir hayli değişecek, asla yapmam dediğimiz şeyleri yapacağız, öğrendiğimiz kalıp ve yargıları kıracağız ve hareketsizliğin karşısında harekete geçeceğiz.

Her şey durulduğunda artık uyum ve denge içinde olacağız.

İnsan yıldız tozundan meydana gelmiştir ve yıldızlara bakar. Yani insan, bir yıldızın kendi kendine bakışıdır. Evren de insanın kendi kendine bakmasıdır ve yegane aynamız zıtlıklarımız, ışığımız ise farkındalığımızdır.

Parıldayışlarımızın sonsuzluğa erişmesi dileğiyle…


Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

18 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

  1. Hoşgeldin Berkay 🙂 Yorum yaptığın ve düşünceni paylaştığın için çok teşekkürler. Diğer okurlar da yorum yapmaktan ve varsa soru sormaktan çekinmesin, bu blogun yazıları ayrı, yorumları ayrı bir dünya. Pek çok güzel idrak paylaştık yorumlarda.

    Bu yazının başında da dediğim gibi arayışta olan pek çoğunun aradığı bazı cevaplara ulaşacağını biliyordum bu bilgilerle çünkü ben de araştırmalarım, okumalarım, tefekkürlerim sonucunda bu bilgilere haiz olduğumda her şey netleşmeye başlamıştı.

    Bu bağlamda bir şeyi hatırlatmam gerek. Sadece okumayın, okuduğunuz bu bilgi üzerine düşünüp hissetmeye de çalışın. Bu sayede bilgi sadece zihinde kalmaz insanın içine de işleyip dönüşüm başlatır.

    • sonuç;varolduğun her anın görünen herşeyin tadını aşkla sevgiyle saygıyla çıkart tat,kusursuz hareketini kendine ve başkasına çevreye zarar vermeden göster tamamla şükret görünen hiçbirşeyi benimsemeden bağlanmadan o andan çık.

  2. teşekkürler.3 gündür her sabah bu yazıyı okuyorum her defasında ayrı bir derinlik kazanıyor.varoluş ile ilgili BİR i ve birazda olsa kendini anlamaya ilişkin çok sade anlaşılır bir o kadarda derin bir yazı bende -zamanın ötesi- ile yeni tanıştım artık yakın takipçinizim. çok sevgiler!

  3. Şiir muazzam! Teşekkürler paylaştığın için Büşra 🙂 Bana da ayna tuttu bu şiir. Eminim başka okurlara da ayna tutacaktır. İşte şiirlerin de böyle bir büyüsü var. Yüzlerce kelimeyle anlatılmaya çalışılanı birkaç satırlar söyleyiveriyor. Yukarıdaki yazının özeti gibi şiir. 🙂

  4. Yorumunuz ve eleştiriniz için çok teşekkürler 🙂 Haklısınız oldukça derin bir konu ama zor denilen konuları mümkün mertebe basitleştirerek anlatmaya çalışıyorum ki insanlar sadece farklı bir bakış açısı okusunlar, maksadım ikna etmek ya da bir şeye inandırmak değil asla. Nitekim bilimin temelinde dinamizm var. Yer çekimi kanununa teori değil kanun dememize rağmen onun hakkında bile o kadar çok şaibe var ki… Halen araştırılıyor yer çekimi kanunu bile. O nedenle ben de blog boyunca tüm teorileri “olabilir” kelimesini kullanarak anlattım ama haklısınız bu yazımda olabilir kelimesini pek kullanmamışım. Bir başka yazımda da bir başkası şöyle demişti: “Yazılarınız hep olasılık üzerine, kendine güvenmeyen yazılar, net bir görüş yok gibi.” demişti. Yani bakış açısına göre yazıların nasıl bir özgüven barındırdığı değişebiliyor. Ama bu yazının özelinde konuşursak evet burasa yazılanlar konusunda hem bilimsel hem de kadim yazıtlar olarak çok literatür taradım ve birbirlerini iki taraflı doğruladıklarını gördüm.

  5. Merhabalar,
    Çok güzel akıcı bir yazı olmuş, bu blog ile ilk defa karşılaştım ve çok beğendim.
    The Truman show u izledikten sonra yorumlar için yazmıştım karşıma çıktınız, iyi ki de çıkmışsınız, aynı görüşte insanların olduğunu bilmek umut verici.
    Sevgiler.

    • Merhabalar ve hoşgeldiniz 🙂 İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkürler. İstediğiniz yazının altına yorum, soru ya da görüşünüzü yazmaktan çekinmeyin. Bilgi paylaştıkça ve tartışıldıkça değer kazanıyor.

      Truman Show filmi, “Varoluşçu Filmler Listesi” blog gönderimde ilk sırada yer alan film ve benim için yeri apayrıdır. Bir filmin ötesinde, hakikatin kendisi gibidir ve defalarca izlemişimdir. İnsan kendi hayatından bir şeyler görüyor belki de o nedenle bu denli etkileyici bir film.

  6. İlgin ve geri bildirimin için çok teşekkürler Burcu 🙂 Yaşadığın idrakleri sen de diğerleri gibi paylaşabilirsin yorumlarda. Umarım bir gün bir araya geliriz hep birlikte, kafamda böyle şeyler de var. Şimdilik herkesin yolu biricik tadında ilerliyoruz 🙂 Hoşgeldin.

  7. Sevgi dolu yorumun için çok teşekkürler Sırma. 🙂 Gerçekten çok mutlu oldum yorumunu okurken. 🙂 ne taş ustası ne ışık işçisiyim, yolda yürürken yanından geçip gittiğin onca suretten, aynadan biriyim. Ex umbra in solem sözünü seviyorum çünkü tek bir anlamı yok. Blog okurları bu neymiş diyip araştıracaklar ve kendi sonuçlarına varacaklar. Yazılarım da biraz böyle 🙂

  8. Yazı çok güzel olmuş ben de blogunuzu yeni keşfedenlerdenim ilk yorumumu buraya yazayım. Öncelikle içerik hoşuma gitti ancak başlık, içerik ile anlatılanla uymuyor. İyi ve kötü kavramlarından bahsetmeyelim, denge, uyum ve sevgi diyelim ama “Dualitenin çöküşü” neden diyoruz o zaman 🙂

    İkincisi, insan yıldız tozundan meydana gelmiş olması ile yıldızın kendisini seyretmesi kısmına bir ek yapalım, insan da yıldızları seyrediyor ve yıldızlara hayran hayran bakıyor. Hatta yıldızlara isimler vermekle kalmıyor, onlar üzerinden inanışlar bile geliştiriyor.

    Bazen şöyle düşünüyorum, gökyüzü mü bizi etkiliyor yoksa biz mi gökyüzünü etkiledik.
    Yıldızları da gök cisimlerinin de insanoğlunun ve maddenin kolektif bilincinin bir yansıması olarak görüyorum.

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)