Zamanla ilgili düşünce deneylerimize devam ediyoruz… Her yazının birbiriyle bağlantılı olmasına özellikle dikkat ediyorum ve bu yazı hepsini, tüm görüşleri kapsayan bir düşünce deneyini barındıracak.
Çoğumuza çok uzak, tabiri caizse sanal gelen ama bir o kadar da gerçek bir olgu üzerinden, ölüm olgusu üzerinden gideceğiz. Ölüm hakkında düşünmeyi sevmez bir çok kimse, ben severim. Çünkü bana mucizevi gelir. Neye inanırsanız inanın, hiç bir şeye inanmasanız bile ölümün olağan üstü bir deneyim olduğunu kimse yadsıyamaz. Ölüm ötesi ile ilgili dinlerde bir inanç vardır, duymuşsunuzdur. Öldükten sonra bir yargılanmanın olacağına inanılan dinlerde bu yargılama zamanının dünya üzerinde yaşamış tüm insanlarla aynı anda olacağına inanılır. İlk insandan kıyamete kadar olan tüm insanların aynı anda yargılanması için ölmüş olan kişilerin kıyamet gününü beklemeleri gerekir. Lakin böyle bir beklemenin olmadığı, öldüğümüzde yaşamış ve kıyamet gününe kadar yaşayacak olan tüm insanların da mahşerde toplanacağı söylenir. Yani Adem ve Havva da, kıyamet kopması esnasında ölen bir kişi de aynı anda ahirette yeniden canlanacak denir. Bilim ve din birbirine sadece zihinlerde düşmandır, oysa ikisi de aynı şeyi farklı dillerde söylerler. Bu Einstein’in görelilik teorisinde bahsettiği şeyin ta kendisidir…
Eğer ışık hızında ilerleyen bir uzay mekiğiyle uzayda 1 yıl seyahat edip dünyaya gelseydim, dünyada 10 yıl geçmiş olacaktı. Oysa dünyadakiler de, ben de aynı uzayın içerisinde aynı zamanı yaşamamız gerekiyordu. Ama öyle olmuyor ve bu defalarca deneylerle kanıtlandı. Einstein bunu bir düşünce deneyi ile bulmuştu lakin gerçek olduğu atom saatleriyle ispatlandı. Yani aynı zaman ve mekandaki kişiler farklı zamanları da yaşayabiliyor, bu da bize geçmiş ve geleceğin ne olduğunu sorgulatıyor. Ya da geçmiş ve gelecek diye kavramlar gerçekten de doğada var mıdır?…
Bir başka inanç sistemindeki bir başka görüşe göre ise öldükten sonra gene aynı şekilde bu zaman sıçramasını yaşıyoruz lakin yargılanmamızı biz kendimiz spatyom denen, arafa karşılık düşen bir yerde yapıyoruz. Bu nasıl oluyor? Hayatımızın muhasebesini yapıyor, korku ve mutluluklarımızla yüzleşiyoruz. Eğer huzulu ve mutlu biri olarak öldüysek orası cennet oluyor, en mutlu anılarımızı tekrar ve tekrar yaşıyoruz. Vicdanımızın bizi bırakamadığı şeyler ve korkularımız varsa, orası cehennemimiz oluyor. Yılandan korkan bir insan için orası bir yılan mağarası oluyor, çocuklarını ve huzuru düşünen bir insan için ise çocuklarıyla yaşadığı en güzel anılarının olduğu yer oluyor. Hani bazen deriz ya, keşke bu an donup kalsa hep bu güzel anda yaşasak diye. İşte bu oluyor. O nedenledir zaten meditasyon sistemleri zihni boşaltmaya ve olumsuz düşüncelerden arındırmaya çalışır insanı. Çünkü orada düşünülen, akla gelen her şeyin anında gerçek olduğuna inanılıyor. Hiç denediniz mi bilmiyorum ama en zor şey beynin kendi kendine konuşmasını ve düşünmesini durdurmak, beyni susturmaktır…
İşte bu ikinci görüşteki ölüm ötesi yaşama göre spatyom denen alanda geçmişimizi yeniden yaşamak, bir videonun içerisinde olmak gibi ve burada hayatımızdan bir şeyler öğrenebiliyor, geçmişimizi temizliyor ve daha tekamül etmiş bir kişilik oluyoruz. Zaten tıp bilimi de bunu söylemiyor mu, aslında gördüğümüz duyduğumuz hatta hissettiğimiz her şey bir video kamera gibi en ince ayrıntısına kadar beyinde kaydediliyor, lakin anımsarken kabaca hatırlıyoruz. Geçmiş diye işte bu kah net kah yarım yamalak hatırladığımız kaydedilmiş videolara diyoruz. İleri derece bir alzaymır hastası için geçmiş diye bir şey yoktur mesela. Hayata yeni başlamış bir bebek gibidir. Arafta da geçmiş bu videolarken gelecek ise hayallerimiz oluyor. Gerçek hayatta da bu böyledir zaten. Gelecek dediğimiz şey olmasını umduğumuz ya da olmasından korktuğumuz hayal ürünlerimizdir. Kaydedilmiş videolardan kesip biçilerek yapılmış yeni montaj kurgusal videolardır…
O nedenle tek bir şeye koşulsuz güvenebiliriz o da şu ana… Şu an bize dışarıdan gelir, bozuk hatıra kayıtlarımızdan ya da hatalı montajlanmış gelecek kaygılarımızdan değil. O nedenle bize yeni bir şeyler öğretebilecek tek gerçeklik de şu andır. Her zaman dediğim gibi farkında olmak ve cevap vermek gerekir. Şu anı yaşamak için sadece bakmak ve görmek yeterlidir. Masanızın üzerinde duran kaleme bakın, sadece orada olduğunu farkedin, parmaklarınıza bakın, sizin bir uzvunuz olduğunu farkedin, bir uzaylı gibi pencereden dışarıya bakın, inceleyin, aynaya bakın ve şu an olduğunuz kişiyi görün. Şu an sizin tek gerçekliğinizdir ve size bir şeyler anlatır, gözlerinizle duyun…
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.