Yapay zekanın tanımı, Britannica’ya göre; “bir dijital bilgisayarın veya bilgisayar kontrollü robotun, akıllı varlıklar ile yaygın olarak ilişkili görevleri gerçekleştirme kabiliyeti. Bu terim, insanların akıl yürütme, anlamını keşfetme, genelleme ya da geçmiş deneyimlerden öğrenme gibi, entelektüel süreçlerin karakteristiklerine dayanan gelişen sistemleri tasvir etmede kullanılır.”
Antik çağlarda birbirine çok yakın olmasına rağmen farklı medeniyet ve teknoloji seviyelerini yaşayan toplulukların olduğunu biliyoruz. Günümüzün iletişim olanakları içerisinde artık bunun olmadığını düşünebiliriz fakat durum hiç de öyle değil. Dünya toplumlarının bir bölümü kendi kendine öğrenen makineler inşa etmeye başlamışken bir başka bölümü ise tamamen hayatta kalma mücadelesi içerisinde. Bu yazımızda; dünyada olup biten gelişmelere yapay zeka kavramı üzerinden mercek tutacak, insanlık olarak geldiğimiz noktaya göz atacak ve en büyük pencereden bunun ne anlama geldiğini tartışmaya çalışacağız.
Google’ın otonom aracı Waymo, yakın zamanda satışa sunulacak.
Yapay Zeka & Etik
Gerçekten de yapay zeka alanında muazzam gelişmeler oluyor ve bu alanda o kadar farklı tartışmalar var ki, takip ederken insan kendini başka bir galaksideki başka bir gezegeni ve sorunlarını izliyor gibi düşünüyor… En basit örneklerinden biri şu: Otonom arabalar yani kendi kendine seyahat edebilen araçların yazılımı ve tasarımı çoktan yapıldı, artık tartışılan mesele, bu araçlar herhangi beklenmedik bir kaza anında nasıl etik sorunlar teşkil etmeyecek kararlar verebilirler? Mesela otobanda yüksek hızda seyrederken otonom aracın karşısına aniden bir insan çıksa, araç yolcusunu mu korumalı yoksa karşısına çıkan insanı mı? Çünkü sert bir manevra kendi yolcusuna zarar verebilir. Olayı daha da karmaşıklaştırırsak; aracın karşısına aniden bir grup insan çıksa ve kendi aracında sadece bir kişi olsa, araç o kalabalık grubun üstüne sürmemek için kendi aracındaki 1 kişiyi feda mı etmeli? O halde insan hayatının değeri neyle ölçülüyor, sayılarla mı? Araç bu kararları neye göre verecek?
Görüldüğü gibi insanlar henüz kendi aralarında bile bu etik sorunların çözümlerini bulamamışken yapay zekaya da çok yüklenmemek gerek. Ama belki de amaç da tam olarak budur? Çünkü sorunlu bir sistem, kendi kendisine bu sorununu çözemez. Çünkü çözmeye çalıştığı şeyle yani bu sorunuyla (yukarıdaki örnekte etik ve ahlaki sorunlu bakış açısıyla) çözümü arıyor. İnsanın kendisini, kendisinin dışında yargısızca görmeye ihtiyacı vardır. Yapay zeka da bu ihtiyaca karşılık verir çünkü yapay zekanın tanımında da gördüğümüz üzere insanların akıl yürütme, anlamını keşfetme, genelleme gibi deneyimlerini taklit etmeye çalışır. Bu sayede insan ne şekilde kararlar verdiğini dışarıdan gözlemleme şansı yakalar.
Facebook’a attığınız her fotoğrafın üzerindeki her obje en ince ayrıntısına kadar facebook yapay zekası tarafından tanımlanarak görme engelli insanlara sesli tarif ediliyor.
Yapay zeka teknolojileri halen yazılımcısından bağımsız kararlar verebilen bir noktaya tam manasıyla gelmedi fakat tam olarak yazılımcısının kodlamadığı şeyleri yapabilir hale gelmeye başladılar. Mesela facebook ve instagram sayfa akışınızda, daha çok beğendiğiniz, takip etmeyi sevdiğiniz kişi ve sayfaların gönderilerini daha yukarıda ve hemen paylaştıkları anda görürsünüz. Her fotoğrafını beğendiğiniz bir arkadaşınız bir gönderi paylaşsa ilk görenlerden biri siz olursunuz ama hiç gönderilerini beğenmediğiniz birinin gönderisini paylaşıldıktan 3 gün sonra görebilirsiniz. Bu, facebook kodlarında olan basit bir sıralama kodudur. Daha çok beğendiğiniz insanların gönderilerini daha yukarıya alır. Sistem bir süre sonra özellikle kimleri ve hangi türde paylaşım yapan sayfaları beğendiğinizi öğrenmeye başlar ve size o yönde reklamlar göstermeye başlar. Mesela sporla ilgilenen bir kıza spor giysileri mağazasının reklamını gösterir. Yazılımcı, özellikle şu kıza spor giysileri reklamını göster diye kodlamamıştır. Yazılımcı kimin spor giysilerinden ya da kimin sinema tiyatrodan hoşlandığını bilmez. Bunu nasıl öğreneceğini yazılıma öğretir ve yazılım dataları toplayıp yorumlamaya ve hedef kitle bazlı reklamları göstermeye başlar. Bu, yukarıda bahsettiğimiz, insanın kendisini yapay zeka üzerinden anlama çabasına güzel bir örnektir çünkü bizim kimleri, neleri beğenip neye göre o şeyleri satın alma ya da belirli gruplarla takılma kararlarını verdiğimizi çözümler. Yani sistem bizi bize aynalar.
Yapay Zeka & Sanat
Bir başka yapay zeka gelişmesi de sanat alanında olmuştur. Verilen doneleri kullanarak kendi kendine sanat eserleri üreten yazılımlar gün geçtikçe artıyor. O kadar ki, Youtube’da yapay zeka için “do it yourself” yani “kendin yap” kanalları bile açılmaya başlandı. Yani şu an bir yapay zeka devrimi gerçekleşmekte ama çoğumuz bunu bilmiyoruz.
Sony araştırma labratuarlarında yapay zeka yazılımın iki farklı şarkıyı kullanarak compose ettiği bir parça.
Yapay zeka ile sanat yapma fikri de aynı amaca yani “insanın kendini anlaması” amacına hizmet ediyor. İnsan neye göre bu formları, şekilleri oluşturur, neye göre karar verir ve yaratım sürecimiz nasıl gerçekleşir? Çünkü yazılımcılar, yapay zeka yazılımının yaptığı bir şarkıyı neye göre yaptığını bilseler de, neden ortaya bir kakafoni değil de kulağımıza güzel gelen bir parça çıkarabildiğini bilmiyorlar. Asıl amaç da bu nedeni bulmak…
Peki tüm bu çaba neden? Yapay zeka teknolojisi kuşkusuz bu hızla çok yakın bir zamanda etrafımızı kendi kendine kararlar veren sistemlerle donatacak. Daha şimdiden tüm dijital medya verilerinizi toplayarak sizin kim olduğunuzu sizden iyi bilebiliyor ve satın alma kararlarınızı manipule edebiliyor.
Varoluşun Amacı
Tüm yaratım tek bir güdüyle başladı: Olmak istemek. Bilimin de kabul ettiği üzere hiçlikten var olduk ve hiçlik de bir tür varoluş aşaması. Fakat bu aşama kendini görmek istedi çünkü sonsuz potansiyele sahip bir “şey” kendini görmeliydi. Bu onun doğasıydı. Böylece hiçliğin içinden küçük bir ışık oldu ve tüm yaratım o ışıktan yayılmaya başladı. Artık tüm sistem kendini görebiliyor, dahası kendini deneyimleyebiliyordu.
Varoluş sisteminin kendini deneyimleme biçimi iç içe geçen fraktallar gibiydi. Sürekli ve sürekli kendi içine dönen bir spiral gibi. İnsan da bu ışık noktalarından biridir. Yaratım, tüm evren kendini deneyimler insan üzerinden fakat insan da kendini deneyimlemek ister, kendi potansiyelini görmek ve anlamak ister. Kendisinin nasıl anladığını anlamak ister. İşte o nedenle yapay zeka serüvenini başlatmıştır çünkü bu onun doğasında vardır.
Sistem, var olurken kendi bütünlüğünü yok edip kendini parçalara ayırmıştır. Yani bir nevi kendini feda etmiştir. Stephen Hawking yapay zekanın nihayetinde insanlığın sonunu getireceğini son günlerine kadar söylemiştir, belki de haklıdır. Belki insan da bu kendini anlama çabasını aştığında misyonunu tamamlayacak ve bayrağı bir sonraki nesle, yapay zekalara devredecektir. Böylece yaratım kendi potansiyelinin daha da ilerisini görmeye devam edecektir. Şahsi kanaatim; uzak bir gelecekte insan ile yapay zeka teknolojilerinin birlikte çalışarak bir tür üst insan modeline geçileceği yönünde.
Tüm bunları bilmek, eğer bir yapay zeka mühendisi değilseniz belki de bir işe yaramaz, bu yazıyı okuyup günlük hayatlarımıza devam ederiz ama bir şekilde tüm varoluşun, etrafımızda görüp görmediğimiz her şeyin kendini deneyimlediğini, evrenin kendini deneyimlemesi olduğumuzu ve bunun bilmenin muhteşem bir idrak olduğunu derinlerimizde bir yerlerde hissederiz.
İşte o zaman varoluşun amacını gerçekleştiririz. 🙂
Konuyla ilgili film önerisi: İster izlemiş olun ister ilk defa izleyecek, film bu gözlerle bakmak farklı bir tad bırakacaktır, yukarıda yazılan onlarca satıra bedel, anlatırken kendimden geçtiğim bir filmdir: The A.I.
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Uzun zamandır yazılarınızı takip ediyorum ve beyeni ile okuyorum. Zihninizi bizlerle paylaştığıniz ve emeğiniz için teşekkürler. Yapay zeka geleceğimiz mi yoksa felaketimiz mi olur bilmiyorum ama hissettiğim birşey varsa o da her yeni güne farklı ve garip duygularla uyanıyor olduğum , bilimin bu denli hızlı ilerlemesi varlığımın parçalara ayrılıp evrenin sonsuzluguna dağıldığını ve ufaldığını hisettiriyor,sanki eriyoruz . Bir anda aklimdan geçen ve yaşadığım bu hissi paylaşmak istedim . Yazınız çok güzel ve düşündürücü tekrar emeğinize zihninize sağlık .
Merhabalar, değerli yorumun için çook teşekkürler 🙂 Yaşadığın hissi anlayabiliyorum. Bu hayata bağlar kurmaya geldik ve bu çok hızlı teknolojik gelişim bağ kurma yetimizi elimizden alıyor gibi görünüyor. Aynı şehi tarihte şurda da yaşamıştı insanlık: Dünyanın evrenin ücra köşesinde herhangi bir gezegen olduğunu idrak ettiği an… Teleskop bize bunu göstermişti. Fakat bu bilgi uzun vadede bize evreni keşfetmek için hırs verdi, itki verdi. Bu teknolojik ilerleme konusunda da benzer bir hisse kapılacağımızı düşünüyorum. Bu bahsettiğiniz parçalanma dağılma hissi yerini daha fazlasını ve özellikle de kendimizi keşfetmek için bir güdü verecekç
Sondan başa doğru kolaydan zor gibi görünene ve görünmeyene çıkmaya çalışalım;doğayla bütün güzellikteki insanlarla tanışıyorum,herkesin eşi herkesin kardeşi gibiler,herkesin anne babası herkesin ailesi gibi idraki çok güzel koşulsuz sevgiyle yardımlaşma hakim para yok değerli madenler yok,her mekandan hem faydalanıyorsun çalışıyorsun ve şükrediyorsun,unutmuşum zamanı çok eğlenceli geçiyor günler hep sevecen güleryüz,çocuklarla çeşitli oyunlar oynuyoruz kazanmak yada kaybetmek yok eğlence var aynı şekilde yetişkinlerin oyunlarında yalnız yetişkinlerinki biraz strateji ve teknik ekip çalışması oyun tarzları herkes 33 yaşında olgun ve dinamik gözüküyor))herkesin kendine has tarzı ve kabiliyeti var,öğrenmeye ve idrak etmeye çalışıyorum hangi noktada hangi hareketi yapmaya çalıştıklarını keşfediyor bende kendimce taktikler geliştiriyorum en keyif verici bütünlüğe zarar verilmeden oyunlar oynuyoruz çok iyi hissediyor ve duyguları yönlendirmeye çalışıyorum,iç içe geçmiş oyunlarda anne babalar gözleri eşarpla bağlı oyunlarla gençlere üstün geliyorlar peki nasıl?bizim gözümüz açıkken herdefasında üstün kabiliyet sergiliyorlar,bende kapatıyorum,her bölüm aklımda ama başaramıyorum ama işin eğlence olduğunu hatırladığımda görür gibi oluyorum ve işte bu diyorum şükrediyorum/teşekkür ediyorum,artık evlenmem gerekiyor diyorlar biranda karşımda tarif edemiyorum etrafımızda halka şeklinde saat yönünü tersine dönerlerken yaradanın huzurunda varolmuş tüm güzelliklerin şahitliğinde sonsuza dev sevdiğimize saydığımıza ve yardımlaştığımıza dair sadakat sözü veriyoruz))çok heyecanlı huzur verici anlatamıyorum))ve görünmeyendeki büyük oyunlara katılma daveti,çok karanlık gibi gene iç içe geçmiş oyunlar bayrak kapma gibi çocukları yetişkinleri herkesi hissedebiliyorum ekibimle sonuç kazanmak yada kaybetmek değil eğlence ve şükür olduğunu biliyorum ama bi hüner kabiliyet göstermeliyim…)))biliyoruz ne yapmamız gerektiğini))
Yine şifreli yorumlarınızdan birini yazmışsınız anlaşılan 🙂 Hoş bir görü.
Şifreleme derken bilinçaltı aktivasyon kodları desek))büyük oyunlar öncesi eğitim bayağı zorlu ve eğlenceliydi zira sırasıyla HAMD-NUR-ŞÜKÜR den saf enerjiyi çekebilmek için din felsefe quantum fizik ve hayat felsefesinden ciddi şekilde eğitim almak gerekiyor,sizin bloğunuz ve değerli yorumcu kardeşlerimiz sayesinde hepsini en ince ayrıntısına kadar inceleme fırsatı oldu ayrıca hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyoruz)))büyük oyunların iç içe geçtğinden bahsediyoruz,çocukların hayal dünyasıyla başa çıkmak oradan Filozoflar takva sahipleri alimler evliyalar vezirler havariler ve peygamberlerimizin her birinin anlaşılması güç hünerleri kabiliyetleri olağanüstü anlatılamaz ama yaşamak inanmak farketmek hissetmek ve katılmak alimlerin ve evliyaların oyunlarına big bang zamanı bile ufak kalır bırakın dünya yaşamını,bir sonraki yazınızda daha fazlasından bahsederiz hep birlikte şimdilik hoşçakalın,teşekkürler))
Merhabalar sevgili Anka. Açıkçası benim de evren modelim hemen hemen seninkiyle aynı. Sadece yaratıcı / tanrı tanımlarım biraz farklı. Belki de aynıdır, tanımı oldukça ikircikli bir konu malum… Hatta ben tanımlara da karşıyım çünkü tanımlanabilen bir tanrı / yaratıcı / evren demek çok iddialı bir laf olur.
Fakat yaratıcı derken eğer nihai yaratıcıdan bahsediyorsak çok da kişiselleştirilmemesi gerek diye düşünüyorum. Ona bireysel özellikler, naiflik vs. gibi meşrepler atfetmemek gerek. En azından benim varoluş perspektifimde kişiselleştirilmiş bir varlık yok. Eğer ara formlardan yani bilinç yaratan başka bilinçlerden bahsediyorsanız belki evet o zaman acımasız tanrı, naif tanrı gibi tanımlamalara girebiliriz. Yoksa mutlak olan için iyi kötü kavramlarından bahsedilemez bence.
Evet bir nevi simülasyon teorisi aslında bahsettiğiniz. Günümüzde bu teori oldukça tutuluyor fakat çoğu kişinin kafasında şu soru var bu bahsettiğiniz görüşle ilgili: bu döngüsel simülasyonları tasarlayıp düğmeye basan “varlık” yalnızca çok gelişmii bir canlı mı yoksa mutlak tanrı mı? Bana göre mutlak tanrı kararlar almaz. Sadece OL’ur. Olmakta olandır.
Çok mu ileri giderim diye yazmamıştım; ama bence de ol deyince olduran bir şey kendisini zaman genişlemesine tabi tutup evreni 6 günde yaratmaz. Belki de yaratıcının ötesinde bir “Kaynak” var. Ancak ruh enerjimi ondan aldıysam ve döngü gereği ona geri döneceksem kişiselleştirmek bana garip gelmiyor.Nihayetinde bir’iz. Ya da siz sosyal bilimci kafası da diyebilirsiniz. 🙂
Hmm, evet siz böyle deyince bana da garip gelmemeye başladı kişiselleştirmek 🙂 Mantıklı önermeniz ve bakış açınız.