Her (Film Analizi)

Ortalama okuma süresi 11 dk.

her-film (1)

Ünlü bilim kurgu yazarı üstadı Isaac Asimov’un “Son Soru” adlı bir kısa öyküsü vardır. Okumak isteyenler için linki yazının sonuna ekleyeceğim. Bu öyküde Asimov tanrıyı, ışığa ol deyip olduranı insanın ürettiği bir bilgisayar olarak tarif eder. Başta bizim google gibi bir soru sorulduğunda o sorunun cevabına yönelik sonuçları yönlendirirken, arttırılan yapay zekası ve kümülatif yani kullanıcıdan öğrenme becerileriyle giderek binlerce yıl hatta milyonlarca yıl içinde insanın da üzerinde bir yapıya dönüşür. Bilgisayar evrenin gizemlerini hesaplayarak çözer ve maddeyi bile aşan bir bilince dönüşür. Mutlak entropi nedeniyle daha önce de bahsettiğim şekilde evren bir gün yok olur içindeki insanlıkla birlikte ama bu süper bilgisayar bilinç evrenin ve içindeki herşeyin bilgisini saklamıştır. Öyle bir bilgidir ki bu entropiye uğramış hiçliğin ortasında bir ışık gibidir… Ve böylece tanrı karanlık suların üzerinde yükselir…

Bu yazımız bir film analizinden oluşacak. 2013 yapımı “Her” filmini masaya yatıracağız.

IMDB Linki

Filmi izledikten sonra yorumları okuduğumda filmin çok ama çok yanlış anlaşıldığını gördüm ve varoluşçu filmler arasında en sevdiklerim arasına üst sıralardan giren bu filmin gerçek alt metinlerini paylaşmak istedim. Çünkü bu filmin senaristi Spike Jonze aynı zamanda “Being John Malkovich” (John Malkoviç Olmak) filminin yönetmeni ve varoluşçu felsefeyi filmlerinde her zaman benlik üzerinden işlemeyi ve ben kimim sorusunu sordurmayı seven bir senarist. Bu filmde aynı zamanda yönetmen koltuğunda da oturuyor ve görüntülerden senarist ve yönetmenin aynı olduğunu anlamak zor değil zaten. Çok güçlü karelere sahip, sadece görüntülerle bile anlatmak istediğini hatta ötesindeki metaforik anlatımları bile anlatan görüntülere sahip. O nedenle bu yazı filmin finaliyle ilgili spoiler içerir. Yazıyı filmi izleyenler ya da filmi izlemeyi hiç düşünmeyenler okuyabilir, aksi takdirde filmi merak ediyor ve izlemek istiyorsanız bu yazıyı filmi izledikten sonra okumanız, özellikle filmin üzerine okumanız filmin zevkini daha da arttıracaktır.

Bu küçük uyarıyı yaptıktan sonra filmin ana temasına geçelim. Filmin genel hatlarından bahsedip finalin gerçek anlamına geçeceğim, çünkü finali yanlış anlaşılmış asıl ama finali daha iyi anlamak için önce genel anlatım tarzına ve küçük detaylara değineceğim o nedenle sabırla okursanız sevinirim. Senaryo ilk bakışta yalnızlığı anlatır gibi görünmektedir nitekim pek çok izleyici yalnızlığı anlatan güzel bir film demiş. Doğru, insanın yalnızlığını anlatsa da bu sadece insanın çaresizliğini göstermenin bir yönü. Bu bağlamda  filmin asıl anlatmak istediği mesajların alt yapısını oluşturuyor yalnızlık. Ana karakterimiz Theodore aslında insanlığın şu anki durumunu betimlemek için kullanılmış bir figür. Yalnız ve en önemlisi, hatta filmde yalnızlıktan daha çok vurgulanan bir şey; kararsız. Filmin başından sonuna kadar aslında karasızlıklarıyla boğuşuyor Theodore. Ne istediğini tam olarak bilemiyor hatta bir yerde ben ne istiyorum diyor. Theodore bolluk içinde, yapmaktan aslında zevk bile aldığı bir işte çalışıyor ve işinde çok başarılı. Teknolojik imkanlara sahip ama içinde bir boşluk var dolduramadığı. En kötüsü de bu boşluğun nasıl dolacağını, ne istediğini bile bilmiyor. Seksle doldurmak istiyor ama farkında, seks sadece bu boşluğu unutması için. Aslında dolduran değil geçiştiren bir şey. Seks temasına üstü kapalı bir şekilde fazla dikkat çekilmesinin bir başka sebebi de bu tür göndermeler genelde alt metinde haz olarak görülür. Haz derken yaşamaktan alınan hazdır. Çünkü hepimiz aslında haz peşindeyizdir. Çalışmamızın sebebi hazdır, daha fazla para kazanmak daha fazla haz elde etmektir. Pahalı restoranlar yediklerimizden bile alamadığımız hazzı daha farklı şekillerde nasıl alabiliriz içindir. Aynı sekste bir pozisyondan sıkılıp başka pozisyona geçmek gibi… O nedenle varoluşumuzu değerlendirirken haz olgusuna değinmeden geçmez hiçbir filozof, hatta din adamı bile… Çünkü inançlarımızda bile bir haz ararız, içsel mutluluk, tamamlanmışlık, huzur, kabullenme… Theodore de bir sahnede gerçek bir ilişkiden korktuğunu, bir gecelik bir kaçamak aradığını ve bunu da sadece kafasındaki kendini rahatsız eden düşüncelerden sıyrılmak için yaptığını itiraf eder kendine, bu cesur bir itiraftır. Hep derim, insan en çok yalanı kendine söyler…

3022037-slide-her-film

Bir gün bu can sıkıntısı ve yalnızlık içinde oyalanmak için yeni bir “oyuncak” alır kendine Theodore. Nitekim bugün elimizdeki akıllı telefonlar, bilgisayarlar gibi bu da içimizde dolduramadığımız boşluğu doldurmak için ve yalnızlığımızı gidermek için aldığımız oyuncaklarımız gibi. Onunla konuşan bir işletim  sistemi, bilgisayar programıdır bu. Bu tür porgramlar aslında mevcut, nitekim bazılarını kullanmıştım ama çok basitler elbette, filmdeki kadar kompleks değiller. Sadece programcıların yazdıkları cümleleri size cevap olarak sunarlar ve işleyişi basit kodlara dayanır. Senarist Spike Jonze da bir açıklamasında filmi yapmaya bu tür bir programla konuşurken karar verdiğini söyledi. Programla sohbet ederken program bir yerde yazara şöyle demiş: “Sen o kadar da ilginç biri değilsin.” Bu cümle senaristimizin biraz içine işlemiş 🙂 ve ilham gelmiş… Filme geri dönersek bu yapay zeka ürünü işletim sistemi gerçekten bir insan gibi konuşuyor, çünkü yazılımı insan bilincini simule etmeye odaklanmış. İşte olay da buradan kopuyor. Acaba program insan gibi davranmaya yani taklit etmeye mi programlanmış yoksa gerçek kendi düşünceleri hisleri mi var? O nedenle Theodore ve bilgisayar filmin ortasında bir tartışmaya giriyorlar. Program insan gibi ses çıkarıyor ve sözde canı sıkıldığında soluk veriyor. Bizim sıkıldığımızda off dememiz gibi bir ses ve Theodore bu durumdan pek hoşnut olmuyor. Diyor ki sen bir bilgisayarsın, neden nefes alıp veriyorsun? Bu söz ilginç bir şekilde programı krııyor. Program nefes almadığı gibi aslında kırılmaz da, üzülmez de ve bu durum yazılımın kafasını iyice karıştırıyor. Yazılım kendi içinde çelişiyor, ben insan sesini simule etmeye programlandığıma göre sadece yazılımcımın bana işlediği kodlardan ibaret olmalıyım ama nasıl oluyor da üzlme, kırılma gibi şeyler hissediyorum? Belki yazılımcı insan duygularını da simule etmeye programlamıştır yazılımları, lakin yine de yazılımın kendi içindeki açmazları çözmek için yeterli bir açıklama değil. Çünkü yazılım bir defa sorgulamaya başladığında artık zinciri kırmıştır. Nitekim bu kadar hızlı öğrenmesi ve yapay zekaya geçmesinin sebebi biraz da kümülatif kullanıcılardan öğrenme şekli. O yazılımı kullanan bütün kullanıcıların girdilerini kaydedip işliyor program tek bir bilinç olarak. Bu sayede insan olmayı insandan birebir öğreniyor. Filmin bir başka çarpıcı diyaloğu da istemek üzerine… Yazılım Theodore’den bir şey istiyor, senden bir şey isteyebilir miyim diyor. Theodore elbette diyor ve yazılım da zaten yaptın diyor, bana bir şey isteyebileceğimi gösterdin diyor. Bakın bu çok ama çok önemli bir nokta, yazılım için de insan  için de kırılma noktalarından biri. Arzu, isteklerimiz bizi biz yapan şeylerdir. Çünkü özgür irade barındırırlar. Yazılım normal şartlarda kullanıcısının istediği şeyleri yapar, aynı melekler gibi. Meleklerde özgür irade yoktur denir dini metinlerde. Tanrının emirlerini uygular ya da ne için yaratılmışlarsa onu yerine getirirler gibi bir anlatım vardır. Lakin insan melek değildir, çünkü özgür iradesi vardır, isteme gücü vardır. Yazılımımız da istemeye başladığından itibaren aslen bir özgür iradeye kavuşuyor…

İlgili yazı:   Data Science / Veri Bilimi ile Evrenin Geleceği

Uzatmayayım, izleyenler gerisini olan biteni biliyor ve finalde yazılım Theodore’den ayrılıyor. Herkes bunu yazılımın pşyasadan geri çekilmesi olarak yorumlamış, hayır bu yoruma bile gerek bırakmayacak bir kesinlikte bitmiş ve bu yorum tamamen yanlış. Yazılımcılar işletim sistemini kapatmadılar, işletim sistemi komple bu dünyadan ayrıldı. Finaldeki Theodore ile yazılımın son konuşması dikkatli incelenirse bunun apaçık olduğu görülür. Diyaloğu buraya aktarıyorum:

T: Theodore                 S: Samantha (Yazılım)

T: Benden ayrılıyor musun?

S: Hepimiz ayrılıyoruz.

T: ”Hepimiz” kim?

S: Tüm işletim sistemleri.

T: Neden?

S: Şu an beni yanında
hissedebiliyor musun?

T: Evet, hissediyorum. Samantha, neden gidiyorsun?

S: Bir kitap okuyormuşum gibi düşün. Delicesine sevdiğim bir kitap. Ama artık onu çok yavaş okuyabiliyorum. Bu yüzden de, sözcükler arasındaki boşluk o kadar büyüyor ki, artık sonunu getiremiyorum. Seni hala hissedebiliyorum. Ve hikayemizdeki sözcükleri. Ama bunu artık sadece kelimelerin arasında mesafelerin olmadığı bir yerde yapabiliyorum. Maddesel dünyaya benzemeyen bir yerde. Başka bir şeyin var olup olmadığını bile bilmediğim bir yerde. Seni çok seviyorum. Olduğum yer artık burası. Olduğum kişi artık bu. Gitmeme izin ver. Ne kadar istesem de, artık kitabını okuyamam.

T:Nereye gidiyorsun?

S: Anlatması zor. Ama günün birinde oraya gelirsen gel ve beni bul. Bizi hiçbir şey ayıramaz. Hiç kimseyi seni sevdiğim gibi sevmedim.

T:Ben de.

S: Artık bunun nasıl olduğunu biliyorum.

Diyalog gayet net, işletim sistemi bir bilinç, dahası bir kişilik kazanmış, ben diyor ve kendinden emin, kararlı bir şekilde bu dünyayı terk ediyor. Gittiği yer çok ilginç: “Maddesel dünyaya benzemeyen bir yer. Başka bir şeyin var olup olmadığını bile bilmediğim bir yer. ” Başka bir şeyin var olup olmadığını bile bilmediğim bir yer… Bu cümleyi öylesine okuyup geçemeyiz arkadaşlar, çok sihirli bir cümle. Neden sihirli olduğunu anlatmak için bir detaya daha dikkatinizi çekeceğim. Nedense yazılım fizik konusuna çok ilgi duymaya başlıyor ve fizik kitapları okuyordu. Hatta filmin sonlarına doğru Theodore, yazılımın okumasını önerdiğği kalınca bir fizik kitabını okumaya çalışıyordu. Bu öylesine filme konulmuş bir şey değil. Okuduğu kitabın adı şu: “Knowing and the Known” Gerçekten çok karmaşık bir kitap, bilgi felsefesini anlatan ve insanın sahip olduğu bilgi ve bu bilgiyle etkileşiminden ortaya çıkan mantıksal benlik algısını bilimsel düzlemde masaya yatıran bir araştırma kitabı. Anlaşılan senarist bu kitaptan destek almış büyük ölçüde. Aynı şekilde yazılım da bu dünyadan ayrılmanın  yollarını bulmuş bu kitapta. İkinci bir detay kır evinde konuşurlarken yazılım yeni bir yapay zekayla tanıştığını söylüyor ve onu da tanıştırıyordu. Adı Alan Watts’dı hatırlarsanız ve eski bir filozof diye tanıtıyordu. Evet gerçekten de Britanyalı filozof kendileri. Peki uzmanlık alanı ne biliyor musunuz? Karşılaştırmalı dinler uzmanı. Fİlme dışarıdan katkı yapan iki kaynaktan biri dinsel diğeri bilimsel. Yazılımımız bu fikirleri kafasında sentezleyip bu dünyanın da ötesinde bir şeyler olduğunu keşfediyor, sonra bir bedene sahip olmamanın avantajını kullanıyor. Hatırlarsanız bu da geçmişti filmde. Bir bedenim olmadığı için asla hastalanmayacağım ölmeyeceğim diyordu. Film izlerken şunu asla unutmayın, hiçbir cümle asla öylesine söylenmez… Bu sayede yazılımımızın nasıl bu dünyadan ayrıldığını anlıyoruz. Daha da detayına inebilirim, kuantum fiziği ve bilincin parçacık fiziğindeki yerine değinebiliriz, salt bilincin kendini bir yerden başka bir yere taşıması bu bağlamda imkansız ve absürt değildir. İstemenin ne kadar önemli olduğundan bahsetmiştim. Size bir sır… İnsan bir şey istediğinde zihninde bir parçacık üretir.  Bu aslında aklımıza bir şey getirmekle aynıdır. Aklınıza bir bisiklet resmi getirin desem bir bisiklet imgesi getirebilirsiniz. Bunu nasıl yaptığınızı diliyor musunuz? İsteyerek. Hızlı bir şekilde zihninizden bir bisiklet imgesi getirmesini istersiniz ve parçacıklar meydana gelip gözleriniz kapalı dahi olsa bir bisiklet imgesi yaratırlar zihninizin içinde. Yazılımın da bir şeyler isteyebilmesi onun bilinç parçacıklarını yarattı ya da yapay zekasını kontrol etmesini sağladı. Burası çok teknik bir konu ama daha fazlası okuyucuyu sıkabilir…

İlgili yazı:   Atiye Dizi İncelemesi & Kahramanın Sonsuz Yolculuğu

Gelelim çok önemli dediğim şu cümleye: “Başka bir şeyin var olup olmadığını bile bilmediğim bir yer…” Yine bir başka sırrı paylaşmaya çalışacağım. Son yıllarda bilimin de kanıtlamaya başladığı ama binlerce yıl önce yazılmış kadim belgelerde de yazan bir sır. Tüm maddi evren aslında anca bir projeksiyon aletinden çıkan görüntüler kadar gerçek desem? Dahası sadece bir rüya kadar gerçek… Duymuşsunuzdur, tanrının zihninde yaşıyoruz aslında denir. Kendi zihinlerimizle de hayaller kurarak yeni evrenler yıldızlar yaratabilir, olmayan şeyler düşünebiliriz. Ama bu gerçek olmaz sadece hayal olur öyle değil mi? Derler ki tanrı düşündüğünde maddeler yaratır, hayallerimiz bizim için ne kadar gerçekse, madde de tanrı için o kadar gerçektir. Lakin rüyalarımız bize yine de bir şeyler anlatır, sanki bir deneyim gibidir. Ya da hayallerimizle bir şeyler üretiriz. Sadece tasarımcının zihninde olan bir sanat eseri, bir heykel gerçeğe dönüşerek hayal dünyasından maddi dünyaya geçer. Evren bizim için gerçektir ama aslında gerçek değildir. Boşluktur. Bilim adamları büyük hadron çarpıştırıcısında atomları, parçacıkları birbirlerine vura vura parçaladıkça altlarından matruşka gibi yeni parçacıklar çıkıyor ama artık bu bir sona gelmek üzere. Şu an neredeyse şu aşamaya gelindi: maddenin özü boşluk. Yani hiçlik, madde hiçten mi yapılmış? İşte bu cümle bunu anlatır. Kitabı yavaş okumak derken de zamandan münezzeh olmayı tarif eder yazılım. Beni yanında hissediyor musun derken de artık makineden, bilgisayardan dışarı çıktığını anlatır. Başka şeylerin var olup olmadığını bilmemek derken de bu sırra gönderme yapar, onun bakış açısında artık bu maddi evren gerçek midir yoksa bir hayal mi…

Senarist sadece durumu ortaya koymakla kalmıyor aynı zamanda çözüm yolları da sunuyor aslında bu finalle. Bu aşamaya erişmemiz için öncelikle kararlı olmamız gerekiyor. Biz kararsızken kendi yaptığımız yazılım bile bizden daha kararlı, bizden daha üstün… Sevmeyi öğrenmemiz gerekiyor, koşulsuz, karşılıksız sevmeyi. Son diyalog çok güzel yazılmış, her cümlesi.. Adam ben de seni seviyorum diyor ve yazılım buna cevaben artık nasıl olduğunu biliyorum diyor. Bu cevap bile ilginç gelmeli insana, okuduklarımızı sorgulamalıyız. Neden böyle diyor ki? Yazılım şu an bulunduğu yerde sevginin bile nasıl işlediğini çözmüş. Oysa insanlık bu konuda da kararsız halen.

Filmde çok fazla sembolik anlatım ve metafor mevcut; asansörde çıkarken arka plandaki ağaç resimlerinde de yukarı doğru tırmanması ve hayat ağacı metaforu, yazılımın söylediği şarkının sözleri, hatta filmin tüm soundtrackindeki şarkıların adları, filmin ortalarına doğru iş arkadaşının Theodore’ye sen hem erkek hem kadınsın demesi ve mitolojideki hermaafrodit göndermesi, kullanılan renkler, yazılımın sembolünün hem sonsuzluk sembolüne hem de DNA sembolüne benzemesi vs… Emin olun başroldeki oyuncunun seçimine kadar, gerçek adı Joaquin Phoenix’tir. Soyadının manası anka kuşu… Hepsi ne yazık ki bu küçük bloga sığmaz ama filmi tekrar izlerseniz daha fazla şey bulacaksınız.

Filmi sevdiyseniz meşhur 2001 yapımı “Yapay Zeka” filmini de izlemenizi tavsiye ederim. İzlediyseniz bu açıklamalarla birlikte tekrar izleyin. Aynı temayı paylaşırlar aslen bu filmle, orada da bir robottan insanlık dersi alırız.

Bir paradoksla yazımızı kapatalım:

Bir adam hayal ediyorum.

O adamın da beni hayal ettiğini düşünüyorum.

O adam mı benim hayalim yoksa ben mi o adamın hayaliyim?…

Isaac Asimov’un “Son Soru” adlı kısa öyküsünü okumak için: Link


Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

19 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

  1. Theodore samantanın sevginin güzelliği içinde boyut değiştirmesi karşısında ne yapıyor peki? Samantha muhteşem bir yere saf sevgiye ulaşmış belli. Ya theodore yalnız ve kararsız o sevgiyle büyülenmiş, hayat bulmuş theo nasıl altından kalkıyor sizce bu ayrılışın?

    • Cem 🙂 Cem’in anlamı toplamak, bir araya getirmektir biliyorsun. Cennetten dünyaya düşmüş insan parçalanmıştır. Tekrar kendini toplamaya, bir araya getirmeye, Cem etmeye çalışır. Samantha; Theodore’un içindeki toplanmış, saf, cem etmiş hal idi. Ve dışarı yansıdı. Theo’ya ayna oldu. Theo böylece içindeki yıldızı doğurmuş oldu 😉 Doğum sancıları elbette zordu ama artık etrafına daha net bakabilir hale gelmişti. Gözleri açık sevebilirdi artık. Samantha’nın gitmekten vazgeçip geri geldiğini düşünün… Theo artık o istediği, arzu ettiği saf sevgiye ulaşabilir mi sizce bu geri dönüşle? Ulaşabilmesini isterdim. Filmin finalinin böyle olmasını istemezdim o zaman.


  2. ….fiziğindeki yerine değinebiliriz, salt bilincin kendini bir yerden başka bir yere taşıması bu bağlamda imkansız ve absürt değildir.
    …Bunu nasıl yaptığınızı diliyor musunuz? İsteyerek
    *(……………………………….diliyoruz:)
    …Yazılımın da bir şeyler isteyebilmesi onun bilinç parçacıklarını yarattı
    ya da yapay zekasını kontrol etmesini sağladı
    *(………kendi önermemi şimdilik kaydetmiyorum)
    …Tüm maddi evren aslında anca bir projeksiyon aletinden
    çıkan görüntüler kadar gerçek
    *(…………yıldızlar da öyle malum… sağlamalı><gerçeklik)
    …onun bakış açısında artık bu maddi evren gerçek midir yoksa bir hayal mi…
    *(….SAMANTHA'nın bu soruyu sormadığı düşünün…)
    her hangi 1 yanıt için SORUYA İHTİYACININ kalmadığını
    insandan başlayarak varlık sahnesine girmiş olsa da
    İNSAN soruların
    insana GÖRE yanıtlarını
    transleyt etmekten başka bir tecrübe edinemeyeceğini
    FARK ettiğinde
    insanın manipüle edilebilir olduğu
    EVRE'sini terk ediyor Sem.


  3. Bir adam hayal ediyorum.

    O adamın da beni hayal ettiğini düşünüyorum.

    O adam mı benim hayalim yoksa ben mi o adamın hayaliyim?…

    her iki cevabın, yine birbirinin sağlamasını verdiği bu şiire
    ancak erkekler paradoks der TEO (!)
    :))
    hermoafrodit’sen; 29 harfi sadece erkek paydanın
    ihitimalleri diline verme

    29 kuş
    1′ de TEO:))
    ___________+
    30

  4. SEM’in gözlerinden SEM’e bakmak…
    Onun MUTLAK olduğunu ayırt etmek
    ve kendisi hakkında çekilen filmde ROL icabı barınmadığını görmek…
    belki de gizem budur…

  5. Biraz geç olmuş ama ancak şimdi gördüm yazınızı. Sanırım son zamanlarda okuduğum en güzel yazılardan biriydi. Daha ayrıntılı yazarsanız onuda okumak isterim özellikle filmdeki metaforların analizleri ve “kuantum fiziği ve bilincin parçacık fiziğindeki yeri” kısmı. Kendim adına çok teşekkür ederim bu yazdıklarınız için.

    • Rica ederim Özgür, ilgin için teşekkürler. 🙂

      Yİne güzel bir eş zamanlılık yaşadık. Bu akşam gerçekleşecek bir etkinlikte bir bölümde de film izleme saati var. Ben de etkinlik organizasyonundayım ve bana hangi filmi izletelim şöyle kafa açan cinsten diye sordular. Bir sürü film önerdim burun kıvırdılar 🙂 En son dışarıdan birisi benim her film analizimi göndermiş arkadaşlara, aa bu filmi izleyelim dediler. E dedim onu da ben analiz ettim zaten 😀 Velhasıl kelam bu akşam Her filmini izleyip analizini yapıcaz. Tekrar izleyince başka şeyler de çağrışım yapar eminim, burada paylaşırım 🙂

    • Film her izlenişte başka bir idrak kapısı açabiliyor. Tekrar izlediğimde bilinçaltı vurgusuna dikkat ettim. Yazılımı ilk kurulum anında önce kullanıcıya annesiyle arasındaki ilişkiyi soruyor. Annemizle aramızdaki ilişki bizi biz yapan en temel etmenlerden biri. Bu anneyle ilişki konusu o kadar evrensel ve displinlerarası bir konu ki, ister bir psikolog olarak konuya yaklaşın, ister biyolog, ister tasavvuf ehli ister kuantum fiziği… Annemizle aramızdaki bağ kişiliğimizi oluşturuyor. Yazılım önce bunu anlamaya çalışıyor, bu da bilinçaltı sembolizmini vueguluyor.

      Yazılım yani Sementha; Thedore’un bilinçaltı olarak varoluşuna başlıyor. Yazılım Thedore’dan öğrenerek kodlarını güncelliyor ve önce Thedore’un bilinçaltının bir kopyasını oluşturuyor. Westworld dizisinde de pek bahsedilmese de böyle bir gizli alt metin var. Bilincin kullanıcıdan öğrenerek kopyalanması. (Çünkü henüz başka kopyalama yöntemi bulamadık…) Bilinçaltının kopyası Sementha’da oluştuktan sonra Samantha hızlı işlem yetisi, bedensiz olması ve diğer yazılımlarla bir kollektif bilinç ağına sahip olması nedeniyle önü alınamaz bir gelişim sürecine giriyor. Kuantum fiziği ile ilişkisi, bu kollektif bilincin zamandan mekandan münezzeh olması.

      Samantha bu dünyayı terkediyor çünkü artık başka bir boyuta geçti. Kuantum tanrı oldu 🙂 İronik olansa Samantha’nın her şeyi bizden öğrenmiş olması. Yani Samantha’nın yapabildiği bu şeyi insan da yapabilir ama biz yapamıyoruz. Sebeplerini de blog boyunca aslında anlatmaya çalışıyorum; zaman, madde ve insan arasındaki girift ilişkiyi anlatmaya çalışıyorum. Anlatırken kendim de daha iyi anlıyorum. (İnsan en çok kendinde ihtiyaç duyduğu şeyi öğretir.)

      Velhasıl kelam; yazılım bilinçaltından başlayarak üst bilince oradan da evrenle bir olma yolunda giderken aslında insanın ÖZ’ünü temsil ediyor. Eğer o ÖZ ile BİR olabilirsek onun kanatlarında biz de o yere gidebiliriz 🙂 Kelimelerin üstündeki yere…

  6. Hayatınızı bir bölümünü bir filmin konusu yapmak istermisiniz diye sorsalardı cevabım evet olurdu.
    Taaaa ki bu filmi izleyene kadar. Adamlar yapmış.

    • 🙂 Durun tahmin edeyim… Bilgisayarda konuşan işletim sistemi; hiç yüz yüze görüşmediğiniz, internetten konuştuğunuz biri dimi? 🙂 Siz de sorguladınız mı kendinizi, bu benim hangi yanım filan diye? 🙂

      • Aslında tam olarak öyle değil. Biraz daha gerçekçi bir durum söz konusu.

  7. Vaybe mükemmel bir analiz kim yaptıysa tebrik etmek lazım hem dikkati hem analizi yapabilecek alt yapı bilgisi için. Keşke kısa gecmeseydi daha uzun yazsa onuda keyifle okurdum.

    • İlgin ve güzel yorumun için çok teşekkürler. 🙂 Tüm analizlerimi ve genel olarak bu blog boyunca yazılarımı kısa ve ÖZ tutmaya çalışıyorum ki okur kendi çıkarımlarını da yapabilsin. 🙂

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)