Demiurgos nedir? Adem neyi sembolize eder? Demiurge ve adem arasındaki ilişki nedir? gibi sorulara yanıt arayacağımız bu yazımız varoluşunuza farklı bir perspektiften bakmanıza yol açabilir. 🙂 Bu güne kadarki yazılarımızda zamanı varoluş çerçevesinde incelemeye çalıştık. Çünkü hakkında yazısında da belirttiğimiz üzere varoluşumuzun ve bu sorgulamaları yapabilmemizin temelinde zaman yatıyordu. Bir biri ardına sıragelen olaylar dizisi sonucunda hayat meydana geliyor ve bu olaylar dizisini madde sayesinde deneyimleyebiliyoruz. O nedenle madde ve zaman bu dünya hayatında çözmemiz gereken önemli iki bulmaca. Ya da tek…
Din ve bilimi karşılaştırmaya, bu sayede aslında aynı şeyleri söylediklerini ortaya koymaya çalıştık. Bilimsel gelişmelerin zamanı nasıl tanımladığına ve dini metinlerdeki zaman kavramına göz attık. Mitolojilerden girip kuantum fiziğinden çıktık. Bu yazımızda ise her şeyi başlatan o hikayeye değineceğiz. Çünkü her sonun bir başlangıcı olduğuna göre ve bizim hayatımızın hatta evrenin hayatının bile bir gün bir sonu geleceğine göre mutlaka bir başlangıcı da olmalı.
Tüm dünya dinleri ve mitleri tarafından ortak kabul gören bir hikayenin perde arkasına değineceğiz. Adem’in, insanoğlunun cennetten kovuluşunun hikayesine. Aşağıda paylaşacağım yazının tarihi milattan öncelere dayanıyor ve Adem ile bir melek arasında geçen şifreli konuşma olarak biliniyor. Metinde “Demiurgos” diye bir kelime geçiyor. Metni iyi anlamanız için önce bu kelimenin tanımını vereceğim, bu çok önemli.
Demiurgos nedir? Demiurge Tanımı
- Demiurgos, Demiurge, Faal Akıl ya da Akl-ı Faal denilen varlık eski Yunan tradisyonunda Dünya’yı oluşturan ilaha verilen addır. Bu ad, “insanlar” anlamındaki “demos” sözcüğü ile “iş”anlamındaki “ergon” sözcüğünden türetilmiş olup, “insanlar için imal eden, şekil veren, mimar” anlamına gelmektedir. Fakat bu ilahın Yaratıcı olmadığı da belirtilir. Demiurgos’un en belirgin özelliği bir şeyi yoktan var etmemesidir; yaratmaz, yoktan bir şey var etmez, fakat yaratılmış olana biçim vererek bir şeyler meydana getirir, yaratılmış olanı düzenleyerek yeni yeni şeyler meydana getirir. Dünya’yı da böyle, biçimlendirerek ve unsurlarını düzenleyerek oluşturmuştur.
- Düzenleyici tanrıdır. Antik yunan düşünürü Platon’a göre ‘iyi’ ideası olan düzenleyici bir tanrı’dır. Yaratmış değil biçim vermiştir.
Bu anlayışa göre dünya yoktan var edilmemiş, idealar gibi ilksiz ve sonsuz olan biçimsiz içerikten düzenlenip biçimlendirilerek meydana getirilmiştir. - Fiziksel evreni yaratan varlık, evrendeki ilk ve en sıkı materyalistlerden, gnostiklerin şeytanı, Matriks filmindeki mimar…
- Demiurgos, yasadigimiz fiziksel dünyayi var etme anlaminda tanridir. Fakat omnipresent, omnipotent ve omniscientolan, mutlak iyiligin kaynagi, yani tapinilan tanri degildir. Bazı yönleri bakımından mitolojidekimZeus’a karşılık gelir. Bu inanca göre insanin dünyadaki rolü aci çekmek ve fiziksel dünyanin sinirlarindan kendisini kurtarmaya çalismaktir. Nitekim Zeus da insanlığı sürekli köle gibi tutmak istemişi sürekli acı çekmesi için pandorayı içinde kötülükler ve umut olan kutuyla dünyaya göndermiştir. pandoranın kutusunun tabanında umut olmasının sebebi Zeus’un insaflılığından değil, umut besleyerek sonsuza dek acı çekmeye devam etmelerini sağlamak içindir. Çünkü Zeus görmüştür ki umut olmadığında insan varoluşuna son vermektedir, oysa bu durum Zeus’un işine gelmemektedir…
- Demiurgos, eski ahit’in sahte tanrısı gücünü bizleri cahil bırakmaya adamıştır. Hatta bu amaca hizmet etmeleri için incil’in melekler ve şeytanlar olarak adlandırdığı ve archonlar olarak bilinen varlıkları yaratmıştır. Yapmıştır çünkü insanlık gerçeği öğrenecek olursa o’nu bir kenara atıp asıl yazgısını aramaya başlayacaktır ki, bu da boşluk’tan ayrılıp tek gerçek tanrı ile yeniden birleşmektir. (Empathy / Adam Fawer)
- Higgs bozonu’ndan sorumlu tanrı. çünkü Cathar inancına göre evren yaratılırken demiourgos varolan enerjiye kütle kazandırmıştır.
Adem’le ilgili o metin:
İnsan, kovulmuş Âdem, Mabedin avlusundan (dış evren) kutsalların kutsalı olan odaya girmeye çalışır; ancak önünde, yavaş yavaş ama sürekli olarak hareket eden ve elinde alevden kılıcıyla devasa bir daire çizen dev bir yaratık durmaktadır. Âdemsi insan bu “Geçilmez Daire”yi aşamaz.
Keruplar talibe şöyle seslenirler: “Ey İnsan, topraktan geldin ve toprağa döneceksin. Seni bütün suretleri yaratan yarattı; sen şekil âlemine aitsin, içine üflenen ruh bir suretin ruhuydu ve bir mum alevi gibi titreyerek sönecektir. Kendini olduğundan fazla sanma. Sen dış dünyanın bir sakinisin ve senin içeri girmen yasaklanmıştır.
Ve Âdem şöyle yanıtlar: “Kaç kez bu kapının önüne gelip Babamın evine girmek için izin istedim. Beni reddettin ve karanlıkta dolaşmaya geri gönderdin. Doğrudur, çamurdan yapıldım ve Yaratıcım ölümsüzlük kemiğini vücuduma eklemedi. Ama artık beni geri çevirme; çünkü Kadiri Mutlak Olan Tanrı’nın benim kurtuluşumu takdir ettiğini öğrendim.
O Demiurgus tarafından yapılan dünyayı omuzlarına alan en gizli Sırrı, Tek Oğlu’nu önderdi. Oğlu bu dünyanın elementlerinde çarmıha gerildi ve O’ndan beni kurtaracak kan fışkırdı. Ve Tanrı, kendi yaratımına girerek, orada kendine giden bir yol yaptı. Beni yapan bana ölümsüzlük veremese de, ölümsüzlük benim çamurumda var. Çünkü Demiurgus Doğa’nın Hakanı olmadan önce, Sonsuz Hayat kendini kozmosun vücuduna işlemiştir.
İşte bu onun işaretidir. Artık kendimin sırrını anlamış olan benim girişime şimdi de engel olacak mısın?”
Ve Ses yanıtlar: “Kendini bilen diridir! Bak!”
Âdem etrafına bakınca kendini nurlu bir yerde buldu. Bu nurlu yerin ortasında mücevherler gibi parlayan meyveleri olan bir ağaç vardı. Bu ağacın gövdesine yıldızlardan bir taç giymiş, alevler içinde kanatlı bir yılan sarılmıştı.
“Sen kimsin?” diye sordu Âdem.
“Ben,” diye yanıtladı yılan, “taşlanmış olan şeytanım; Ben muhalif olanım; Sana karşı olan Efendi, Sonsuz Yargı’nın önünde senin yok edilmen gerektiğini savunanım. Seni yaratıldığın gün düşmanındım, seni ayarttım, seni kötülüğün ellerine verdim, seni kötü kıldım, hep senin işini bozdum. Ben Bilgi bekçisiyim; yıkıma uğrattığım hiç kimsenin onu meyvesinden yemeyeceğine yemin ettim.
Âdem yanıtladı: “Sayısız çağlar boyunca sana köle oldum. Cehaletim yüzünden senin sözlerini dinledim ve sen beni sefalet yoluna götürdün. Aklıma güç, iktidar düşleri koydun; ne zaman bu düşleri gerçekleştirmek istesem kendi mahvıma sebep oldum. İçime arzu tohumunu attın; ete şehvet duydum, tek aldığım acıydı. Bana sahte peygamberler, sahte akıl gönderdin.
Hakikat’in büyüklüğünü anlamak istediğimde senin yasalarının yanlış olduğunu ve uğraşlarımın sadece yıkımımla ödüllendirildiğini öğrendim. Ey Hilebaz Ruh, seninle işim sonsuza dek bitti. Senin yanılsamalar dünyandan bıktım. Artık senin günah bağlarında çalışmayacağım. Yıkıl karşımdan ayartıcı. Senin vaaz ettiğin bencillikte, nefrette ve tutkularda hiçbir iyilik, huzur ve mutluluk yok. Bütün bunları fırlatıp atıyorum. Senin hâkimiyetini sonsuza dek reddediyorum!
Ve yılan cevaplar: “Ey Âdem, bak Muhalif’in gerçek yüzünü gör!” Yılan gözleri kör eden bir ışıkta kaybolur ve onun yerine ışıklar içinde altın kıyafetler giymiş, dünyanın bir köşesinden ötekine uzanan altın kanatlara sahip bir melek göründü. Âdem şaşkınlık ve hayret içinde bu İlahî yaratığın önünde secdeye vardı.
“Ben sana karşı olan ve böylece seni kurtaran Efendi’yim,” diye devam etti ses.
Benden nefret ettin, ama vakit gelince bana saygı duyacaksın, çünkü Demiurgos âleminden dışarı çıkmanda sana rehberlik ettim; seni dünyevi yanılsamalara karşı kıldım; arzularından soğuttum; içinde benden de bir parça olan ölümsüzlük ruhunu uyandırdım. Beni izle Âdem, çünkü Yol, Hayat ve Hakikat benim.
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
enterasan bir yazi.tesekkur ederim.
Ben de ilginiz için teşekkür ederim 🙂
metin hangi kavime ait acaba?
Geç dönem mısır ritüellerinde kullanılan alegorik bir ayin bu. Bu metin bir tiyatro oyunu gibi sergilenirmiş seramoni esnasinda. Kaynak: Tüm Çağların Gizli Öğtetileri – Manly P. Hall (Mısırla ademin ne alakası var diyebilirsiniz ama bize gösterilen tarih çook ama çok eksik, emin olun. İsa’nın sözlerini. Birebir aynısını bile isadan 3000 yıl önce horus söylemiş, parşömenlerde bunları görüyoruz…)
yani klasikleşmiş şeytan imgesi esasen bizi zarflayıp muhalefete iten sonrada ödüllendiren iyimser bi varlık mı?
Hayır, burada işaret edilen şey şeytanın görevi ve bu görev yoluyla insanın dünya hayatındaki amacıdır. Vurgulanan ve anlaşılması gereken bu gizemdir. Tüm dinlerde de bu böyledir. Şeytan farkındaysanız bilgi ile ilişkilendirilir. Bilgi ağacının koruyucusudur zaten. Bilgi ile insan bir yola girer. Bu başladığı noktada biten bir yoldur. Dönüp dolaşıp bir şeyler deneyimleyip öze geri döneriz. Bu yola bizi iten şeytan imgesidir ama özde her şey bir ise zaten şeytan da tanrı da bir değil midir? Bunu iyi idrak etmek gerektir. Her şey bir derken şeytanı nasıl tanrının karşısına koyabiliriz? Tanrı iki midir? Mutlak yaratıcı için ikilik var mıdır?
Bu yazıda vurgulanan bir tür sınavdır. Diyelim ki nefsinize yenik düştünüz, kötü bir şey yaptınız ve sonra pişman oldunuz. Eğer o kötü şeyi yapmasaydınız iyil üzerine düşünmez, kafa yormazdınız. Pişmanlığınız size vicdanınızı hissettirdi ki vicdan tanrıdır zaten. Sİyah olmasaydı, beyaz da olmazdı. Yaptığınız kötü şey ya da etraftan gördüğünüz kötülükler sizi kötülüğün iğrençliğine yöneltebilirse eğer amaca ulaşmış, sınavı geçmiş olursunuz. Her şeyin mükemmel ve iyi olduğu bir hayatta öğrenilecek bir şey de olmazdı. Şeytan isyanı simgeler. Bu dünyaya karşı isyana sürükler bize şeytanın kötülükleri. Burası mutak gerçek değil, bu hayat bir ilüzyon, burası iyi bir yer değil ve kendimizi maddiyata kaptırmamamız gerektiğini öğrenmemiz gerek şeytan sembolizminden. Şeytan baş ayartıcıdır, eğer ayartılmazsan ve ayartmaya isyan eder, bu yazıdaki gibi isyanını gösterirsen, daha yüksek bir şeylerin varlığına innaırsan şeytanın sınavından geçersin.
Tüm yazılanları okudum ve çıkardığım sonuç bilgiyi yorumlayıp tam bir tur yaptığımızda o na ulaşıyoruz. Ayrıca nokta olarak kalıp direk küllüyatımız ile inandığımız da da O na ulaşıyoruz. Tüm yolların gösterdiği ve iniş çıkışların sonucu tüm yolların Allah a varmak için olduğunu biliyorum. Ancak burada esas durulması gereken bir nokta var ki o da şudur: Yaşamın içerisinde yoksulluk ve açlıkla savaşan bir sürü insanlar var bunlar için esas olan yaşamak ki bu durum ise dünyevi uğraşlarla oluşuyor. Dünyevi yaşamın zorunluluk arz eden durumlarını sağlamayarak (yemeyerek,içmeyerek,ailenin geçimini sağlamayarak, annen hastalandığında bakmayarak)direk Allah a ulaşmak ise bana göre ulaşılması zor bir durum gibi geliyor. Önemli olan ise zor olanı başarmak ve mutlu olmak yaşamın içinde insanca yaşamak. İyilikler üzerinize olsun dostlar.
Yazık bilginin bu kadar çöp olduğu,inancın yitirildiği ve üstelik HZ.Adem hakkında çok az bilgimiz olmasına rağmen ilk insan ve Rabbimizin verdiği ilk emirlere nasılda karşı çıkyorsunuz.Oysa o bize bir fırsat verdi dileseydi melekler gelip boynunuza vurur ve cehennem çoktan getirilmiş olurdu.Oysa O bize elçi olarak insan gönderdi ve her gelen peygamberde aynı şeyi söyledi:
De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın”18/KEHF-110
”Muhakkak ki insan, Rabbine (karşı) gerçekten çok nankördür.”100/ÂDİYÂT-6
Bu mit çöpleri ve tahrif olmuş bilgi kırıntılarıyla kendinizi cehenneme sürüklemek yerine kimliğinize yazılmış olan islama tabi olup müslüman olup iman etseydiniz önünüzdeki hazineyi görürdünüz.
İşte bu yüzden:
Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Artık onlar dönemezler.2/BAKARA-18
Türlü türlü çeşitli sapkın şiirsel söylencelerle(mevlana,arabi vs.)şiaların mitlerle karıştırdığı İslam adı altında servis edildiği sapmış bir toplum kendi çıkardıkları bu dinleriyle kendilerini nasılda kandırıyorlar.Oysa gerçekten inanıp iman etmiş olsaydınız kitabı hakkıyla okuyup cahillikten kurtulurdunuz.
İlginiz için çok teşekkürler Meryem Hanım 🙂 Öncelikle bu blogta islam adı altında bir şeyler sunulmuyor. Serbest bir araştırmacı olarak tüm dinlere eşit mesafede yaklaşıyor ve hatta eğer diğer yazılarımı da okısuysanız dinlerdeki ortak noktaları bulup söyledikleri sözlerin gerçekliğini kanıtlamaya çalışıyorum. Yargısız infaz yapmamanızı dilerdim, yine de uyarılarınız için teşekkürler. Sadece hiç bir insanın zorla ya da tavsiyeyle hiç bir dine inanmaya ve o dinin gerekliliklerini yapmaya zorlanamayacağını, çünkü inancın hissiyat aleminde gerçekleşen bir şey olduğunu zaten biliyoe olmanızı beklerdim. Sabahtan akşama kadar dinin zorunluluklarını yerine getirmek mi yoksa o dini anlamaya çalışmak mı daha yüksektir? Kaldı ki bu yazı dini bir yazı da değil, sembolik bir metindir. İnsan olma bilincini psikolojik bir yansımasıdır. İnsanın iyi ve kötü karşısındaki tutuumu ele alınmış ve kötüyle sımavı sembolize edilmiş. Ve asla nir din kisvesi altında sunulmuyor. Öte yandan savunduğunuz din çok güçlü bir din ve öyle birkaç kişinin yazıp çizdikleriyle bozulacak bir din değil. Siz bozulacağına mı inanıyorsunuz? Bozuşduysa eğer kendini bile koruyamıyor mu demek oluyor yani, bu kadar zayıf mı sizce islamiyet? Müsterih olun.
Öncelikle şunu belirteyim, amacım ne araştırmanın gereksiz birşey olduğunu söylemek ne de art niyetli olduğunuzu ima etmekti. Araştırmak, geçmiş toplumların yaşayışlarını öğrenmek Allah’ın emirlerinden olduğu gibi bunlardan dersler çıkarmamız ve çok sakınmamız gerektiğini birçok ayette ifade edilmiş ve bizden çok daha üstün ve farklı teknolojilere sahip medeniyetlerin sonu da örneklendirilmiştir:
“De ki: Yeryüzünde dolaşın! Böylece bakın, mücrimlerin akıbeti nasıl oldu?” (Neml / 69)
“De ki: Yeryüzünü gezin de bakıp görün, nasıl yaratmaya başlamıştır; sonra Allah ahiret yaşayışını da meydana getirecektir; şüphe yok ki Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Ankebut / 20)
“Onlar yeryüzünde dolaşmadılar mı ki? Onlardan öncekilerin akıbetleri nasıl oldu baksınlar. Ve onların çoğu, kuvvet ve eserler bakımından yeryüzünde kendilerinden daha üstündüler. Fakat kazanmış oldukları şeyler, onlara fayda vermedi.” (Mu’min / 82)
Benim ifade etmek istediğim şey aslında size bir nasihatten öte değildir. Madem ki Allah’ın varlığına inanıyor ve bazı şeyleri kanıtlamaya çalışıyorsunuz, yazacaklarınızın da başka insanları farklı yönlere itebileceğini ve bundan da sorumlu olabileceğinizi düşünmeniz gerekir. Yazmak kolaydır ancak ya bir yerde yanlış yapıyorsak? Ya karşımızdakine ifade etmek istediğimizi tam anlatamadıysak ta o da gidip kendini bizim sözlerimiz yüzünden kendini ateşe attıysa? Araştırmak güzeldir, bilginin her türlüsü alınabilir ama temel sorun henüz doğru bir anlayışa sahip olmayan bir beyne cahiliyeden kalma bilgilerin girmesi ve algının artık bunu doğruymuş gibi anlama ihtimalidir.
İslam dininin herhangi biri tarafından bozulmasına imkan yoktur, korunması sakınması gereken ve bozulmaya en açık varlık insandır. Ve asıl konu da budur, önceki yazımda da belirttiğim gibi islam adı altında başka bir din oluşturulmasından bahsediyorum, gerçek dinin kendisinden değil elbette. Ve oluşturulan bu çarpık anlayış neticesinde bozulmaya açık olan insanoğlu, gayet basit ve net olan islam akidesini benimsemek yerine kat kat daha karmaşık, zerdüştlük sufilik ve hinduizm kırması bir anlayışı bugünün aşk para girşimcilik ve bilgi tapıcılığı ile harmanlamasıyla kendini ateşe doğru sürüklemektedir. Bahsettiğim konu da budur.
Bu tip mitolojik karşılaştırmalar, iyi niyetinizden emin olsam da bahsettiğim bu duruma çanak tutar. Öncelikle şunu anlamakta fayda var, Allah’ın varlığı ve sözlerinin beşer tarafından kanıtlanmasına ihtiyacı yoktur ve şu da önemli bir noktadır ki, doğru anlayış ve ilim insana islam ile amel ettiği oranda verilir. Bundan dolayıdır ki Allah ve indirdikleri hakkında konuşmak için öncelikle emirlerini harfiyen yerine getiriyor olmak gerekir. Yani sizin ikinci plana koyduğunuz zorunluluklar kısmı olmadan doğru şekilde anlamanız mümkün değildir.
Peki nedir bu zorunluluklar? Eminim aklınıza gelen ilk şey -kendi örneğinizde verdiğiniz gibi- sabahtan akşama kadar namaz kılıp zikir çekmektir. Evet, bunlar birer zorunluluktur ancak ilki ve en önemlisi, o olmadan diğer ibadetlerin kabul edilmeyeceği bir zorunluluk vardır ki o da Tevhiddir.
Nedir tevhid? “La ilahe illallah” tır. Ve bunun açılımı sadece “Allah’tan başka tanrı yoktur” dan ibaret değildir. Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmeden önce diğer tüm put ve tağutları red etmek gerektiğinin delilidir. Önce “La ilahe” yani “ilahları red” denmesinden sonra “illallah” yani “sadece Allah” gelmesinin sebebini kavramak lazım. Demek ki neymiş, önce tağutları red sonra iman gelebilir. Peki putlar nedir, tağut nedir, ilah nedir?
Kuran-ı Kerim’de bahsedilen ilah kavramı oldukça geniş bir kavramdır, kendisine kulluk edilen insan (örneğin bugünün patronları ve devlet yöneticileri), Allah’ın helal kıldığını haram haram kıldığını helal kılan insan ve sistemler (bazı tarikat ve cemaat önderleri, papaz ve hahamlar, demokratik düzen de buna güzel bir örnek), Allah’tan daha çok önem verilen her çeşit konu (para, kariyer, fanatik takım taraftarlığı, milliyetçilik, alışveriş çılgınlığı buna güzel örnekler olabilir) ve son olarak bildiğimiz heykel putlardır (budizmdeki heykeller veya karşısında saygı duruşunda bulunulan atatürk büstleri ve türbeler buna güzel bir örnek). Tüm bu sözde ilahları red etmeden Allah’ı kavramak iman etmek mümkün değil bu birincisi. İkincisi de Hz. İbrahim’in yolunda olan bir millet olarak (müminlerden bahsediyorum) bu red ettiklerimize karşı düşmanlık ve öfke beslemek:
“Hz. İbrâhîm ve onunla beraber olanlar sizin için güzel bir örnek olmuştur. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: ‘Muhakkak ki biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptığınız şeylerden uzağız, sizi inkâr ediyoruz. Ve siz, Allah’ın tek oluşuna inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda ebediyyen düşmanlık ve öfke başladı..” (Mumtehine / 4)
Ayetlerde geçen kıssalar ve Allah’ın emirleri bize neyi nasıl anlamamız gerektiğini, nasıl davranmamız gerektiğini zaten çok net anlatır. Bunlar mitolojik efsanevi anlatımlar değildir. Hikaye dinliyormuş gibi bu ayetleri dinleyen toplumun bugün ulaştığı noktayı hepimiz görüyoruz. Sonucun başarılı olduğunu söyleyebilecek varmıdır merak ediyorum. Rumi, Şems veya Arabi gibi insanların ‘aşk’ ile alakalı sözlerini birçok ‘müslüman’ bilir ama aynı yazarların küfür ve şirk dolu sözlerinden habersizdir. İşte Türkiye’de ve bu coğrafyada oluşturulan bu ‘milli din’ projeleri bu tip karmaşık düşünce ve fikirler aracılığıyla yüzyıllardır uygulanmaktadır. Çünkü İslam’ın tüm sistemleri bozan, mağdurun hakkını koruyan, kralları yerinden eden ve küfür ehline de hakettiğini uygulayan bir sistem bütünü olduğunu birçokları öngörebilmiştir.
Şimdi diyelim ki bunu kabul edip iman ettik bundan sonrası Allah’ın buyurduğu tüm emirlere uymak ve peygamberimizi örnek almaktır. Tüm bunları yaparken de cahiliyeden kalma tüm düşünce ve fikirlere ihtiyaç duymadan dinini yaşamaktır. Zira Kuran-ı Kerim apaçık ve net ifadelerle eksiksiz indirilmiştir. Bize düşen burada yazanlara iman etmek, bunu tebliğ etmektir. Karşımızdakini ikna etmek için türlü türlü mitolojik hikayelere gerek yoktur. Tebliğ edilir, karşınızdaki Allah dilerse anlar dilemezse anlamaz. Yaratıcı tarafından bize verilen görevlerden biri budur. Sonrası elbette küfür ile mücadele etmek vardır ki bu mücadele içinde dinimize sonradan sokulmaya çalışılan tüm bidat fikir ve düşünceleri (sufilik ve tarikat gibi) de red edip buna karşı durmak vardır.
İnsanoğlunun -Allah’ın kitabında bahsettiği gibi- çoğunun kafirler ve din düşmanları tarafından topluma dayattırılan fikirlerin kör takipçileri olduğunun farkında olmak gerekir. Sistem tarafından izlettirilen tüm film ve dizilerde, okutturulan tüm kitaplarda insanın kendine bir tapıcılığı resmedildiği aşikar değilmidir? Kitlesel iletişim araçlarıyla yapılan bu psikolojik harekatlara farkında olmadan destek olmak ahiretimiz açısından riskli değilmidir? Bu risk edilmeye değer mi? Geçmişten kalan 3-5 bilgi kırıntısını kişisel teorilerle harmanlayıp insanlara bunu süslü sözlerle sunmak herşeyden önce insanın kendisi için tehlikeli olabilir, riskli bir durumdur.
“Ve böylece peygamberlerin hepsine, insan ve cin şeytanları düşman kıldık. Onlar, birbirlerine aldatarak güzel (süslü) sözler vahyederler (fısıldarlar). Ve eğer Rabbin dileseydi, onu yapamazlardı. Artık onları ve iftira ettikleri şeyleri terket (bırak).” (Enam / 112)
Demem o ki, araştırmalarınızı tevhid ehlinin akidesi ve menheci üzerine yoğunlaştırırsanız inşAllah daha doğru anlatımlarla hakkı söyleme imkanı yakalar, İslam ile amel ettikçe de o kadar çok istediğiniz gerçek ilim ve bilginin ancak Allah tarafından verildiğinin farkına varırsınız.
Hamd alemlerin Rabbinedir, selamun aleykum.
İlginiz ve tavsiyeleriniz için çok teşekkürler. Tek rahatsızlığım, bu blogta yazanları daha önce hiç okumayıp ilk defa sizin yorumunuzu okuyan bir okurun bu blogun külliyen küfürden ibaret olduğunu düşünmesine yol açacak bir yazı yazmış olmanızdır. Oysa ardı ardına sıraladığınız düşmanlarla, en başta da ego ile savaşımı her yazımda dile getiririm. En doğrusunu sizin bildiğinizi ve diğer her şeye küfür demenizi de aslında egoya bağlayabiliriz. Ben her yazımı olabilir diye bitiririm çünkü aciz varlıklar olarak aciz bir şekilde elde ettiğimiz bilginin bizim için bir kesinliği yoktur.
Kişisel olarak ben sadece bire inanırım. 26 yaşımda olmama rağmen dünyadaki bütün dinleri araştırdım, bütün kutsal kitapları eski ve yeni çevirilerini ayrı ayrı okudum ve tüm kültürleri inceledim. Çünkü içimde beni hakikate sürükleyen bir itici güç var ve engellemeye de niyetim yok. Tek bir dine bağlı kalıp kendimi zorlayıp zorla kendimi sınırlayabilirdim ama bu beni hiçbir yere yöneltmedi ve yüksek benliğim beni daha yukarıdan bakmaya yönlendirdi. Böylece tüm dinlerin aynı şeyi söylediğini gördüm. Yani bir in nasıl anlanması gerektiğine ulaştım. Siz sadece tek bir dinle de bunu yapabilirdiniz belki ama bu sefer içinizde hoşgörü olmazdı ki yazılarınızdan anlaşılan da bu yönde. Ben bir kabile dinine bile hoşgörü ve sevgiyle yaklaşıyorum şu an çünkü yaptıkları törenlerin sebebini biliyorum. Tespih çekmenin en ilkel kabile dininden en çok üyesi bulunan dine kadar hepsinde aynı şekilde var olan bir uygulama olduğunu görünce nasıl etkilenmem bir in hikmetinden?.. Nihai amacım da doğru ya da yanlış diye yaftalamadan yani ikilik çıkarmadan tüm bilgileri edinip bire, öze geri dönmek. Başka ne yapabilir ki insanoğlu zaten?… Elbette Hakikate ulaşmak için tek bir yol yok, sonsuz yol var. Sizinki de bir yol, benimki de bir yol. Ama her yol nihayetinde bir e çıkar. Size tek bir soru sormak istiyorum… Allahtan başka bir şey var mıdır? Onun dışında ondan ayrı, onun olmadığı bir şey var mıdır?…
Öncelikle şunu belirteyim, herşeyin en doğrusunu sadece alemlerin Rabbi Allah bilir. Bahsettiğim konuların doğru olduğundan emin oluşum Kuran-ı Kerim’in Allah’ın sözü olduğuna iman etmiş olmamdan kaynaklanmaktadır. Zaten temel fark ta budur, sizler kişisel görüş belirtirken bizler sadece yaratıcının bize gösterdiği ilim üzerine görüş belirtebiliriz. ‘Yüksek benliğim’ diye bir kavramdan bahseden birinin egodan dem vurması da oldukça paradoksal bir durum, isterseniz oraya hiç girmeyelim.
Sizin görüşlerinize hoşgörü taşımadığım sui zanında bulunmuşsunuz, çok açık ve net olan kavramlar ancak bu kadar karıştırılabilir sanıyorum. İnsanoğlu her çeşit görüşe fikre sahip olabilir, zaten İslam kendisine ters gelebilecek görüşlere dahi hoşgörü ile yaklaşıp varolmasına müsaade etmiştir, zaten temel amaç ta budur. İslam, herhangi bir baskıya yada dayatmaya maruz kalmadan her fikrin özgürce varolabileceği bir sistemler bütünüdür. Dünya’da bugün hüküm süren küfür sisteminde pozitivist ve materyalist düşünce sisteminin insanoğluna her yoldan dayattırılmadığını kim söyleyebilir? İşte İslam’ın savaştığı kavram budur. İslam herhangi bir dayatmanın olmadığı bir sistemdir. Bu özgürlüğün yayılmasını istemeyen küfür ehlinin fikirlerini -bilerek yada bilmeyerek- yaymak sakıncalıdır, bu bir tavsiyedir. Tevhid ile tanışmadan önce sizin geçtiğiniz yollardan geçmiş birisi olarak, kişisel olarak size karşı hoşgörüsüz olmam mümkün değildir, bu sizden önce kendime karşı yapacağım bir yanlış olur. Ben sadece şu anda bazı şeyleri anlayabileceğiniz kıvama geldiğinizi varsayarak size hakkı söylemeye çalıştım o kadar.
Tekrar etmemde fayda var, önceki yazımda yazdıklarım bir nasihatten öte değildir ve hoşgörüsüzlükle alakası yoktur. Siz istediğiniz fikre sahip olabilirsiniz ancak bu fikirleri yaymanız sizin için sakıncalıdır diyorum. İşte İslam budur, kendisinin apaçık zıttı olan birine dahi hoşgörü ile nasihatte bulunup ahiretini riske atmanın gereksiz olduğunu anlatmaya çalışmaktır. Daha önce de belirttiğim gibi tebliğ edilir, Allah dilerse karşınızdaki anlar dilemezse anlamaz.
İnsanoğlunu köleleştirmek için uğraş veren bu karanlık güçler çemberinin ürünü olan fikirlerin, görüşlerin, akımların, sanatsal eserlerin, filmlerin ve kitapların yayılmasına vesile olup bu güçlerle savaştığını zannetmek de başka bir paradokstur. İşte yine tevhid konusuna geliriz, tağutları red etmeden, onların bize sunduğu tüm fikir ve görüşleri red etmeden onlarla savaşmak, batıl yolla hakkı aramaya çalışmak gibidir. Misal olarak, Ak partinin batıl yol olan demokrasi ile şeriatı getireceğim zannında bulunması gibi. Sonu zillettir.
Gelelim ‘Bir’ kavramına. ‘Bir’den kastınız ‘Vahid’ ise Allah’tan bahsediyorsunuz, bunda bir sıkıntı yok. Öyleyse korkmadan Allah diyebilir hatta bunu haykırmanız gerekir. Bazılarının Allah yerine ‘doğa ana’ yada ‘erk’ yada türlü türlü isimlendirmelerin arkasına saklanması hakkı gizlemeye çalışmaktan başka birşey değildir. ‘Kafir’in anlamlarından birinin hakkı gizleyen olduğunu belirtmekte fayda var. Bu konudaki nasihatım de budur.
Hakka ulaşmanın sonsuz yolu yoktur. Sizi hak yola götürecek vesileler sonsuz gibi görünebilir ancak hak yol birdir ve sabittir. O da Kitabullah’ta bize gösterildiği gibidir.
Son olarak sorduğunuz soruya cevabım oldukça uzun olabilir ve önceki yazımdan elde ettiğiniz yanlış çıkarımları görünce yazmak yerine size bu konuda kaynak vermekten başka bir seçenek kalmıyor. Okumanızı umarak İbn Teymiye’nin kulliyatını size önerebilirim, özellikle bu konu ile alakalı tevhid risalesi bazı şeyleri daha net görmenize vesile olabilir inşAllah.
Teşekkür ederim kitap tavsiyeniz için, okumaya çalışacağım. Güzel bir tartışmaydı, bilgi paylaşımınız için ayrıyetten teşekkür ederim. Anlaşılan sizin beni ve inandığım hayat görüşünü anlamanız da benim sizi tam manasıyla anlamam da güç. Burası özgür bir platform, herkes hayat görüşünü bloglarda yazabilir, burası da varoluş felsefesiyle ilgilenen bir blogtan öte bir şey değil. Kimse kimsenin beynini yıkamıyor, internet kullanıp onlarca yazı okuyan biri olarak sizin beyniniz yıkanmadığına göre başkasının beyninin yıkanacağını düşünmek de diğer internet kullanıcılarını küçük görmek olacaktır. Doğru ve yanlış herkesin gözü önündedir ve seçme hakkı insana verilmiştir dünya sınavında. Asıl önemli olansa doğru ve yanlışın ötesini görebilmek yani ikiliği kırmaya çalışmak olmalı, sizin gibi ben de bu yolun başındayım ben de yargılıyorum bazen insanları ama öğreneceğiz… Tekrar teşekkürler seviyeli tartışma için.
Ben teşekkür ederim. Tartışmadan ziyade görüş alışverişi desek daha yerinde olur sanıyorum. İnandığınız hayat görüşünü ben anlayabiliyorum çünkü ben de oradan geliyorum, ancak sizin benimkini henüz anlamanız güç haklısınız. Elbette kimsenin beynini yıkamıyorsunuz, burası sadece bir blog, böyle bir amacınızın olmadığına da eminim, ben sadece size başka bir pencere açmak istedim ki oradan baktığınızda inşAllah Rabbim bazı şeyleri daha net anlamanızı kolaylaştırsın.
Ve haklısınız doğru ve yanlış herkesin gözü önündedir, doğru olan için vesile olmaya çalışmak varken yanlışa vesile olma ihtimalini göze almak büyük bir risktir, özünde anlatmaya çalıştığım budur.
Yol uzun bunda hemfikiriz ama hayat kısa. Gaybı ancak Allah bilir dolayısıyla ahiretimiz için tasalanıp salih amel işlemek varken zamanı bu şekilde tüketmek insanoğlunun en büyük ziyanlarındandır.
“O, gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye açıklamaz.” (Cinn / 26)
“Ve onlar, boş şeylerden boş sözlerden yüz çevirenlerdir.” (Mu’minun / 3)
Ben de aynı şekilde bu seviyeli görüş alışverişimizden dolayı size tekrar teşekkür etmek isterim. Allah size de bize de hidayet versin. Selamun aleykum.
Aciz varlıklar olarak, aciz şekilde aldığımız bilgiler………..
Bu cümleyi bilinçli ve tereddütsüz kullanan sakin azınlıktan olduğunuzu anlamak beni tekrar yorum yapmaya teşvik etti. Eminim din ve dindarlığın kelime olarak benzer, anlam olarak ne kadar farklı olduklarını zaten biliyorsunuzdur. Konuyla ilgili bir çok kitap tavsiye edebilirim ancak Oshonun “ben dini değil dindarlığı öğretiyorum” adlı Kitabı’nın konuyla ilgilenenlere yeni ufuklar açacağından eminim
Demek istediğinizi anladım Şeyda hanım, katkınız için teşekkürler. Ben de şöyle bir katkıda bulunayım, daha önceki yazılarımda “X Files” dizisinden meşhur şu repliği örnek vermiştim: “I want to believe!” yani “İnanmak istiyorum.” Yine daha önce de belirttiğim gibi inanç, sol beyin ağırlıklı insanlar için zor bir eylemdir. Bu, yaratılıştan, doğuştan zihnimizde olan bir şeydir, zihin mantık ağırlıklı çalışır. Sağ beyin merkezli insanlar ise inanmaya, kalpten inanmaya daha meyillidirler ve bu tür kişiler hayatlarında pek çok doğaüstü olay yaşarlar. Etrafımda bu ayrımı çok iyi gözlemyebildiğim kişiler var, oradan biliyorum. Ateistler de genelde sol beyin ağırlıklı kişiler olurlar mesela. Ben de sol beyin merkezli biriyim ve inancım ya da sizin vurguladığınız şekliyle dindarlığım mantıksal bir yoldan geliyor ve bu yol ötekine göre daha iyidir ya da daha kötüdür diye yaftalayabilecek bir merkez kurum yok dünyada. Yani bunda diğer tüm yollar gibi bir yoldur. İnançsızlığı seçmektense evrenin işleyişini anlamaya çalışmak ve henüz aklımızım ermediği yerleri bilmesek de “inanmaya çalışmak” bizim gibilerin yapabileceği tek şey… Külliyen inançsız olmaktan daha iyi kuşkusuz. Bir fizikçi için de teoremleri ispatlanıncaya kadar yalnızca o teoremlere inanması esastır. O nedenle bu tür insanlar için inanma eylemini beyniyle değil kalbiyle yapabilen insanlardan hoşgörü bekliyorum. Bizim sizin gibi bir yetimiz yok, bizim bire ulaşma şeklimiz farklı olabilir ve bu farklılıkların derinine inerseniz daha büyük bir hikmeti görebilirsiniz…
Siz benim demek istediğimi; boşverin inançızlık iyidir, tek yoldur olarak mı anladınız. Bende daha önceki yorumlarımdan hatırlarsanız herkes için kaynağa ulaşmak veya birliği anlamanın yollarının çeşitli ve herkese göre değiştiğini söylemiştim, söylemek istediğimiz aynı ama nedense dönüp dolaşıp en büyük derdime yani anlaşılamamaya geliyoruz. Benim ifade şeklimde mi bir sorun var acaba, benim üstün meziyetlerim olduğunu nerden çıkarıyorsunuz, hakikate erişmiş olsam bu klavyenin başına otururmuydum dersiniz
Derine inmek konusuna gelince hiç mütevazi değilim, aksine o bahsettiğiniz daha büyük hikmete, farkındalıkla ulaşacağız diye çırpınanlar benim için okumayı yeni öğrenenler gibidir.
Edge of Tomorrow ( yarinin sinirinda ) Filmine bakisim ve yukaridaki yorumlara kendi capimda katkilarim :
Filmi yeni izledim bitirdim. Yorumlari falan okudum. Evvela zamanı kontrol eden bu varlik herseyi bilmesine ragmen ki bazen karaktere fake hayaller göstermesine ragmen onu : “savas alanlari gercek kahramanlari pisiren potalardır” sözünü gerceklestirircesine pisirip sonra kendini yok ettirmesi demek , insanin icinde ki gücün aciğa cikmasi gibi anlam yüklenmistir. Sanki tanri , kendini yok edebilecek bir güc yaratmistir da onu test ediyor gibi ! Filme bakarsak aslinda ortada gercek mana da bir savas yok . Alfa yunanca ilk harf , omega son harf. karakter alfadan basliyor omegaya kadar gidiyor ve kendini gerceklestiriyor. Aslinda bu film din ve tanridan bagimsiz insanin hayat icinde hata ve basarilarindan ders alip piramidin zirvesinde ki kendini gerceklestirme amacina da götürebilmekte LAKİNN hollywood filimlerine yahudi temali baktiğim icin yahudilerin beklediği mesihin ki onlarin inanisina gore tanriyi alt edebilecek mesihin (aynı mesajı matrix neoda da gorduk.) hikayesi de olabilir. ne ilginctir ki matrixte ak sakalli bir dedeyle betimlenen tanri neoya sunu der : “sen benim hesaplarimdaki falan da falanlik bir hatanın ürünüsün.” filmde de alphaniin karsilasilma olasiligi aklima geldi ve bu olasilik cok azdi. Nedense yahudi temasiyla baktiğim icin ve son zamanlar american artistlerinin(rihanna = umbrella sarkisi = la elah elah = hasa Allah yoktur , katty parry Allah kolyeli insanin eritildiği dark horse klibi ) tutumlari kendimi , bu yahudilerin tanrıyla giristikleri savas teorisinden düsünmekten alamiyorum .
Zamanin ötesinde nickli arkadas , yazilarini bu gece okudum. Senin okudugun ve bilgi cekirdeğini olusturan sey varolus felsefi ve öze dönüs temali seyler. Ayni seyleri farkli üslup ve tarzlarda yaziyorsun. Eyvallah. Yazdiklarindan deistliğe dogru cikacaksin korkusuna kapildim. Bu da cok sakat kardesim. Cünkü tüm dinler ayni mesajı veriyor dogru , ama bozulmuslar . sen bu bozuk yıgında samanlikta dogruyu bulmaya calisiyorsun. Riski cok . Belirttiğin gibi beyin logicalsa o zaman riski az olani secmeli mantik. Ayrica sana cok kritik bir sey söyleyeyim , Suan cogu aydinin(gercek yada değil farketmez ) dayandiği bilim , mutlak otorite değildir. uluslararasi bilimsel bilginin taniminin ilk maddesi bilimin değiştirilebilir bilgilerden olusmasidir. tabi her bilgi icin değil.(kavramsal haric) . Burda da devreye inanc giriyor ! İnsanin zaten yükü agır bir de riski bol sahalara girme bence 🙂
Diger bir noktaya gelceğim bir yazinda beynin sag ve sol lobu ile alakali yazin vardi. Bilim yine kendini düzeltti ve insanin sag yada sol elini kullanmasi yada sag sol ayagindan birini kullanmasi beynin iki lobunu esit oranda etkiliyormus. Diger teori cürüdü ! Tüm arkadaslara alanlarinda yada bilimsel konularda update olmayi öneriyorum ( her daim) sadece konusu gecti diye belirtmek istedim 😉 bu konuda da batilin bir kurnazliği var. kısmen dogru soyluyorlar cünkü 😉 mümin adam ayik ve kurnaz olacak , resmi ve siyaseti iyi görecek 😉
İcinde barindirdigin öz önemli. Hatta cok önemli. Bu konuda egolu oldugunla ilgili bir elestiri almistin . Halbuki insanin önemini belirtiyordun. O yüzden tarih boyunca o özü anlamak ve ibadetleri de Allahin ihtiyaci oldugu için değil bizim ihtiyacimiz oldugu için yapmak zorunda oldugumuz için peygamberler geldi. Bildikce yükümüz de artiyor 😉 Ayrica matematikle ugrasmis biri olarak ta söyliyim , cook okursan okuduklarinin dogru bir sonuc cikarmasi coook zayif bir ihtimale yakinsiyor . O yüzden yiginlarda oyalanip zaman kaybetme. cünkü tek sıkıntı duydugumuz sey zamandir. Zamanin altin para gibi düsün. Gereksiz seylerde harcama. Hic bir problem yoktur ki ( bizim boyutumuzda ) zamanin sonsuza gittiği parametrede cözülemesin ! ama gel gör ki zaman sonsuz değil. Ölüyoruz ! 😉
Bu bakimdan leonardo da vinci ‘nin bir sözünü paylasayim : ” nasil yasamakta oldugumu öğrendiğimde nasil ölmekte oldugumu anladim ! ” 😉
İlginiz için çook teşekkürler 3R 🙂 Edge of Tomorrow filmini benden daha derin analiz etmişsiniz, tanrıyı yok etme teması elbette yahudiliğin temelinde vardır. Yakubun tanrıyla dövüşmesinden bunu anlamalıyız zaten. Bu arada Nietche nin de ünlü sözüdür: Tanrı öldü! Onu biz öldürdük! Ama tom cruse yahudi değil biliyorsunuz scientology tarikatının bir üyesi ve son zamanlarda düşman uzaylı filmleri çeviriyor sürekli. Onların inancına göre uzaylı bir ırk tarafından bilinçaltlarımız esir alınmış durumda. Tabi bu da bir oyun aynı şeyi farklı adlar altında sunma çabası olabilir… her neyse yani siz diyorsunuz ki din araştırmayı da bikim araştırmayı da bırak boş işler bunlar… Saygı duyarıö, öncelikle ben her iki alana da mutlak doğru olarak bakmıyorum. Bilimsel araştırmaları da dinsel araştırmaları da bir bulgu olarak olabilir kelimesiyle birlikte sunarım. Aksine dogmadan uzak durun derim her yazıda. İnsan aciz bildikleri de aciz diye yazmıştım yukarıda… Öte yandan bunu benim hobim gibi düşünün. Kimileri balık tutar, kimileri kitap kolleksiyonu yapar ben de bilgi kolleksiyonu yapıyorum beyin raflarımda. Unutkan biri değilimdir aksine detaycıyımdır ve her bilgiyi detayıyla iyi hatırlarım. Hafıza ile olan bu sıkı deneyimim bama göstermiştir ki beynin bir depolama sınırı yok, birkaç terabayt ile sınırlı değil. Hani diyor ya adam, beyin bedava… 😀 Aynen öyle. Beyin bedava… Niye kullanmayayım ki. Kafa karışıklığı yaratmıyor aksine belirli bir sonuca doğru ulaştığımı teorinin de ötesinde pratik olarak hissetmeye başlıyorum artık. Mutlak doğruya ulaşılamayacağına inananlardansınız belki de bilmiyorum ama zaten amaç ulaşmak değil, oz büyücüsü masalındaki gibi sarı taşlı yolun zevkine varmak 🙂
harika bir alıntı-idi. teşekkürler. 🙂
İlginiz için ben teşekkür ederim, iyi okumalar 🙂
Tuhaf!
Dünyaya bir göz attığınızda, en yoğun çatışmaların yaşandığı, olanakların, en haksızca dağıtıldığı ve “Allahuekber” nidalarıyla başların gövdelerden ayrıldığı, tecavüzlerin kendilerine hak görüldüğü ve daha nice insanlık dışı uygulamaların cömertçe sergilendiği ve vuku bulduğu coğrafya neresi dersiniz?
İslam coğrafyası..
Tepki göstermekte acele etmeyin lütfen! Niyetim, sadece her şeyin en doğrusunu, en safını ve en katıksızını bildiği halde, neden buralarda böyle bir hayatın sürdüğünün cevabına ulaşmak..
Belki de en büyük sıkıntımız, “her şeyin en iyisini ben bilirim! Ben de, saf ve inançlı bir müslüman olduğum için en doğrusunu ben bilir, ben yaşarım!” tarzındaki yaklaşımımız olmasın sakın!
Ama siz çok değerli en ilmi şahıslar, bunu kabullenemeyecek kadar bilgili ve bunu analiz edip, oturup iki dakikada olsa bir özeleştiri yapamayacak kadar kutsal bir yoldasınız değil mi?
Çünkü yorumlarınızdan okuduğum ve anladığım kadarıyla, maalesef, yine o bilindik bir filmin fragmanını izlemiş gibi hissettim kendimi; “Bu dünyanın doğrusu ben’im”..
Batı medeniyeti neden bu kadar ileride biliyor musunuz? Çünkü araştırıyor.. Bok böceğinin yaşamını bile araştırıyor.. Sadece “İncil”i okumak ve ezberlemekle kalmıyor, araştırıyor, teyit ediyor ve hayata geçiriyor..
Bir de, kendisinin “soz söz” olmaklığıyla övünen İslam dünyasına baktığınızda, mezhep kavgaları, petrol yataklarına hakim olma kaygısıyla diğerini “kafir” ilan edip, kendini “hak” gören bir zihniyete bürünme çabaları, kendisinden başkasını “cehennemlik” gören saf inançlı cennet ehli olduğuna inanan aziz kardeşlerimin, diğerlerini neye dayanarak hala anlayamadığım bir yargılama yetkisiyle ipe götürme ve onları, sözde, “doğru yola” çağırma ve davet etme gayretleri.. Ve daha neler neler..
Allah aşkına.. Kendinizi gerçekten ne zannediyorsunuz ve ne olduğunuza inanıyorsunuz sahiden? Ve nasıl oluyor da, sizin gibi düşünmeyenleri, anında “cehennem ehli” ve “sapkın yolun yolcusu” olarak nitelendirebiliyorsunuz? Allah bile, onların rızkını verirken zerre kadar tereddüt etmeden bolca rızıklandırırken, siz kim veya ne oluyorsunuz da, insanların ilim nasibini, “bunlar hak değil1” diyerek gölgelemeye çalışıyorsunuz?
İnanın bana, sanırım, en yüksek idrak bilinci olan “İslam bilinci”ne en acımasız ve haksız darbeyi, sözde onu savunduğunu zannedenler vuruyor diye düşünüyorum.. Biliyorum.. Şu an şahsıma karşı da savunma yapmak ve hatta hemen “katli vaciptir” diyerek infaz etmek ya da, yolumuzun “yol” olmadığını belirtip, bizi, doğru yol(!)a davet etmek veya “Allah zaten bunların gözüne perdeyi indirmiş! Ki, ancak O, dilediğini hidayete erdirir!” diyerek, bizi allaha havale etmek için nabzınız hızlanıyor, nefes alışverişleriniz daha da yoğunlaşıyor ve heyecanlanıyor olabilirsiniz.. Ya da sırf bu öngörülerimi “yanlış” çıkarmak için, yorumu “haklı ve doğru” bulduğunuzu belirterek, akabinde, hiç zaman kaybetmeden “ama” diye söze devam edip yumuşak yumuşakta dövmeyi deneyebilirsiniz..
Ve ne yaparsanız yapın, gerçekte hiçbir zaman “doğru”dan emin olamayacaksınız.. Çünkü doğru ve yanlış kavramının olmadığı, iyinin ve kötünün olmadığı bir yer var ama siz onu (muhtemelen) sufizmin bir silahı gibi görüp, zaten yok hükmünde sayacaksınız.. Çünkü dünyada sizden iyi bilen ve sizden doğrusunu bilen başka kimse yoktur.. Ama ne yazık ki, hayatın gerçeğine baktığınızda, bugün, İslam coğrafyası maalesef kan ağlıyor.. Son iki yüz yıldır kan ağlıyor.. Hiç düşündünüz mü peki? Allahın gözde dini olan Sİlam dinine mansup insanların enden bu kadar paramparça olduklarını hiç düşündünüz mü?
Sizce de bir yerlerde yanlış bir şeyler yapıyor olamaz mıyız?
Ya biz İslamı yanlış anladık veya gerçekte yaşayamıyoruz gibisinden..
ah şu en doğruyu bilen yanımız, bilmezmi ki, çok bilen çok yanılıyor.. Çünkü Allah, bilmekle değil, olmakla ulaşılabilecek bir kudret değil midir? Bilmek, bilgiden muhteva ama sindiremedikten sonra bilgiyi, yük olmaz mı zihne ve benliğe?
Ben’i bırakın.. Kendinize bakın! Ben’i bırakın derken, şahsımı değil, içinizdeki “ben”i bırakın ve daha derinindeki kendinize, yani özünüze bakın demek istedim..
Var mı içinizde “ben”i anlayan?
NOT: “Zamanın Ötesinde” kardeşim, şahsen tanımam ve bilmem seni ama paylaşımlarından dolayı, zahmet edip, araştırıp kendi varlığından damıtarak bize servis ettiklerinden ve bu emeğinden dolayı şahsım adına teşekkür ediyorum.. Zira, ortada gerçek bir emek ve insanları bilinçlendirme çabası var kanımca.. Hiçbir şey yapmayıp, sadece “yapılanları eleştirenler”den de olabilirdin ama, üretmeyi ve bilinçlendirmeyi seçtiğin için teşekkür ediyorum.. Bu bile benim için bir şükran sebebidir..
Herkese sevgiler, saygılar..
İlginiz için çok teşekkürler, benzer duyguları paylaşıyoruz emin olun ama böyle düşünen insanlara yaklaşım tarzı çok önemli, gerçekten sizi dinlememeye meyilliler ve verecekleri cevaplar sizin de vurgu yaptığınız gibi belirli algoritmalara bağlı, belli 🙂 Ben herkesi kazanmadan yanayım, onlara onların penceresinden yaklaşıyorum ve bu işe yarıyor, pek çok sabit fikirli arkadaşımın sakince konuşarak ve sadece sorular sorarak bakış açısının genişlemesine vesile oldum. Soru sormak çok önemli mesela yukarıdaki okura Allah’tan başka, onun dışında, ondan ayrı bir şey var mıdır diye sordum ve cevap vermekten kaçındı ama biliyorum ki bu dönüştürücü soru içinde bazı paslanmış mekanizmaları çalıştırmaya başladı. Sadece sorunve cevaplamasını isteyin, bir süre sonra “evet yaaa” diyerek ilmin peşine düşeceklerdir. Asla bir inanvı bırakıp başka bir inanca geçmekten değil aksine inancı nasıl daha hakkını vererek hissedebilir ve yaşayabilirimin peşindeyiz.
Bu yazı islam dini ile ve tevhid inancı ile asla bağdaşmamaktadır. Daha çok Hallacı Mansurcuların sevdiği tarz bir düşünce yapısıdır ki, hinduizm-budizm ve hatta kabala diline benzettim.
İslam dini ile bağdaşması gerekmiyor elbette 🙂 Hatta herhangi bir din ya da ekolle de bağdaşması gerekmiyor. Sadece bir hikaye. Hikayelere din atfetmek ne derece doğru tartışılır. Kaldi ki saydığınız ekollere ait olsun… Ne farkeder ki? Burası her görüşün paylaşıldığı bir blog. Belgesel izler gibi izlemek lazım.
[…] açıklayabileceğimden emin değilim, tam olarak sözlerle ifade etmek zor. Bunun için Demiurgos & Adem adlı yazımı okumanız ve üzerine düşünmeniz […]
[…] Daha önce yazdığım yazılardan pek çok şey bulmak mümkün alt metinlerde. Demiurgos & Adem yazımı okuyanlar orada Adem’in, şeytana isyan edişi ve öfkelenişini […]
[…] ortaçağ metinlerinde çokça karşımıza çıkan, Platon’un meşhur “Demiurgos”’una ne kadar da çok benziyor değil mi zaman… Hem bize varlığımızı armağan ediyor hem […]