“İnsan, bizim evren olarak adlandırdığımız bütünün, zaman ve mekânla sınırlı bir parçasıdır. Kendini, düşüncelerini ve hissini diğerlerinden ayrı bir şey olarak, bilincinin bir tür optik yanılsaması olarak deneyimliyor. Bu yanılsama bizim için bir tür hapishanedir, bizi kişisel arzularımıza ve bize en yakın birkaç kişiye sınırlandırır. Görevimiz, tüm canlıları ve tüm doğayı güzelliğiyle kucaklamak için şefkat çemberimizi genişleterek kendimizi bu hapishaneden kurtarmak olmalıdır.”
Albert Einstein
“DNA, evrenin her yerinde mevcut olan bir bilinci, uzay-zaman enerji bilgisine ve maddesine sınırlayan bir kuantum bilgisayardır.”
Deepak Chopra
“Cennet ne bir zamandır, ne bir mekan. Cennet yetkinliğin ta kendisidir.”
Richard Bach
“Rüyalar sınırsız zaman demektir ve sınırsız mekan, akla mantığa sığmayan.”
Halil Cibran
Uzam Nedir
Uzam nedir diye sorduğumuzda verebileceğimiz en dolaysız cevap; uzam zaman ve mekandır olur. Gerçekten de fizik bilimi uzay ve zamanı birlikte ele alır. Keza Einstein’in de matematiksel modelleriyle kanıtladığı gibi uzay ve zaman birbirine girift iki olgudur. Yani biri diğerinden bağımsız olarak düşünülemez. O nedenle uzayı büktüğümüzde zamanı, zamanı büktüğümüzde de uzayı büküyoruz. (Bkz: Einstein’ın tren paradoksu) Blog boyunca uzay ve zaman kavramlarını farklı farklı ele aldık. Şimdi tüm bildiklerimizi “uzam” potasında eritip evren, hayat ve insan olma bilincinin farklı idraklerine ve insanın geleceğine bir göz atma zamanı…
Uzam kavramının tanımını biraz daha açmak gerekirse;
Bilimde: İnsanı, çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde yaşam etkinliklerini ve eylemlerini sürdürmesine elverişli, toprak, hava ve sudan oluşan çevre. Gözlem, gözlem simgeleri ya da çizgelerin içinde konum kazandığı üçboyutlu çerçeve.
Mimarlıkta: Zaman ve mekanın birleşimi olan, yaşayan hacim.
Felsefede: Algılanan nesnelerin, cisimlerin ana niteliği.
Matematikte: Bir nesnenin uzayda doldurduğu, kapladığı yer, hacim.
TDK: Bir nesnenin uzayda kapladığı yer, vüsat.
Kelime etimolojisine baktığımızda kökünün “uza” olduğunu görüyoruz. (Bkz: Nişanyan) Uz değil. Keza uz; uzman kelimesinin kökünü oluşturuyor ve uygun, yaraşır, usta, marifet gibi anlamlara geliyor.
Uza kelime kökü ise çok ilginçtir ki “geçmiş zaman” demek. Kaynaklarda geçmiş zamanın isim halidir diye tanımlanmış. Tam karşılığına “mazi” diyebiliriz.
Mekan ile ilgili tüm kelimelerin kökünün (uzay, uzak, uzantı vb.) manasının zamanla ilgili bir ibare olması aslında dilin, bilinç dışı hakikati yansıtarak geliştiğinin bir göstergesi. Bu nedenle, hakikati arayan bir blog olarak tüm yazılarımızda etimolojik referanslara yer veriyoruz.
Zamanın ötesi perspektifinden, yukarıdaki bilgiler ışığında uzam kavramının nihai tanımını yapıp uzam kavramının hayatlarımızda nasıl pratik bir yere ve öneme sahip olduğuna geçelim.
Uzam; “var” olmuş her şeyin zaman ve mekan boyunca kapladığı ve varlığın var olmasını sağladığı temel hacim. Varlığın, “var” olmasının kapsama alanı.
Dünyanın Uzamı
Örnek vermek gerekirse;
- Dünya gezegeni uzay boşluğunda bir yer kaplar.
- Dünya ezelden beri var değildi. Geçmişte bir zaman dilimi içerisinde, uzay boşluğunda belirli alanları kaplamaya başlayarak var oldu. O zamandan bu güne değin boşlukta yer kaplamaya devam etmekte. Dolayısıyla dünya gezegeni, zaman içerisinde de bir yer kaplamakta.
- Bu durumda dünyanın uzamı, var olduğu andan itibaren uzay ve zaman içerisinde kapladığı tüm alanlar.
Keza bir şeyin uzamından bahsedebilmek için o şeyin uzayda spesifik bir zaman dilimi içerisindeki koordinatlarını verebiliyor olmamız gerekir. Mesela bundan 10 milyar yıl önce dünyanın uzamından bahsedemezdik. Çünkü dünyanın tahmini yaşı 4,5 milyar yıl öncesine dayanıyor. Dünya gezegeni, belki de 10 milyar yıl önce başka gök cisimlerinin parçalarıydı. Süreç içerisinde o parçalar koparak ayrıldı ve tekrar birleşip dünyayı oluşturdular. Daha önce başka bir uzama dahil olan bu parçalar bir araya gelerek yeni bir uzam yani dünya uzamı içerisinde birleştiler. Bu bakımdan uzamı bir tür çember gibi düşünebiliriz. İçerisinde belirli bir olguyu taşıyan bir kese. Böylece dünyanın uzamı, adına dünya dediğimiz varlığın zamansal ve mekânsal sınırları oluyor. Yani dünya gezegeninin var olduğundan beri uzayda aldığı yol ile birlikte 4,5 milyar yıllık bir uzay-zaman kesiti.
Biraz daha mikro bir örnekle devam edelim. Bir kaplumbağa yetiştiriyorsunuz diyelim. (Kaplumbağa örneğini öylesine verdim, elimden çıktı ama sonra fark ettim ki kaplumbağa, dünya gezegeninin antik sembolü. Bilinçaltı gene devrede 🙂 ) Kaplumbağa minikken bir akvaryumun içine koyarsınız. Kaplumbağanın uzamı kendisi açısından aslen kabuğudur. Kaplumbağanın boşlukta kapladığı yer kabuğu kadardır. Fakat kaplumbağanın biz tanım yapan gözlemciler açısından tüm varoluşu göz önüne alındığında kapladığı yere hareket alanı da dahil olur. Böylece kaplumbağanın uzamı akvaryum boyunca gezdiği her yerdir.
Hayvan çok büyüyüp artık akvaryuma sığamaz hale geldiğinde onu doğaya saldığınızı düşünelim. Böylece yeni uzamı tüm dünyada gittiği her yer olur.
Peki şimdi soru geliyor… Kaplumbağanın uzamı akvaryumda adım attığı her yer mi yoksa tüm akvaryum mudur? Akvaryumdan çıktığında ise uzamı, dünya üzerinde adım attığı her yer mi yoksa tüm dünya mıdır?
Uzam & Quantum Fiziği
Konuya kuantum mekaniğini dahil ettiğimizde böyle bir dilemmayla karşılaşırız çünkü kuantum fiziğine göre kaplumbağa akvaryumun içinde her yerdedir. Dünyanın üzerinde de her yerdedir. Akvaryum ile sınırlandığında sadece akvaryumun izin verdiği sınırlar içinde yürüyebileceği için hayvanın uzamı bu fanus ile sınırlıdır ama fanusun tabanında yer noktadır. Akvaryumdan çıktığında ise uzamı dünya üzerinde adım atabileceği her yerdir çünkü kaplumbağalar çok uzun süre yaşayabilen canlılardır ve her yere gitme olasılıkları vardır. Görüldüğü üzere kuantum uzamında gelecek ve potansiyel uzamları da uzamın sınırları içerisine dahil ettik. Böylece uzam kelime kökündeki mazide kaplanan yerlerin de ötesine geçerek, potansiyel tüm zamanları kapsadı.
İnsanın Uzamı
Devam edelim… İnsanın uzamı şüphesiz bedenidir. Çünkü beden sınırları içerisinde var olur. Boşlukta yer kaplarız ve bu bizim uzamımızı oluşturur. Elimiz, kolumuz bizim hem uzamımız hem de uzamımızı genişleten araçlardır. Çünkü kaplumbağanın kabuğu gibi el kol sınırları içinde, derinin altındaki bedenimizle var olurken bir yandan da elimiz kolumuz dünya üzerinde işler yaparak bize yeni uzamlar katarlar. Bunlardan ilk ve en ilkeli şüphesiz ilk insanların taşı eline alıp bir çekiç gibi kullanmasıyla başladı. İnsan, alet edevat yaptıkça o aletler kendi uzamlarının bir parçası haline geldi. Zaman içerisinde bu aletler gelişti ve günümüzde giyilebilir teknolojilere kadar ulaştı.
Bugün, en popüler uzamlarımızdan biri telefonlarımız. Keza telefon her an yanımızda olan ve varlığımızı tanımlayan araçlardan biri. Çünkü telefon sayesinde varlığımızı manifesto ediyor ve diğer varlıklar hakkında iletişim yoluyla bilgi alıyoruz. Bizim bir parçamız haline geldi ve uzamımızı genişletiyor. Daha büyük bir kapsama alanında var olmamızı sağlıyor. Diğer kitle iletişim araçları da buna eklenebilir. En basitinden ismiyle müsemma bu blog beni ve burada yazılanları zamanın ötesine taşıyarak zamansal uzamımı genişletiyor. Daha uzun bir zaman dilimi içerisinde bu yazılanlar var olarak boşlukta kavramsal da olsa bir yer kaplıyorlar.
Ya da arabalarımız… Tıpkı mitolojideki insan başlı atlar (centaur) gibi arabalarımıza monte bir hayat yaşıyoruz. Araba da bizim bir uzamımız oluyor. Araba uzamımızı muazzam genişleten bir araç. Hem gideceğimiz yere bizi daha kısa sürede ulaştırararak az zamanda çok yer işgal etmemizi sağlıyor hem de mekanda kapladığımız yerleri genişleterek var oluşumuzun kapsama alanını genişletiyor.
Özetle uzam insanın var oluşunun kapsama alanı derken bunu kastediyorum. Bir düşünün… Neden ünlü insanlar çok para kazanır? Çünkü varlık düzleminde çok daha fazla yer kaplıyorlardır. Neden çoğu zengin insan büyük jipler kullanır? Çünkü boşlukta daha çok uzama sahip olmak ister ve uzamını büyük ev ve arabalarla daima genişletir. Bu varsayım; göstergebilimsel bir aksiyom olsa da otomatik olarak işleyen bir doğa kanunu gibidir. Korkan / utanan / üzgün insanın cenin pozisyonunu alıp daralması da özgüveni yüksek insanın bacaklarını geniş açarak oturması da insan psişesinin, kendi uzamını kontrol altında tutmak istemesiyle ilgili ve dediğim gibi otomatik işleyen süreçler.
Tüm bu bilgiler ışığında insanın kendi uzamını genişletmek isteme güdüsünü nasıl açıklayabiliriz? Çünkü ünlü olmak isteyen insan da, girişimcilik yapıp çok para kazanmak isteyen insan da, en saf duygularla karşılıksız yardımlar yapıp kendi varlığının başkalarına faydalı olmasını isteyen insan da kendi uzamını genişletme çabası içerisindedir. O nedenle bu durumu iyi ya da kötü gibi sığ yargılarla etiketlemek yerine bu durumun temel nedenini bulmaya çalışalım.
Evrenin genişlemekte olduğunu biliyoruz. Big bang ile başlayan bu genişleme süreci aslında bize bir işaret sunuyor. Başlangıçta küçük bir nokta olan varoluş uzayı (Yani evrenin uzamı. Uzay evrenin uzamıdır.) giderek genişlemiş yani kendi uzamını genişletmiş. E o zaman içinde var olan her şeyin de bu güdüde olması yani kendi uzamını (varoluş kümesini) genişletmek istemesi doğal. 🙂 Yine de cevap pek yeterli değil gibi… Bu noktada yukarıda bahsettiğimiz kuantum mekaniği açısından uzam kavramına geri dönelim. Schrödinger’in kedisi düşünce deneyinden biliyoruz ki, bir kutunun içindeki kedi, gözlemci kutuyu açıp bakana kadar tüm olası durumlara sahiptir. Sadece hem ölü hem de diri değildir. Aynı zamanda kutunun her yerindedir. İnsan da doğduğu andan itibaren dünyanın her yerindedir. Hatta günümüzde doğan bir çocuğu ele alırsak buna ay ve marsı da dahil edebiliriz çünkü birkaç yıla ticari ay ve mars uçuşları başlayacak. Bu durumda bugün yeni doğan bir bebeğin kendisi için uzamı sadece bedeniyken diğer tüm gözlemciler açısından uzamı; ömrü boyunca (zaman ile sınırlanmış) gidebileceği potansiyel tüm yerler (mekan ile sınırlanmış) olacaktır. Bebek büyüdükçe, bedeni ile sınırlı uzamını genişletmek için bir işe sahip olur, ev araba alır, kariyer ve yetkinlikler edinir ve gidebileceği potansiyel yerlere gitmeye çalışır. Ulaşabileceği insanlara ulaşarak, network yaparak varoluş uzamını genişletir (görünür olmak). Böylece “çevresi geniş” dediğimiz insanlardan olur. Aslında uzamı geniştir bu tür insanların ve potansiyel olarak ulaşabilecekleri insan sayısı görece çok olduğu için “nüfuzlu insan” adını veririz. Peki en nihayetinde insan ne yapmaya çalışır uzamını genişleterek?
Aslında cevap çok basit. 🙂 İnsan, evrenle yani ulaşabileceği nihai uzamla bir olmaya çalışır. Evreni yakalamaya çalışır. Maddi gibi görünen tüm bu istekler aslen manevi bir çabadır. Dini tabirle yaradanla bir olma isteğidir. Farklı ekoller buna bütün olmak, tamamlanmak, Nirvana gibi isimler de verebilir. Ama ÖZ’de uzamlarımızı genişleterek mikrodan makroya ulaşma çabamızdır. Çünkü nihai uzama ulaştığımızda artık genişleyecek bir şey kalmayacağı için rahatlayacağız. Tatmin olacağız. Bir çaba telaş ya da ayrılık hissi kalmayacak.
Manevi yolda yürüyenler bunun için meditasyonlar yaparlar. Kendi bedenlerini, bilinçlerini o nihai uzama eriştirmeye çalışırlar (evrenin sınırı). Hatta bazı ekollerde bedenin büyüyerek önce dünya büyüklüğünde sonra da evrenin kendisi kadar büyük olduğu imajinasyonlarıyla meditasyon çalışmaları yapılır. Maksat evrenin uzamının içinde bir nokta olmanın ötesinde kendi uzamlarımızı evrenin yani nihai varoluşun uzamıyla birleyip artık nihai tatmini yaşamaktır. Bunun da dünyevi yansıması doğal olarak daha büyük evler, arabalar alıp maddi tatmini ve maddi uzamı genişletme çabası oluyor. Ya da çoğumuzun içsel arzusu olduğu gibi dünyaya kalıcı bir eser bırakma isteği. Böylece hem mekânsal hem de zamansal uzamımız genişliyor.
Nihai Uzam
Özet olarak, şu an var oluşun bu yazıları okumakta olan gözlerini taşıyan bedenin gibi görünse de aslında nihai potansiyel olarak sen; evrenin kendisi kadar büyüksün. Çünkü bilincini her yere sürebilir, uzamını sonsuza genişletebilirsin. Bedeninle ve mevcut düşüncelerinle, yapabilirliklerinle sınırlı olmadığının farkına varmak bile bu sonsuz uzamın idrakine varmaya bir adım olacaktır. Böylece, içinde var olduğun uzam, evrenin kendisiyle bir olacak, birin içinde sonsuz, sonsuzun içinde bir olacak. Sen ve ben kalmayıp sonsuz sınırsız olacağız. Fakat bunu bilmek yetmez. Olmak ve yapmak da gerek. O nedenle yaz, çiz, yarat, paylaş ve başkalarının da uzamlarını genişlet.
ÖZ’ün uzamı Zamanın Ötesi’ne ulaşana dek… 🙂
Girişteki parçanın sözleri için link.
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Son 1 aydır yanmak genişlemek ve hacim arttırmak konuları üzerine tefekkür ederken yazınızı yayınladınız ve artık eş zamanlılık olayı demek yerine evren bilincin aynı frekanstaki tefekkür etmeye çalışan bilinçleri kuşatması durumundan algılıyor hissediyor ve gözlemliyorum;hz adem-hzmuhammedi(sav) bilinç yapısınında bu şekilde haritalandığını anlamak müthiş tarifsiz…o haritayı takip ederek bilinçaltımızdaki kalıpları yakmak ve genişleyerek çıktı alıp her an bir şende (tıpkı rüyalarımızın yapısında olduğu )gibi heryerde bilincimizi bulmak(aklımızla zamanı&bedenimizle mekanı)idrak etmek….size bişey sorucaktım,yorum yazarken unuttum))
Uzam konusunda araba örneğini biraz genişletmek isterim: Farkındalığı yüksek biriyseniz yada usta şoför diye tabir edilen,uzun süredir araç kullanan biriyseniz; araba kullanırken kendinizi iki kolu bacağı olan bir beden olarak değil dört tekeri olan ve boyutları kullandığınız araç kadar olan bir beden gibi hissedersiniz.Belki de araba kullanmayı öğrenmek, ben artık araba kullanmayı biliyorum demek aslında budur. Geri geri park yaparken sanki aracın arka tamponu değilde,vücudumuzun sırtı biyere çarpacakmış gibi hissetmek(daha doğrusu tampon biryere çarparsa canımızın acıyacağını sanmak), yolda düz giderken biryere dönmek için, ayaklarımız yerine kollarımızın artık bir uzamı olan direksiyonu hiç düşünmeden otomatik olarak döndürmek..
Sadece araba değil, bir kalem kullanırken de bu böyledir. Kalemi tutan parmaklarımızla değil, kalem vücudumuzun bir parçasıymış gibi kullanırız. Bir bilgisayar oyununu oynarken artık fare/klavye/oyun kolu bizim bir uzantımızmış gibiden daha ötesi söz konusu olur: Artık o uzamlar da yoktur ve biz o oyunun içindeyiz, gerçek dünyada değiliz gibi hissederiz. Birçok duyumuzla birden bir sanal gerçekliğe maruz kalınca onu gerçek sanıyoruz. Matrix’i uzam açısından izleyip değerlendirmeyi kendime not düşüyorum.
Yazınızı okuyunca uzam teriminin hayatın içinde ne çok varolduğunu farkettim. Elindeki taşı avlayacağı hayvana atarak karnını doyurmaya çalışan insanlardan, tek tuşa basarak dünyanın neredeyse heryerine ulaşabilen insanlara dek, teknoloji hep uzam genişletme çabası içinde olmuş. Bugün Mars’ta helikopter uçurmak (Ingenuity) da uzam genişletme adına önemli bir adım.
Harry Turtledove’un Gidilmeyen Yol hikayesi uzam konusunda farklı bir bakış açısı sağlıyor: Karşıt yerçekimiyle motorsuz pervanesiz araç uçurabilen ve ve hipermotor adındaki icatlarıyla yıldızlararası seyahat edebilen ama optikte dürbünden,savaşta kılıç ve tek atımlık barutlu silahlardan öteye gidemeyen, elektronikte ise elektriği bile bilmeyen, uzay araçlarını meşalelerle aydınlatan, iletişimde ateşböceği dolu kavanozlarla işaretle haberleşen bir türün bizim dünyamızı fethetme macerası.
Beynin uzamı da düşünce. Bu konudaki(düşünce) yazılarınızı uzam perspektifinde tekrar okuyup kendimce uzamlarını genişletmem gerekiyor sanırım.
Araba ve kalem örnekleri tam da uzam konusuyla ilgili çok güzel örnekler.
Elon Musk’a neden Mars’ı kolonileştirmek istediği sorulduğunda bunu yapmak zorundayız diyor. “Multi planetary” yani çok gezegenli bir tür olmamız gerek diyor. Bunu her ne kadar dünyanın başına kötü bir şey gelirse yedekte bir gezegen olsun diye söylese de temelde röportajlarını dinlediğinizde bu isteğin insan içgüdüsüyle ilgili temel bir istekten kaynaklandığını anlarsınız. O da işte uzamı genişletme isteği. İnsandaki bu uzamı genişletme içgüdüsü de dediğim gibi evrenin yapısından kaynaklı. Keza evrenin kendisi zaten genişleme eğilimindeyken (makrokozmos-mikrokozmos) evrenin parçalarının da bu istekte olması çok doğal.
Hatta bu konu belki entropiyle de açıklanabilir ama çok derin ve etraflıca bir konu. İleriki yazılara kalsın. Yine de bir spoiler olması adına okumayanlara “Entropi ve Zaman” yazımı öneririm.