Zamanı Yenmek & Dönüşüm

Ortalama okuma süresi 4 dk.

“Zaman genişler, sonra daralır, hepsi kalbin hareketleriyle uyum içindedir.”

Haruki Murakami, Sahilde Kafka

“Geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder; şimdiyi kontrol eden geçmişi kontrol eder.”

George Orwell

Zaman, tarih boyunca neredeyse tüm mitolojilerde insanlığı hapseden bir varlık olarak resmedilmiş (Bkz: Kronos), (Bkz: Kala). Buna karşın, insanlık zamanı alt etmek adına türlü yöntemler geliştirmiş ve bu mücadele günümüzde de devam ediyor. Keza zaman gerçekten de entropiyi bir buldozer gibi kullanıp tüm varoluşu yıkarak ilerliyor. (“Entropi & Zaman” adlı yazımda entropinin mi zamanı yarattığını yoksa zamanın mı entropiye sebep olduğunu tartışmaya açmıştım, inceleyebilirsiniz.) İlk insanlar, zamanın avladıkları hayvan etlerini bozduğunu fark ettiklerinde, zamanın bozucu etkisinden bir nebze kurtulmak adına etleri tuzlamayı keşfetmişlerdi. Ya da zamanla aşınan aletlerini cilalamayı ve daha uzun süre dayanmalarını sağlamışlardı. Günümüzde de bu süreç devam ediyor. Etleri soğutmak için daha gelişmiş buz dolapları üretip alet edevatlarımızı daha da sağlamlaştırıyor; ve hatta zamanın yıkıcı etkisinden tamamen kurtarmak için araç gereçlerimizi dijitalleştiriyoruz.

Zamanın yıkımından kaçmak için ürettiğimiz en güncel örnek şüphesiz dijital fotoğraf devrimi oldu. Efsanevi savaş muhabiri ve fotoğrafçı Coşkun Aral, güncel bir televizyon röportajında şöyle diyor: “Günümüzdeki gibi dijital telefonlar olsaydı dünyanın gidişatını değiştirecek haberler yapabilirdim çünkü şahit olduğum şeyleri kısıtlı analog filmlerle çekemediğim çok fazla tarihi olayın içerisinde bulundum.” Aral, sadece filmleri taşımak için ekstra bir personellerinin olduğunu ve görüntülerin haber merkezlerine ulaştırılması için savaş bölgelerinden kalkan cenaze uçaklarında, tabutların içinde taşındığından bahsediyor. Çok kısa bir süre içerisinde dijital devrim yaşanıyor ve artık cebimizde terabaytlarca kapasiteye sahip harddisklerde binlerce fotoğraf saklayıp milyonlarca saat görüntü kaydedebiliyoruz. Dahası tüm bu görüntüler silinmeden, zamana meydan okuyarak kalıp sonraki nesillere aktarılıyor.

zaman tanrısı kronos khronos
Kaynak: Wikipedia

Peki tüm bu zamana meydan okuma güdümüzün altında ne yatıyor? Başlangıçta sadece üreme güdümüz vardı. Genlerimizi sonraki nesillere aktarmak. Ki insana özgü bir güdü de değil. Tüm bitki ve hayvanların neredeyse tek güdüsü varlıklarının devam etmesi. Günümüzün fotoğrafını çektiğimizde ise, içimizde sadece biyolojik bir aktarım güdüsü olmadığını, aslında yaşadığımız tüm deneyimlerimizi zamanın ötesine aktarmak istediğimizi görüyoruz. Hem de çok ama çok güçlü bir ortak güdü olarak bu duyguyu paylaşıyoruz. Çünkü zamanın her şeyi silip süpürdüğünü içten içe biliyoruz. Tevekkeli değil, Yunan zaman tanrısı Kronos da elinde bir orakla tasvir edilirdi. Keza orağı ile önüne geleni biçerdi. Peki ne önemi var, genlerimizi ya da deneyimlerimizi sonraki nesillere aktarmak neden bu denli gerekli? Evrimsel süreç neden böyle bir program yazma gereği duymuş?

Zamanın fotoğrafını çektiğimizde bir şeyin daha farkına varıyoruz: zaman her ne kadar önüne kattığını yok ediyor gibi görünse de aslında her şeyin var olmasını sağlayan da bizzat kendisi. Zaman sayesinde “oluş” gerçekleşiyor. Oluş içerisinde de “dönüşüm” yaşanıyor. Dönüşüm ile de evrim vuku buluyor. Böylece tüm bu canlılık ve fikri çeşitlilik peydah oluyor. Keza metamorfoz yani dönüşüm olmasaydı devinim / hareket de hiç başlamayacak, varlık “var” olmayacaktı.

Antik ortaçağ metinlerinde çokça karşımıza çıkan, Platon’un meşhur “Demiurgos”’una ne kadar da çok benziyor değil mi zaman… Hem bize varlığımızı armağan ediyor hem de bizi tahakküm altına alıp sömürüyor. Şüphesiz bu bir döngü. Yaratım ve yok edim döngüsü. Özgürlük ve tutsaklık döngüsü… Bu döngüden çıkmanın da en iyi yolu düşmanı kendi silahıyla alt etmek: Dönüşüm! Ki iki kelime de aynı kökten geliyor: Dönmek. Keza gezegenler, güneş sistemleri, eko sistem ve bildiğimiz tüm sistemler bu dönüşler ve döngülerle oluştu. (Bkz: “Tekillik Nedir?“)

zamanı yenmek dönüşüm

O zaman… Zamanın ötesine geçmenin yolu da etrafımızda dönüp durmayı bırakıp, dönüşmek. Geriye dönmeyi bırakıp, döngüleri aşıp dönüşüm yaşamak. Hoş… Kurnaz zamanın da istediği bu. Yerinizde saymanızı değil dönüşmenizi istiyor ki kendisi de ilerleyebilsin.

Özetle zaman en sevgi dolu düşmanımız, en candan katilimiz, bizi döngüler içinde hapsedip dönüşüm yaşatan şefkatli gardiyanımız…

“Bazen, şeytanı yenmek için şeytanla anlaşmalısınız.” -Lars Von Trier

Zamanın ötesinde görüşmek üzere! 🙂 Zamanla anlaşıp zamanı alt ettiğiniz, artık yıllardaki rakamların bir öneminin kalmadığı bir 2022 dilerim.



Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

5 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

  1. Merhaba, yazılarınızı beğenerek zevkle okuyorum. Sanki aynı düşünce sistemi ve benzer bir bilinçten çıkmış gibi.. Anlamak, benim için anlaşılmak demek yani okuduğum yazı zihnimde beliren soru düğümlerini çözüyor ise kendimle anlaşıyoruz. Kendimden başka anlamak ve çözmek istediğim bişey yok. Yazılarınız bu anlamda rehber niteliğinde..daim olmasını diliyorum. Sonsuz teşekkürler…

    • Anlamak ve anlaşılmak üzerine yorumunuz çok etkileyici. Keza kişisel olarak anlamak üzerinde çok tefekkür ettiğim, hatta üzerine yazmayı düşündüğüm özel bir olgu.

      Güzel yorumunuz ve ilginiz için çok teşekkürler. Zamanın ötesine geçmek taahhüdümüz malum, o nedenle ilham geldikçe hız kesmeden devam. Tabi sizin yorumlarınız sayesinde.

  2. Döngü, dönüş ve daire. Hep merak etmişimdir, Gök cisimlerinin şeklinin genel olarak daire olmasını (istisnaları oluşturanlar var elbette) Acaba, zamanın bu kurgusuna daire de dahil mi? 🙂 Satürn döngüler içinde test eder bizi, “yaşıyorsun ama farkında mısın?” “Farkındalık kazandıysan ne âla, gelsin yeni döngüler, farkında değilsen aynı döngüyü tekrar et dur” der adeta.

    • Dimi 🙂 Sorduğun soruya şu linkteki yazımda biraz değinmiştim: https://zamaninotesi.com/tekillik-nedir/

      Dediğin gibi sembolizm ve mitolojide satürn ve zaman hep yan yana anılmış. Tıpkı etrafındaki halkalar gibi bizi sınırlıyor ama aynı zamanda bizi dönüştürüp yeni döngülere itiyor.

      Taa ki döngülerden kurtulana dek…

  3. insan beyni aslında çok olasılıklı sonuçlar içeren kuantum mantığı ile çalışmak üzere yaratılmış holistik(bütünsel) yapıya sahiptir,yaratılış programı gereği bütün geçiş frekans dalgalarını biliyoruz aslında yani İnsan yüksek frekanslı bilinç halleri ile sonsuz sınırsız oluşu ancak, gündelik bilinç hallerinin illüzyonundan zihnini kurtarıp, sahip olduğu bu potansiyeli kullanabildiği oranda fark eder.bunun farkında olan sayılı liderler ve işadamlarıda fiziksel ölmelerine yakın diğer paralel evrenlerdeki superpozisyon haldeki bedenlerine transfer olurlar;bazı liderler 2050 hedefimiz der,2150 de şöyle olucak diyen işadamı ve bilimadamının söylemi bundan dolayıdır

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)