Backstory ya da arka plan hikâyesi tabiri; film senaryosundaki bir karakterin, mevcut duruma gelmesine yol açan geçmiş hikâyesidir. Bir karakterin backstory’si (arka plan hikâyesi) izleyiciye gösterilmez fakat filmin çekilmesinden önce oyuncuya direktif olarak verilir. Oyuncu ve yönetmen gerek oyunculuk teknikleri (gözün seğirmesi, eldeki bir yara, kritik bir anda ağlama) gerekse kurgu teknikleriyle karakterin film başlamadan önce geçmişte neler yaşamış olabileceğine dair bazı ipuçları verirler.
Örneklendirelim: Başrolünde çok içe dönük bir karakteri olan bir filmin senaristi ve yönetmenisiniz diyelim. Film boyunca bu karakterin başına pek çok zorluk gelecek ve karakter her zorlukta biraz daha kendi kabuklarını kıracak. Eğer bir biyografi filmi yapmıyorsanız karakterin tüm hayatını baştan sona perdeye aktarmak istemezsiniz. Bu hem sıkıcı olur hem de izleyiciyi ana konudan uzaklaştırır. Bunun yerine karakterin diyelim ki 35 yaşında yaşadığı bazı olayları sinemaya aktarmak istiyorsunuz ve biz filmi izlemeye başladığımızda 35 yaşında içe dönük bir karakterin başından geçen olayları izlemeye başlıyoruz. Bu karakter geçmişte kimdi, nasıl bir çocukluk yaşadı ve nasıl böylesine içe dönük oldu bilmiyoruz. Karakterin hayatına ortasından daldık. Biz izleyiciler olarak karakterin arka plan hikâyesini bilmiyoruz fakat filmin senaristi ve yönetmeni olarak siz biliyorsunuz çünkü karakteri siz yazdınız.
Diyelim ki karakterinizin çocukken annesinden şiddet gördüğü ve bu nedenle içe dönük olduğunu kurguladınız. İşte karakterin çocukken annesinden şiddet görmesi tam olarak “backstory” yani arka plan hikâyesi tanımına uyan bir anlatı. Çünkü bunu seyirciye göstermediniz, sadece o karakteri oynayacak olan oyuncuya çekimlerden önce karakterin arka plan hikâyesini anlattınız. Böylece oyuncu, çekimler esnasında bu bilgiye sahip olarak rolünü oynamaya başlayacak. Kadınlardan korkan, kadınların yanında kendini özgüvensiz hisseden, belki de küçükken annesinden gördüğü şiddet yüzünden parmağında bir yara izi olan bir karakteri, bu motivasyonla oynayacak fakat siz yönetmen olarak karakterin küçükken yaşadığı şeyleri biz seyircilere göstermeyeceksiniz. Biz seyirciler, filmi izlerken oyuncunun yaptığı hareketlerden, davranış modellerinden ve hikâyedeki bazı ufak ipuçlarından geçmişte neler yaşamış olabileceğine dair çıkarımlar yapacağız. Böylece filmi izlerken zihnimiz hep aktif ve bir bulmaca çözer gibi hayal gücümüz çalışır durumda olacak.
Popüler bir filmden bariz bir örnek vermek gerekirse: “Truman Show” filminde yaşadığı tüm şehir sahte bir film seti olan ve bir televizyon programının içinde bulunduğunun farkında olmayan Truman daha çocukluk yaşlarındayken bu yaşadığı şehirden ayrılıp dünyayı keşfetmek ister. Fakat setin ve dizinin yönetmeni olan Christof dizinin yıldızı olan Truman’ı şovun içinde tutmak için ona sahte bir arka plan hikâyesi yazar: Truman ve babası bir gün halen film seti olan denizin üzerinde kayıkla açılmışken sahte bir fırtınaya yakalanırlar ve Truman babasını denizde kaybeder. Böylece denize açılma fikri ile babasını kaybetme ve suçluluk hislerini eşleştiren Truman artık denizden korkmaya ve dünyayı gezme fikrinden soğumaya başlar. Böylece yönetmen Truman’a sahte bir arka plan hikâyesi vererek mevcuttaki duygu durumunu değiştirebilmiştir.
Bir başka örnek: “Batman!” Bildiğiniz gibi Batman zengin bir süper kahramandır. Özel bir gücü olmasa da sahip olduğu varliyeti de kullanarak yarasa adam kıyafeti içerisinde kötülerle savaşır. Elinde her türlü imkân olmasına rağmen Batman neden böyle tehlikeli bir yola girmiştir ve neden yarasa? Batmanın arka plan hikâyesi şöyle: Bruce Wayne aristokrat bir ailenin biricik oğludur. Henüz çocukken bir gün şatolarının bahçesinde, içi yarasalarla dolu bir kuyuya düşer. Bu nedenle de kendisinde yarasa fobisi oluşmaya başlar.
Anne ve babası küçük Bruce Wayne’i bir akşam operaya götürürler ve operada yarasalarla ilgili bir sahne oynanmaya başlar. Yarasa korkusu sebebiyle bu sahneden kötü etkilenen Bruce anne ve babasına opera salonundan çıkmak istediğini söyler ve oyunun ortasında salondan çıkarlar. Opera salonunun arka sokağında anne ve babası bir gaspçı tarafından öldürülür ve böylece Bruce kendisini suçlu hisseder. Yarasa korkusu yüzünden anne ve babasının ölümüne sebebiyet vermiştir. Bruce büyüyünce yaşadığı bu derin travmayı ve korkusunu dönüştürmek için yarasa sembolünü kötülerle savaşmak için kullanır. Yani sahip olduğu korkuyu giyinir ve korkunun kendisi olur: Anne ve babasını öldüren kötülükle savaşmak için! (Simyasal dönüşüm yani korkuyu dönüştürmek!) Bu muazzam bir arka plan hikâyesidir ve ana hikâyeyi tamamen etkileyen, hatta oluşturan bir backstory örneğidir.
Fark ettiğiniz üzere verdiğim üç arka plan hikâyesi örneğinde de karakterin geçmiş hikâyesi ile yaşadığı dönüşüm arasında bir ilişki var. Keza içe dönük karakter film boyunca kendi zincirlerini kıracak ve geçmişte annesiyle yaşadığı travmayı atlatacaktır. Truman filmin ilerleyen sekanslarında deniz fobisini bizzat denize tek başına yelken açarak aşacak ve onu prangalayan arka plan hikâyesinden kurtulacaktır. Keza Bruce Wayne sahip olduğu en derin korkuyu yani yarasayı bizzat üzerine giyinerek karakter dönüşümünü tamamlayacaktır. O halde geçmişte yaşadığımız ve “benim hikâyem de işte böyle” dediğimiz anlatılarımız hem şu anımızı etkiliyor hem de yaşayacağımız dönüşümü tanımlıyor. Peki ya arka plan hikâyemizi yanlış yorumlarsak? Yanlış hatırlarsak? O zaman rolümüzü iyi oynayamaz, dönüşümümüzü tamamlayamayız.
Geçmişte yaşadığınız anılar şu an kim olduğunuzu, verdiğiniz tepkileri ve kararları etkiliyorsa o halde geçmişi nasıl anımsadığınız önemli. Eğer geçmişinizde yaşadığınız bir anıyı yanlış hatırlıyor ya da Truman’a yerleştirilen sahte anı gibi başkaları tarafından üretilmiş / yorumlanmış bir anıya tutunuyorsanız benliğinizi de yanlış bir hikâye üzerine kurmuş olabilirsiniz. Dahası hatırladığınız anı / travma gerçek ve doğru bile olsa onu yeniden yorumlamak ve yeniden yazmak mümkün. Bunun en güzel örneği de “Pi’nin Yaşamı” (Life of Pi) filmi. Film boyunca bir kaplan ile bir adamın aynı teknede okyanusun ortasında kalışı ve kurtulma savaşını muazzam görüntüler eşliğinde izliyoruz. Fakat filmin finalinde anlıyoruz ki aslında bu hikâye hiç te böyle değil, okyanusun ortasında mahsur kalan bir grup insanın açlıktan birbirini yeme raddesine gelmesi, kan ve vahşet dolu bir anıymış. Fakat hikâye anlatıcısı insanın nefsini bir kaplana benzeterek nefsin neler yapabileceğini ve onla nasıl barışılabileceğini muazzam bir hikâyeye dönüştürmüş. Bizler de aynı şekilde geçmiş yaşam hikâyelerimizi yeniden yazabilir, çok karanlık ve travmatik olarak hatırladığımız anıları bir dönüşüm hikayesine dönüştürerek şu an olduğumuz kişiyi yeniden tanımlayabiliriz. (Geçmişi değiştirerek geleceği yazmak)
Buna gerçek bir örnek ise Netfllix’te yayınlanan “Tell Me Who I Am?” belgeseli. Olayın, yaşayanlar tarafından anlatıldığı bu çarpıcı vakada; ikiz kardeş olan Alex ve Marcus, çocuklukları boyunca ailesi tarafından sistematik tacize uğruyorlar. İlerleyen yaşlarında Alex bir kaza sonucu hafızasını kaybediyor ve ikizi Marcus, Alex’i yeniden hayata entegre etmek için ona yaşadığı geçmişi yeniden anlatıyor. Fakat ona yaşadığı istismarları asla anlatmıyor. Böylece Alex çok neşeli, sevgi dolu bir çocukluk yaşadığını biliyor. Marcus yaşadığı travmalarla boğuşurken Alex çok mutlu, hayat dolu biri haline geliyor. Demek ki geçmiş yaşam hikâyelerimizi yeniden yazmanın bir yolu olsaydı tamamen farklı bir hayat algımız olurdu. Ki zaten yeninden yazmanın bir yolu var: kendinize dışarıdan bakmak, kendinize şahitlik etmek.
Bu blog boyunca çokça tekrarlanan bu tema yani kendine şahitlik etmek ve kendine dışarıdan bakma teması aslında bir kas olarak geliştirilebilirse ciddi manada hayat kurtarıcı ve ufuk genişletici bir deneyim. Kendi hayatımıza dışarıdan bir gözmüş ya da seyirciymişiz gibi bakıp geçmiş hikâyemizi yeniden yazmak gelecek senaryomuzu da yeniden şekillendirmek demek. Yine de bu dönüşümü yaparken gerçeklikten çok kopmamak önemli, keza Batman filmindeki Bruce Wayne’in yaşadığı dönüşüm yerine Joker’in kaosunu yaşarız. Nitekim Joker karakteri, Batman’in aksine spesifik bir backstory’ye sahip değildir. Geçmişte ne yaşadığını tahmin dahi edemeyiz keza her tahmin etmek istediğimizde Joker bize farklı bir hayat hikâyesiyle gelerek bizimle dalga geçer. “Batman: The Dark Knight” filminde Joker ağzındaki yaraların nasıl oluştuğunun açıklamasını 3-4 farklı şekilde yapar: Annem kesti, bıçakla oynarken ağzımı kestim, babam parmaklarıyla ağzımı yırttı gibi birbirinden uçuk hikâyelerle gelir. Ki zaten bu film serisinde Batman rasyonel zihni ve düzeni temsil ederken Joker irrasyonel zihin ve anarşiyi, kaosu temsil eder. O nedenle spesifik bir arka plan hikayesine sahip olmak yerine tüm hikayelerin anlamsızlığına (nihilistik bakış açısı) vurgu yapar. Hayatımızın bazı dönemlerinde Joker gibi olduğumuz anlar olmuştur fakat nihai dönüşümü yaratan Batman gibi geçmiş yaşam öykülerimizi, korkularımızı dönüştürmek ve yarasalarımızla barışmak olmalı.
Bizi tanımlayan geçmiş yaşam öykülerimizi (backstory) yeniden yazabiliriz. Kendi hayatlarımızın senaristi ve yönetmeni olarak oynayacağımız rolleri yeniden yorumlayabilir, Shakespeare misali adına hayat denen bu oyun sahnesinde gerçek performansımızı sergileyebiliriz. Tek yapmamız gereken, hikâyemize yabancı gözlerle bakmak ve onu yargısızca yeniden yazmak.
Belki de bu nedenle tüm kutsal kitaplar başlangıçta söz vardıyla başlar…
Bu ayki Patreon destekçilerinden: @AsliSekure‘ye çok teşekkürler. 🙂
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
TAMDA KENDİME HİKAYELERİMDEKİ GERÇEK NEDİR DİYE SORDUĞUM VE AN İÇİNDE ANLARDA GERİ DÖNÜP GÜLEREK FARKLI BAKIŞ AÇISIYLA ÇIKTIĞIMI FARKETTİĞİM SÜREÇTE YAZIYA DENK GELMEK. DEMEK BU HALİN ADI BACKSTORY , YANİ ANLAYIŞI DEĞİŞTİRMEK. SEVGİLER. YAZILARINIZI OKURKEN KAYBOLUP ÇIKIYORUM 🙂