İçsel Bilgi & Sezgisellik

Ortalama okuma süresi 5 dk.

“Başkalarını bilmek zekadır;

kendini bilmek gerçek bilgeliktir.

Başkalarına hakim olmak kuvvettir;

kendinize hakim olmak gerçek güçtür.”

-Lao Tzu

“Kendi gölgenizle yüzleşmeden, gerçek aydınlanmaya ulaşamazsınız.”

-Carl Gustav Jung

“Senin aradığın, hep senin içindeydi.”

-Alan Watts

“Gerçek keşif yolculuğu yeni topraklar aramak değil, yeni gözlerle görmekten ibarettir.”

-Marcel Proust

“Sezgisel zihin kutsal bir armağandır ve rasyonel zihin sadık bir hizmetkardır. Hizmetkarı onurlandıran ve armağanı unutan bir toplum yarattık.”

-Albert Einstein

Aydınlanma, temelde bireyin kendisini, evreni ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi tamamen kavradığı bir durumu ifade eder. Bu durum, dışsal hiçbir şeyin bireyin iç huzurunu bozamadığı bir bilgelik seviyesine ulaşmayı gerektirir. O nedenle tüm kadim kaynaklarda sürekli meditatif modda olan bir insan tasviri vardır. Bu hale ulaşan (adam kadmon, insan-ı kamil vs.) kişi artık kendi içindeki bilgiye erişmiş ve dış dünyayla bu bilgiyi bağdaştırabilmiştir. Artık iç ve dış kalmamış, kendisi ve öteki kalmamış, haliyle korkacak bir şey de kalmamıştır. Keza her şey kendisidir ve kendisi her şeydir. O nedenle gerek mitolojilerde gerekse kültürel, etnik ve dini anlatılarda kahraman her zaman kendinden emin, cesur ve hiçbir şeyden etkilenmeyen bir personaya sahiptir. Elbette kahraman direkt bu halde doğmamıştır. Kahramanın yolculuğu analojisinde de bahsettiğim üzere bu noktaya gelmesi uzun ve meşakkatli bir yolculuğu gerektirmişti. Şimdi bu yolculuğa birlikte çıkıp bu sefer kahramanın yani senin içsel bilgiye sezgisellik yoluyla nasıl ulaştığını bulmaya çalışacağız.

İçsel bilgi kavramı temelde insanın kendi iç dünyasına bakıp ulaştığı, dış dünyadan bağımsız anlayışlar bütünüdür. Keza insan doğuştan boş bir levha olarak doğmaz, bir tür yazılımla gelir ve bu yazılım sayesinde dışarıdan yeni edindiği ham verileri işleyerek birer pratik çıktıya dönüştürür. İşte bu proses aşaması içsel bilgelikle ilgilidir. Bu kavramı bir de antik yünancadaki “nous” kelimesi üzerinden anlamaya çalışalım: Platon ve Aristoteles gibi filozoflar için nous, insan zihninin evrensel veya ilahi gerçeklikleri kavrama yeteneğidir. Bu kavram, duyularla değil, sezgiyle ve akılla kavranan gerçeklikleri anlamaya odaklanır. Nous, bireyin zihinsel süreçleri, saf düşünce veya bilgelik anlamında kullanılır. Yani aslında içsel bilgi nousa ulaşmaktır. Bir nevi seni sen yapan, düşüncelerini / karakterini şekillendiren ÖZ’e ulaşmak, yazılımın çıktısı değil kendisi olmak.

içsel bilgi sezgisellik

Seni sen yapan ÖZ’e ulaşmanın yolunun sezgisellikten geçmesi de bu sebeptendir. Eğer rasyonel düşüncelerimiz birer çıktıysa, yazılımın çıktısını kullanarak yazılımın kendisine ulaşmak çok efektif olmaz. Sezgilerimiz; bir mantık silsilesi halinde oluşan rasyonel düşüncelerimizin bir ürünü değil, aksine onları da oluşturan yapılardır. Bir örnekle somutlaştıralım: Yeni tanıştığınız birine, onun hakkında hiçbir somut (dışsal) bilgiye sahip olmamanıza rağmen anlamsızca aniden yakınlık hissettiniz ve o kişi size çok samimi, güvenilir geldi. Böyle düşünmenizi gerektirecek herhangi bir davranış, çıktı olmadan bu sezgi içinize doğdu. Normal şartlarda düşünce sistematiğiniz size doğabilecek olası sonuçları sıralayıp güvenmemek üzerine bir sürü çıktı sıralar ve bu çıktılar sizi korusa da size sizin ÖZ’ünüz hakkında hiçbir bilgi vermez. Çünkü bu otomatik işleyen bir tür güvenlik duvarıdır ve zaten yeni tanıştığımız kişilere karşı temkinli olma bilgisi dışsal, öğretilmiş bir veridir. Bize yeni bir şey katmaz. Elbette tehlikelere karşı korur. Fakat konu kendimiz hakkında bir içsel bilgiye ulaşmaksa düşüncelerimize değil sezgilerimize odaklanmamız gerek, çünkü sezgide dışsal olmayan bir şeyler var… Örneğe geri dönersek; yeni tanışmamıza rağmen samimi, güvenilir ve yakın hissetme sezgimizi şöyle çözümleyebilir ve bir içsel bilgiye erişebiliriz: “Ben hangi tür insanları hiç düşünmeden güvenilir, samimi, yakın buluyorum ve hangi tür insanlara karşı kötü, olumsuz sezgiler besliyorum?” Bu sorunun cevabı kendimiz hakkında çekirdek bilgiler edinmemizi sağlar. Keza bu sorunun cevabı herkeste farklıdır. Kimimiz çok ciddi, ağırbaşlı insanlara çekilirken kimimiz de çok uçarı kaçarı canlı tiplere kendimizi çekiliyor buluruz. Bu da bir içsel bilgi kırıntısıdır. Buna karşın; “Annem bana kimseye ne olursa olsun güvenmememi söyledi.” dışsal bilgisinden kendinize dair hiçbir bilgi edinemez, olsa olsa annenize dair bir bilgi edinebilirsiniz.

Tabi, tüm bunları yapabilmek için önce sezgilerimizi sesini duyabiliyor olmamız, hislerimize ket vurmamış olmamız gerekiyor. Ki modern zamanlarda bu çok zor. Çünkü rasyonel, öğretilmiş zihni çalıştırmaya programlanmışız ve gerçekte ne istediğimize nadiren odaklanıyoruz. Daha çok başkalarına göre hayatımızı kurguluyoruz. Bunu aşıp sezgisel bilgiyle daha çok haşır neşir olmanın pratik yolları var:

Düşünce ve Duygu Takibi:


Özellikle bir karar alırken ne hissettiğine odaklanabilirsin. Kişisel olarak uygulamayı çok sevdiğim ve eğlenceli de olan bir yöntem geliştirdim: Zihnimde o kararı aldıktan sonra neler olduğunun bir videosunu oynatıyorum. Video ilerlerken olaylar gelişiyor ve tüm olan bitene bakarken ne hissettiğimi gözlemliyorum. Kararın sonucunda oluşan olaylar dizisinden, yani kafamda oynattığım videodan huzursuz olduysam demek ki bu karar aslında bana iyi gelmeyecek bir karar. Böylece aslında güçlü olduğum bir yanımı (rasyonel, analitik, mantıkçı düşünce sistematiğim) kullanarak zayıf olduğum bir kasımı (sezgisellik) güçlendiriyorum.

Aktif Meditasyon:

Meditasyon dendiğinde çoğumuzun aklına sıkıcı bir şekilde saatlerce oturmak gelse de aslında böyle olmak zorunda değil. Aktif meditasyon denen kavram, eylem içerisinde olurken dahi meditatif kalabilme yöntemlerini içeriyor. Mesela yürüyüş yaparken… Keza ana amaç aslında zihnin düşünce gücünü yeniden iradenin hükmüne getirmek ve bu sayede sezgilerin sesini daha iyi duyabilmek. Çünkü düşünce gürültücüdür ve sezginin sesini bastırır.

Deneyimin Sezgisel Gözlemi:

Herhangi bir deneyim yaşarken, o deneyimi sadece bir görev olarak yapıp bitirmek değil de, aktif olarak o deneyimin içerisinde bifiil bulunmak ve duygularınızı gözlemlemek, sezgisel bilgelik kaslarını güçlendirmenin en efektif yollarından biri. Bunun literatürdeki en güçlü örneği tantra.

Tüm bunlarla sezgilerimizi daha çok duyabilir hale gelecek, dışarıdan öğretilmiş benliğimizden ziyade, ÖZ’de kim olduğumuzu anlamamızı sağlayacak kırıntıları keşfedeceğiz. Bu süreç, aslında daha önceki yazılarda da bahsettiğim “yüksek benlikle birleşmek” sürecinin bir parçası. Keza kahramanın yolculuğu metaforunda, yolculuk boyunca bize rehberlik eden güçler de (sezgileri fısıldayan) aslında yüksek benliğimizden başkası değil 🙂

ÖZ’etle, yolculuk ÖZ’den ÖZ’e. Zamanın Ötesi’ne…

İçinizdeki bilgeye selam olsun 🙂


Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments