Kendini Hiçbir Yere Ait Hissetmemek & Aidiyetin Ötesi

Ortalama okuma süresi 4 dk.

“Başkalarını çoğu zaman en dar aidiyetlerin içine sıkıştıran bizim bakışımızdır ve onları özgür kılacak olan da yine bizim bakışımızdır.”
– Amin Maalouf

“İnsanoğlu, adına evren dediğimiz bütünün parçasıdır. Uzay ve zamanla sınırlanmış bir parça… İnsan, kendini düşüncelerini ve duygularını diğerlerinden ayrıymış gibi deneyimler. Bu, bilincinin bir çeşit optik yanılsamasıdır. Bu yanılsama bizim için bir tür hapishanedir; bizi kişisel arzularımızla ve bize en yakın bir kaç kişiye karşı gösterdiğimiz sevgi ve şefkatle sınırlandırır. Görevimiz, tüm canlıları, tüm doğayı güzelliğiyle kucaklamak için şefkat çemberimizi genişleterek kendimizi bu hapishaneden kurtarmak olmalıdır. Kimse bunu tam olarak başaramaz, ancak böyle bir başarı için çabalamak kendi başına özgürlüğün bir parçasıdır.”
– Albert Einstein

Kendini hiçbir yere, hiçbir şeye, düşünceye, kavrama, tanıma ait hissetmiyorsun. Hissettiğin; uzayın derinliklerinde, boşlukta, göbeğinden hiçbir uzay gemisine kordonla bağlanmadan yüzen bir astronottan çok da farklı değil. Tutunabileceğin bir yer, referans alacağın bir merkezi nokta yok. Hem kendine, hem evrene bir yabancı misafir… Boşluğun içinde, sadece olan bitene ayak uydurmaya çalışan kayıp bir astronot… Amacın uzayı, evreni ve kendini keşfetmekti, şimdiyse sadece boşlukta asılı durmakla meşgul gibi hissediyorsun. Günlük işlerini sırf oyalanmak için yapıyor, kendini ne işine ne eşine ne bedenine ne de ruhuna ait hissediyorsun. Hikayene nerede başladığını dahi hatırlamıyorsun. Rüyada olmak gibi… Rüyaların da bir başlangıcı yoktur, rüyadaki zamana ve mekana ortasından dalar, sanki hep ordaymışsın gibi rüyayı yaşar / görürsün… Ne zaman bittiğini de anlamadığın gibi.

Kurak çöllerde, rüzgarda savrulan bir tohum gibisin. Hangi çiçekten, meyveden geldiğini bilmediğin, kabuğunun altında nasıl bir ağaç taşıdığını ancak topraklanınca anlayacağın, ayakları yere basmayan, bassa da filizlenemeyen bir tohum. Tohumun meyvesini verebilmesi ve kendini ait hissedeceğin yeri bulman için; rüzgarın dinmesi, verimli olabileceğin yere düşmen ve yağmurun yağması, bu esnada da böcekler tarafından yenmemiş olman gerek…

Okyanusta sürüklenen şişe gibisin… İçinde, içe doğru rulo yapılmış, harfleri dışarıdan, yüzeysel bakan gözlerle asla okunamayan bir mesaj barındıran bir şişe… Mesajın anlaşılabilmesi için; şişenin bir karaya vurup, kırılmadan açılabilmesi ve içindeki mesajı okuyabilecek biri tarafından bulunması gerek. Ki o zaman bile kendini seni anlayan kişiye ait hissedecek misin şüpheli. Keza ait olmak anlaşılmak mıdır? Ya da insan ait olmak ister mi? Belki de kıyıya vurmuş dalga gibi, geri çekilip tekrar tekrar çağlar, okyanusa açılır şişen. Ait olamamak, derinlerde bir yere kök salmanın özlemiyle yanarken, kök salmanın getirdiği sınırlamalardan kaçışın da sessiz bir isyanıdır.

Belki de, kendini hiçbir yere ait hissetmeyişin bizzat seni sen yapan şeydir. Sen; evreni araştırma yolculuğuna çıkmış bir astronot olarak, içindeki mesajı evrenin sonsuz kıyılarına ulaştıracak, tohumunu nice kozmik sahillerde yeşertecek, meyvelerini rüzgarlara emanet edecek, ve sonsuza dek hiçbir yere ait olmadan varlığınla bizzat varlığı oluşturacak şeysin.

Keza sen bir yere ait değilsin. Sen bizzat mekansın. Bir insana ait değilsin, herkes zaten senin içinde. Bir zamana ait değilsin. Çünkü zaman sensin.

Zamanın da ötesinde buluşmak üzere… 🙂

Bonus: “Contact (Mesaj) 1997” Filminin final sahnesi:

Dr. Arroway: Niçin temas ettiniz?

Uzaylı: Siz bizimle ettiniz. Biz sadece dinliyorduk.

Dr. Arroway: Başkaları da var mı?

Uzaylı: Birçok.

Dr. Arroway: Hepsi buraya kurduğunuz sistemle mi geliyorlar?

Uzaylı: Biz kurmadık. Kimin yaptığını bilmiyoruz. Biz gelmeden çok önce yapmışlardı. Belki bir gün dönecekler.

Dr. Arroway: Bulduğunuz her uygarlık buraya gelir mi?

Uzaylı: Hepsi değil. İlginç bir türsünüz… İlginç bir karışım. Çok güzel rüyalara ve korkunç kabuslara yeteneklisiniz. Kendinizi kaybolmuş, terkedilmiş, yalnız hissediyorsunuz… Gördüğün gibi, tüm çalışmalarımız sonunda evrendeki bu devasa boşluğu çekilir kılan şeyin beraberlik olduğunu bulduk.


Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments