Zeitgeist diye bir kavram var malum, zamanın ruhu demek. Bilenler bilir ama yine de ne demek istediğini kısaca geçip sadede gelelim. Zamanın ruhu; anın içinde bulunduğu psikolojik durumu anlatır aslında. Mesela neden orta çağda insanlar cadı diye yakılırdı da şimdi yakılmıyor? Neden ilk çağlarda insanların tek ihtiyaçları beslenme iken bu giderek daha özel ihtiyaçlara evrildi zamanla? Neden dünle bugün aynı değil?
Konuya kavramsal açıdan örnek vermek daha faydalı olacaktır; ateist (tanrı tanımaz) kelimesi tarihte ilk kez katolikler tarafından, protestanlar için kullanılmıştır. Bazı katolikler halen günümüzde protestanları ateist olarak görür ama aslında tanrının varlığına inanmayanları için kullanılan resmi kelimedir bugün. Oysa protestanlar bir tanrıya inanırlardı.
Zamanın ruhu kavramları yeniden tanımlar, ahlak sistemini yeniden tanımlar, hayatı tanımlar. O nedenle hayatın tarih sahnesinde her hangi bir fotoğrafını çektiğimizde karşımızdaki bu fotoğrafı o zamanın ruhuna göre değerlendirmemiz gerekecektir.
Kuşak çatışmasını ele alalım. Eskiler dedeleriyle anlaşamazmış bazı görüşlerde. Sonra insanlar babalarıyla kuşak çatışmasına girmeye başladı çünkü kavramlar ve bakış açıları 30 yılda kökten değişiyordu. Günümüzde ise 1980lerde doğan gençler ile 1990larda doğan gençler arasında kuşak çatışması var, internette popüler olmuş bir söz var hatta: “90’dan sonra insan doğmamalıydı.” diye. Bu, zamanın ruhunun giderek hızla değiştiğinin işaretidir. Zaten olayların oluş hızı da hızlandı günümüzde, 1 ay arayla bütün dünyanın siyasi dengesi değişebiliyor yeni olaylarla. Daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz omega noktasına sürüklenmek gibi ya da time wave zero teorisindeki ön görülebilirlik denilen sabitenin sıfıra inmesi gibi bir şeye doğru sürükleniyoruz. Zamanın ruhunu bir lastik kayışı gibi düşünürsek bu kayış, bu hızla kopacaktır bir gün.
Peki insan zamanın ruhunun yani içerisinde bulunduğu dönemin konjonktürlerine uygun mu yaşamak zorundadır? Yaşamazsa ne olur? Size söyleyelim, adına deli denir. Geçmişte sokakta yapılan bir hareketi, her kesin yaptığı basit bir selamlaşmayı bu gün yapmaya kalkan biri anormal hareketler yapıyor diye hastaneye yatırılabilir. Mesela bu gün sesler duydum bana birşeyler anlattı gökten yazılar indi diyen biri kale alınmadığı gibi kronik teşhis konulabiliyor. Bu zamanın ruhunun değişimini anlatan en güzel örnektir.
Bundan sonraki soru şu olmalıdır: Zamanın ruhu gelecekte nasıl olacak? Mesela neye iyi, neye kötü diyeceğiz? Nasıl selamlaşacağız? Ahlak değerleri nasıl oalcak? Evrensel kanunlar neye dayalı oalcak? Toplum davranışları hangi kalıplar üzerine oturacak? Peki bunları bilip bu günden öyle davransaydık nasıl olurdu?
Zamanın insan tarafından oluşturulmuş bir konsept olduğu fikri halen popüler bir fikirdir. Yani aslında sadece şu an var, geçmiş ve gelecek yok ama insan hafızası, insan algılarının sistematiği ve yapabilirliği bize böyle bir akıp giden zaman konseptini zorunlu kılıyor gibi düşünülüyor bu görüşte. Biz de zamanın bize “getirdiklerini” üzerimize giyiyoruz. Peki neden? Dünyaya gelirken böyle bir akit imzalamıyor, zamanın gerektirdiği gibi yaşamak zorundasın diye tembihlenmiyoruz. Toplum bize bunu zorunlu kılıyor. Yani bu gün nasıl davranıyorsanız toplumun yarattığı zamanın ruhunun kalıplarına sıkışmış olduğunuzdandır. Bunu kimse inkar edemez. Bundan çok değil 50 yıl sonra bugünki giyim tarzınızdan düşünüş şeklinize kadar herşey saçma bulunacak o zamanın insanları tarafından. O zaman genel geçer bir yargı var mıdır tüm “zamanları” kapsayan? Bir yaşama klavuzu var mıdır sabit? Hayata geldiğimizde bize bir kullanım klavuzu verilmediği aşikar. Peki o zaman biz kimiz?
Burada bitirmemiz sanırım kendimize bu soruyu sorup, yönlendirilmeden cevaplamamız için yerinde olacaktır. Ama unutmayın, insan en iyi yalanı kendisine söyler.
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
1980lerde dogan birisi olarak “90′dan sonra insan doğmamalıydı.” demiyorum. Deseydim su anda dunyanin en guzel Turkcesini konusan kizimi taniyamazdim:)
Omega noktasiyla ilgili yazinizi henuz okumadim ancak bu, bana bugun aldigim egitimdeki bilgiyi hatirlatti: 1980lerde universiteden yeni mezun olan birisinin akademik bilgisi o kisiyi 25 sene goturebiliyormus. 90larda ise bu sure 10 seneye dusmus. 2000 senesinde bilgilerin tazeligi 1,5 sene surebiliyorken, gunumuzde yeni mezun bir gencin bilgileri 6 ayda gecerliligini yitiriyormus. Su muazzam hiza bakar misiniz? Muazzam olmasiyla birlikte urkutucu bir arastirma sonucu bu. Zamanin herhangi bir noktasinda bilgilerimiz oyle cabuk eskiyecek ki bizler bilmek fiilini bir kenara birakip belki beynimizin kivrimlarinda hicbir bilgi tasimayacagiz. Seytanin dahiyane taktigi: insana herseyi ver, ve o nasilsa hepsiyle basa cikamayacak. Adem ve Havva’nin yedigi yasak elmadan bu yana…
Asimov’un “Dünyanın şu anda nasıl olduğunu değil, gelecekte nasıl olacağını hesaba katmadan doğru karar alamazsınız.” sozu sanki sizin anlatmak istediklerinizin bir ozeti gibi. Aslinda zamanin ruhu kavrami, zamana bir sakillik ve pespayelik yukluyor. Zaman ruhsuz; gazlarin icinde bulundugu kabin seklini almasi gibi zaman da icinde bulundugu sartlara ayak uyduruyor. En iyi yalani kendimize soyluyoruz ya, zamanin da gecip gittigini ve hep one way ticket oldugunu, su an geriye donulemeyecegini, su an gelecekte de yasanmayacagini bilincimize soyleyip onu kandiriyoruz. Oysa ki beyin bilmemizden 6 saniye once kararini veriyor. Simdi hangi zamandayiz o zaman?
Evet, Asimov’un sözü çok doğru bir şekilde özetlemiş 🙂 Beynin, faaliyete geçmeden ya da düşünce olarak faaliyetin vuku bulmasından 6 saniye önce aslında tüm süreci tamamlamış olması aslında dediğiniz gibi zamanın göreceliğini de kanıtlıyor ama daha başka örnekler de verebiliriz. Mesela tv programları 7 saniye (bazen 14 saniye) gecikmeli olarak bize gelir. Canlı diye izlediğiniz olay aslında 7 saniye önce olup bitmiştir. Sonra o canlı bağlantıya katılırsınız tvnin sesini kısıp. Her kes sizin sesinizin ve sizin 7 saniye sonrasını dinler, siz 7 saniye önceye konuşursunuz gibi bir şey olur. O karmaşa çok hoşuma gider. 😀