Bir son bahar sabahında pencereden dışarı seyrederken tüm hayatı anlayabilir mi insan tüm çaresizliğiyle?… Belki.
Pencereden bakarken salınan ağaç yapraklarını gördünüz. Düşündünüz… “Rüzgar yaprakları sallıyor.” Bu düşünce aslında duyusal alandan düşünsel alana bir geçiş kapısıdır. Gözlerinizle gördüğünüzü sadece sallanan bir yaprak iken, (Dış duyum) düşünceleriniz sizi sallanan yaprağın da ötesine, öncesine götürdü. (İç duyum) Dış duyum salt, katıksız bilgi iken (Orada duran, bizden bağımsız, sadece var), iç duyum bizimle hayat bulan bir kavramdır. Yaprağın sallanışına bir neden biçtik rüzgarla ve bu kavramı biz yarattık. Yani nedensellik, insan ürünü bir kavram, insanla var olan, gözlemcisi olmadan anlamını yitiren bir kavram.
Buna karşın kader ise insan üstü bir kavramdır. Yapraklar sallanıyor çünkü “öyle olması gerek”. Her şey planlanmış, biz sadece bu planın bir parçasıyız. Böyle bakıldığından birbirinden çok farklı kavramlar gibi görünseler de aslında nedensellik ve kader birbirini kapsayan şeylerdir.
Kaderin içerisinde nedensellik de vardır. Eğer bir kişinin bir trafik kazasında ölmesi onun kaderinde varsa, trafik kazasını oluşturan tüm etmenler, mesela araç sürerken telefon gelmesi ve telefonda konuşması, bir gece önceden kavga etmiş ve gergin olması, sevgilisinden ayrılıp içmesi ve alkollü araç kullanması… Hepsi de kazaya sebebiyet veren birer etken olarak karşımıza çıkacaktır. Eğer geriye doğru gitmeye devam edersek sevgilisinden ayrılması da bir kader diyebiliriz ama onun da bir nedeni olmak zorunda kalacak. Yani kader kavramının işleyiş mekanizması nedensellik diyebiliriz. Bu bağlamda kaderle nedensellik arasındaki tek fark, önceden belirlenmişciliğin olup olmamasında yatıyor gibi görünüyor.
Peki zamanın tüm bu kavramlar içindeki rolü nedir? Zaman da bir kader miydi? Yoksa oluşmasının bir sebebi mi vardı? Buradan sonrasını bakış açımız şekillendirir. Eğer evreni çalıştıran mekanizma mucize ve sihirdir diyeceksek zaman da tüm bunların bir dişlisi olarak “üretilmiş” dememiz gerekecek ama günümüzde bilim daha derinlere daldıkça başka nedenselliklerle karşılaşıyor ve işleyen her mekanizmanın bir de sebebini buluyorsa, evrenin işleyişini mucizelere bağlayıp susmak biraz kolaya kaçmak olur. O nedenle neden diye sormaya devam edelim.
Neden zaman ve madde birbiriyle ilintili diye sormakla başlayabiliriz. Eğer bir elma çürüyorsa, bu zamanın geçmesinden dolayıdır fakat elmayı dondurursak sonsuza kadar bütünlüğü bozulmamış olur. O zaman, zamanı alt etmek kolay. Yani çürüyoruz çünkü zaman geçiyor demek yeterli bir sebep olmayabilir. Eğer çok hızlı bir şekilde molekül düzeyinde dondurulursanız ve yıllar sonra aynı hızda çözülürseniz yaşamaya devam edersiniz. (Hayvan deneyleriyle kanıtlandı.) Entropiyi durdurmak -270 derecede mümkün, bu düşük sıcaklıkta bozulmanın etkileri ortadan kalktığı için, hareket de olmadığı için zaman da duruyor diyebilir miyiz? Pratik olarak diyebiliriz çünkü teoride zaman olmadığında madde de olmaz. En azından bildiğimiz anlamda madde olmaz. (ki bu da üst boyutların varlığını güçlendirir.) Pratikte zamanın etkilerini ortadan kaldırdığımızda nedensellik ilkelerini de ortadan kaldırırız. Donmuş bir elmaya hiçbir müdahale olmadığı sürece öyle kalacaktır ve hiç değişim geçirmeyecektir. Şimdi düşünce deneyimizi bir adım ileri götürelim…
Tüm dünyayı donduralım üzerindeki herkesle birlikte. Tüm dünya saniyeler içerisinde donmuş bir buz kütlesine dönsün. Artık üzerinde hareket yok, eylem yok, düşünce yok, bozulma yok. Sadece tek bir kütle olarak boşlukta var. Aslında ölü bir gezegenden farksız oluyor. Bu durumdayken genel kanı insanın bir şok/koma halinde olmasıdır, yani bilinç düzeyinde kendi varlığımızı hissedemeyecek bir durumda olacağız. Bu esnada biz ya da ben ne olacak? Büyük bir muamma, büyük bir soru ama şimdilik ilgilendiğimiz dünyanın geleceği. Bundan 1000 yıl sonra dünyayı yeniden çözdük aniden diyelim, üzerindeki herkes yaşamaya devam ediyor, sanki 1000 yıl değil de 1 saniye geçmiş gibi, çünkü bilinç düzeylerimiz geçen zamanı algılayacak seviyede değildi. 3012 yılı ile 2012 yılı arasında hiçbir fark kalmaz bu durumda. Bundan şu sonuç çıkar, zamanın en çok eylemler üzerinde etkisi var. Daha önceki zamanın ruhunun ötesi yazımda da bahsettiğim gibi, her şeyin sebebi zaman, dursaydı hiç bir şey olmazdı. Peki zamanın sebebi nedir? Bunun da cevabının üst boyutlar olduğunu düşünüyorum.
Daha da geriye gitmeye devam edersek her şeyin bir varoluş sebebine ulaşırız peki nihai bir son var mıdır? Her şeyin sebebi olan, her şeyin başlangıcı… Bu o kadar ilginç bir sorudur ki, cevabı olumlu da olsa, olumsuz da olsa bu bizi fraktal bir döngüye götürür. Tıpkı bir spiral gibi. İlerledikçe aynı görüntüyle karşılaşırsınız. Hipnotizma için kullanılan spiral döndükçe, siz de içerisinde ilerliyor gibisinizdir, sanki bir sonu var gibidir, bir ucu var. Ama aynıdır hep. Aynı matrix filmindeki gibi. Hayatın yaratıcısı gene insanlar, insanların matrixteki hayatını yaratan robotları yaratan da insanlar. Tanrı insanı kendi suretinde yaratmış der mitolojiler, sanki bir deneye tabi gibiyizdir dünya denen cam fanusumuzda. Bize bu ortamı hazırlayanlar da biz miyizdir acaba?…
Kader’in bir başlangıcı, bir sonu vardır. Nedensellik ise sonsuz döngüdür. Her başlangıç bir son, her son da o sonun başlangıcıdır. Kendi kafasını yiyen yılan gibi, kendini çizen ressam gibi, başka yıldızların doğması için patlayan ölü güneş gibi… Sonsuzluk dediğimiz de böyle bir şeydir belki, zamanın kaderi ellerimizdedir…
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Bir hocam bana zaman konusu bir insanın yapabileceği en derin sorgulamadır demişti. Yazılarınızı takip ettikçe daha iyi anlıyorum. Bu konuda da düşünürken, tam anladım dediğimde dediğiniz gibi başa dönüyor herşey.
Yaşamayı yolda olmak olarak görüyorum. O nedenle madem ki nihai cevaplara ulaşamıyoruz, biz de kendi cevaplarımızı yaratalım ama dogmalaştırmayalım diyorum. Aslında cevap da yok tek yaptığım soru sormak aslında 🙂 Ama bilginin aksiyondan daha değerli ve daha hayat kurtarıcı olduğunu düşündüğüm gibi, soruların da cevaplardan daha önemli olduğunu düşünüyor ve doğru soruları sormaya çalışıyorum, ilginiz için teşekkürler 🙂
Bu konular hakkında yeni okumaya başladım,Mitolojiye ilgim vardı ama anlamının ve öneminin farkına sonradan vardım.Yazılarınızı ilgi ve beğeni ile okudum.Mitolojideki sembollerin anlamlarını bulmaya takmışken kafamı epeydir,kendimi hiç bilmediğim ya da ordan burdan duyduğum ama üzerinde durma gereği bile duymadığım konulara merak sarmış buldum.Umarım semboller hakkında da yazılarınız vardır.Emeğinize sağlık.TEŞEKKÜRLER
İlginiz için çok teşekkürler. Ben de aynı yoldan geçtim. Mitoloji okurken sembolizme ordan da felsefeye ve olmazsa olmaz psikolojiye daldım. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi tarihte ilk yazılı eser olan gılgamış destanına bakıp da binlerce yıl önce taşa yazılmış bu eserden büyülenmeyen var mıdır acaba… Halen günümüz hikayeleri yeni bir şey yaratamayıp bu eserden kopya çekiyorlar. Oradaki sembolizm hakkında Transhümanizm yazımda detaylı bilgiye yer verdim. Size naçizane tavsiyem; incil (eski ahit), tevrat ve kuranı da mitolojileri okur gibi okumanız. Bugünleri emin olun daha iyi anlıyorsunuz. Sembolizm konusuna gelince her yazım sembolizmle ilgili bilgiler içeriyor küçük küçük ama bu inanılmaz büyük bir alan. Bende sembolimzle ilgili 3 ansiklopedi var ki kitap tavsiyeleri bölümünde bunlara değindim ama sembollerin nasıl meydana geldiği ve bilinçaltı süreçleriyle ilgili bir yazı aklımda… En yakın zamanda paylaşacağım hatırlatmanız için teşekkürler 🙂
Tevrat tan alıntıları başka kaynaklardan okumuştum,hep okumak istemişimdir,nedense hep unuttum.En kısa zamanda edinmeye çalışacağım.Bloğunuzu keşfedeli henüz iki ,üç gün oluyor.Daha önce keşfedemediğime üzüldümse de,her şeyin zamanı geldiğinde gerçekleştiği düşüncesi rahatlattı.Hepsini okuyamadım henüz.Ama öncelikle yazılarınıza zaman tanıyorum.Okudukça,diğerlerini de okumak istiyorum.Sembollerle ilgili paylaşımınızı heyecanla bekleyeceğim.Şimdiden çok teşekkür ediyorum.
Buna cevap vermeden edemedim, her şeyin zamanı geldiğinde gerçekleşmesi demişsiniz, kesinlille öyle. Bir anektodla örneklendirmek istedim ki hayatımda bunlardan çok var. Eminiö bu tür eş zamanlılıkları herkes yaşıyor ama çoğunlukla farkında değiliz. Walter Mitty’nin gizli yaşamı diye bir film var. Filmi edindim aöa neredeyse bir yıl boyunca “nedense” izlemedim. Zamanım da vardı ama araya başka filmler girdi. Bir gün o filmi izlemeye karar verdim ve filmin meajları tam da o esnada yaşadığım olaylara sorunlara bir cevap niteliğindeydi. Her zaman etrafımızda dolaşıp dileklerimizi gerçekleştiren, sorularımızı cevaplayan melekler yok, hayat bizzat kendi cevabını kendi veriyor. Belki de vardır bu melekler vs. ve çalışma prensipleri böyledir, kim bilir… 🙂
İlgi gösterdiğiniz ve cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederim.Yaşamınızdan verdiğiniz örnek çok ilginç.Şu aralar bende bu durum kitaplarla ilgili oluyor,ben değil de onlar buluyor beni sanki.Sizin bloğunuzu da araştırma yaparken buldum ya da o beni buldu………..Kulağın duymaya hazır olduğunda ağız geliyor ,durumunu yaşadım kısaca.Kim bilir meleklerin işidir,yolculuğumuzda rehberliği bu şekilde yapıyorlardır ya da yardımlarını………insan bazen bir şeylere yönlendirildiğini yoğun olarak hissediyor.