Arka fonda:
“Her şeyin başında evren yaratıIdı. Bu birçok insanı kızdırdı ve çoğu zaman kötü bir adam oIarak görüIdü.” -Otostopçunun Galaksi Rehberi |DougIas Adams
Blog boyunca zıtlıklar üzerine pek çok tefekkür gerçekleştirdik ve yorumlar yaptık. Çünkü zaman ve mekan zıtlıklar sayesinde var oldu. O nedenle yaşamımızı domine eden kavramların uçlarında dolanıp kendimize dönmeye, dengemizi bulmaya çalıştık. Dengeye gelmenin yolu bazen uçlardan soyutlanıp dinginleşmekken bazen de o uçlara gidip birebir yaşamak oldu. Şimdi o uçlardan birine, “eril” kavramına bir yolculuğa çıkacağız. Kavram size çok soğuk ve yabancı, akademik bir yazı imajı vermesin. Her zamanki gibi hayatın içinden donelerle yolculuğumuz taçlandıracağız.
Öncelikle eril ve erkek kavramlarının aynı olmadığını belirtmemiz gerek. Eril kavramı sembolizm ve semantikte bir tür kültürü ifade eder. Davranışlar ve yaklaşımlar bütününü belirtir. O nedenle bir cinse atfedilmemelidir. Nitekim Fransızca ve arapça bilenler bu diller içerisinde eril ve dişil kelimeler olduğunu biliyordur. Kelimelere, hareketlere, objelere ve duygulara da eril ve dişil gibi atıflar yapılabilir. Yazı boyunca bu aklımızdan çıkmasın ki cinsiyetçilik algısı oluşmasın.
En temelden başlayalım. Burada biraz ham felsefe yapacağız ve sizi salt kavramlarla soyut düşünmeye zorlayacağız… “Dualitenin Çöküşü” adlı yazımızda da belirttiğimiz üzere evren; kavramsal düzeyde bir tür “ilk hareket” ile var olmaya başladı. Bu ilk hareket eril bir harekettir çünkü bir irade gösterir. Hareket etme güdüsü… İlk hareketle birlikte, bu hareket etme güdüsüne karşı zıt bir kuvvet olarak durma (atalet) isteği de vuku buluyor ve bu iki kuvvet devamlı olarak birbirlerine etki ediyorlar. Atalet güdüsü ise dişil bir kavram. Hareket güdüsü ve hareketsizlik karşı karşıya gelip birbirlerine etki ettiğinde noktanın yolu denen bir başka kavram ortaya çıkıyor ve spiral bir hareket çiziyor. Konunun detayını ilgili yazıdan okuyabilirsiniz, eril ve dişil kavramlarının temelini anlamak adına bu kadarı bize kafi. Fark ettiğiniz üzere bu iki zıt kavramın etkileşimiyle hiçlikten formlar, çizgiler, şekiller oluşmaya başlıyor. Yani her şey eril ve dişilin birleşmesinden ortaya çıkıyor. (Mesajı aldınız 🙂 )
Şimdi biraz daha ayağımızı toprağa basalım ve soyut kavramları somuta indirelim. İlk hareketi veren iradeye eril dedik. Düşünülmesin ki eril enerji var oluşu yaratmıştır da atalet isteği dişil olduğu için dişil enerji pasiftir, kötüdür, ikinci plandadır… İkisi birlikte bir bütün. Biri diğerinden yeğ değil. Bir örnekle açıklamak gerekirse; kütle çekimi olmasaydı evrendeki tüm gaz ve toz bulutları sonsuza dek ilerler ve asla gezegenler oluşmazdı. Kütle çekimi sayesinde uzay boşluğundaki materyaller öbek öbek toplandı ve gök cisimlerini oluşturdu. Külte çekimi dişil bir enerjidir ve atalet isteğinin çok güzel bir örneğidir. Big bang çerçevesinde düşünüldüğünde; yukarıda bahsi geçen ilk hareket big bang, akabinde oluşan kütle çekim kuvveti de hareketi durduran dişil gücü temsil eder.
Gaz ve toz bulutlarının dağılmasını önleyip dünya gezegenini oluşmasını da sağladığımıza göre artık biraz daha hayatın içinden eril örneklere göz atabiliriz. Bir ağaçtan toprağa düşen tohum topraktan baş verir ve yukarı doğru uzamaya başlar. Bu eril bir davranıştır ki şunu da fark etmişsinizdir, eril hareketler hep ileri, dikine doğru hareketlerdir 🙂 Dişil hareketler ise dairesel ve ovaldir. (Evet vajina ve penis formları, tarihteki savaş zaferi anıtlarının kuleler, dikine eserler olması, dişil ve savaşçı olmayan toplumların daha oval yapılar inşa etmeleri, iktidar takıntılı insanların uzun araçlar, uzun burunlu ayakkabılar almaları vs. vs. aklınıza gelen her şey doğru :)) ) Oval tohum aslında atalet halinde yani durağandır. Nitekim kuruduğunda yıllarca hareketsiz durabilir. Fakat toprağa düşüp suyla buluştuğunda o ölü gibi görünen kuru tohum cana gelir ve topraktan baş verir, filizlenir. Tohum dişildir, tohumdan çıkan filiz ise erildir. Böylece eril ve dişilin birlikteliği yeni hayatları, yeni ağaçları, yeni tohumları meydana getirir.
Bu tohumun meydana getirdiği ağacın meyvesinden, yasak elmadan yiyen insan da kuşkusuz eril ve dişil güçlere tabidir. Prensip de aynı işler. Eğer biri bir iş kurmak istiyorsa önce ilgili makamlara başvuruda bulunarak bir irade beyanında bulunur. Başvurular esnasında evraklar hep ileri doğru uzatılır, iş yeri binaları yapılır, yukarı doğru yükselir. Fabrikadan uzun tırlara ürünler yüklenir ve ileri doğru yollara çıkar. O nedenle bazı patronlar için işleri bir tür iktidar simgeleridir ve övünürken de bu güdüyle övünürler, fark etmişsinizdir 🙂
İnsanlar ve kurumları eril prensipler doğrultusunda büyür gelişirken buna karşın dişil prensipler insanın ileri doğru hareketini sabote etmek ister. İşler krize girer, tırlar ileri doğru gitmek yerine yerinde sayar, hep aynı müşterilerin çevresinde daireler çizer ve patronlar ofislerinde sıkıntıdan daireler çizerler… İçtikleri ince uzun sigaralar dahi eril güdülerini tatmin etmeye yetmez böyle sıkıntılı anlarında. Makineler çalışmayı durdurur, atalet isteği baskın gelir ve firma küçülür. Tüm bunlara rağmen şirket buradan bir tecrübe çıkarmıştır ve daireler çizen kozasından çıkar, yeniden ama bu sefer daha büyük, daha cesur adımlar atar ve tekrardan büyümeye başlar. Bu döngü böylece sürer gider… Hiçbir firma sonsuza dek büyümez ya da sonsuza dek daireler çizmez. Bu, evrensel döngünün mikro yansımalarından başka bir şey değildir.
Hayatımız süresince her an bu eril ve dişil prensiplerin uç örnekleriyle karşılaşırız. Mesela her şeye müdahale eden o akraba… Alınacak en önemsiz ve basit kararda bile söz söyler ve kendi dediği olsun ister. Hatta en tipik örnekleri de bir iş zaten yapılmakta iken o işin yapılsın diye direktif verenleridir. Çünkü içindeki eril güdü nedeniyle ilk hareketi başlatan olmak ister. Hareket başlamış olsa bile hükmü veren olmayı, iradeyi gösteren olmayı ister. Bu tür insanlara karşı hepimiz “he” deyip geçsek bile o sanır ki kendisi söylediği için o hareket başlatıldı. Ya da kendi profesyonellik ve yetki alanının dışındaki birimlere de karışan ve sanki tüm işin yükü sadece kendi omuzlarındaymış gibi davranan o yöneticiyi hepimiz tanırız. Tüm bu örnekler eril prensibin uç örneklerini temsil ediyor. Eğer amacımız dengeye gelmekse uçların törpülenmesi gerekiyor ve bu da ancak kendimizi dişil prensibe bırakmakla mümkün. Yani… “Bırakmakla” mümkün 🙂
Uzay boşluğunda salınan tozların yıldızlara, kuru ve ölü tohumun yem yeşil, hayat dolu bir ağaca dönüşmesinden çıkarmamız gereken dersler var. Boşluktaki tozlar ilerlemek yerine kütle çekim etkisine kendilerini bıraktıklarında dengeye ulaşarak gök cisimlerine dönüşmüşlerdi. Nitekim tohum ağaçtan kendisini toprağa bıraktığında filiz verebilmişti. Yani dişil bir güdü olan bırakma eylemi tohumun eril bir güdü olan filizlenme eylemini gerçekleştirmesini sağlamıştı. Eril prensipleri uçlarda yaşayan birinin de yapması gereken şey kendisini toprağa bırakması, uzay boşluğunda salınması olacaktır. Bu bırakış bazen sigarayı bırakır gibi azar azar bazen de aniden olur ama en etkili yöntem çiviyi çiviyle sökmek olacaktır. Yani o herkese kök söktüren ve müdahale eden eril güdüleri insan kendisi üzerinde kullandığında hem kendi kendisine empati yapacak hem de en iyi olduğu prensiple yani ileri doğru adım attıran eril güçle dengeye gelmesi daha kolay olacak, bir tür kaldıraç etkisi yapacaktır.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi eril irade uçlardan biri. Asla bir uç diğerinden yeğ değil. Mutlak dişil güdüyle hareket eden bir insan da kuşkusuz denge konumundan uzaktadır. Her şeyi bırakan, vaz geçen, profesyonel olduğu bir konuda bile sorulmadıkça müdahale etmeyen ve yukarıdaki örneklerdeki uç erillerde yaşayanlara “he” deyip geçen, tartışmayan biri de bir ucu yaşıyordur. Onun için ne yapmak gerektiği başka bir yazımızın konusu olsun. Nitekim bu blogun naçizane yazarı bu uçtan muzdarip, o nedenle eril enerjiyle baş etmede uzman fakat dişil enerjinin dengeye gelmesi konusunda prosese devam ediyor, bunun formülünü bulduğunda, deneyimlediğinde “Dişil Evren” başlığıyla da reçetesini yazacaktır. 🙂
Zamanın Ötesi blogumuzun çok sevilen pek çok sözünden biri de şudur: “Zıtlıklar bir çubuğun iki ucudur, uçları birleştirdiğimizde bir halka elde ederiz, o halkadan da sonsuzluğa, zamanın ötesine ulaşırız…” Uçları birleştirmek, zamanın ötesine geçmek istiyoruz. Nihai güdümüz eril ve dişilin birleştiği ve artık tek olduğu o bütünlüğe ulaşmak.
“Geçilmez halka” ’yı geçmek…
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Yaradılışta çift enerjinin aynı bünyede iken ayrışması takip eder. Dişil ve eril kendi ayrışır. Göksel adem göksel havva.
Ilk zıtların ayrışması. Sonra iki ucun birleşip maddeyi yaratması. Dişil evrene şekil verendir.
Kesinlikle… Boşuna dememişler yuvayı dişi kuş yapar diye 🙂 Dişil evrene şekil verir.
Artık şaşırmıyoruz bu eş zamanlılıklara 🙂 Zamanın Ötesi kolektif bilinci tüm okurlarla birlikte her zamanki gibi devrede.
İsmi ve kitabı kaydettim, teşekkürler, sevgiler Azurah 🙂
Sevgili kardeşim merhaba; Bu sabah bir dostumun attığı WhatsApp mesajına verdiğim cevabı izninle buraya yazacağım.
Dostumun mesajı kaza geçirmek üzere olan birinin tanımadığı bir adamın tarafından sırtına dokunarak onu mutlak bir ölümden kurtarması ile ilgili.Bana bu olayla ilgili yazdığı cümle;”Aramızdalar, zaman zaman bizi koruyup kolluyorlar, ama biz onları tanımıyoruz”
Benim Cevabım:Koruyanda sen korunanda sen, hepimiz bütünün bir parçasıyız, şeklinde oldu.
https://youtu.be/eHY-exYiY1Q
Yukarıdaki video İnsan metabolizmasının İçindeki endorfin proteini ‘nin beyinde bir sürü hayati işlev için yürüyüşünü gösteriyor ,insan bedenindeki bu mikro proteini evrenin büyüklüğü içindeki bize benzetebilirsek eğer.
Bizde bu devasa sistemde bu protein gibiyiz tek başına yürüyen ama bütüne hizmet eden.
Benimde hemen hemen her gün yaşadıkları olumsuzlukları farklılıklara bağlayan kardeşlerime naçizane verdiğim cevap; hayat zıtlıklarla vardır iyi, kötü, güzel, çirkin, siyah, beyaz, acı, tatlı olmak zorundadır.
Ama bu durumun bize bir “Kavram kargaşası” yaşatması çok normal. Hermesçi gelenek, Tao, Zen, Buda, Yunan, zerdüşt, felsefelerde her şey sadece düalist bir yapıda ele alındığı için iyi-kötü-,karanlık-aydınlık ,zihinler zıtlıkların savaşına hapsedildi. Bu tür algılar üzerinden Kadın erkeğin düşmanı konumuna getirildi. Oysa düşman egomuzdur farkındalığımızı yükseltebilir hiçlik mertebesine ulaşabilirsek eğer, sadece cinsiyet değil türler arasındaki farklarda aradan kalkar tüm evrenin içinde, tıpkı yukarıdaki videodaki proteinin yaptığı gibi, devasa bedende görevini yapan bir mikro varlık olduğumuz bilincini yaşarız.
Sevgi ve ışıkla kalın,
Oğuz bey tekrar çok teşekkürler değerli katkınız için.
Evet sistemde bir bütüne hizmet eden parçalarız ve aslında bütünün kendisiyiz fakat benim gibi analitik zihinler için bunu söyleyip geçmek yeterli olmuyor. Bazı insanlae o bütünlüğü en derinlerinde hissediyor, yaşıyorlar. Bizim gibiler ise o bütünlüğü biliyor ama hissetmekte bilmek kadar iyi olamayabiliyorlar. Bizim terkibimiz de böyle, bizim sistemi kavrayış metodumuz da böyle. En nihayetinde tüm yollar tek bir yere çıkıyor, güzel ve sihirli olan da bu 🙂
O nedenle biz bir bütünüz, tekiz, hiçiz deyip geçemiyoruz. Bu sistem de bir amaç için yaratıldı malum ve tamamı bir hologram da olsa bu hologramın, bu illüzyonun işleyiş sistemini çözmeye çalışmak zevkli.
Bana direkt “+” işaretini çağrıştırdı. “-” ve “|”
Kesinlikle… Yatay ve dikeyin birleşimi bir bütünlüğün, toplama işaretinin sembolü olmuş. Görüldüğü üzere her şey birbiriyle ne kadar tutarlı… Eril ve dişil birleştiğinde toplayıcı ve birleştirici, bütünleştirici oluyor. Aksi taktirde yatay çizgi çıkartıyor, dikey çizgi bölüyor…
Tebrikler,zamanın ötesinde bir yazı,hani suretsizliğiniz yazıyı yazarken daha ilhamı sezgiyle alırken meleke kuvveleriniz ışıktan kat kat hızlı maşallah;eril hareketini hissederken ne yapması gerektiğini zaten biliyorken dişil ışık hızına düşürüp soyutu somutlaştırmaya çalışırken ki ışık hızının altında zaman oluşur andan ana kıyaslama yapılır;aslında algılayan gerçeği yaratmaz sadece frekans dalga okyanusu içinde var olan olasılıklardan birine somut şekil veriyor başka evrenlere bölünüyor bırası süresiz sürekli sınırsız mekansız zamansız nedenselliğin olmadığı hiçlik halinin yaşandığı yer gibimi acaba,cevabınız için teşekkürler şimdiden:))
Sevgili Zero, sorunuzu tam anlamadım açıkçası.
Sorum tam olarak zamanın ötesinde var olmaya çalışıyoruz ve idrak etmeye çalıştığımız alanı arıyoruz ya yıllardır birlikte;bu alan gerçekten idraki çok zor ve sürekliliği az ama eğlenceli tam olarak sizden bir idrak tarifi istiyoruz))sanki ustadan pasta tarifi ister gibi oldu kusura bakmayın))
Mutlak bir tarifi yok, tüm yorumlar öznel olacaktır ve dediğim gibi bunun bir resmi, çizilebilecek tablosu yok. Daha da önemlisi herkes kendi terkibince deneyimler. Mesela ben idrak anlamında çok iyi idrak ediyorum ama bir tablo çizemem size dediğim gibi. Tablo tüm blog. Blog boyunca size bu tabloyu anlatmaya çalışıyorum bir tür yapboz gibi. Bazıları da birebir o tabloyu zihinlerinde görüyor / yaşıyorlar… Onlar da aksine anlatamıyor mesela. Bana anlatmaya çalışıyorlar, ağızlarından doğru kelimeleri çıkartamıyorlar, trak geliyor ama ben görmemiş olmama rağmen anlatıyorum ve evet tam da buydu yaşadığım diyorlar….
Herkesin idrak aracı farklı o nedenle direk söylenemez. Belki sorular bazı cevaplara götürür sizi ama direkt hadi bakalım anlat olmaz 🙂
Raziye ve marziye nefsin mertebelerini zorladıkça ve idrakin kurallarını boşverince Açılıyor bu alan ve istediğiniz herşey oluyor aslında şükürler olsun ama sürekliliği çok kısa sürüyor hep kalınsın istiyoruz bir önceki yazınızın yorumunuzda yazdığınız gibi kollektif bilinç BİR olmayınca kalınamıyor,teşekkürler cevabınız için
??? 🙂 Hiii teşekkürler 😀
Ben yeni öğrendimi ayrıldığım eşim ruh ikizim acı çekiyorum hangi yolu izlemek gerek yardımcı olursanız sevinirim
Öncelikle eşinizin ruh ikizinis olması ya da olmaması meselesine çok takılmayın. Bu sadece bir şeylere isim vermek demek olur. Tanımlamalara değil de daha çok hislerinize odaklanın. Eğer onunla aranızda zamanın ve mekanın ötesinde güçlü bir bağ hissediyorsanız ve bu bağın hem sizi hem de onu yükselttiğini hissediyorsanız önce ayrılmanıza sebep olan şeyleri kendi içinizde çözün. Kendi içinizdeki dengesiz olarak gördüğünüz hisleri dengeleyin ve iç huzurunuzu yakalayın. Bunu yaptığınızda, egodan münezzeh, koşulsuz sevgiyi deneyimlersiniz. Eğer o da benzer hislerdeyse zaten yeniden bir şekilde bir araya gelir ve iletişiminiz devam eder. Bu iletişim illa ki sevgili babında olmak zorunda da değildir. Önemli olan farkında olarak ve hem kendinize hem de birbirinize zarar vermeden bir bağ kurabilmek. Aksi taktirde sizin bu iletişimi ve bağı zorla kurma çabanız hem size hem de ona zarar verir. Yani özetle içinize dönün ve içinizde halledin bu sevgiyi önce. Temizleyin, arındırın. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. 🙂
Şunu da söyleyeyim. Bazen kabullenmeyi de öğrenmeniz gerekebilir. Hayat size muazzam bir sevgi ve bütünlük deneyimi yaşatıp bu deneyimden sizi mahrum kalmaya zorlayabilir. Bunun da nedeni sizin zor yollardan da olsa kabullenmeyi ve bırakabilmeyi öğrenmeniz olabilir. Bunlar hep olasılık. Gerçek cevapları ancak ve ancak siz bilebilirsiniz.
Hocam şu sözleri yorumlayabilirmisiniz:Hâce Bahaeddin Nakşıbend’in tasavvufun incelikleri hakkındaki bazı görüşleri şunlardır:−Nefy-i vücud ve “yokluk” azîm iştir!.. Bu sıfatlar, bu yolda “vuslat” devletinin ipucudur. Bizi fenâ ve niyaz kapısından kabul ettiler; her neye erişti isem buradan eriştim.−Yirmi iki senedir, Hâce Muhammed Tırmizî ruhaniyetine tâbi olarakRENKSİZ ve VASIFSIZIM!.. Eğer, bir kimse beni bilmek isterse, hâlâ bu zamanda da RENKSİZ ve VASIFSIZIM.−Bizler maksuda erişmeye vasıtayız. Sâliklere lazımdır ki bizlerden kesilip, maksuda ulaşsınlar.−İbadet, vücud irâs eder. Zira, kulun ibadeti, vücud istemektir…Hâce Saadeddin Kaşgarî;−Allâh âdetidir ki, mihnet ve meşakkat çekmeden, lezzet ve şehvetler terk edilmeden Hakk’a erişilmez,menzil alınmaz.−Senin Hakk’a vuslatın, “sen”in“yok”luğunu idrakından ibarettir!..−Zikir, harf ve ses elbisesinden soyunup, arapça veya farsça olmaktan öte, tüm evrensel mânâlardan arınmış olunca meyve verir!…Sordum ki:“Yâ Rasûlullâh, vücud hakkında ne buyurursunuz?..”Buyurdular ki:“Görmez misin ki, vücud kadimde kadim, ve hâdiste hâdistir!.. Ente ilâhun ve ente me’lûhün!.. (İlâhiyet ve kulluk sende bir aradadır.)”“Yani, sen ilâhsın: Sıfatı ilâhîye’nin sende zuhuru ve Ulûhiyete mazhar olman sebebiyle; ve sen me’lûhsun, mukayyetliğinden, taayyününden ve mahlûkiyetinden ötürü.”…Mevlâna Nizamüddin Hâmuş;−Bu âlemde ve bütün âlemlerdeki mevcudat ve ayân, hakikate ermişlerin indînde, Esmâ-i ilâhîye icabı zuhura gelmiş şuuru ilâhîyeden başka bir şey değildir!.. Ve, Muhyiddini Arabî’nin“ayân vücud kokusunu koklamadılar” sözü gereğince, kendi vücudları yoktur; bizâtihi “yok”turlar!..Bu takdirde, herkeste, her şeyde zâhir olan cemâl ve celâl kemâlâtı, tamamıyla nisbî ve izafîdir.Hakikatte, bunlar, ilâhî hakikatlerdir ki, ezelî ilim sûretleri muktezasınca zuhur etmiştir!..
Merhabalar,aslinda bu isin eril ve disili yada +- si yok,var yada yok yada hic,bizim cagimiz yada sizin caginiz hic ilgilendirmiyor hareketmis duraganmis isiktan hizliymis sacmaliyorsunuz basladigin yeri buldunmu sonu ariyorsunuz yada baslangici suan bu yaziyi okurken cok komiksiniz))ama okuduz bende yazarken))hala yaziyorum aaa sen yazan olmayasin sakin bu yaziyi,nokta.planca gore yazmistin bu alan var ya gulme))bak gene guldun
Kime göre karmaşa kaos düzen size göremi yaratıcıya göremi hem zamanın ötesine çıkmak istiyorsunuz hem dualiteden ve dualitesizlikten bahsediyorsunuz,çok komiksiniz ve saçmalıyorsunuz gerçekten,gül kusursuz diyorsunuz zamanın ötesinde kusurlumu diyeceksiniz yani,doğaçlamamı yapacaksınız yemeyiz biz bunları göründüğün gibi olmanın da bir adabı var idrak etmeyi bırakın lütfen herşey yada hiçbirşey olduğu gibidir zaten)))hangi kuşak mezunusun diye sormazlar eril dişil sevgiymiş neyin sevgisiymiş ışığıymış yaratanın zevki sefası olmaya çalışmayın yürümeye bakın yeterli))
Üzgünüm, hiç bir şey anlamadım.
Anlayamamanıza hiç şaşırmadık,ilkel bilinç seviyesinde kalınca kreşte öğretmen gibi olduk sayenizde,yürüyüş diyoruz,emeklemeyi bırakın yaratıcının karşısında mevlana hz leride emekliyordu ta ki şems hz görene kadar peki şems nerden öğrenmişti yürümeyi?
Oğuz hancı:farkındalığımızı yükseltebilir hiçlik mertebesine ulaşabilirsek. Zero:sadece frekans dalga okyanusu içinde var olan olasılıklardan birine somut şekil veriyor Z.Ö:bunun bir resmi,çizilebilecek bir tablosu yok. Nisa: herşey yada hiçbirşey olduğu gibidir Aslında aradığımızı bulmuşuz yani bu 4kişinin sözleri arasında kalınan ve hissedilen yer hakikat oluyor)))günlk her anımıza ve hareketimize yansıtırsak bu işi zamanın ötesine ulaşmış oluyoruz)))
Kolektif bilinç 🙂 Birlikte bütünüz… Bu blogu özel yapan da bu 🙂
Epeydir ses seda gelmiyordu bir bakayım dedim ve çoook üst perdeden ! 🙂 bir hazretici ile karşılaştım.Nisa ; yazılanları beğenip beğenmemek,katılıp katılmamak tamamen senin hür iradene aittir ve kısım tartışmaya kapalıdır.Ancak üslubun medeni ilişkiler nazarında oldukça etik dışı.yazar eleştiriye açık olsa da sizin yazdıklarınızda mantıklı bir eleştiri argumanı da göremedim.küçümseyen alay eden bir seslenişiniz var ki; çok engin bir bilgi ve deneyim birikimine sahip olmuş olsanız bile şu satırlardan sonra size kırk fırın ekmeğin dahi yetmeyeceği bir seviye yansıması yapıyorsunuz.bu da benim görüşüm nereye saygısız bir insan görsem onun feleğine çomak sokmak da benim yaşam misyonlarından biri.zira yazar da yazan okurlar da oldukça saygılı insanlar olduklarından size yanlışınızı gösterme nezaketine bile girmemişler.siz güldürmediniz yalnız bunu bilesiniz !
sevgiler FM yeni yazılarınız için akışkanlık dilerim 🙂
Teşekkürler Burçin 🙂 Aslında sürekli akıyor ama öyle bir materyale bulanma söz konusu ki parmaklarıma yazma sırası gelmiyor. Ben de çok direnmiyorum, nitekim hava elementi oldukça yüksek (haddinden fazla) biri olarak toprak elementine de ihtiyacım var. Fakat yakındır. Bayram gelir, hoş gelir 🙂
Eminim öyledir bundan dolayı yeni yazılar nerede sorusunu yöneltmedim 🙂 akacaktır parmaklara sonra bize an da sırası gelince.toprakla nötrlenme kavuşumu diliyorum o zaman tez vakitte 🙂 sevgiler
Selam,teşekkür ederiz öz değerlendirmeniz için,saygısızlık ve alaycılık ettiğimiz için özür dileriz,miş mış ile biten sözcükleri zamana yaymadan kullandığımızda bu şekilde algılanıyor;her kelimenin her harfin kendine has frekansı vardır;frekans kalınlaşır incelir daralır genişler yükselir alçalır noktanın sırrına ermeye çalışır hepimizin şuan yaptığı gibi,HİÇ kimseyi kırmak küçümsemek istemeyiz sadece kaldıraç görevimizdir ki sizinle birlikte sıçrayalım BİR kademe daha))süresiz sürekli tekamülünüz için.nokta
öncelikle öz değerlendirmemi saygıyla karşıladığınız için teşekkür ederim ve geri bildirim nezaketi ile dilediğiniz açıklamalı özrünüzü eyvallah diyerek kabul ederim.fakat olmayan bir şey var sizde burnuma bir koku geliyor böyle kekremsi,kulağıma bir cızırtı geliyor yazılarınızda,gözlerim bulanıyor harfler kakafonik bir uçuşma halinde en önemlisi kalbim biliyor siz tasavvuf katında sıkışan enerjilerdensiniz.tekamülünüzde kolaylık dilerim.ben mi? evrenin çekirdeğin de kah yaratıyor kah satürnün eteģinde ayaklarımı sallandırıp çekirdek çitliyorum 🙂
Sevgili burçin,Her nefs seviyesine göre insanlarla karşılaşır tanışırız sezgi ve idrak seviyemize görede en hayırlı olan anaa kendimizi yanımızdakiyle yada yalnız taşırız ve huzuru sakinliği yaşarız adına sevgi aşk ne derseniz dileyebilirsiniz,evet biraz kibir gibi görünen uslüpla karşıdakinin bilinçaltı fonksiyonunu aktive ederiz,hani hulk bi türlü ortaya çıkmıyor diye))siz saturnün eteğinde çekirdek çitlerken zamanın ötesinde neler oluyor neler)))
Güzel bana bunlarla gelin :)) 500 mhz aldım şu son mektubunuzdan.Aşk dilini; okumayı da yazmayı da daha çok severim zira 😉 illa ki neler oluyor olduruluyordur uçurtma bekliyorum burada otururken önümden geçerse kuyruğuna takılacağım ☺ sevgiler
Güzel ee 1000 hertzi yarılamışız))1000 i açarsak 25000 niye gelmesin dileğiyle deyip öncelikle şu komşunuz boşu boşuna komşu olmamıştır dünya yıllarına göre hiç ummadığımız kişiler hiç ummadığımız anlarda bi sevdiceğimizi zor bir durumdan kurtarır genelde))bu ek bilgi olarak cebimizde kalsın;aklımızı ve duyularımızı bir kenara bırakalım görünmeyene hissedilmeyene doğru yol alalım hani herşeyin yada hiçbir şeyin olduğu gibi olduğu yere zamanın ötesine hani boşluta sevinç ve dinginlik biraradadır;aydınlanmaya doğru saf bilincin nurun doğduğu yere doğru…ee gerisinide siz tamamlayın))aklın kalbin ruhun ismin resmin hepsinin dürülüp yaratılmış olan olasılıkların dışına…
Merhabalar,bunun formülü var;sürekli akışta kalarak bilmemek;yani hani geçenlerde bi favori olmayan 100m koşucusu uçarak çizgiyi geçmişti,tüm dünya onu izliyordu fakat o anda o bırakın adını cinsiyetini bile hatırlamıyordu sadece potansiyel gücü ortaya çıkmıştı inanarak ve hissederek;anlatmak istediğim inancınız hissiyatınız sezginiz ve idrakiniz çok hızlı olmalı ama yavaş ve keyifli olmalısınız))
Hep derim; yapay zeka yaratma serüvenimiz anslından insan olmanın ne demek olduğunu anlama sürecimiz… Yapay zekalı bir robot tasarlarken karşılaşılan sorunlardan biri de robotun karar verme süreçlerinin hangi prensiplere göre işleyeceği… Mesela robot, sahibinin istediği her şeyi yaparsa, sahibi bir gün bir başkasını ya da kendini öldürmesini de isteyebilir. Direkt olarak öldür demese de öyle bir komut verir ki bir insanın ölümüne dolaylı yoldan sebebiyet verdirebilir. O halde robotun verilen komutları bir süzgeçten geçirmesi gerek ve başkasına zarar verecek eylemleri yapmaması gerek. Yorumunda yazdığın birlik mi yoksa bütünlük mü sorusuna bu örnekten cevaplar çıkartabilirsin. Buna karşın, başkaları robotun kendi kendine zarar vermesine yol açacak komutlar verebilirler robota. Robotun bunu da yapmaması gerek çünkü sonuçta pahalı cihazlar ve tek komutla kendilerini imha etmemeliler. Böylece robot hem kendine zarar verdirmeyecek hem de kendinden başkasına zarar vermeyecek. Burdan bakınca basit gibi görünüyor bu kurallar. Pekii… Şöyle bir sahne çizelim: Robot (ya da otonom araç da diyebiliriz, sürücüsüz araçlar…) araç sürüyor ve araçta insan yolcular var. Aniden karşısına başka insanlar çıkıyor. Yolun kenarı da uçurum, şarampol… Robot yaptığı hesaplamalar sonucunda durmanın imkansız olduğunu, ya yoldaki insanlara ölümcül bir hızda çarpacağını ya da direksiyonu uçuruma kırıp yoldakileri kurtaracağını ama arabadakilerin zarar göreceğini hesapladı… Hangi seçimi yapmalı? Bu paradoksu şimdilik bilim ve teknolojşyle çözmeye çalışsak da etik gibi en temel insani kavramları bile henüz çözemediğimizin, kavrayamadığımızın kanıtıdır bu örnek. O nedenle evet, denge zor. O nedenle neyse ki içgüdü, sezgi diye bir şey var.
Kendini biranda maddeden enerjiye çevirirse 2 tarafada birşey olmaz diye düşünüyorum,hızlı bir şekilde ısısını arttırıp enerjiye çevirir daha sonrada soğutup tekrar madde olarak devam eder,bu tıpkı bedenimizde yaralanan bir bölgeyi sıcak su tamponu basıp arkasındanda buzla şoklayıp yaranın iyileşmesine benziyor))
merhaba sevgili FM 🙂 İstanbul’dan selamlar hepimize.birisi ruh eşi ayrılığımı dedi?açılın !taze bitmişi burada var.bu konu hakkında ki deneyimlerim 3 yıl sürdü.şu kafamı bir toparlayayım yansıma olur umuduyla mutlaka yazacaģım.
Merhabalar Burçin 🙂 Daha önceki yorumlarında biraz bahsetmiştin rüya gibi ilişkinden ve tarifsiz hislerinden. Açıkçası üzüldüm bu ayrılıktan çünkü yorumlarından ne kadar açık kalpli bir ruh olduğun anlaşılıyordu. ( Suretsiz bir platformda iletişim kurmanın avantajları… insanların sadece ruhunu görüyorsunuz böylece 🙂 )
Belki sizle röportaj yaparız. Uzun süredir okur röportajı yapmıyoruz. Bana gelen geri dönüşlerden anladığım kadarıyla buraya yapılan yorumlar, yazılardan daha çok ayna tutuyor insanlara. O nedenle çok değerli görüyorum.
cevap yazdım ama ulaştımı emin değilim net bir restart yaptı kendini hayrolsun 🙂
Evet yazdığım cevap enter tuşuna bastığım gibi uçmuş 🙂 Dün geceden beri yazmam gerektiğini düşünüyor ancak sizinle iletişime geçerek bunu aktarmak istiyordum.Bu deneyim ortak bilinç havuzuna akmalı.İnsanlar mükemmeli aramak için çoktan yola koyuldular.Ruh eşi,ruh ,ikizi ya da ikiz alev adına her ne denirse,neyi talep ettiklerini ve neyi deneyimleyeceklerini tüm çıplaklığıyla bilmeleri gerekir.Popilist kültür bizi yeni akımlara doğru sürüklerken cesareti olanlar (yanmayı göze alanlar) bunun ne anlama geldiğini öğrenmeli.Hikayemin fon müziği İNTERSTELLAR.. Ayrıca gerçekten o günlerde aktardığım kadar rüya gibiydi 🙂 bir rüya nasıl kabusa döner,yaratılan cennet nasıl cehenneme dönüşür taze yanıp çıkıp geldim 🙂 Ben bir yolcuyum.Aktarırken kahır enerjisi bırakmıyorum.Finalde potamda kalan donanımla bir sonra ki tura hazırlanan bir öğrenciyim.Fakat işin rengi o kadar da mavi değil 😉 İlk sizinle Mother film analizi yorumlarında tanışıp iletişim kurmuştum.Nerden bilecektim o filmin birebir hakikatime dönüşeceğini 🙂 sadece finalde bir sahne farklı oldu : yandıktan sonra geriye kalan kalbimi(sevgimi) onu yaratım için kullanacağı kehribah taşına dönüştürmesine izin vermedim,ölü takliti yaparak o kehribarı yanmış bedenimin içinde buraya getirdim… 🙂 burcin-coskun@hotmail.com sizinle iletişmeyi bekleyeceğim sevgili FM .
Selamlar,burçin hanım ,ayrılığınızdan dolayı hepimizi etkileyen bir negatiflik vardı içimizde merak ediyordum nereden kaynaklanıyor diye,burada hepimiz aileyiz uzun zamandır z.ö yazılarını okuyor yorumlar yapıyor ve aynı seviyedeki bilinç idrakinde tutunmaya çalışıyoruz,bütünselliğimizi etkileyen faktörler hepimizi etkiliyor,bizim oluşturduğumuz tümlük alanında hepimiz burada kardeşiz))aynıyız,aramıza bu idraki kaldıramayacak boş bilinç idrak maddiyata bağlı çıkar enerjisi ve sezgisi girince sistem eror vermeye başlıyor,ya üzüm üzüme baka baka kararıcak yada koruma altına almak zorunda kalıcaz bu gidişle))2023 yaklaşıyor;evren ve dünyamız yeni bir rezonansa giriyor,şuanki 8-15 yaş grubunun kollektif bilinci 2023 te bir bilinç sıçramasına neden olucak ve biz ne kadar hazırız?
Merhaba sevgili Zero 🙂 yazdığın her kelime bilinç seviyesinden idrakime ulaştı ve duyumsadım,tesekkür ederim aktarımın için.Kişisel anlamda da BİZ katında da bilginin ve aktarımın sorumlulukları var.Artı ve eksi bu sorumluluk bilinciyle en şeffaf analizle aktarılmalı.O ayrılık negatifliğine “bu bir umut hikayesidir”başlıgında yeniden bir meşale yakmak sorumluluğuyla her satırı özümseyerek gireceğim supheniz olmasın.Yeni bir faza geçiyoruz titreşimler çok yoğun.Önce kaosa bir dinlen sen deme vakti 😉 yeni rezonans yıldızlar arası bir enerjiyi barındırıyor ki bu hiç yaşamadığımız kadar hız demek.Hazır olmamız gerektiği kadarı sistem tarafında update edilecektir. Nasıl ki alt varyasyonlar da egoyla elele yürümeyi d.eneyimlediysek şimdi aynı tür bir deneyim zaman için geliyor.sevgiler
2020 de facebook devrim niteliğinde bir oyunla geliyor;ready player one filmini andıran bir oyun,bizim için yeni nesile ayak uydurma versiyonu gibi,bu pyunda z.ö ailesi nickname ve suretlerimizle tanışabilir ekip kurabiliriz))böylece yeni nesilin yaratım ve oluş sezgilerini çözer ve bilinçlerine ve idraklerine ayak uydurabiliriz diye düşünüyorum))ki buradaki herkes 80-90 lı yılların masum idrakiyle gelmiş bilinçleriz,iyi bir fırsat bizim için,herşey çok güzel olucak…
”Dişil Evren” başlıklı yazıyı bekliyoruz dört gözle.
Sanırım zamanı geldi yavaştan… 🙂 Fırında pişiyor yazı, en kısa zamanda zihin sofralarınıza servis edilecektir 🙂