Evrenin Bilinci & Evrim

Ortalama okuma süresi 6 dk.

Bizler yıldız tozuyuz, kozmosun temsilcileriyiz; 15 milyar yıllık kozmik evrim göz önüne alındığında, hidrojen atomlarının neler yapabileceğinin bir örneğiyiz. Evrenin kendini tanımasının bir yoluyuz.

-Carl Sagan

Bu kısa ve ÖZ yazımızda, evrenin nasıl bilinçli olduğunu kanıtlamaya çalışacağız. Keza her ne kadar mikro hayatlarımızın içerisinde bazen unutsak da, aslında insan zihninin algılarının ötesinde bir büyüklükte, içerisinde muazzam olayların döndüğü bir evrenin içerisinde yaşıyoruz. Bu evrenin mahiyeti, içerisindeki hareketlerin doğası ve motivasyonu konusunda düşünmek eğlenceli bir zihin egzersizi.

Sıcak bir yaz gecesinde, şehirden uzak bir yerde yıldızları izliyorsunuz. Toz gibi gökyüzünü kaplamış yıldızlar sizi büyülüyor ve içinizde çok hoş duyguları tetikliyor. Yıldızlara baktıkça ne kadar büyük bir şeyin parçası olduğunuzu hissediyor, buna şahitlik ettiğiniz için biraz da gurur duyuyorsunuz. Bu anın bir fotoğrafını çekelim ve bu fotoğrafı birlikte analiz edelim: Güneş, bundan yaklaşık 4.5 milyar yıl önce devasa bir gaz bulutundan ve ömrünü tamamlamış yıldızların kalıntılarından meydana geldi. Gaz bulutu yoğunlaştı, Güneş’i oluşturdu ve etrafında dönen bir disk oluştu. Güneşin etrafında oluşan bu diskte küçük parçalar toplanmaya ve gittikçe daha büyük nesnelere dönüşmeye başladı. Bunun sonucunda da bizim gezegen dediğimiz yapılar oluştu. Yüz milyonlarca yıl süren çarpışmalar ve birleşmeler sonucunda Dünya gezegeni oluştu ve Güneş’in etrafındaki yörüngesine oturdu.

Yani Dünya gezegeni de bir zamanlar başka bir ölen yıldızın patlaması (süpernova) ile oluşan bir yıldız tozuydu. Dünya başlangıçta sıcak iken giderek soğudu ve yeryüzü şekilleri oluşmaya başladı. Dünyaya çarpan buzul asteroidler sayesinde okyanusların da oluşmasıyla bir ekosistem gelişti ve bu ekosistemin içerisinde ilk tek hücreli canlılar meydana geldi. Bu canlılar ortam koşullarına göre bölünerek her bölünmede farklı varyasyonlar denedi ve optimal canlıların gelişmesi için denemeler yaptı. Milyonlarca yıl süren bu denemeler sonucuna bazı canlı türleri yola devam etmezken bazıları hayatta kalmayı başardı ve canlılık yarışını bir sonraki nesillere aktaracak bir bayrak yarışına dönüştürmek için genleri oluşturdu. Keza gen basit bir ifadeyle veri depolayan harddisktir. Evrimsel bayrak yarışı devam etti ve bir noktada (nedense) ışığın varlığını algılayabilen fotoreseptör göz hücreleri oluştu. Uzatmayalım, filmi hızlandıralım ve nihayet insanın oluşumuna kadar gelelim. Keza yukarıda fotoğrafını çektiğimiz insan, gece gökyüzüne baktığında aslında kendi geldiği yeri görüyor. Yani yıldızları ve yıldız tozlarına bakıyor. Daha da ilginci, yıldızları görmesini sağlayan gözleri de bir zamanlar yıldız tozuydu. Daha daha da ilginci ise aslında yıldız tozlarının yıldız tozlarına bakıyor ve bundan bir mana (anlam) çıkarıyor oluşu. Daha da kaba ifadeyle aslında taş taşa bakıp anlam üretiyor. Çünkü sadece bakmıyor, baktığı şeyde bir anlam görüyor ve hatta bu yıldızları izleyen insanımız evine döndüğünde bir eser üretecek (resim, müzik ya da kitap); ürettiği eseri başka insanlara da ilham olacak ve başka insanların da yıldızları anlamasını sağlayacak. Yani taş taşa bakıyor, bir şey görüp anlam üretiyor, başka taşlara da anlamı anlatmak için hiç var olmayan soyut ifade yolları türetiyor.

İlgili yazı:   James Webb Bilinç Teleskobu

Bu, nereden bakarsanız bakın büyülü bir süreç. Nedeninin açıklamaya çalışalım. Özellikle gözün evrimi konusuna dönecek olursak, bu yazı boyunca anlatılmaya çalışılan olguyu daha iyi ifade edebiliriz. Keza evrim teorisinin bizatihi sahibi  Charles Darwin de, Türlerin Kökeni’nde, doğal seçilim yoluyla gözün evriminin ilk bakışta son derece saçma geldiğini yazar. Okyanuslardaki ilkel bazı balık türleri daha kompleks yapılara evrimleştikçe aralarında besin rekabeti başlar. Bazı avcılar diğerlerini yiyerek soylarını tüketmeye çalışır. Bir noktada avlanan balıklardan bazılarında, bugün bildiğimiz anlamda ilksel fotoreseptör göz hücreleri oluşmaya başlıyor. Bu ilkel göz hücreleri çok basit bir şekilde ışığın var ya da yok olduğunu algılayabiliyor. Böylece avcı karşısına geçip bir karartıya sebep olursa, göz hücresine sahip canlı kaçabiliyor. Bu evrimsel modifikasyonu yani bazı canlı türlerinde ışığı algılayabilen göz hücresi oluşmasını anlamanın zorluğu şuradan geliyor: Söz konusu canlıyı oluşturan hücreler ya da gen (o yapı her neyse) dışarıda ışığın olduğu bilgisine sahip ve bu ışığı bir savunma mekanizması olarak kullanacak bir strateji geliştiriyor. Çünkü ışığı algılayabilen ve onu sinirsel ağlarla canlının içgüdüsel reflekslerine dönüştürecek bir mekanizmanın oluşması oldukça kompleks bir süreç. Bunu, neredeyse canlının kendi içerisinde bir yazılım dili kodlaması olarak tarif edebiliriz. Keza ışığı algılayabilen biyolojik bir reseptör geliştirmek zaten halihazırda çok karmaşık bir süreç iken, bu ışığı algılayıcı hücreden gelen sinyalleri yorumlama süreci daha da karmaşık. Sistemin nasıl oluştuğu ve çalıştığını anlamanın ötesinde, bu sisteme neden ihtiyaç duyuldu meselesi, evrenin bilinçli olduğuna dair bir hipotez sunuyor. Çünkü tüm evrimsel süreç, rastgele ve otomatik, kendi kendine işleyen bir sistem gibi tanımlanabilse dahi, canlılığın neden güçlü olan soyu daha kalıcı tutmak için bir sistem geliştirdiği (temel güdü) sorusunu cevaplayamıyor. Daha da ilginci evrimsel süreçte veri depolayabilen ve bu veriyi sonraki nesillere aktarabilecek bir hard disk (DNA) geliştirilmiş olması. Buna ihtiyaç duyulmuş ve geliştirilmiş olmalı ki böyle karmaşık bir yapı oluşabilsin. Tesadüfe bakın ki bu yapı sonraki nesillere kendini aktarırken, bilinçli eylemler oluşturabilecek bir canlıyı geliştirecek şekilde veri aktarmış olsun.

İlgili yazı:   Gelişim & Zaman

Gece romantik bir şekilde gökyüzüne bakıp yıldızları izleyen insanımıza geri dönersek; bu fotoğrafta aslında evrenin evrimsel süreci bir araç olarak kullanarak ne yapmaya çalıştığını görüyoruz. Kendi kendisini görmek istiyor. 🙂 Dahası kendi kendisini görüp, anlayacak, yeni soyut kavramlar türetecek, bu soyut kavramlardan somut çıktılar (yaratımlar) oluşturacak bir sistem oluşturuyor. Bu, öyle bir sistem ki artık kendisinin bile evrimi işletmesine gerek kalmayacak, insanın kendi kendisini evrimleştirebileceği, evrimine müdahale edebileceği bir sistem. (İnsan genom haritasının çıkarılmış olması, genetik modifikasyona müdahale edilebiliyor olması, transhümanizm vs.)

Videoyu daha da ileri sararsak, aslında evren, kendinden kendine giden bir yol üretiyor. Bu yol, öyle bir yol ki taşın taşa bakıp şiir yazdığı, insanın zihninde yeni evrenler yaratıp yok edebildiği, artık maddeden bile münezzeh bir yol. Maddeyi bir araç olarak kullanan evren, artık kendini kendinden soyutlayabiliyor. 

Kim bilir, belki evren de başka bir şeyin aracıdır. 🙂 Kendinden kendine evrilen…

Nihai bilinçte görüşmek üzere…



Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

3 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)