Yazıyı okurken fonda şunu dinlemeniz tavsiye olunur 🙂
Bir zamanlar çocuktunuz…
Bir zamanlar meraklı gözlerle etrafına bakan bir bebektiniz.
Hatta bir zamanlar siz yoktunuz…
Yok olduğunuz zamanları düşünmek nasıl bir duygu? Bunu gerçekten düşünüp yokluğunuzu hissedebilir misiniz? Bedeniniz yok, hareketleriniz yok, düşünceleriniz yok. Siz yokken anne babanız neler yapıyordu? Siz yokken kardeşiniz kiminle oynuyordu? Siz yokken dünyada neler oluyordu?…
Sizi meydana getiren o ilk iki hücre nereden geldiler siz yokken? Sperm hücresi kendini meydana getirirken enerjisini hangi besini yakarak aldı? Yumurta hücresi hangi yollardan geçti?… Bir zamanlar siz olan o hücreler. Geçmişte ne idi?…
Yokluğu düşünmek zihnin sınırlarında dolaşmak demektir. Zihinde yarattığı etki ilginçtir ki sonsuzluğu düşünmekle aynıdır. Tüm bu aklı başından alan kavramlara zamansızlığı da ekleyebiliriz aynı kategoriden. Çünkü yokluğumuzu düşünemediğimiz gibi zamansız bir anımızı da düşünemeyiz.
Bazen de unuturuz. Bir şeyleri, birilerini. Unuttuğunu hatırlayınca farkeder insan. Şu an kim bilir ne kadar çok unuttuğunuz şey var. Farkında değilsiniz. Hatırlamanız gerektiğinde anlayacaksınız unuttuğunuzu ve şöyle diyeceksiniz: “Aklımdan uçup gitmiş, hayret.” Nerede o unuttuğunuz bilgiler şu an? Unuttuysanız halen varlar mı? İlk çocukluk aşkınızla el ele tutuşmanızın anısı şu an zihninizdeyse gerçekten var mı? Varsa ben de görebilir miyim? Göremeyeceksem sadece bana anlatacaksanız kelimeden ibaret değil midir geçmiş? Ama orda işte, sevdiğinizin elini ilk tutuşunuz zihninizde, gözlerinizi kapattığınızda görebiliyorsunuz biraz karanlık da olsa. Ben de görebilir miyim?… Peki ölen insanların anıları nerede şu an? Rahmetli dedenizin çocukluğunda evde tek başınayken, kimse görmemişken yaptığı, kimseye de söylemediği bir yaramazlık gerçekten oldu mu? Nerede şimdi o anı? Kimse bilmiyordu, dedeniz de toprak oldu…
Her şeyin enerjinin değişik formaları olduğu artık yadsınamaz bir gerçek. Biz insanoğlu suyun içerisindeki buz kütlesi gibiyiz. Su da buz da aynı maddeden, sadece şekilleri değişik. Katı bir atomdan seyyal dediğimiz enerji çıkıp evlerimize elektrik olarak gelip ışıklarımızı yakıyorsa (nükleer enerji) o zaman hiçbirşey de yok olmuyor, form değiştiriyor. Dedemizin çocukluk sırrı şu an havada, buzdu su oldu okyanusa karıştı.
Peki varlık yok olmuyor, form değiştiriyorsa biz de yoktan mı var olduk yoksa başka bir şeydik, form değiştirdik bu hale mi geldik?.. Derler ki hiç birşey yok olmaz, hiç birşey de yoktan var olmaz. Sonsuz bir döngü ve dönüşümün içinde olma fikri hem kaotik hem de çok sanatsal. Bu döngü içerisinde geçmiş ya hatırladığımız ya da unuttuğumuz birşey olarak arkamızda duruyor. Hatırlayabildiklerimiz zihnimizde, biz ölünce “yok” olan, unuttuklarımız ise biz daha hayattayken “yok” oaln şeyler (aslında yok olmuyorlar orası ayrı hikaye). Bu balamda geçmişi hatırlayabildiklerimiz+hatırlayamadıklarımız olarak formülize edebiliriz. Peki biz yokken eğer aslında yok değil de başka bir formda ise o zamanki geçmişimiz yani bizden önceki geçmişimiz de aslında unutulan bir şey olmuyor mu? Yani domadan önceki siz, geçmişiniz sadece hatırlanamayan bir anı. Aynı ana rahmindeki halimizi hatırlayamamamız gibi. 1 yaşındaki halimizi bile hatırlamıyoruz ama gerçekten bir zamanlar 1 yaşındaydık.
Zamanın kendisi değil de daha çok algısı üzerine yazdığım bu yazı sonrası sizleri geçmişinizi düşünmeye davet ediyorum. Çünkü bu yazı dizisiyle birlikte geçmiş diye bir şey olmadığına dair aklın sınırlarını zorlayacak bir yolculuğa çıkacağız. Bu bağlamda bilerek yaptığınız ve bilmeden yaptığınız şeyleri de düşünün çünkü bir sonraki yazımız bununla ilgili olacak. Geçmişte bir şey yaptınız ama neden yaptığınızı bilmiyorsunuz…
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Her zamanki gibi insanı düşünmeye sevk eden güzel bir yazı olmuş.
Peki şöyle birşey de düşünebilir miyiz: Belki gelecek de orada bir yerde ama hatırlamıyoruz! Yaşadıkça hatırlıyor ve sonra çoğunu, sizin de yazdığınız gibi, unutuyorsak?
Bu arada tavsiye ettiğiniz müzik çok güzel. Tesadüfe bakın ki ben de “The Fountain” filmini yeni indirmiştim 🙂 Müzik o filmdenmiş.
Öncelikle Fountain filmi defalarca izlenmesi gereken ve her izlenişte ayrı bir anlam ve sembolle karşılaşabileceğiniz çok güzel bir film. Bütün soundtrack albümünü indirmenizi tavsiye ederim istisnasız bütün şarkıları huzur verici dinlendirici. 🙂
Hatırlamak fiili dil bilgisi olarak malumunuz geçmiş için kullanılır. Ya da daha genel bir ifadeyle olmuş olaylar için. Burada olay kelimesi anahtar kelime. Gelecekte de bir takım olaylar olacak ve bu olaylar geçmiş olacak.
İnsan hareket eden bir varlık ve hareket de olay dediğimiz kavramı yaratıyor. Hareket=Olay Nitekim kader de olaylar zinciri. Nedensellik ilkesinde de her minicik hareket bile hatta elektron düzeyinde salt düşünce bile olaylar zincirini etkiliyor. O zaman biz aslında hareketlerden ve olaylardan bahsediyoruz. gelecek ve geçmiş arasındaki tek fark, gelecekte sonsuz olasılıklı olaylar varken geçmişte tek bir olasılıklı olay var ve bu aslında bilgi düzeyinde. Bilgi arttıkça gelecek olasılıkları da azalır ve gelecekteki olay sayısını da giderek 1e yaklaştırabiliriz. Gelecekte olacak olan olay ile geçmişte olan olay sayısı eşitlemdiğinde zamana ihtiyaç kalmaz. İşte dini kitaplardaki kader kavramı ve zamandan münezzeh olmak. 🙂