Doğup kendimizin farkına vardığımızdan beri kendimizi ve kendi zamanımızı düşünme eğilimindeyiz. Sanki bu dünya; biz dünyaya geldiğinde yaratıldı, sanki bizden önce yoktu ve biz ölünce de dünya da yok olacakmış gibi düşünürüz. Bu nedenledir zaten hatalardan ders alamamamız tarihin sürekli tekerrür etmesi ve bizden sonrakileri düşünmeden yıkıcı bir şekilde hayatı yaşamamız. Oysa insan oğlu dünya ile birlikte sürekli bir gelişim ve değişim sürecinin içerisindeydi. Bu gün bunları yapabiliyor oluşumuzun sebebi bu milyon yıllık gelişim sürecinin sonucudur. Bu gelişim sürecini daha önce değinilmemiş yönlerden ele alacağız…
İster evrim teorisine inanıp maymundan evrimleştiğimize inanın, isterseniz gökten düşmüş melekler olduğumuza inanın, her iki durumda da kimsenin yadsıyamayacağı bir olgudur gelişim. Bu gün adına medeniyet dediğimiz yapıp etme şekillerimizin zaman içerisinde bu güne gelişi, eski kavimlerin tamamen farklı yaşam tarzları vb. şeyler düşünüldüğünde, hele ki insanlık tarihinin son 100 yılı düşünüldüğünde (Elektrik bulunduktan birkaç on yıl sonra uzaya çıkılması…) ister adına evrim diyin ister gelişim, insanlık sürekli ilerleme, bir yerlere yetişme çabasında. Sadece insanlık da değil, aynı zamanda doğa…
Bir insanın maymundan gelmediğine inanabilirsiniz, lakin bir bitkinin gökten indiğine inanamazsınız, inanmazsınız da zaten. Bitki örtüsü dünya gezegeninin güneşle birlikte yarattığı bir doğa güzelliğidir. Sanırım hiç birimiz milyonlarca farklı bitki türünün tek tek dünyaya indirildiğine inanmıyoruz. Hepsi de tek bir formdan türemiş farklı güzellikler olarak bu gün çevremizdedirler. İşin biyolojik süreçlerini hepimiz biliyoruz, bu can sıkıcı konuya girmeyeceğim. Lakin bir ağaç yaprağı ile bir kelebek kanadının şekli arasındaki benzerliğe dikkat çekeceğim.
Bir ağaç, yapraklarını kendi enerji potansiyeli dahilinde maksimum güneş ışığı ve yağmur suyunu kendine alabilecek formda geliştirir. Soğuktan korunmak için sivrileşen çam yaprakları gibi bazen de kendini dış ortama karşı korumak için ideal formunu geliştirir. Tabi bunu bir anda yapamaz. Nesiller boyu aktarılan bilgiler sayesinde deneye yanıla doğru şekli bulur. Ardından bir kelebek gelir, düşmanlarından korunmak için kanatlarını kamuflaj için en ideal forma sokmaya çalışır. O da bunu binlerce yılda yapar. Bu gelişimi yaparken biraz da etraftan kopya çeker. O nasıl yapmış bakar, ona benzetir. Ama kimsenin, ne ağacın ne de kelebeğin “süpernatural” güçleri yoktur. Sadece natural güçleri vardır. Bilgiyi ancak yeni nesle aktarabilirler. Ben bu zorluğu yaşadım, sen bunu bir daha ki sefere şöyle yap derler. Kendilerinde bir değişiklik yapamazlar. Gelişim bu şekilde zaman içinde işler. Bu günki medeniyet dediğimiz kavrama da bu yolla zaman içerisinde, hem de çok büyük bir zaman içerisinde geldik lakin bitmiyor, halen gelişim sürmeye devam ediyor.
Zaman ne için gerekli diye soranlarınız varsa içinizde cevabı işte budur. Öğrenmek için. Öğrenmek de hata yapmakla mümkün olur. Bir hatayı yapan kişi, artık o hataya karşı algıları yüksek olur, daha duyarlı olur. Hatta pratik zekası devreye girer ve hataya karşı ekstra önlemler alabilir daha önce akla gelmemiş. Bu da gelecek nesillere ilham verir. Gelişim böyle işler. Zaman denizinin içerisinde, hata dalgalarına çarparak, boğulup çıkarak…
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
zaman ilacımız aslında.
zaman algısı olmadan hiçbir gelişim olamaz. dışarısı sandığımız ilüzyonda da içimizde de zaman algısına ihtiyaç var sanırım. öğrenmek için, gelişmek için, değişmek için, hazmetmek için, farkında olmak ve sindirerek hissetmek için… zaman kavramını yok edebildiğimizde AN’da kalabildiğimizde zaten öğrenmiş, bilmiş, değişmiş , gelişmiş olabileceğiz.
gelişim tamamlandığında içimizde, zamanda olmayacak…
sadece hiçlikle baş başa kalacağımız idrak gelişimlerimiz olsun zaman masalında… 🙂
Bundan tam 4 yıl önce yazdığım bir yazıya yorum yazarak tekrar bu yazdıklarımı okumamı sağladığınız için teşekkür ederim sevgili okur 🙂
Bu 4 yılda ne kadar geliştim diye kendime sorduğumda, ne kadar hata yaptım sorusu geliyor. Ne kadar hata yaptıysam o kadar gelişim için fırsat doğmuş oluyor.
Ve bu 4 senede tekrar ve tekrar bir kuru yapraktaki kerameti ve güzelliği gördükçe kelebek kanadı olup kanatlanmak isteyen, hiçliğe varmak isteyen ruhuma biraz daha yakınlaştığımı görüyorum.
Yani, ilerledim, ilerliyorum, gelişiyorum 🙂
O nedenle evet, gelişim tamamlandığında zaman da olmayacak. O “zamana” kadar, yola devam 🙂
tarihine bakmadan okuduğum yazınız, ne kadar zamansız yazdığınızın da bir ışığı sevgili yazar 🙂
“hata” ifadenize katılmıyorum. yaşadıklarımız hissettiklerimiz bizi oluşa götüren tecrübe ve deneyimler. deneye yanıla yol alıyoruz. öğrenerek.. doğru yanlış olmadığı gibi hata da yok 🙂 bence…