“İnsan en çok kendinde ihtiyaç duyduğu şeyi öğretir…”
Gitmek istiyorsun…
Nereye gitmek istediğini bilmiyor ama gitmek istiyorsun. Her şey o kadar yapay ve o kadar samimiyetsiz ki, kendinden iğreniyorsun bazen. Bu senaryoda kendine en kötü rolü verdiğin için kendine kızıyorsun. Gezegeni bir süpernovada yok olmuş, hafızasını kaybetmiş uzaylı gibisin. Hangi galaksiden olduğunu bile bilmiyorsun, gitmek istiyorsun…
Mükemmellik istiyorsun…
Tüm bu sahteliğe rağmen mükemmel olmak için ucuz rolüne büyük önem atfediyorsun. Çünkü tutunabildiğin tek şey bu sahte gülümsemelerin ve hırsın. En iyisi olmak istiyorsun. Herkesin sana gıptayla bakıp arkandan iş çevirmesini istiyorsun. Kızıyorsun ama istiyorsun, bu hoşuna gidiyor. Şikayet ettiğin şeyler hoşuna gidiyor. O kadar sıkılmışsın ki kendini bu bilgisayar oyununa kaptırmışsın, madem gidemiyorum demişsin, kalıp kalıbıma sığayım, kalıbımın en iyisi olayım. Kalıbını parçalamak aklına bile gelmiyor. Hırslarınla bencilliğini besleyip özünden uzaklaşmayı seçiyorsun. Karanlıkla, kararsızlıkla ve bilinmezle baş etme yöntemin kaçmak çünkü… Kaçıp hırslarına saklanıyorsun çünkü orada uyuşturucular gitme isteğini yatıştırıyor, seni bağımlı yapıyor, bunu seviyorsun. Pohpohlanmayı, iltifat görmeyi ve daha çok , daha çok sevilmeyi. Sevmeden sevilmeyi bekliyorsun çünkü sevgi bile para gibi, herekese verilmemeli seni sevgide bile geçmek isteyenler olabilir çünkü, en çok sevilen olmalısın… Çünkü mükemmellik istiyorsun.
Kurtarılmak istiyorsun…
Birinin gelip seni çekip almasını istiyorsun, çünkü gitmek istiyorsun. İş yerinde en yüksek pozisyonu elde etmek için hayatını yaşamayı bırakıp gece gündüz çalışırken ve başkalarının ayağının kaymasını beklerken bir yandan kurtarıcını bekliyorsun. Çünkü paradoksu, çelişmeyi seviyorsun. Sevişmeyi seven muhafazakarlar gibisin. Tüm o ağdalı sözleri paylaşıp manevi alıntılar yaparken kıyafetinin markasını düşünüyorsun. Kurtarıcın seni alıp götürmeye geldiğinde bile çantanı hazırlamak için izin isteyecek belki de hiç gitmek istemeyeceksin. Gelmesini istemediğin birini bekliyorsun çünkü… Vicdanını rahatlatmak için, kurtarılmak istiyorsun…
Sevilmek istiyorsun…
Yalnızlık bir kara delik gibi kalbini emerken kurtarıcıyı beyaz atlı prenseslerde, prenslerde arıyorsun. Oysa gitmek isteyen benliğini burada bırakmayı göze alır, ama “BEN”inin seviyorsun, o senin en sevdiğin masken ve başkalarının da ayakkabını sevmesini istediğin gibi maskeni de sevmesini istiyorsun. Çünkü ona çok para harcadın, mükemmelleştirmek için çok PR yaptın ve “BEN”ini bir marka haline getirdin. Herkesin onu satın almasını istiyorsun. Kendini pazarlıyorsun. Çünkü kaçmak istiyorsun. Kendinden kaçmak. Maskeni ne kadar severlerse maskenin altındaki o bilinmeyeni o kadar unutursun, onu ne kadar unutursan içini kemiren gitme isteğinden o kadar kurtulursun. Oyunu seversin ve oyunda kalırsın. Kimse karanlıkta tek başına oturmayı sevmez. Korkar. Sevildikçe insan korkularını aşar ama başkalarını sevmek boşa harcanan para gibidir. Kendini harcamaktan kaçıyor ve sevilmek istiyorsun…
Saklanmak istiyorsun…
Sana bir kapı açıldığında kapıdan geçmek yerine kapının arkasına saklanmak daha cazip geliyor. Kapı bilinmezlerle dolu ve eğer gitmek istediğin o bilmediğin yer bile olsa kapının arkasında, başkalarının haklı çıkmasından korkuyorsun. Çünkü her şeyin en doğrusunu sen biliyorsun. Gerçeklerden saklanıyorsun. Daha da ötesi, kendinden saklanıyorsun. Gerçek sen ortaya çıkarsa maskenin alevler içinde yanıp yok olmasından korkuyorsun. Ne de olsa ona çok para harcadın… Kendine yalan söylemeyi sevdiğin gibi etrafa da söylüyorsun, kendini çok şeffaf gösteriyor ama kapalı kutuların içinde matruşka misali kendini kaybediyorsun. Başkasının da bulmamasını dileyerek. Sözde o çok beklediğin kurtarıcının bile… Egondan bile saklanmak istiyorsun…
Olsun istiyorsun…
Her şey parmağını şıklattığın anda olsun istiyorsun. Ol deyince olsun… Oldurulduğuna inanmadan oldurabileceğine inanmak istiyorsun. Oysa sen de oldun, ol dediler ve oldun. Sen de yapabilirsin ama sürece inanmıyorsun. Yolda yürümek yerine yolun sonuna zıplamak istiyorsun. Ama bilmiyorsun… Yolun sonu diye bir şey yok, sadece yol var ve her şey olmakta… Olmadığın yanılgısına düşüp küsüyorsun, kendine, hayata. Çünkü her şey mükemmel olsun istiyorsun. Kendini yabancı hissedip gitmek istemen ve buna rağmen her şeyin mükemmel olmasını istemen, boş verememen… Olsun istiyorsun ama; OLmuyorsun…
Bırakmıyorsun…
Şu an zaten gittiğinin farkına var, gidiyorsun, geri dönmemek üzere, özüne gidiyorsun.
Şu an zaten mükemmel olduğunun farkına var, bundan daha mükemmeli olamazdı. Bir ölüm bile mükemmeldir, herkes yaşasaydı dünya bu nüfusu kaldıramaz yeni olasılıklara ve güzelliklere yer açamazdı. Eğer acı çekmeseydin mutlu olmayı bilemezdin. Orgazm bile aslında bir kas spazmıdır, en büyük acı gerilimini yaratır. Her şey olduğu haliyle mükemmel, bir ağaca bakıp bunu görebilirsin, yerde yatan bir evsize ve villada oturan bir kadına bakarak bunu görebilirsin. İdrak ettiğinde istemsizce gülümseyeceksin.
Kurtarıcın burada, şu an yanında. Hayatına giren çıkan herkes kurtarıcın. Tek başına kurtarılamazsın, kurtarıcını beklemen doğal ama o her gün sana geliyor. Her yerden, otobüste, sokakta, bir bebeğin bakışlarında ve sana kötülük yapan birinde… Hepsi kurtarıcın.
Seviliyorsun… Zaten seviliyorsun ve şu an sorunsuzca kimse karşı çıkmadan bu satırları okuyabiliyorsun. Eğer sevilmeseydin senin hiçbir anına rahat vermezlerdi, sevilmek için özel çaba göstermene gerek yok. Sevgi görünmeyen bir kuvvet. İstemesen bile sevilebilirsin. Çünkü sevmek istençli bir eylem değildir. Başkalarını sevmeye çalışamazsın, sadece içinden gelen sevgiye ket vurma, yeter. Seviyorsan gidip konuşmana bile gerek yok, sadece kendine engel olma yeter, merak etme tükenmez.
Saklanma! Zaten gerçek sen en derinlerinde saklı, bilerek saklamışlar ve onu bulup onla bir olmaya çalışıyoruz. Bu esnada yarattığımız maskeler sadece voltranı oluşturacak parçalar, gerçek bile değiller. Vasıtalar. Eğer saklı olanı bulmaya çalışırken kendinden bile saklanırsan, kaybolursun. Kendini kaybedersin. Seni de bulamazlar, var olduğunu sandığın bir yerlerde kendi kuyruğunu kovalarsın.
Olmasını iste ama olma sürecinden zevk al. Şu an oluyor, oluyorsun, olduruyorsun. Sen bir aşçısın. En güzel yemekler bekleyen, demlenen yemeklerdir. Yemek yapmak için malzemeleri bir araya getirip ol demen yetmez, fırına verip beklemen gerek. Beklerken başka yemekler yap, mesela tatlıyı…
…Ve bırak. Çünkü bırakmazsan kasların gerilir, kulunç olursun. Karanlıktan korkma, kendini karanlığa bırak. Bilinmezin içine dal. En korkunç yaratıklarla seviş. Çünkü sen yoksun, korkacaki acı çekecek ve zarar görecek bir sen yok…
Hiçsin!
Var olmaya çalışma, hiçliğin tadını çıkar…
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
“Sen benim bu alemdeki ünümü duymadın mı hiç? Ben bir hiçim!!!!”demiş Hz.Mevlana
Sizi tebrik ederim sevgili kardeşim güzel bir yazı olmuş,izninizle ben naçizane hiçlikle ilgili bir alıntı paylaşmak isterim.
Artık kozasından çıkmayı başaran bir kelebek gibi kendindeki değişimi izlemeye başlamaktır hiç olmak ,içindeki benler yok olmuş,egolar sıfırlanmış sakinlik,sessizlik ve huzur dolu bir başka aleme doğmaktır hiç olmak. Duru, dup duru bir okyanus gibi. Baktığın zaman sadece dinginlik veren engin bir su, ama içine daldığında seni hayrete düşüren müthiş bir zenginlik.
Hiçlik insanoğlunun kendi içindeki deryayı seyretmesi, içine dalıp zenginliklerini fark edeceği ana kadar sabırla beklediği durumdur.
Beklentiler yoktur, korkular yoktur, pişmanlıklar yoktur. Yalnız sükunet,sakinlik ve huzur vardır. Yalnızlık vardır…
bencilce bir isteme duygusu sarmış bedenimizi…şu olsun bu olsun diyerekten… ama şu zaman diliminde “hiç” olduğumuzu unuttuğumuz gerçeği hiç değişmeyecek…
Hiç olma fikrini kaldıramıyor çünkü egolarımız. Fight Club filmi bunu en çarpıcı şekilde anlatır. Tüm bunları anlatırken kendimi soyutlamıyorum, ben de dahil… Ve ne yazık ki bu ilzüyondan kurtulmak çok güç, o nedenle içsel bir arayış bizimkisi. Dışta olmasa da en azından iç özgürlük arayışı…
Biz bir hiçiz demek ne kadar doğru bilmiyorum. Bunu kesinlikle kendimi bir halt sandığım için yazmıyorum ve insanın en büyük düşmanının ego olduğunun farkındayım. Ama HİÇ demek bu içinde bulunduğumuz durumda kolaya kaçmak değil midir?
Aksine zor olandır. Gördüğünüz gibi hiçliği kendi benliğimize yakıştıramıyoruz. Var olmak istiyoruz… Burada tabi detaylandırmamız gereken husus hiç olan nedir? Kim hiçtir?… Bu dünyada büyürken yarattığımız yapay benliğimizden bahsediyorum. Hani şu babası sert adam olacaksın oğlum herkesi ezeceksn, ezdirmeyeceksin kendini dedi diye sürekli bir savunma mekanizmasıyla gezen benliklerimiz, annesi sevgi göstermedi diye başka kimseyi sevemeyen benliklerimiz, daha fazlasının daha büyük göstereceğini sandığımız benliklerimiz. Yani ben derken ne yazık ki ilk aklımıza gelen şeylerden oluşan geçici yapay benliklerimiz birer hiçtir. Ölecektir. Geçicidir. İlüzyondur. Asıl benlik ya da üst benlik baki olandır ki tarihte yazılı ilk eser, düşünebiliyor musunuz ilk eserde bu çok net anlatılmış. Gılgamış destanından. Ancak kalıcı bir şeyler bırakabilirsen ölümsüz olursun diyorlar Gılgamışa bu da bu dünyada öğrendiklerimizin ötesinde erdemleri gerektiriyor. Merhameti bu dünyada öğrenemezsiniz o sizin asıl benliğinizi bir parçasıdır. Güzellik kavramı bu dünyada öğrenilmez, güzellik bir ruh halidir. Kabullenme asıl benliğimizin bir eylemidir. Bunlar hiç değildir. Hiç olan materyaldir. Fizk bilimi bile kanıtladı. Maddenin özü atom değil, boşluk. Atomu bile en küçük parçalarına kadar devamlı ayırdıklarında en son devasa bir boşlukla karşılaştılar. Yani her bir atomu çok değil 1000 kat büyütseydik evrende madde göremezdik, boşluk, hiçlik olurdu heryer…
🙂
🙂
hayat size güzel 🙂
Nick ve yorum uyumu… 🙂 Aslında hayat güzel bakana güzel, ya da daha da ötesi hiçliği görebilene güzel… 🙂
🙂 yazılarınız için teşekkürler.
bugün de bu yazınızı okudum.. tabi ki beğendim tabi ki kendimi buldum. Kaleminize dökülecek nice yazılarınız olur umarım 🙂
2015 tarihli bir paylaşım ki bugüne gelmişiz ve ben bunu okudum.
Sadece demek istedim, bizler senaryosu önceden yazılmış çizilmiş bir filmin kahramanları gibiyiz aslında, zaman geçtikçe rollerimizi oynuyoruz sadece bu hayatta. evet istiyoruz; sevilmeyi, kurtarılmayı, mükemmelliği.. bir kez daha kutluyorum yazınız için sizi.
Temeniniz için teşekkürler. Paylaşmak çok büyülü bir eylem. Nitekim burada yazılanlar da ortak bir deneyimi paylaşmaktan öte değil. Malumun ilanı… Esaslı bir malumatfuruşum 🙂 Siz de yorumlarınızla kendi malumunuzu paylaşmaya devam edin, daha önceki yorumlarınızda yerinizden çalıyorum filan demişsiniz, bilakis ben okurları daha çok yazmaya teşvik ediyorum, gördüğünüz gibi olumlu yansımaları oluyor her yorumun.
Hani genelde bi film izlenir çok etkilenilir kararlar alınır ve şu cümle dökülür ya ağızdan “bi film izledim hayatımı değiştirdi” bu yazı bende o etkiyi yaptı hiçliğimin farkına varmamı sağladı çok teşekkür ederim gözlerimi hakikate açmama ön ayak olduğunuz için
Ben teşekkür ederim ilginiz için 🙂 Yazının başına “İnsan en çok kendinde ihtiyaç duyduğu şeyi öğretir” yazmıştım bilerek. Çünkü tüm bu sözleri kendime yazdım aslında. Ama hepimizin kollektif bir bağla bağlı olduğunu bildiğim için kendime söylediklerimin başkasına da ayna tutacağını biliyordum.
Müthiş başarılı şekilde tahlil edilmiş cümlelerinizle ”Lucy” adlı film ile ilgili değerlendirmeniz sayesinde dün tanıştım. Esasen WordPress ile de dün tanıştım. Böyle zihin açıcı ortamların varlığından haberim dahi yoktu. Son zamanlarda tüm sosyal mecralardan kendimi soyutlamıştım. O kadar sahte ki sosyal ağ sakinleri, özellikle facebook. Kendi hesabımı geçtim, o olmak istediği kişi rolü kesenleri, fake hesap açtım benim gibi düşünen kişilerle daha özgür şekilde fikir paylaşımı yapabileyim diyerek, fakat aynı yapmacıklıkla orada da karşılaştım. İnsanların alt benlikleri ile üst benlikleri çok farklı karakterler barındırıyor, ego diye bir köpekleri var hep derinliklerinde onları ısırıp duran. Fakat sizin yazılarınız beni çok etkiliyor. Uçmayı en yüksek uçurumlardan düşerken tecrübe ettiğiniz hissi ve benim henüz küçük kayalıklardan uçuş denemelerim. Bu arada evet Nietzche hayranıyım. 🙂 O büyülü ve derine nüfuz eden cümlelerinize umarım uzunca bir süre devam edersiniz…
Merhabalar ve hoşgeldiniz 🙂 Evet yaşadığım deneyimler neticesinde edindiğim idrakleri paylaşmaya devam edeceğim. Hatta bir kitap projem de olacak. Çok güzel ifade etmişsiniz. Düşmek! Düşme üzerine sayfalarca yazı yazabilirim. Ruhun cennetten düşmesi, insanın makro ve mikro düzeyde sürekli düşmesi ve yükselişi için işaretler gözlemesi… Kelimeler, harfler bu düşüş ve yükseliş yolculuğumuzda hava gibi. Nitekim “söz” hava elementi ile simgelenir. Bu hava boşluğu ya da kelimeler içerisinde düşerken boşluğun şeklini alıyoruz cümlelerimizle. O nedenle ne dediğimiz, ne yaşadığımızı tam yansıtamasa da önemli. (yazı konusunda kendime çok güvensem de kelimelerin bazı hisleri anlatmada yetersiz kaldığına inanıyorum) Değerli katkınız için çok teşekkürler ve düşüncelerinizi bu şekilde yazıların altında paylaşmaya devam edin lütfen. Herkes birbirinden ilham alıyor.
Arada sayfayı takip ediyorum mütiş konular var . bu yazıyı okurken tırstım bir an beni tanıyor gözlerimin içine baka baka anlatıyor gibiydi suc üstü yakalanmış giibi hissettim . yolun başındaki insanlarda sanırım aynı etkiyi yaratıyor. acı ve zor olan ise sistemin içindeki sistemden kaçamayışımız olmalı zeka gelişip egoyu getirdi asıl olan mantıksızlık diyordu osho . Bence hiç gelişmeseydi hiç zihin sahip olunmuş egoları tekrar yıkmak zorunda kalmasaydık.
https://polldaddy.com/js/rating/rating.js
Güzel söylediniz… Aslolan mantıksızlık. Şimdi düşündüm de kendi hayatıma bakınca sürekli ama sürekli mantıksız şeyler yapıyorum, belki de akışta olan budur, “doğal” olan, egonun zihin süzgecinden geçmemiş olan budur 🙂 Güzel bir tespit. Lakin hiç gelişmeseydi keşkelik bir durum yok, zeka bir denge unsuru. Ona sahipken, yani onun varlığını bile bile ve hatta onu kullanarak sistemden çıkacağız.
Reblogged this on tabletkitabesi.
Çok güzel bir yazı.Cidden içimdeki düşüncelere tercüman olmuş,tebrikler.
hayatımın devamlılıgını surdurdugum 19 sene boyunca hep bır bosluk hep bır kaybolus hep bırılerıne kapılma hevesındeydım ama hıcbısey hıcbır alkol yada hıcbır kımse gelıp bunlaı suratıma bu kadar agır sekılde vurmamıstı tesekkur ederım bır benı uyandırdın melegımı uyandırdın seytanı mı bılmıyorum ama uyandı bır seyler