“Bilgi ne garip bir şeydir. Şişede hapsedilmiş bir cin gibi yıllarca duruyor, senin gelip kapağını açacağın günü bekliyordu.”
Serenad, Zülfü Livaneli
“Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır.”
Siddhartha, Hermann Hesse
“Gerçek bizi özgür kılar.”
Gülün Adı, Umberto Eco
Benimle senin aranda belki yüzlerce belki binlerce kilometre var. Aramızda yollar, duvarlar, boşluklar, özetle mesafe var. Fakat belki de en yakınınla dahi konuşamayacağın / konuşamayacağım en derin düşünceleri paylaşıyoruz.
O halde mesafe ve duvarlar neden var? Ne işe yararlar? Sır nedir? Yalan nedir? Bir şeyi gizlemek ya da açığa çıkartmak ne demektir?
Varlığımıza dair en temel; aynı zamanda en derin ve sorulmamış soruları sorarak başlıyoruz bu yazıya.
O halde hadi hakikatin ve insan olmanın doğasına derinlemesine dalalım. 🙂
Bu 4 boyutlu evrende (3 fiziksel boyut ve 1 zaman boyutu) bir şeyleri başka şeylerin arkasına gizlemek mümkün. Başlangıçta bu cümle abes gelebilir fakat bunun mümkün olmadığı boyutlar da var. Mesela bilimsel yöntemlerle oluşturulan matematiksel modellemelerde, 5 boyutlu bir yapıda bir şeyleri başka şeylerle gizlemenin mümkün olmadığı görülüyor. Meşhur beş boyutlu tesseract animasyonunda bunu görebilirsiniz. Çünkü ekstra boyutlar maddenin anladığımız anlamda formunu kaybedip eski tabirle “seyyalleşmesine” sebep oluyor. Seyyal madde de daha akışkan, daha şeffaf hale geldiği için bir şeyleri tam manasıyla gizleyemiyor.
Anlatmak istediğimizi somutlaştıralım… Diyelim ki o an olmamanız gereken bir yerdesiniz ve görünmemeniz gereken biri mekâna girdi. Ondan gizlenmek için bir duvarın arkasına saklanırsınız. Duvarın sizi o kişi için görünmez kılması mevcut evrenimizin 3 fiziksel boyutu sayesinde mümkün (en, boy, derinlik). Eğer 4 fiziksel boyuta sahip bir odada olsaydınız duvar hem var hem de yok olacaktı ve siz o kişiye görünmekten kurtulamayacaktınız. Burada ifadelerin kısırlığı dilimize özgü değil, 3 boyutlu varlıklar olduğumuz için daha üst fiziksel boyutları tahayyül edemememizden kaynaklı. Yani dilde karşılığı yok fakat önemli değil. Asıl gelmek istediğimiz nokta başka…
Duvarlar illa fiziksel olmak zorunda değil. Kendimize bilgiden de duvarlar inşa edebilir ve onun arkasına saklanabiliriz. Ki buna yalan deniyor. Peki, yalanın üst boyutlarla ilişkisi nedir?
Diyelim ki olmamanız gereken bir yerdeydiniz ve arkadaşınızın bunu bilmemesi gerekiyor. Ona gerçekte gittiğiniz yerden değil başka bir yerde olduğunuzdan bahsettiğinizde bilgiden bir duvar inşa edersiniz. Gerçek bilgiyi saklayan bir duvar. Bunu mevcut evrenim izde yapmanız mümkün fakat daha üst boyutlu bir evrende bunu da yapamazdınız çünkü tıpkı fiziksel duvarların seyyal / şeffaf olması gibi üst boyutlarda bilgi de seyyal olacaktı. Yani bir kişinin bildiğini başkaları da bilecekti. Bunu, hiçbir iç duvarı olmayan bir apartmana benzetebiliriz. Herkes herkesin ne yaptığını görüyor olurdu ve kimse kimseden bir şey gizlemek zorunda kalmazdı / gizleyemezdi.
Fakat mevcut evrenimizde duvarlar, mesafeler, yalanlar ve sırlar var. Elbette hepsi bir gereklilik için var. Kişisel verilerimizin whatsapp gibi mesajlaşma uygulamalarıyla reklamlar için yapay zekâlı yazılımlar tarafından işlenecek olmasını bile kabul etmediğimiz bir gerçeklikte; herkesin herkesin düşündüğünü bilmesi ya da duvarların olmadığı bir evren düşünülemez.
Fakat tüm o kadim filozofların sözlerinde, kutsal kitaplarda ya da antik metinlerde atfedilen “birlik bilinci”, “bütünlük”, “vahdeti vücut”, “evrenle bir ve bütün olmak” gibi kavramlar aslında tam olarak buna işaret ediyor.
Somutlaştıralım: Bedenlerimizin olmadığı bir hayat düşünelim. Sadece enerji formunda boşlukta süzülerek yaşanan bir hayat. Madde olmadığı için sadece bilinç ve bilgi olurdu. Bu bağlamda işlenecek, üretilecek tek şey de bilgi olurdu. Böyle bir evrende düşüncelerimizi gizleyen bir kafatasımız olmadığı için her üretilen düşünce kolektif bilinç havuzunda herkesçe bilinebilirdi. İki kişinin birbiriyle fiziksel iletişim kurmasına gerek olmazdı zaten telepatik olarak bilgilerini paylaşırlardı. Bu bedenden ve bu gerçeklikten bakınca bu anlatılanlar biraz korkutucu gelebilir. Çünkü bireyselliğe darbe vuruyor gibi görünüyor ama zaten tekâmül yolculuğunda olan insan bireysel benliklerinden / maskelerinden kurtulmaya çalışan insandır.
Özetle böyle bir evrende duvarlar, yalanlar, sırlar ya da manipülasyon olmazdı. Sadece daha çok bilgi üretmek yani bilinci genişletme amacı olurdu.
Gelelim günümüz dünyasına… Şu an elimizin altında Google diye bir araç var. Bu öyle güçlü bir araç ki şu anda benim yaptığım gibi dünya üzerindeki envai çeşit insanın envai çeşit düşüncelerini okuyabilirsiniz. Tıpkı beş boyutlu bir evrende, mesafeden ve duvarlardan bağımsız olarak istediğiniz kişinin zihnine bağlanıp ilgili bilgileri okuyabileceğiniz gibi… Google’a sadece ilgilendiğiniz anahtar kelimeleri yazmanız yeterli. Muazzam bir kolektif bilinç ağına anında bağlanır ve istediğiniz veriye üretilmiş bütün boyutlardan bakabilirsiniz. Mesela dijital medyanın kişisel verileri nasıl işlediğine ve etik düşüncelere dair 360 derece her yönden bilgileri okuyabilir ve üstüne kendi bilginizi üretebilirsiniz. Görüldüğü gibi mevcut evrenimizde de bir “seyyalleşme”, şeffaflaşma söz konusu. Her yanımız kameralarla gözleniyor ve biz de her yanı kameralarla gözleyebiliyoruz. Herhangi bir bilgiye ulaşmamız giderek kolaylaşıyor ve “kişisel veri” denen şey artık o kadar da “kişisel” olmuyor.
Kişisel verilerin kişiselliğini kaybetmesini, daha halka açık olmasını iyi bir şey ya da kötü bir şey olarak lanse etmiyorum. Sadece durum tespiti yapıyorum. Var olanı ortaya koyuyorum. Gidişatın yönüne geniş bir pencereden bakıyorum. Bu blog; genel anlamda hiçbir şeye iyi ya da kötü diye bakmıyor çünkü dualiteyi yıkmaya çalışan fakat “sistem” açısından dualitenin de gerekliliğinin farkında olan bir varoluşçu blog.
Günün sonunda, bilinçlerimiz daha çok veriyle genişlerken ve evrenimizi genişletirken; giderek gizliliğimizi kaybediyoruz.
Kolektif insanlık bilincini genişletmek adına daha çok içimizdekileri paylaşmalı mıyız yoksa bazı şeylerin kişisel kalması gerektiğini düşünerek sırlara, gizlere, perdeler örmeye devam mı etmeliyiz?
Kişisel verileri “kötüye” kullanacak insanlardan, topluluklardan bahsedenleriniz olabilir. Kişisel verilerimizi kullanarak reklamlarla ya da başka medya organlarıyla bizi manipüle etmeye çalışıyorlar diyebilirsiniz. Ki doğru da. Peki biz de onların kullandığı yöntemleri kullanamaz mıyız? Verilerimizi “iyi” bir amaç için açığa çıkartamaz mıyız? Bilgilerimizi, bildiklerimizi duvarların arkasından çıkartıp özgürce paylaşamaz mıyız? O zaman iyi ve kötü daha adil bir ortamda karşı karşıya gelmez mi? Ve böylece dengelenip birliği, bütünlüğü oluşturmaz mı? 🙂
Bu blog zaman zaman kimsenin yazmadığı, anlatmadığı, bazı yorum yazanlarca “cesur” diye ifade edilen yazılar paylaştı. Belki bazı yazılar kimilerince herkese açıklanmaması gereken, sadece bazı kişilere açıklanabilecek bilgilerdi. Fakat ismi “Zamanın Ötesi” olan bir blogtan da zamanın ötesinde davranışlar beklenirdi.
O nedenle siz de zamanın ötesinde düşünerek kendinizi daha cesurca ifade edebilir, kolektif insanlık bilincini daraltmaya, gizlemeye, manipüle etmeye çalışanlara karşı düşüncelerinizi istediğiniz mecrada cesurca paylaşarak savaşabilirsiniz.
Böylece o ulaşmaya çalıştığınız, dualar ettiğiniz birlik bilincini bizzat yaratabilir, bilgiyi; hatta belki de zamanla maddeyi daha “seyyal” hale getirebilirsiniz. 🙂
Duvarları kırarak. Boyutları aşarak…
Zamanın ötesinde görüşmek üzre. 🙂
Hep birlikte.
Bu ayki patreon destekçileri: Ufuk Egemen, Selami Varol Destekçilere Zamanın Ötesi’nin sonsuza dek internette var olabilmesi için verdikleri katkıdan dolayı çok teşekkürler.
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Artık bu eşzamanlı duruma saşırmaktan vazgeçmeliyim. Bu ay Blogumdaki
Yazdiklarin son üç yazımın içeriğinin toplamı. Geçenlerde duyduğum bir tamlama ilginç gelmişti bana. “ayna duvarlar”dan oluşan bir odada yaşıyoruz ve çevremizdeki herkes bize benziyor, demişti konuşmacı. Bu bir gerçeklik mi yanılsama mi
Bilmiyordum, uzun süredir yazınsal ya da okuma anlamında bir şey yapmıyordum. Bakayım yazılarınıza. 🙂
Elbette, Richard Bach’ın “BİR” adlı romanı bu ayna ve benzeme olgusunu çok güzel anlatır.
Aslında herkesin “BİR”‘in yansıması olduğunu bilim dahi kanıtladı malum. O nedenle evet şaşılacak şeyler değil aslen. Yine de bu ufak hayretler yaşamın güzel bir duygusu. 🙂
Işten emekli olmanın en güzel yanı bu olsa gerek. Ben de sadece okuyorum ve yaziyorum
Bu boyutu hakikat sananlara, örtü aslında maskeleri, yalanları, ilüzyonları, kurdukları sahte cennet mekanları. Mesafe, duvarlar yıkılmak için kuruldu belki de bu boyutta.
İronik gibi gelse de aslında dijital dünyaca yıkılmaya zorlanan duvarlar aslında sahte olanlar değil mi? Belki insan bilinci bu değişimle, bu ortaya saçılanla önce kurduğu sahte dünya ile yüzleşecek, duracak ve belki duvarlarını yıkarak içine dönecek. Maskeler düşecek. Bu boyutsal mesafelerden ve duvarlardan arınmaya başlayan bilinç, bilgiyi açığa çıkarmaya başladığında da sen, ben, mekan, zaman kavramları erimeye yüz tutacak. Bilgi, aşk ile suretlerin içinde bir olacak. Bilgi ile sevi birleşip tam olacak.
Ürktüğümüz yapay zeka belki de bizi yalan dünyalarımızı terk etmeye zorlayacak. Ve dünyasal zaman içinde insan hakikatini bulma yoluna bu şeffaflıkla yol alacak ve hem kendi yalan dünyasını hem yapay zekayı alt edecek. Bilinmez.
Belki de bazılarının ” dünya yeni bir oluşuma gidiyor ” dediği budur.
kim bilir?
Benzer bir tarafsız bakış açısındayım. Değerli katkın için çook teşekkürler. 🙂
İnsanların “Bunlar kötü emeller içinde, kötücül amaçlarını gerçekleştirme peşinde” dedikleri birimler gerçekten de kötücül amaçlarla yaptıkları şeyleri yapıyor olabilirler ama büyük çerçevede belki de farkında olmadan evrensel bir denge değişimine yol açıyorlardır. Bize düşen gidişatın yönüne bakmak. Dünya nereye gidiyor? Ve yazımda da belirttiğim gibi daha şeffaf bir yere gidiyor. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi bilemem. Keza iyi kötü de nerden baktığına göre çook değişiyor. 🙂 yine de bunların tartışılması güzel.
ARAF:ZERO nickini tercih etmeye karar vediğim an arafta olduğumu hissettim))evett öyle bir alandaydım ki kendimi çıplak ve utanır hissetmiştim((çok tuhaftı anlık düşüncelerimin nefsim ile bilgiye dönüştüğünü ve okunup göründüğünü ve bu idrakte anlıyorum dinin metafizik kavramlarla anlatmak istediği bilgiyi bilimin somuta döküp kanıtlamasını;öyleki bu sistemin güzelliği şeffaflık ve sır diye birşeyin olmaması,idrakimizin yetmediği alanın sır olarak kalması gibi.gözleyen ve gözlemlenenin birbirlerine ayna olması o anda dualitenin ortadan yok olup birbirini tamamlaması gibi burada tüm model bir bütündür ve kendisine göre eksizsizdir ve buradaki ufak bir değiştirme tüm hogrofik yapının değişmesine neden oluyor gibi…yani gerçekte evren yoktur,gerçekte var olan bu görüntüleri ve sesleri sürekli olarak oluşturan ve algılayandır
“İdrakimizin yetmediği alanın sır olarak kalması gibi.” Demişsiniz. Evet tam olarak bu aslında mevcut durumumuz. Fakat bazen kendi ellerimizle sırlar yaratıyoruz. Oysa eğer elimizdeki veri başkasının başka idrakler yaşamasını ve bilincinin genişlemesini sağlayacaksa paylaşılmalı. 🙂
Aslında paylaşılıyor fakat ön yargılarımız,alışık olduğumuz düzen idrakimizin önünü sürekli kapatıyor ve o çember içerisinde düzenimizi bozmayacak şekilde gelişimler gösteriyoruz
Toparlanmanıza sevindim.
Durduğum noktadan bakınca dürüstlük ve şeffaflığa bir çağrı olduğunu görüyorum. Ancak böyle olmayı tercih etmek istemeyenler yahut kendine dönmeyenler için korku dünyasına entegre olmak şeklinde gerçekleşecek gibi duruyor. Sanki cennet ve cehennemin sınırları net bir şekilde belirleniyor.Yapabileceğimiz en güzel şeyin, dayatmadan, deneyimlerimizi paylaşmak ve bildiklerimizi hal edinmek olduğuna inanıyorum.
Kolaylıklar dilerim 🙂
Kesinlikle. O kelimeyi kullanmadım ama arka planda bir korku dağı var bu kişisel verilerle ilgili insanlarda. O korku dağını aşmak gerekiyor. Eylemlerimizi korkuyla yapmamalıyız. Ya bizi dolandırırlarsa diye evden dışarı çıkmamak gibi bir şey bu kişisel veri korkusu. Onun yerine bizi korkutanların tekniklerini kullanabiliriz. Yani elimizdeki pozitif verileri yani bildiklerimizi, idraklerimizi paylaşabiliriz. Bilinç böyle böyle genişler. Korku dağları da yıkılır. Çünkü korkulacak bişi kalmaz. Keza sır, gizem ve duvarlar bazen korku yaratmak için sistematik olarak kullanılır.
Merhabalar; Gezegenimizde varlığının tam zamanını bilmesekte insanlığın ilk atası olduğunu düşündüğümüz adı her neyse Homosapiens ,Adem ,Homo erectus ,Neandertal ,İnsanı ona verilen en değerli birinci iç güdü hayatta kalmak ve ikinci içgüdü neslin devamını sağlamaktı.
Zamanımızdaki modern insan olana dek çok korkular ve acılar yaşadı şimdi bunun bu yazınızın konusu ile ne ilgisi var diyenler olacaktır.
Aşağıdaki satırlarda açıklayacağım ,önce ne olduğumuzu nasıl bir bedene sahip olduğumuzu ve onu harekete geçiren enerjiye ,güce sisteme bakmamız lazım.Siz söylemeden ben söyleyeyim günümüzün modern insanı bunları bilmiyor mu? Evet bana göre ambalajın büyük bir bölümü olan karbon moleküllerinden oluşan organik bedenin büyük bir bölümünün çalışma prensiplerini öğrendi. Ama adını kimilerinin reddettiği kimilerinin kabul ettiği kimilerininde yaşamın enerjisi dediği “RUHSAL” beden kısmı bilinen beşbin yıllık tarihimiz boyunca filozoflar ruh bilimciler peygamberler tarafından farklı şekilde tarif edildi.Eğer yeterli olsaydı bu gün hala bu satırları yazmıyor olacaktık.
İzninizle bende naçizane gezegende bulunma süremden dolayı yaşadığım tecrübelerimden oluşan çıkarımlarımı paylaşmak istiyorum.
Urfa göbekli tepe insanlık tarihinin beşbin yıldan ötesi olduğunu bize artık söylüyor.Yukarıda bahsettiğim gibi modern insan bu güne dek çok korkular yaşadı hayatta kalabilmek için ,bu günde yaşadığımız gezegenimizdeki varlığımızı ciddi şekilde tehdit eden Covit 19 gibi henüz ne nasıl olduğunu bilmediğimiz bir ölümcül tehlikeyi deneyimliyor .İşte insanlığın hem gelişmesini hemde hızlı bir şekilde eski deyimle tekamül yeni deyimle versiyon atlamasını sağlıyor.
Atalarımızın yaşamları boyunca deneyimlediği ve dna yoluyla bizlere aktardığı negatif tecrübeler zihnimizin birinci dercede güncellediği anılarımızdır.Zihin son derece güçlü bir çalışma sistemine sahiptir onu kendi haline bırakamayız aksi halde kontrolu ele geçirdiğinde korkularımızın yönettiği bir kukladan ibaret oluruz.
Sevgili Ahmet;
son yorumunda bahsettiğin gibi atalarımızın bize aktardığı en büyük miras korkudur ve çok güçlü bir enerjiyle çalışır çünkü yazımın başında bahsettiğim iki önemli içgüdü bizim hayatta kalmamız ve neslimizi devam ettirmemizi sağlayan korku ile tetiklenir.Büyük iskender “Korkunu fethet ; sana söz veriyorum dünyayı fethedeceksin.” demiştir. Korkularımızı yenerek ruhumuzu , yada bedenimizi çalıştıran enerjinin gücünü neler yapabileceğini nasıl mükemmel bir sisteme sahip olduğumuzu ,sonsuzluğu fark edebiliriz.
Yaşam sonsuzdur ,ve sadece BİLİNÇ vardır.Yükselmemizi sağlayan sahip olduğumuz beden gezegene aittir ve bize sadece bilincimizi yeterince yükseltebilmek için gereklidir.
Bir bilge” Yaşarken hata yapmadıysanız hiç bir şey öğrenmemişsiniz” der o zaman yaşamda iyi ,kötü ,güzel ,çirkin ,katil hırsız , mikrop ,virüs , olmak zorundadır ve biz tüm bu yaşamları deneyimlemek durumundayız bu yükselmek ve farkında olmak için gereklidir.Gezegende varolan ve atomları olan her şey bütüne dahildir yani “BİR” dir bedenimizdeki organlar gibi bağırsaklarımız bizim tanımlamamıza göre dışkı içerir ama son derece gereklidir ,milyarlarca mikro organizma içerir son derece önemlidir onlar olmazsa çürüme ve aynı zamanda büyüme ve gelişme olmaz bitkileri içeriğindeki azot gibi gübre olarak geliştirirken bizim yediklerimizide çürütür.Yani insan tek başına bir dünyadır ,içimizdeki çelişkiler zıtlıklar nasıl gerekli ise gezegendeki tüm formlar ve bilinç düzeyleri bize uymasa bile gereklidir.
Ben kimim ile başlayan soruyu kendimize sorarak yola çıkabiliriz.Cevaplar bu talep ile birlikte siz hazır olduğunuzda gelecektir .
Çünkü biri oluşturan bütün parçalar biri diğeri ile iletişim halindedir yeterki siz talepte bulunun ,iletişim sahip olduğunuz mekanizmalar tarafından doğru frekanslar gönderilerek sağlanır ,işte eş zamanalılıklar mucize oluşumlar adına tesadüf dediğimiz bilincimizin bize hazırladığı oluşumlar böyle gerçekleşir.Yeterki gezegene hangi ruh halini deyimlemek için geldiğinizi fark etmeye çalışın.Yani sevgili dostlar kötü adamlar ,kötü virüsler ,kötü devlet yöneticileri ,hastalıklar ,bilim adamları , sanatçılar , kahramanlar ,zihinsel engelliler , kendimizi anlatamadıklarımız ,aşk , kin , nefret , dindar ,din tüccarı ,ateist ,deist hep olmak zorundadır insanlığı gelişip yükselmesi ve deneyimleyerek farkında olması için. her zaman verdiğim bir örnekte olduğu gibi, yaşam domino taşlarıyla döşenmiş bir resim gibidir tüm taşlar biri diğerine dokunma mesafesinde dizilmiştir ,her taş olması gerektiği yerde ve bir diğeriyle eş değerdedir çünkü hangi taşı yerinden alırsanız resim tamamlanmaz ve eksik kalır ,yani bir insan ne kadar değerli ise bir karıncada yada bir virüs de o kadar değerlidir. Yani KENDİMİZİ SOYUTLAMADAN BİRE DAHİL OLDUĞUMUZU BİLİRSEK ARADAKİ MESAFE BAĞLANTI HİÇ BİR ZAMAN SORUN OLMAYACAKTIR.
Eskiler kıyamet zamanı ile ilgili kurt ile kuzu bir arada yaşamaya başladığında olacaktır derdi. Kurt ile kuzu biri diğerinin zihnini okuyabildiği zaman ancak bir arada olabilir.Bu da bilincin yükselerek telepati ile zihin okumaya başlaması demektir.O zaman kimse bir diğerine yalan söyleyemeyecektir kimse kendini gizleyemeyecektir ,bunu bu günde gezegende başarabilen bilge insanlar mevcuttur ,bizler ise farkında olmadan zaman zaman bu niteliğimizi kullanırız adına eskiler “hissi kalbel vukuu” der yada birini düşünürüz o bize telefon eder gibi.Benim evlatlarıma sürekli verdiğim bir telkin vardır alnınızda düşüncelerinizi gösteren bir ekran varmış gibi yaşayın dünyanın en özgür insanı olursunuz.
Bu bloğun bilimsel kavramların dışına çıkmayan açıklamalar ve yazılar içerdiğini biliyorum bu yazdıklarımı hepsinin bilimsel açıklamaları vardır ama burada yazmak sanırım zor olacaktır.Karşı fikirli dostlara saygıyla.
Çok büyük bir zevkle okudum. Elinize sağlık.
Çok teşekkür ederim ilginiz için . 🙂
Bu boyutta var olduğumuzda alanen şeffaf verileri (veri daha belirgin hale gelmeden)filitreden geçiren bir sistem olmalı (faydalı faydasız )hesaplamayı çok hızlı bir şekilde yapmalı(faydasızın üstünü örtmeli)ki sistem sürekli şenlerle dolu olmalı…yani dualite kavramı tek algısı ile devam etmeli,daha iyi olmazmı?sürekli kusursuzluğa doğru yol alırsa enerjinin frekansı inceldikçe incelir ve zamanın ötesine varılır))
Aslen temel gidişat da o yönde. Yani dualiteden tekilliğe gidiş… Keza evrenin yapısı da böyle. Malum big bang yani tek bir tekillil noktasından (basitlik, sadelik, şeffaflık) geldik. Giderek daha kompleks bir evrene ve hayata verildik. (çokluk, kaos) bu bir pin pon topunun sıçrayış patterni gibi olduğu için tekrar o basit, sade tekilliğe ister istemez geri döneceğiz. Fakat bunu bilinçli yapmak ile kendiliğinden olması arasınds bariz fark olacak. 🙂
Bilgeliği
okyanusa daldırdığın kabın içinde görünenden ibaret sanıp, bilmek
Aklı
Bir uçurumdan aşağı düşerken tuttuğu dal zannedip, anlamak
Doğruyu
Çölde su ararken kaybettiğini düşünüp, aramak
…..
İnsanın kendine yaptığını başka hiç bir şey yapmamıştır
Tüm gerçekleri ancak,
Hakikatin
Zaman giysisine bürünüp yokluktan varlığa dönüştüğünü fark ettiğin AN da bulacaksın.
İşte o vakit seyre dalacaksın.