Korku en temel duygularımızdan, iç güdülerimizden biri olarak kendimizi bildik bileli orada bir yerde uykuda duran, yeri gelince saldırıya geçen bir hayvan gibidir. Gelin görün ki o hayvanı besleyen de bizizdir. Hayvan benzetmesi boşuna değildir. Korku hayvanlarda da bulunan kendini koruma iç güdüsünün bir uzantısıdır. Lakin kendini koruma aslında motor hareketlerimizden biri olan refleksler sayesinde de gayet sağlanabilen bir şeydir. Yani insan ya da hayvan korkmadan da kendini koruyabilecek refleksif güdülere sahiptir. Korku burada sahibine saplanıp orada büyüyen bir asalak gibi kendini gösterir. Bu bağlamda korkuyu neredeyse canlı bir organizma gibi düşünmek yanlış olmayacaktır…
Korkuyu biz besleriz dedik. Peki neyle besleriz? GELECEKLE! İlginç değil mi? Anlatayım… Diyelim ki yarın bir iş görüşmeniz var. Yarın ne olacağı hakkında endişelisiniz. Görüşme esnasında sorulara doğru cevap verememekten ve heyecanlanmaktan korkuyorsunuz. Olacak şeyler yarınla ilgili yani şu an burada olmayan şeylerle ilgili ama korkuyu şu an burada yaşıyorsunuz. Korkuyu iş görüşmesine kadar yaşamaya devam ediyorsunuz ve kendi kendinize telkin yapar gibi kendi kendinizi tetikliyorsunuz iş görüşmesi esnasında. Ya da gece elektrikler kesildi ve evde tek başınıza zifiri karanlıkta kaldınız. Karanlık en derin temel ortak korkumuzdur. Çünkü karanlık demek geleceğe dair belirsizliğin bizzat sembolik ifadesi demektir. Belirsizlik korkutur. Karanlıkta tek başınızasınız ve korkuyorsunuz. Bu sefer korktuğunuz belirli bir şey bile yok. Çünkü birazdan neler olabileceği konusunda belirsizlik var. Her şey olabilir karanlıktan her şey çıkabilir,olabilecek olasılıkları düşünüp korkuyorsunuz. Oysa tam o esnada o anda olsa idi zihniniz, o esnada o anın içerisinde gelecek olmadığı için ne yarınki iş görüşmesi olacaktı şu anınızın içerisinde ne de karanlığın içinden çıkabilecek şeyler olacaktı. Sadece karanlık olacaktı ve sadece karanlıkta durup o anı düşünmek yani aslında hiç bir şey düşünmemek ne kadar zor bir şey olsa da bunu başarabildiğinizde içinizdeki o hayvanla savaşıp onu yendiğinizi hissedebilirsiniz bizzat. Çünkü o hayvana yani korkuya gelecek, geleceğe dair öngörüler düşünceler vermediğinizde anında aç kalıp yok olur.
Kaygı dediğimiz olgu bir duygu durumudur ve duyguların enerjisi de düşünce enerjisiyle aynıdır. Yani bir şey düşünmekle bir duygu hissetmenin fiziksel enerji türü aynıdır. Eğer gelecekle ilgili bir durum hakkında düşünceler üretmeye başlarsak bu düşünce enerjileri duygu enerjilerini de tetikleyip kendi vücudumuzun kimyasını yine kendi kendimize değiştirmemize yol açar. Anda kalıp, anın farkında olur ve geleceği düşünmezsek, anı yaşayabilirsek o anın içinde olduğumuz koşulları düşünürüz. Mesela şu an oturmuş yan da uzanmış bu yazıları okuyorsunuz belki elinizde bir kahve fincanıyla belki de masaya kolunuzu yaslamış şekilde. Şu an her şeyi bırakmış ve internetin kuytu köşelerinde kalmış sıradan bir blogu okuyorsanız demek ki pek de sorun yok demektir 🙂 Hatta şu an harika olmalı, çünkü şu anın içerisinde olumsuz hiç birşey yok. Şu an tam da şu an güzel ve korkacak hiçbirşey yok. Güvendesiniz. İşte bu anlayışı sergilediğinizde her an korkusuz ve huzurlu geçecektir. Kolay bir şey değildir ama astım hastası birinin kriz geçirdiğinde nefes spreyi almasına benzer siz de kaygı ve korku hissettiğiniz anlarda şu anınıza odaklanabilirseniz en azından olmayan sanal bir şey yani gelecek yüzünden boşu boşuna kendinizi hırpalamamış olursunuz.
Peki geçmiş insanda hangi duygu durumlarını yaratır? Nedir bu olmayan sanal şeyler yüzünden çektiklerimiz? 🙂 Bir sonraki yazımızda…
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
ellerine sağlık öğretmen bu yazının yorumsuz kalmasına gönlüm izin vermedi 🙂
Eyvallah 🙂
“An’ı yaşamak” ve “an’da yaşamak” kavramları birbirleriyle çok sık karıştırılıyor. “An’ı yaşamak” ; “Gününü gün etmek” , oysa ki “an’da yaşamak” farkındalıkla ilgili diye düşünüyorum. Bloglarınızı okumaya yeni başladım. Sanırım devam edeceğim.
İlginiz ve katkınız için çok teşekkürler 🙂 Aslında anı yaşamak da farkındalıkla ilgili ama dildeki anlam evrimleşmesi sonucu bu minvalde algılanmaya başlandı o nedenle farkı belirtmek ve vurgulamak için ne yazık ki an’da yaşamak diye ayrıyetten söyleme gereği duyuyoruz. Bu tıpkı sevgi kelimesinin bile yozlaşmış olmasına benziyor. Sevginin karşılıksız olduğunu belirtmek için koşuksuz sevgi diye bir başka tamlama kullanmak zorunda kaldık. Oysa sevgi zaten koşulsuzdur ama kavramların içi boşalıyor. İyi okumalar diliyorum ve katkılarınızı bekliyorum 🙂
yazınız güzel olmuş,emeğinize sağlık 🙂
Tum yazilarinizi severek okudum, verdiginiz bilgilere tesekkur ederim.
İlginiz ve beğeniniz için çok teşekkürler 🙂 Rica ederim, asıl ben teşekkür ederim. Yazılanlar okuyucusuyla anlam bulur.