Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır…
Hermes Trismegistus
Kuantum Fiziği ve Gündelik Yaşam
Kuantum dolanıklık nedir? Kuantum dolaşıklık hayatımızı nasıl etkiler? gibi sorulara yanıt arayacağımız bu yazıyla birlikte tüm evrene ve gündelik yaşama bakış açınız kökten değişebilir. 🙂 Her gün yatağımızdan uyanır, yüzümüzü yıkar, kahvaltımızı yapar, işe gideriz. Etrafımıza bakar ve maddeler görürüz. Her şey ne kadar nettir, her şey ne kadar somuttur. Her şey ne kadar mekanik, ne kadar basit… Üzerimize gelen bu somut imgelerden, maddelerden sıyrılıp daha fazlasını düşünmek ve inanmak zor bir eylem gibi görünüyor. Çünkü günlük hayatta inanmaktan çok bilme eylemini gerçekleştiriyoruz. Oralarda bir yerlerde bu somut maddelerin ötesinde zamanın ve entropinin yıkıcı etkisinden kurtulabilmiş bir hayat olduğuna inanmak bir peri masalına inanmaya benziyor. O nedenle soyut felsefeyi bırakıp tekrar bilimsel gerçekliklere döneceğiz bu yazımızda. Bunun için de hayatı şu an gördüğümüz şekliyle değerlendirmeye devam edeceğiz ama sadece biraz daha yakınlaşacağız. Birazdan kastım maddenin en küçük yapı taşının yani atomun da milyarlarca kat altında bir küçüklüğe ineceğiz. Tavşan deliğinden atlayıp kuantum dünyasına gireceğiz…
İnsanoğlu kendi varoluş tarihi boyunca bir şeyleri anlamak için en kaba yöntemi yani parçalamayı kullanmıştır. İlk atalarımız taşları birbirine vurarak parçalamış ve daha küçüğüne ulaşmaya çalışmıştır. Karnı aç bir aborjin ilk kez bir bal kovanıyla karşılaştığında onu parçalayıp içinde ne olduğunu anlamak istemiştir ve bu iç güdüsel hareketiyle karnını doyurmuştur. Günümüzde durum daha farklı değil. CERN labratuarlarında atomları kafa kafaya ışık hızında birbirlerine çarpıştırarak parçalayıp içinde ne var öğrenmeye çalışıyorlar. Asıl amaç elbette bu mekanizmanın işleyiş şeklini anlamaya çalışmak. Çinliler tersine mühendislik diye bir şey yaparlar malum… Yeni çıkan bir teknolojik ürünü parçalayarak devrelerin nasıl yapıldığını öğrenip bir kopyasını yaparlar ve çin malı olarak piyasaya sürerler… Komple bilim dünyamızın da şu an yaptığı şey bunun aynısı. Maddeyi parçalayarak içinden çıkan verileri kopyalayıp yeni teknolojiler üretiyoruz. Mesela kuantum kilitlenmesi diye atom altı parçacıkların bir davranışı keşfedildi ve bu kopyalanarak nesneleri havada uçurma teknolojisi geliştirildi. Şu an prototip aşamasındaki çalışma 2 yıla tamamlanmış olacak ve Geleceğe Dönüş filmindeki Martin’in uçan kaykayı gerçek olacak. Zaten tüm teknoloji denen şey doğayı taklit yoluyla üretilegelmiştir. Sonar teknolojisinin yarasaların gece uçarken ses dalgaları yayarak yönlerini bulma yeteneklerinden geliştirilmesi gibi…
Peki bugün geldiğimiz nokta nedir? Maddenin nasıl işlediğini çözmeye başladık mı? Kuantum teorisi der ki; her şey birbiriyle bağlantılıdır. Her şeyin özü aynıdır. Sanki aynı parçalardan oluşan sonsuz sayıda lego parçasının oluşturduğu sonsuz olasılıklı şekiller gibi. Dahası bunlar hem parçacık hem de dalga olma özelliğine sahip. Öyle bir olgu ki bu zihinde tasavvur etmesi bile güç. Bir mahallede oturan bir adamın hacmen tüm mahalleyi kapladığını söylemeye benziyor bu. Oysa adam sadece evinde oturmaktadır ama iddia edilen şey tüm mahalleyi kapladığıdır. Sağduyu bunu idrakte güçlük çeker ama bunu düşünmeye çalışmak bile bazı zihinsel tabuları yıkabilir.
Şaşırmaya devam edelim. Bu yapı sadece hem parçaçacık hem de dalga davranışı göstermekle kalmaz aynı zamanda da yoktur… 😀 Şaka yapmıyorum, ışık hızından daha hızlı bir şekilde var olup yok olmaktadır maddenin özünü oluşturan yapı. Yani hem var, hem yok, hem bir demir bilye gibi parçacık hem de bir radyo frekansı gibi dalga olan absürt bir şeyden bahsediyoruz. Bu öyle bir yapı ki evrenin her yanına homojen yayılmış. Aynı boşluk gibi. Boşluk her yerde vardır. Kuantum teorisi der ki boşluk diye bir şey aslında yoktur. Gece yıldızlara baktığınızda gördüğünüz o karanlık uzay boşluğunda aslında gözle göremediğimiz parçacıklar var olup yok olarak kuantum durumları geliştirirler. Öyle bir hızdır ki bu yok olan bir kuantum durumlu parçacığın yerine aynı anda bir başka kuantum durumlu parçacık gelir ve böylece boşluğa mahal vermeden yer değişimi gerçekleşir. Sadede geleyim… Bu yapı bu haliyle absürt gelebilir ama etkileri büyük hatta gözle görülürdür.
Kuantum Dolanıklık Nedir?
Kuantum dolanıklık birbirlerinden tamamen ayrı uzakta iki atom altı parçacığın birbirleriyle ışık hızından hızlı bir şekilde iletişim kurmasına denir. Bu Einstein’in ışıktan hızlı bir şey olamaz görüşüne terstir ama Einstein’in de en büyük handikapı buydu zaten. Ölüm anına kadar bu konu zihnini kurcalamıştı. Aslında Einstein’in görüşüne şu bağlamda uyumlu: Einstein madde ışık hızında var olamaz diyordu ki bu doğru artık madde formunda bulunamaz o hızda. Ama ışık hızından daha hızlı hatta aynı anda hareket eden bu parçacıklar için madde diyemeyiz zaten. Bu başka bir form… Kuantum dolanıklık bize birbirinden binlerce kilometre uzaktaki şeylerin birbirleriyle aynı anda etkileşime geçebileceklerini söyler. Bu da pek çok çağrışım yaratır zihnimizde… Mesela kelebek etkisi! Dünyanın bir ucunda kelebek kanat çırpsa diğer ucunda fırtına kopabilir der kelebek etkisi teorisi. Çok sevdiğim “Magnolia” adlı filmde Meksika’nın ücra bir köyünde yumurta kaynatan bir adamın tenceresinden çıkan buhar sebebiyle hassas bir denge durumunda olan havadaki nem durumunun çok az farkla değişmesi sebebiyle aslında yağmayacak olan yağmurun nasıl yağdığı çok güzel anlatılır. Kuantum dolanıklık davranışı bu etkiye benzer. Hani şu meşhur aklınıza biri gelince araması ya da sizi ziyarete gelmesi fenomeni… İşte bunu bile kauntum dolanıklıkla açıklayabiliriz. Aslında siz düşündünüz diye aramıyor. Arkadaşınız sizi aramaya karar veriyor, aklından geçiriyor. Düşünce de bir kuantum durumlu parçacıktır. Bu kuantum durumunu aranızdaki bağ sayesinde ışıktan hızlı bir şekilde size iletiyor farkında olmadan. Sizin de aklınıza durduk yerde siz düşünmezken arkadaşınız geliyor ve biraz sonra da sizi arıyor. Ben İzmir’deyim ve Ankara’daki bir arkadaşıma bir imge göndermiştim zihnimden ve o da bilmişti. Bu parapsikoloji değil, kuantum fiziği…
Şöyle düşünün… Biraz soyut bir örnekleme olacak ama emin olun en iyi anlatımı bu şekilde yapabileceğim: Sonsuz bir okyanus var. Bu okyanusta sudan başka hiç bir şey yok. Su belirli bir noktada bilinçleniyor ve sonsuz suyun içinde ufak bir kütle su belirli bir yöne akıntı yapmaya başlıyor. Durgun suyun içinde sadece bir avuç kadar olan su kütlesi ilerliyor. Daha sonra bu su kütlesi atomların sıklaştırarak sertleşmeye, bir buz kütlesine dönmeye başlıyor. Böylece suyun içinde atıyorum küp şeklinde bir buz kütlesi meydana geliyor. Aslın bu katı kütle sıvı suyun sadece atomlarının sıklaşmış hali ama ondan farklı görünüyor. Sanki ondan ayrıymış gibi.. Oysa özü aynı. İşte bu kuantum durumlu parçacıkların çalışma sistemi de böyle. Kendilerini istedikleri şeye dönüştürebilirler. Ama halen özlerini kaybetmezler ve diğer tüm parçacıklarla etkileşim içinde kalmaya devam ederler. Çünkü aslında diğer parçacık diye bir şey yoktur. Sadece 1 tane vardır… Baş döndürücü ve mide bulandırıcı bir bilgi değil mi… 🙂
Şöyle bir teori geliştirebilir miyiz o zaman? Her şey birbiriyle etkileşim içerisinde. O nedenle bir parçacağın durumu belirlendiğinde diğerlerinin de durumu belirleniyor ve bu belirleme kuantum fiziğinin temel postülalarından biri olan gözlemci sayesinde oluyor. Yani insan gözlemleyince ya da o duruma karar verince sonsuz olasılıklı durum tek bir gerçekliğe indirgeniyor ve olay gerçekleşiyor. Yani insan bilinci, insan kuantası, insan iradesi… Adına her ne derseniz diyin, insan bu durumu belirleme kabiliyetine sahip. Dahası nasıl belirleyebileceğini de seçebiliyor. Yani düşüncelerimiz gerçekliği yaratıyor. Daha doğrusu kendi gerçekliğini seçebiliyor. Bir insan bir şeyi kaybetmekten çok korkar, kaybedeceğim diye kuruntu yapar ve kaybeder. Çünkü o kuantum durumuna odaklanmış ve kendisi için onu seçmiştir. Ya da tam tersi olumlu şeyler düşünülerek olumlu etkileri de kendimize seçebiliriz.
Kuantuma giriş niteliğindeki bu yazı hakkında sorularınız olursa yazmaktan çekinmeyin, sıkmamak adına uzatmadım ama bu konu çok daha derinleştirilebilir bir konu ve ileride kuantum dolanıklık ve ritüel arasındaki ilişki üzerine bir yazıyla bu konuyu deşmeye devam edeceğiz.
Kendi gerçekliğinizi yaratırken ne istediğinize dikkat edin, gerçekleşebilr… 🙂
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Bu durumda Kopenhag teorisi geçerli mi? Gözlemci deneyi etkiler mi?
Etkilemekle kalmıyor, direkt olarak belirleyebiliyor. Bu konuda yazilmiş pek cok araştirma okudum bunlardan biri “niyet deneyi” adli kitap, digeri de “varligin metafizigi” cok farkli deneyler bu olgunun varligini kanitlamis durumda. Artik bilim adamlari var mi yokmuyu degil, bunu nasil kullanabilirizi arastiriyorlar 🙂 Kitap demisken tavsiyeniz uzerine Richard Bach’ın “Bir” Kitabini okudum, ‘bir’ solukta bitti! 🙂 Cok tesekkurler tavsiyeniz icin, benle ayni şeyleri dusunen baska insanlar da oldugunu gordum kitapta 🙂
Önerilerinizi kütüphaneme ekleyeceğim 🙂
“bir” 20’li yaşlarımda okuduğum zaman “sonsuzluğun soluğu” gibi gelmişti 🙂
Dİkkat ettinizmi bilmem, bilim adamları kuantum hakkında Konuşurken ne kadar ciddi görünselerde ona olan hayranlıklarını gizleyemezler, heyecanlanır ve ne kadar uzman olursa olsunlar kuantum fiziğine her seferinde kendileri de şaşırırlar. Benim dayanamadığım husus, Bilim adamlarını bile böyle serseme Çeviren bu oldukça meşakkatli bilim dalını cümle alemin çekim yasası ile bağdaştırmasıdır
Aslına bakarsanız çekim yasası ve kuantum dolanıklık aynı şeyi söyler. Bilim bazı bilimsel gerçeklikleri deney ve gözlemle keşfetmeden önce de insa bu keşifleri içgüdüsel olarak hissedebilir. Einstein in bir sözüyle örneklendirelim: “İnsanoğlu; ağzından çıkan cümlelerin, beyninde çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp, tekrar onlara geri döndüğünü bilse, çok daha dikkatli olurdu.”
Ya da bir olguya yeryüzünde binlerce ad verilmesi de buna örnektir. Aşk çoğunluk için ruhsal bir deneyimdir, bazı bilim adamlarınca feramon denen bir hormonun salgılanmasından ibarettir, fizikçilere göre aynı dalga frekansındaki iki insandır… ama belki de hepsi de doğrudur.
benim söylemek istediğim kuantum fiziğinin bu kadar basite indirgenmesinin ve çekim yasasından ibaret sanılmasının yanlış olduğu.
Einstein biliyorsunuz ki kuantumun hem bilim çevrelerince hemde sıradan insanlarca kabul görmeyecek kadar muhteşem ve karmaşık bir yapısı olduğunu anlayıp kuantum fiziğinin ortaya çıkışı, incelenmesi ve kitlelere tanıtılması çalışmalarında beraber yola çıktığı arkadaşlarının karşısında farklı bir duruş sergilemiştir.
Klasik fiziğin neredeyse tüm açıklarını kapatan böyle muazzam bir bilim dalının sırf, evrene mesaj gönderdim yaşasın iyiki kuantum var o herşeyi halleder anlayışıyla kafalarda yer etmesi tirajikomiktir.
Bakın o konuda yüzde yüz sizinle aynı fikirdeyim. Kuantumla yaşamak tarzı NLP kitaplarından nefret ederim. Bundan bile ticari bir meta üretildi. Kuantumu bilmek isteyen insan kesinlikle bilimsel araştırma kitapları okumalıdır ki bu tür kitapları varoluşçu kitaplar listesi blog gönderimde paylaştım. Ne yazık ki hayat böyle, her şey yozlaştırılmaya çalışılıyor. Kapitalizm yüzünden biraz da bunlar. Her şey bir tüketim malzemesine dönüşüyor. Ama yine de tamamen yozlaşmıyor kavramlar. Gerçek manasının idrakinde olan insanlar da hep var olacaktır.
dolanıklık teorisi nedir?
Kuantum dolanıklığın tanımını yukarıdaki yazıda detaylıca yaptım. Tam olarak öğrenmek istediğiniz nedir?
Gerçekten başarılı bir anlatım, yüreğinize sağlık..Biz sonsuz sayıdaki değişkenden müteşekkil olan kainatın nispi kesitleri üzerindeki parametreleri kullanarak hesaplamalar yapabiliyoruz.Örneğin bir bilardocunun daha topa vurmadan(doğru noktaya,doğru açıyla,doğru hızla ve hesaplanabilir sürtünme kuvvetiyle vurduğunu varsayarak) önce topun ne gibi fiziksel etkilere maruz kalacağınız %99,9 bilmemiz mümkün.Peki kainattaki tüm parametreleri hesaplamaya muktedir bir güç olduğunu varsayarsak ve bu onun fonksiyonlarından yalnızca bir tanesi ise , bu durumda bize hiçbirşeyin şaşırtıcı gelmemesi (dua etmenin, yeniden yaratılmanın, farklı enerjetik boyuttaki başka bir bilinçli yaşamın gayet normal karşılanabileceği vb..) gerekmez mi?
Dolanıklığı bir eşgüdümlü ilişki gibi algılamaktan ziyade tek liğe işaret olarak algılalamız gerekmez mi? Tek kaynaktan beslenen fonksiyonlar olduğu çıkarımı yapmamız yalnış olur mu?
İyi çalışmalar dilerim
Özgür Barış
Port Adabiyah / Egypt
İlginiz ve yorumunuz için teşekkürler Özgür Bey. Bu naçizane küçük blogum boyunca altını çizdiğiniz şeyi anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum esasen. Ne ilginçtir ki aynı cümleyi ben de kurmuştum, tüm bunlar varsa eğer buna şaşırmamak gerek, şaşırmak anlamsız diye 🙂 Nitekim şaşırmam da, ki bu bazen kötü bir şey insan arada bir şaşırma ihtiyacı da duyuyor 🙂 Tekillik kavramı işte biraz da bu, yazılarımda anlatmaya çalıştığım… Ama anlıyor, idrak edemiyoruz bazen. Şahsen tüm bunları sadece bilmek değil, yaşamak da isterdim. Bir olma halini hissetmek isterdim…
Güzel bir yazı teşekkürler, herşeyin aynı özden olduğunu anlattığınız okyanıs, buz örneği çok iyi olmuş. Fakat, Kuantum dolanıklık ile kelebek etkisinin bir alakası yok gibi geldi bana. Sonuçta kuantum dolanıklık eş zamanla etkiden bahsediyor, fakat kelebek etkisi aşama aşama olan birşey..
Beğeniniz ve değerlendirmeniz için çok teşekkürler 🙂 Aslında farklı dediğiniz şey algı düzeyinde. Kelebek etkisi alıgılanırken bir domino taşı gibi algılanıyor ama özde olan şey bir parçacığın verisi değiştiğinde paralel tüm parçacıkların da değişmesidir. Aslında atom altı düzeyde bu anlık olur. Ama bize yansımaları ardı sıra gibi gelir. Zaman ilüzyonu da böyle meydana gelir. Şöyle düşünün: bir atom bombası patladı diyelim. Bu anlık gerçekleşen bir füzyondur ama ay üzerinden bakan bir izleyici için bunun görüntüsü yavaş yavaş gelişen bir olay gibi görünecektir.
Doğru söylüyorsunuz bu açıdan bakmamıştım, güzel br yaklaşım, teşekkürler:)
Hocam kuantum dolaniklik anlatiminiz cok acik ve anlasilir ama bir hatirlatma yapmak istedim. Buzun su atomlarinin sikilasmasiyla oldugu orneginizdeki fiziksel benzetim hatasini duzeltmek isterim. Zira burasi oldukca bilimsel bir platform. Dogada Sadece su buz haline gectiginde atomlari arasi aciliyor ve yogunlugu sudan daha azaliyor. Oteki türlü buz suyun ustunde yuzemezdi. Zira su da hayatin kaynagi olamazdi. Bu tabiat ananin bur lutfu.
Düzeltmeniz için çok teşekkürler 🙂 Soyutu somut örneklem üzerinden anlatmaya ve bir kurgu oluşturmaya çalışırken bilimden kopmuşum 😀
Kuantum ve Kuantum dolanıklık muhabbetleri, muhakkak ki evrimsel bilgi birikimlerinin şanslarını kullanarak merakımızı gideriyoruz! Her hal gibi, kuantum dolanıklığı da göreceli! Dengeyi Sıfır noktası olarak gördüğümüzde biz bu noktada ki kuantum dolanıklığı ile her iki pozitif ve negatif kaymaların uç noktalarında ki dolanıklığın başka versiyonları ile karşılaşabiliriz! Yani sonsuz olasılıkların nirengi noktası dengedir! Dengeden uzaklaştıkça kazan çok daha kaynar veya donar! Aşağı mahzene yeni indik! Alacağımız çok yol var! Sezgilerimiz, iç dengemize de referans sunar! Yol açık, tartışmaları kutsuyorum. Tanrısallığımıza güvenelim! Teşekkürler
Çok teşekkürler katkılarınız için 🙂 Sezgilerimiz iç dengemize de referans sunar demişsiniz. Sezgiler konusunda noksan biri olarak bu sözünüzü açmanızı istesem? Nasıl kullanabiliriz bu yönde sezgileri?
Sezgi derin ve geniş bir okyanus potansiyeli gibi. Üstünde bir çok gemiyi barındırırız! Ermişlerin adı,sezgidir! Özgürlük karakteri, sezginin kaynağıdır! Bu şansımı kutsuyorum! Beynim, evrenin avam ofisidir! Beynimin en derinliklerinde kuantum haberleşmesi oluyor ve bir dikkat disiplini ile kanal buluyoruz! DNA larımız tüm yaşamlara kuantal haberleşme ile bütünün, birleşik alanın adıyla yerini buluyor! Tüm şeyler en alt seviyede bu haberleşmeyi zaten kullanıyor! Farkında olmak, özgürlük karakteri ile uzak farları açıyor, yolculuk başlıyor. Sezginin en uç noktasıyla bedenim arasında dengemi bulmama referans sunuyor! Şanslı olmak, çalışmak keşfetmekle emek bulur! Sezgilerimizle küresel kazalardan da kurtulacağımız bilinmeli ve en kutsal yanımızı geliştirmeliyiz! Teşekkürler
Teşekkürler. Sezginin önemini kavrıyor, kuantum evrenle arasındaki ilişkiyi idrak ediyorum ama pratiğe dökemiyorum.
kuantum fiziğine göre evrende herşey mümkündür olabilir bu da kuantum fiğini sempatik kılar insanlar deli gibi teori okuduğum zamanlarda aman ne olacak ki sanki diye eleştiriyor…ama biraz işi anlatınca ilgileri artıyor…tanrının formülü kitabını öneririm….size çok keyifli bi kitap
Merhaba,Cern de atomlar değil atomaltı parçacıklar çarpıştırılıyor (Bu yüzden adı Hadron Çarpıştırıcısı.Large Hadron Collider) .Atomun çekirdeğini oluşturan 2 temel parçacıktan biri olan protonlar 23 km.uzunluğundaki çarpıştırıcıda, ışık hızına yakın bir hızda birbirlerine doğru fırlatılıyor ve çarpıştıklarında neler olduğu hassas sensörler ile gözlemleniyor.
İlginiz ve düzeltmeniz için teşekkürler Tülay Hanım. Haklısınız ama mümkün mertebe sadeleştirerek anlatıyorum, yoksa elbette CERN’in teknik çalışma prensibi de yazılabilir ama burası yeri değil diye düşünüyorum.
Az önce kuantum dolanıklığı ve etkileri üzerine oğlumla konuşurken bildiğim kadarını anlattıktan sonra yanlış bir yorum yapmış mıyım diye bakarken rastladığım yazınızı sade bunaltıcı bilimsellikten uzak, esası kapsar oluşu nedeniyle çok sevdim. Elinize sağlık. 1970 ler de Bilim teknik dergisi ile tanıştım. Uzun romanlar okumayı sevmediğimden olsa gerek çok bağlandığım bu dergi geçen bunca yılda beni bir bilim öğrenme hastası yaptı. Ben bilim Teknik okuyarak öğrendiklerimle hazinenin haritasını ele geçirmiş adam gibi yıllarca çevreme öğreten ukala adamı oynarken Alman edebiyatı mezunu ağabeyim zamanın modası olan felsefe ve özelikle Marksist felsefe kitapları çevirisi yapardı.Hücre ve biraz da organelleri dışında tıpta okuyan arkadaşların DNA dan bi haber olduklarını görüyor, onlara bilgiçlik taslamanın da büyük hazzını alıyordum. Bu kopukluğu bir gün abimle paylaştım ve büyük bilimsel boşluğumuz olduğu ve bu yönde çeviriler yapmasının hizmet açısından çok daha değerli olacağı ve ilgi göreceğini anlatım. Tartıştık. Kısa bir zaman sonra ilk baskı kitabı getirip önüme koydu.Hoimar Von Ditfurth un Evrenin oluşumu ve evrim teorisini anlatan DİNAZORLARIN SESSİZ GECESİ adı ile çevirdiği kitabı ortaya çıktı. Sizin yazdığınız bu bilimsel makale gibi sade bir hikaye anlatımlı evrim teorisi. İşte şimdi aradan geçen bunca yılla birlikte gelen kültürel bozulmaya karşı bilimsel yazınıza ilgi duyan, yorum yapanları görünce çok mutlu ve umutlu olduğumu size iletmek istedim. Tekrar elinize sağlık
İlginiz için çook teşekkürler Nusret bey 🙂 Kesinlikle size katılıyorum. Ben de yolculuğuma küçük yaşta bilim ve teknik dergileriyle başladım. Hoş şu aralar bozulmanın en üst seviyesini yaşıyor bu kurum ve haliyle dergi ama bir zamanlar efsaneydi. Hatta benzer şeyleri yapmışız, ben de hava atardım dergiden öğrendiklerimle 🙂 Ve evet basitlik, sadelik önemli. Einstein ya da darvini bu kadar önemli ve toplum tarafından takdir gören şahsiyetler yapan şey aslında sadelikleriydi. Ortaokuldayken Einstein’in göreliliği trende yolculuk eden insanlar üzerinden anlatmasını görüp, bir de üstüne anladığımı da görünce ilk önce kendime bir özgüven geldiğini hatırlıyorum. Böyle mükemmel bir şeyi anlamıştım ve anlayamayacağım hiç bir şey olamazdı. Nitekim lisede kuantum fiziğini bilim ve teknikten okuyarak anlamış, kesmemiş sicim teorisine atlamıştım. Buna karşın eğer öğrenci kafadan denklemler, ağdalı cümlelerle bilimle tanışırsa haliyle soğuyor. Katkınız için teşekkürler, her türlü yorumunuzu esirgemeyin lütfen yazılardan 🙂 Hoşgeldiniz.
Kuantum mekaniğini anladığımı sandığımdan beri tavla oynarken atacağım zarın ne gelmesi gerektiğine kara verenin ben olduğumu inanıyor ve rakibime de telkin ederek çok ihtiyaç halinde kullanıyorum. Arka arkaya üç kere düşeş attığımda arkadaş hışımla tavlayı kapattı. Kızımın daveti üzerine geldiğim Sanfrancısco da parkta Türk ve Amerikalılardan oluşan piknik grubumuzda tavla partisi yapıyoruz.5 kişiyi falan sıraya dizdim. Elle sayarak taşı götüren, kızma birader gibi sadece kaçarak bu oyunun oynandığını sanan Amerikalı şirin bir arkadaş karşıma oturdu. diğer tüm yendiklerim karşımda onunla birlikte oynuyorlar. oyun kaçağa gitti ve gerideyim. Şirinlik olsun zarı aldım ve öncelikle tüm çevremi etkileme söylevime başladım. Kuantum fiziğine göre ortada madde yok, var olan enerji dalgaları bizim zihnimizdeki beklentimize göre şekilleniyor ve şimdi bu zarın ne gelmesi gerektiğine ben karar vereceğim !!! derken Amerikalının bayan arkadaşı devreye girdi rakibimin kuantum fizik hocası olduğu Stanford da ders verdiğini söyledi. Tabii ben de bu kaçak oyunda düşeş beklerken hep yek geldi.
Bu arada çevredekilerle tanışma esnasında gepegenç Türk çocuklarının birinin nükleer fizikçi, birinin 3 D program yazılımcısı, birinin yapay zeka mühendisi olduğunu öğrenince içim eridi hepsini ve daha kim bilir nicelerini Silikon vadisine kaptırmışız. Bize da kala kala İmam hatipliler kaldı. Saygılar selamlar
:)) Ne yalan söyleyeyim sizi kıskandım. Bu bilgiye ben de haiz olmama rağmen tavlada inanılmaz kötüyümdür. Hoş hiç denememiştim tavlada bunu kullanmayı 🙂 Onun yerine hayatta bazı durumlarda evet, benim de kullandığım ve kontrolsüzce çalıştığı zamanlar oluyor. Mesela bir otobüsün gelmesini istiyorsunuz, aceleniz var. Eğer panik yapmadan sadece istersem en saf haliyle, gideceğim yere tam zamanında yetişiyorum. İmkansız denebilecek sürelerde, hızlarda yolculuğumu gerçekleştirebiliyorum. Ama siz de hak vereceksinizdir ki bu çok kontrol edebildiğimiz bir şey değil. Her zaman işlemiyor çünkü sizin verdiğiniz örnekteki gibi ya başkasının iradesi bizim irademizin üzerinde geliyor ya da biz tam manasıyla istemesini bilmiyoruz. Bunun altında bilinçaltı korkuları vs. de yatabilir, çok katmanlı bir yapıdan bahsediyoruz. Buna karşın kimi zamaan kitaplardan, kimi zaman şehir efsanelerinden biliyoruz ki bunu sürekli başaranlar var. İrade hakimiyetlerini tam manasıyla kazanmış insanlar… Bu da yoğun çalışma ve disiplinle mümkün olabilecek sanırım.
Bence, öğrenilmiş çaresizlikle süren ve kabullendiğimiz hayatımız bir çok olası yeteneğimizi de köreltiyor.
Parçaçık denilen şey nedir atom mu proton mu adı miktarı nedir
Parçacık genel bir tabirdir. Atomu oluşturan proton, nötron, elektron vb. gibi her birime genel tabirle parçacık deniyor. Bunların her biri parçacık. Atomaltı parçacık dendiinde ise kuark gibi çok daha küçük parçacıklardan bahsedilir. Bir parçacık bir birime karşılık gelir.
kuantum hayatımızın içinde heryerde yaşadıgımız birolay lakin gercekaşkı yakalamalı
Haklısınız Halil bey. Belki de gerçek aşk, kuantum bilincine en yakın deneyimdir 🙂
Faydalı bir yazı olmuş, elinize zihninize sağlık. Bazı şeyleri kontol etmemiz mümkün değil, bilinçaltımız ya da Nusret Bey’in dediği gibi öğrenilmiş çaresizlik zihnimizin kontrolünü tam manasıyla sağlayamamamıza neden oluyor. Ho’oponopono yöntemini araştırırken bu yöntemle bilincimiz dışındaki olayları etkileyebileceğimizi okumuştum. Belki bunun hakkında da yazmışsınızdır ben yeni keşfettim burayı.
Hoşgeldiniz ve değerli yorumunuz için teşekkürler 🙂 Ho’oponoponu yöntemini ismen duydum ama detayını bilmiyorum. Araştıracağım bu geri bildiriminiz üzerine.
Bunun hakkında yazmadım ama bilinçaltı ve bilinç dışının birbirini nasıl etkilediği üzerine çok kafa yorarım. Eğer bilinçaltımıza hükmedebilirsek bilinçdışımızı da kontrol etmeye başlar mıyız ya da bilinç dışımız bilinç altımızı ne şekilde etkiliyor gibi oldukça grift ilişkileri çözmeye çalışırım. Tüm bunların yanında akışta olmak diye de bir şey var. Bİr yandan da bu kontrol çabasını bırakıp akışta olmak ne demek oluyor diye çözmeye çalışırım ve bulgularımı blogum boyunca farklı şekillerde yazmaya çalışıyorum.
Hoşgeldiniz 🙂
Az sayıda da olsa bilim ile ilgilenen ve araştıran insanların olması beni gerçekten çok mutlu ediyor. Günümüz Türkiye’si maalesef x parsiti ne yapmış a takımı kimi yenmiş c televizyonunda ki diziyi izledin mi gibi “gereksiz” konular ile hayatlarını çürütüyorlar…
Sayın Üler, Dünyanın son günlerinde başka gezegenlere yola çıkacak gemilere herkesi almayacaklar. Ayrıca tüm bilimsel araştırmaların sermayesi bu kitleden elde ediliyor. Saygılar
İyi günler öncelikle. Bir fen lisesi öğrencisi olarak anlatımınızı, sunumunuzu takdir ettiğimi bildirmeden geçemeyeceğim. Bilgileri olabildiğince sadeleştirip sunmuşsunuz. Bir kaç bilimsel hata var fakat örneklemek için yazının heyecanından fark etmemişsinizdir diye düşünüyorum. Yazınıza ilaveten şunları eklemek istiyorum. Kuantum dolanıklığı ile gelecekteki yapılan eylemlerin geçmişi etkilediği de çıkartılabilecek bir sonuçtur. Uzayda zamanın sırrı tam olarak çözülememişken, vakaların “mutlak hakikatin” izinde gerçekleşmek için bizim kimyasal reaksiyonlarımızı beklediğini söyleyebilirim. Yani örnekleyecek olursam, X gezegeninde olan ben ; a,b,c,d,e,f olaylarını hayatımda a,b,c,d,e,f sırasıyla yaşarken, Y gezegeninde olan siz bu vakaları d,a,c,e,f olarak yaşayabilirsiniz. Yani benim geçmişim sizin geleceğiniz olabilir. Kuantumun muhteşemliğinin basit bir örneğidir.
Katkın için çok teşekkürler Metehan. 🙂 Geleceğin geçmişi etkilemesi hadisesi üzerine ben de çok araştırıp düşünüyorum, tefekkür ediyorum ama sanırım zamanın ruhu henüz bu görüş için gelmemiş olsa gerek ki ne bu görüşü paylaştığım insanların çoğunluğunda ne de popüler mecralarda çok dillendirilmiyor henüz. Oysa gleceğin geçmişi değiştirmesi demek fantastik bir evrende yaşadığımızı gösterir, masal kitaplarına filan gerek yok! 🙂
Benim geçmişim, sizin geleceğiniz olabilir görüşün de geliştirilebilir daha da, bana çok güzel ilham oldu bu cümlen, teşekkür ederim.
peki buradan söyle bir sonuç çıkarılabilir mi?
aslında herkes kendisi için var olmuş tek bir hayatı yaşıyor. bireysel olarak bir tek sadece onun için yaratılmış bir hayat. Ancak her birey için ayrı ayrı yaratılmış bu hayatlar, ortak değerlerde ve anda kesişime uğruyor. buna şöyle bir örnek vereyim.(Aydınger kağıdı üzerine çizilmiş farklı farklı şeklin yazının vs. üst üste gelmesi ile oluşan görüntüler) Burada ki bana göre asıl mesele atom altı parçacıklarının ve onun ve onun……. altı parçacık şeklinde olma olasılığı var mıdır. yani kuantum dolanıklığı aslında kuantum sonsuzluğu olabilir mi?
Reblogged this on tabletkitabesi.
HER BİRİMİZ DİĞERİMİZİN PARALEL EVRENLERİYİZ DENEBİLİR Mİ? BİZLER BİRER YILDIZ TOZUYSAK VE EVRENİM MAKRO DÜZEYDEKİ BİR MODELİN MİKRO ÖRNEĞİYSEK PARARLEL EVRENLERİ DIŞARIDA ARAMAYA GEREK YOK. DIŞARIDA NE VARSA İÇERİDE DE O VAR…
Kuantum dolanıklığı ile ilgili yorumlar da gösteriyor ki bilim her adımında var olanın ötesinde daha çok bilinmeze kapı açarken, hiç bir zaman ulaşamayacağımız sisli ve duruma göre değişen özellikli bir yapı bizden gizlenmeye devam edecek.. Bir yorumcunun, geçmişi yaşamanın da bir yolu gibi gördüğü kuantum dolanıklığı özelliğinden benim çıkardığım soru da, zamanın ışık hızı üzerinde duracağı prensibinden oluşan algıyla aynı andalığı yaşıyor, ancak kavrama yetimizin olmadığı şekinde. Zaten o Şarlo benzeri dahi de ışık hızının aşıldığı bir evrende her şeyin AYNI ANDA olması gerektiğini de ifade etmişti. Geçmiş ve gelecek sadece bizim algımızın sıralama indirgemesi olabilir mi. Saygılar
[…] tanımadığınız biri de aksine çok mutsuz olmasına rağmen bir anda toparlanmaya başlıyor. (Kuantum Dolanıklık) Bunun genelde farkında olmayız ama bazen dışarıdan iki tarafı da gören bir göz bu iki […]
[…] kavramıyla ilgili bu yazının bir önceki yazıyla bağlantılı olduğunu söyleyelim. “Kuantum Dolanıklık” yazımızda kuantum dünyasına kısa bir giriş yapıp kuantum dolanıklık olgusunun […]