Tam şu anda, Hindistan’da bir hindu; tanrılarının isimlerinden birini sürekli okuyarak ganj nehrinin içinde ayakta durmuş ellerini kavuşturmuş zikir çekiyor. Aynı anda bir budist, himalayalarda kutsal mantra heceleri olan “omm” hecesi eşliğinde meditasyon yapıyor, benliğini tanrınınkiyle uyumlamaya çalışıyor. Bir hristiyan rahip kilisede ayin duasını okurken sürekli aynı “aaa” sesini çıakrtarak duanın etkisini arttırmaya çalışıyor. Bu esnada bir müslüman elindeki tespihi her çekişinde ilahi bir kelimeyi tekrarlıyor. Afrika kabileleri tom tomlar eşliğinde aynı ritimde aynı dansı yaparak kendilerinden geçerken çeşitli inançlara sahip cemaatler hu çekme ainleriyle kendilerinden geçiyorlar… Kısacası şu an dünyada pek çok insan şeklen farklı ama özde aynı şeyi yapıyorlar, tekrarlamaya dayalı bir ritüeli uyguluyorlar. Peki ama niye? Birbirlerinden bu kadar uzaktaki bu denli farklı kültürler neden teknik olarak benzer bir yöntemi uyguluyorlar?
Bu yazımızda kuantum ve kuantum dolanıklık yazı dizimizin son ayağı olan kuantum ve ritüel arasındaki ilişkiyi irdeleyeceğiz. Bundan sonraki yazılarımızda da maddeler arasındaki kuantumsal ilişkilere göndermeler yapmaya devam edeceğiz ve kuantum fiziğinin evrene bakış açımızı nasıl değiştireceğine değineceğiz ama ana konu olarak bu yazıyla bu konuyu noktalıyoruz. Kişisel olarak ilgilendiğim alanlarda biri de “”syncretism” ya da türkçesiyle “senkretizm”dir. Bu araştırma dalı dinler, inançlar arasındaki benzerliklere odaklanır. Dünya üzerinde insanlık tarihinden beri varolmuş tüm inanç sistemlerindeki ortak yanları bir araya getirerek sosyo kültürel çıkarımlar yapmaya olanak sağlar. Senkretizm sayesinde pek çok sıradışı azınlık dinini öğrenme imkanı da buldum. Öyle ki medeniyetle hiç bağ kurmamış ilkel kabile dinlerinde bile milyonlarca üyesi olan dinlerle birebir ortak yönler bulabiliyorsunuz. Yukarıda bahsettiğim mantra ve dua örneği bunlardan en belirgini. Örnekler çoğaltılabilir. Mesela cennet cehennem inanışının kökenleri millattan çok öncesine dayanır ve ardından gelen inanç sistemlerine dayanak oluşturur. Eğer bunları bir de etimolojik olarak incelerseniz daha tutarlı verilere de ulaşabiliyorsunuz. Mesela cehennem kelimesinin köklerine ve tarihine indiğinizde “Gehenna” kelimesine ulaşırsınız. Gehenna Kudüs’teki Hinnom vadisinde bulunan bir yerin adıdır. Eski ahitte ve yahudi metinlerinde ilk yahudilerin boğa tanrı Moloch’a Gehenna vadisinde kurban verdikleri yazılıdır. Daha da ilginci bu kurbanlar genelde çocuklardı ve yakılarak kurban edilirlerdi. Cennet kelimesinin kökeni ise arapçadır ve uçmak anlamında da kullanılır. Cennetin yukarıda olduğu inancından dolayı uçmak kelimesi kullanılmış. İngilizcede cennet paradise olarak geçer ve kökeni irandır bu kelimenin. Pairi (etrafında (bir duvar) ) – Diz (yaratmak) olarak meydana gelen bu kelime bir duvar etrafında yaratılan, çevrelenen bahçe, yer olarak çevrilir genelde. Ama cenneti betimleyen asıl kelime Eden’dir ve gerçekten de geçmişte fırat ile dicle nehirleri arasında bu adla anılan bir yer vardı. Nitekim yaratılış (genesis) kitabında da fırat ile dicle nehirleri arasındaki bölgeye göndermeler bulunmaktadır. Her neyse, senkeretizmin nasıl işlediğini anlatmaya çalıştık, bu sayede yazının ileriki bölümlerinde anlatılanlar, anlatılmak istenenler hakkında genel bir fikir sahibi olunabilir.
Konumuza geri dönersek, bu kadar farklı inanç sistemlerinde bu kadar çok benzer ibadet yöntemleriyle karşılaşmayı nasıl açıklayabiliriz. Bu noktada kullanacağımız kavramları netleştirmemiz gerek. Bu tür ibadetlere genel olarak ritüel denir. Ritüel genel olarak dinsel tören, kutlama, gelenek adet olarak tanımlanır. Aynı zamanda kutsallaştırılmış davranış biçimidir. Ama bir davranışın ritüel olması için yineleme şarttır. Bir topluluğa mal edilen yinelnen dawranış biçimleri ve seramonilerdir. Bu bağlamda mesela namaz da bir ritüeldir. Namaza en yakın en eski ritüeller aztek maya gibi kültürlerde görünen tapınma davranış şekilleridir. Tanrılarının kişiselleştirilmiş putları karşısında ellerini öne uzatarak ve bazen çömeşerek bazen ayakta öne eğilme şeklinde yapılan bu tapınımlarda da dular okunur, toplu zikir törenleri yapılırdı. Bu gün halen bazı amerikan yerlilerince uygulanan bir törende yerliler halka biçiminde oturarak herkes merkeze doğru aynı anda yere kapaklanıp doğrulurlar ve bu esnada tören rahibi kutsama duasını okur, diğerleri de ara ara eşlik eder. Erken dönem tapınma adetlerinde hristiyanlığın bazı mezheplerinde bile namaza benzer uygulamalar olduğu söylenir. Bu tür ritüeller illa dini olmak zorunda da değildir aslında. Kültürel etkileşim evrimleşerek dini kimliğini kaybedebilir. Eski türk şamanlarındaki bir dini törende çok yaşlı ve büyükçe bir ağacın etrafında halka şeklinde dönerek bereket duası edilirdi. Çünkü ağaç kutsaldı ve doğa ruhlarıyla aracı olduğuna inanılırdı. Bu bilgiye kına gecelerinde neden gelinin etrafında dönerek oynandığını araştırırken ulaşmıştım. Bunun da temelinde gelinin kuracağı haneye, aileye bereket gelmesi için kına yakılıp etrafında dönüldüğünü, bazı adetlerde başından buğday atıldığını filan öğrendim. Bir egeli olarak eski türk şamanlarının gelenek ve ritüellerini ege yörük kültüründe fazlasıyla buldum. Kültürel etkileşim kendini gösteriyordu…
Her yeni cevap yeni sorular doğurur, nitekim ulaştığım sonuçlar yeterli gelmemişti ve halen neden diye sormaya devam ederek ritüeller ile kuantum mekaniği arasındaki bağıntıya ulaştım. Yıllardır süregelen araştırma ve deneyler sonucunda insanın elektromanyetizması konusunda pek çok bilgi edinildi. Artık EEG cihazlarıyla beyin dalgalarımızın neredeyse bir fotoğraf karesi kadar net bir şekilde görüntülendiğinden bahsetmiştik. Sadece beyin değil elbette tüm vücudumuz sürekli olarak kendi frekansımızda özgün dalgalar yayarlar. Bu testedilmesi o kadar da zor olmayan bir olgudur. Nitekim arkadaşlarla toplam maliyeti sadece 4,5 lira olan bir devre yapmıştık. Elektronik parça satan dükkanlardan aldığımız hassas transistörler ve devre elemanlarıyla yaptığımız bu devre sayesinde ellerimizi transistörün ayaklarına yakınlaştırdığımızda bir ışık yanıyordu. Ama organik olmayan bir nesne yakınlaştığında yanmıyordu. Amacımız evde bir insan bir odaya girdiğinde otomatik olarak o canlı varlığı algılayıp odadaki ışığı yakan bir sistem kurmaktı, nitekim devremiz çalışsa da hassasiyeti konusunda geliştirilmesi gerekti, çünkü yaklaşık 5 metreden algılıyordu ve daha uzak mesafede etkili olmalıydı, her neyse ama bu bize insanın yaydığı elektromanyetizmanın kuvvetini gösterir. Bu sistemin daha geliştirilmiş ve hassaslaştırılmış versiyonlarından birinde adam eliyle odada özel bir hareket yapıyor ve ışıklar açılıyor, bir başka hareket yaptığında müzik açılıyor ve odada herhangi bir kamera sistemi ya da ışık sensörü yok. Sadece özel bir dalga frekansına ayarlı elektromanyetik değişimleri hassas olarak ölçebilen transistörler var. Bu sayede özel bir duruş, pozisyon, el kol hareketine özel bir işlem tanımlanabiliyor. Bu size neyi hatırlatır? Bana büyücüleri hatırlatıyor. Özel bir hareket yapıp hokus pokus derler ve olanlar olur… Çok sevdiğim ve bu blogun yazılmasına vesile olan bir söz var: “Yeterince gelişmiş bir teknolojiyi büyüden ayırt etmek imkansızdır.” Gerçekten de öyle gördüğünüz gibi. Özel birkaç seramonik ritüel yaparak geniş bir izleyici kitlesi önünde peygamberliğinizi ilan edebilirsiniz isterseniz 🙂 Sadece basit bir devreyle… Bu aklımıza şunu getirir, hepimiz birer radyo alıcısı ve vericisi gibiysek eğer etrafımızdakilerin yaptığı ya da bizim yaptığımız davranışlar bizi ya da başkalarını nasıl etkiler?
Basit bir deneyle başlayalım. Gözlerinizi kapatın ve yanınızdaki birinden kendi elini sizin anlınıza yakınlaştırmasını isteyin. Ama bunu istediği zaman yapsın sizin tahmin etmeniz mümkün olmasın. Arkadaşınız elini anlınıza yakınlaştırdığı anda siz anlınızda hafif bir sızı hissedeceksiniz ve ne zaman yakınlaştırdığını gözleriniz kapalı olmasına rağmen bileceksiniz. Yalnızken de bunu deneyebilirsiniz, etkisi daha azdır ama vardır. Kendi elinizi anlınıza yakınlaştırdığınızda benzer bir sızıyı hissedersiniz. Bu insanın madde üstünde bir dalgasal alıcı ve verici olmasına örnektir. Ritüeller de belirli davranış kalıplarından ve hareketlerden oluşur. Namaz kılmak, dua ederken avuçları açmak gibi… Bazı meditasyonlarda duruşa özel bir önem verilir. Bağdaş kurmak ya da dik oturmak gibi… Bu tür özel kuralların vücudumuzda kendi dalga frekansımızı ayarlayabilmemiz için yapılan uygulamalar olduğunu düşünüyorum. Kuantum bakış açısında maddenin özü hem parçacık hem de dalga özelliği gösterdiği için somut madde dediğimiz şey aslen her an değişebilen bir dalga frekansı olma özelliği gösterir. Yani özde hepimiz birer titreşimden ibaretiz ve bu değiştirilebilir. Dahası başkalarını da değiştirebilirsiniz. Kaşık bükme, telekinezi gibi paranormal fenomenler bunlarla açıklanır. Maddenin özündeki yapının dalga frekans durumunu değiştirerek, bozarak ona dokunmadan onu uzaktan etkilemek…
Bu dağınık çıkarımlar bize maddeyi daha iyi anlamamız için bir yol gösteriyor. Aynı zamanda insan deneyimi ve bilinç ile madde arasındaki ilişkiye nasıl yaklaşmamız gerektiğine dair bir bakış açısı sunuyor. Maddi bedenimizle yaptığımız şeylerin maddi olmayan sonuçları olabileceğine işaret ediyor. Bir başka araştırmaya göre elleri ve kolları iki yana açarak durmak özgüveni ve cesareti arttırıyor. Hatta bir konferansta bu keşfi yapan araştırmacı kadın bir iş görüşmesine gitmeden önce tuvalete girip bu hareketi yapın, böylece kendinize güveniniz artar ve daha rahat olursunuz demişti. Çünkü boşlukta ne kadar çok yer kaplarsanız hem biyolojik olarak kaslar belirli hormonları daha fazla salgılıyormuş hem de psikolojik olarak boşlukta kapladığınız alan kendi bilincinizin genişlemesine yarıyormuş. Tam tersi durumda ise genelde büzüşerek oturan, kendini kapatarak duran insanlarda özgüven problemleri daha çok görünüyormuş. Yani özgüveni olmayan kişi kendini kapatıyor değil, kendini kapatarak, boşlukta minimum yer kaplamaya çalışarak duran kişinin özgüveni azalıyormuş. Yani hareket ruhsal durumu etkiliyor.
Bir adım ileri gidelim şimdi… Bazı özel durumlarda, bazı özel hareketleri yapmak hem bilinç durumunu hem de dış çevreyi etkileyip değiştirebiliyorsa, toplu bir şekilde özel bir davranışı yapmanın sonuçları neler olabilir… Diyelim ki binlerce insan aynı alanda durup aynı hareketleri yapıp aynı şeye odaklansalar oradaki dalga frekansının gücü nasıl bir etki yaratır? Mesela kabenin etrafında dönen insanlar? Ya da benzer bir toplu ayin çalışmasında insanların duygu durumları ne şekilde etkilenir? Sadece kavramsal psikolojik değil direkt maddi etkileri olduğuna inanıyorum bu tür deneyimlerin. Dahası belki de özel bir amaç için bir araya gelmiş bir topluluk odaklanarak olmayan bir şeyi oluşturabilirler ya da uzaktan bir şeyleri etkileyebilirler. Neden bu tür uç şeyler düşünüyoruz? Çünkü ritüeller dünya inançlarındaki bilindik uygulamalardan ibaret değillerdir. Mesela masonluğa giriş ritüeli olan boyna bir ip bağlanma ve bazı durumlarda kapalı karanlık bir odada bir gün geçirme ritüellerinin kökeni pers imparatorluğundaki mitra kültüne dayanır. Mitraizm inancındaki ritüel uygulamaları birebir bugün bu tür toplulukların törenlerinde uygulanır. Üstelik bu ritüellerin kökeni bundan 3500 yıl öncesine kadar dayanır. Peki neden 3500 yıllık ritüeller halen uygulanmaktadır, bu ritüeller ne işe yarar. Mitraizm ve ardılı olan inanç sistemleri insanın inisiasyonunu esas alırdı ve kademe kademe ruhsal hakimiyet sağlanması için birer okul olarak görülürdü. Bu sistemlerin sıradışı ritüelleri insanın varoluş durumunu değiştirmeyi ve ruhsal güçlenmeyi esas alırdı. Nitekim bu bağlamda budizmden çok da farklı olmuyor, amaç aynı. Ama ritüel yöntemleri o kadar sıradışı ki bu geleneği ortaçağda avrupada sürdüren tapınakçı şövalyelerinin tarihini bilenler ya da en azından Dan Brown kitaplarından / filmlerinden az çok tanıyanlar bu ritüellerin mahiyetleri hakkında fikir sahibi olmuşlardır. Yukarıda geliştirdiğimiz düşünce sistemini bu sıradışı ritüellere uygularsak, bizim bilmediğimiz ama milattan önceki devirlerde keşfedilmiş belirli davranış kalıpları yani ritüeller belki de madde üzerinde bilincin daha fazla hakimiyet kurmasını, dolayısıyla kuantum mekaniğindeki doğal gözlemci ve belirleyici konumunda olan insanın bu “belirleme” kabiliyletini daha etkin kullanabilemesini sağlayıcı bazı seramonik eylemleri keşfetmiş olabilirler. Tabi bunu kuantum fiziğinden habersiz yapmışlardır ama bunu günümüzde bu şekilde açıklama imkanı bulabiliriz. Nitekim eskiden aurora ışıkları tanrıların ruhları olduğu sanılırken bu gün dünyanın elektromanyetizmasından kaynaklı olduğunu biliyoruz. Durum değişmedi ama algı ve durumun oluş sebebi değişti.
Oldukça karışık bir yazı oldu ama böyle olması daha iyi çünkü düşünme eyleminin kendisi zaten sistematik bir eylem değildir, düşünce de kavramsal olguların uc uca yukarıdaki yazı gibi bağlanmasıyla oluşan bir “süreç”tir. Süreç sonucunda ortaya çıkan kanı tektir, bu da kişiden kişiye değişir. O nedenle yazıdan çıkaracağınız sonuç sizin öznel çabanız sonucunda gerçekleşecek öznel çıkarımınız olacaktır. Bu sayede yazı pasif bir olgudan çok interaktif bir etkileşim haline gelir. Siz de kendi çıkarımlarınızı paylaşabilirsiniz.
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
“I’ll follow you down” kısıtlı zamanımda dün gece araya sıkıştırdığım bir filmdi. İnsanoğlu, ya evrimleşmiş çok ileri zamanlardaki gelişmiş nesillerinden yardım alıyor; ya da paralel dünyalardaki gelişmiş türlerden…
Çok yoğun bir tempom var… Bu nedenle kafamda anlatmak ve sormak istediğim çok şey olmasına rağmen yazmaya vakit bulamıyorum…
Takipteyim
Mutlu haftasonları
Sevgiler
Fringe dizisinde de bir başka paralel evrendeki gelecekten gelen nesillerden yardım alıyordu ekibimiz. Ya da bulut atlası filmindeki gibi gecmis ve gelecegin yansimalari bu gunu eş zamanlı olarak etkiliyordur. Sorulariniz merakla bekliyorum iyi bir beyin firtinasi yapabiliriz.
Yazılarınızı büyük keyifle okuyorum. Bana çok şeyler katıyor yeni yollar yeni düşünceler oluşturuyor. Araştırmalarınız bilimsel nitelik içerdiği için ve doğma düşüncelere kapalı olduğu için ve tarafsız yansız bir dille anlatım sergilediğiniz için Ayrıca ilgi alanım haline geldiniz. Böyle devam etmenizi diliyor enerjinizin her daim olmanızı istiyor ve başarılar diliyorum.
İlginiz için çok teşekkürler. Tarafsızlık ve dogmadan uzak durmak özellikle yaptığım bir şey değil, gerçekten hangi görüşün mutlak görüş, mutlak doğru olduğunu bilmememden kaynaklıdır. Bazı yazarlar bazı kuramları mutlak doğru gibi yansıtırlar kitaplarında. Acaba bu bilgiyle direkt bir etkileşim içine mi girdiler de bu kadar kesin olarak öne sürebiliyorlar derim ben de içimden. Çünkü ben burada anlattığım görüşlerden hiçbiriyle doğrudan (formel olmayan) bir etkileşime girmedim, başkalarından okuyarak ya da duyarak edindiğimiz bilgileri ikincil bilgiler olarak görürüm. Eğer tanrıyla karşılıklı oturup sohbet etseydim ben de tanrının mutlak savunucusu olurdum belki… Gerçi o zaman bile sen mutlak tanrı mısın yoksa demiurgos musun diye sorardım sanırım! 😀 Bilgiyle doğrudan etkileşime geçmediğim sürece burada yazılanların hepsi birer olasılıktan ibarettir. Ama ne kadar çok olasılıktan bahsedersek, mutlak gerçeğin (varsa) kaçış sınırlarını o kadar çok kuşatma imkanımız olur.
Benim ilgimi bahsettiğiniz transistör devresi çekti, internette aradım ama bulamadım biraz daha detaylı bahsedebilir misiniz?
Aslında sadece basit bir yalan makinesi devresi bu 🙂 Yalan makineleri vücut gerilimindeki hassas değişiklikleri ölçmeye yarar malum… Transistörün hassasiyetini arttırarak dokunmadan da transistör bacaklarının etrafındaki havadaki minik gerilim değişikliklerini algılatabiliyorsunuz. Ben sadece tasarımıyla ilgilendim deneyin. Çok detaylı elektronik bilgim yok. Yaptığımız devre şemasını bulamadım ama şöyle basit yalan makinesi devreleri mevcut internette:
http://www.aaroncake.net/circuits/lie.asp
http://www.instructables.com/id/Make-a-portable-handy-lie-detector-in-Altoid-tin/
Arkadaşlarım com ya da usb bağlantıları üzerinden bu devreyi bilgisayara bağlayıp bir osilatör programıyla değişkenleri görmeyi ve kaydetmeyi başardılar. İlgilenirseniz uyguladığımız şemayı bulmaya çalışırım ama dediğim gibi lie detector diye aratırsanız çok çıkıyor.
Reblogged this on tabletkitabesi.