Zamanın ötesinden cümlelerle 6 yıla yakın bir süredir sanal evrenin bu ücra köşesinde kolektif bir bilinç oluşturduk. Bu bloga bir defa girip tek bir yazıyı okuyup bir daha girmeyen de, tüm yazıları eksiksiz okuyup yeni yazıları takip eden de aynı kolektif bilince dahil. Suretsiz ve isimsizce, etiketsizce salt fikirlerin, düşüncelerin boşlukta salındığı bu alanın yarısını yazılar oluşturuyorsa yarısını da yorumlar oluşturuyor. Benim yazmadığım ama bir okurun yazdığı bir yorumdaki spesifik bir bilgi Google indexlemesine takılıp o bilgiyi Google’da arattıran başka biri tarafından bulunuyor ve başkasına ilham olabiliyor. O nedenle ısrarla ne kadar saçma ya da konuya zıt olursa olsun, Zamanın Ötesi blogunun yazarı olarak içinizden gelen yorumu yazmanız konusunda sizi teşvik ediyorum. Çünkü ben de sadece ilham geldiğinde bloga yeni bir yazı ekliyorum. İçimden, ÖZ’den gelmeyen hiçbir şeyi yazmamaya gayret ediyorum.
Hiç özel olarak sohbet etmediğimiz, sadece yazıların altlarındaki yorumlardan birbirimizle kısa idrakler paylaştığımız bir okurum bana bir ilham verdi: “Okur Röportajı”. Başka bloglarda var mıdır bilmiyorum, bu da tamamen ÖZ’den gelen bir fikir oldu. Ara ara farklı okurlarla bu tür yazı-röportaj denemeleri yapacağız. Her okur ile spesifik bir konu üzerine sohbet edeceğimiz için oldukça aydınlatıcı ve ilham verici yazılar olacak. Diğer yazılardan daha çok keyif alacağınızı düşünüyorum.
Okur Röportajı serisinin ilkini ilhamı veren ve uzun süredir Zamanın Ötesi takipçisi olan İlknur ile yapacağız. Kendisi “İlknurAkpınar” ve “Azurah” rumuzlarıyla yorumlarda bloga katkılarda bulundu.
ZÖ: Merhabalar İlknur, ilgin ve değerli katkıların için çok teşekkürler.
Öncelikle yazının arka fonunda istediğin özel bir parça var mı? Hem böylece müzik zevkin hakkında da bir şeyler paylaşmış olursun bizle, hem de seçeceğin parça senin alametifarikan olur. 🙂
İA: Merhaba Zaman!😊
Bu şekilde hitap etmek hoşuma gitti. İlk bilinç anından beri hep “Zaman” ’ı karşıma alıp konuşmak istemişimdir.
Çok geniş yelpazede müzik dinleyen biriyim. Yazıya başladığım anda “Spotify Moon Time” listemde
“Outlander” dizisinin jenerik müziği olan “The Skye Boat Song – Outlander (Theme Song) – feat. Kathryn Jones/Raya Yarbrough” çalmaya başladı.
Bu etkileyici ve çok sevdiğim İskoç halk şarkısı, dizinin “Zaman Yolculuğu” üzerine kurgulanmış konusu açısından sayfaya uygun düşecektir. 😊
ZÖ: Kızılderililerin isimlerinde doğadan objeleri ve canlıların olma sebebi doğum anlarında kadınların çadırlarından gördükleri ilk şeyin olmasıymış. Eğer kadın, doğumdan hemen sonra ilk olarak oturan bir geyik görürse çocuğunun ismi de oturan geyik oluyor. Bu eş zamanlılık isimlendirmesini çok severim, senin müzik seçimin de öyle oldu, çok da güzel oldu. 🙂 Kısaca kendinden bahseder misin?
İA: İnsanın kendini objektif olarak ifade etmesi en zor konulardan biridir.
Sadece yarım yüzyılı geride bırakmama rağmen “öğrendim sandıklarımı nasıl sorgulayabilirim?” sorusunun peşinde koşan iflah olmaz “meraklı” bir gözlemciyim.
-Neden öğrendiklerini sorguluyorsun? diyen düşüncelerine cevap olarak, bilgiyi kabul ettiğimiz andaki sübjektif koşullara ve özellikle “bilirkişilere” fazla güvenmiyorum diye cevap verebilirim.
Sonuçta çok da uzak olmayan geçmişimizde inandığımız ve inanmadığımız birçok şey değişti ve değişiyor. Zamanının bilgeleri “dünya dönmüyor” veya “fillerin boynuzları üzerinde duruyor” diyorlardı. 😊
Sana daha önce bahsettiğim iki büyük hazinem var. Ruh ikizim olduğunu bildiğim eşim ve bu yıl 18 yaşına giren ikizlerim. Seninle ilk tanışmamız bu “Ruh İkizi” yazınla olmuştu hatırlarsan.
Fiziksel dünyada yeterince emek verdiğim için, astral boyutta yapabileceklerime odaklanmaya çalışıyorum. Sonuçta yaşamın bilinmeyen bir tarihinde zaman bize burada yeter diyecek ve bizi alıp bir yere götürdüğünde “buradan devam et” diyecek.
İlk felsefe derslerimi dedemden aldım. Metafiziksel ilgilerimin onun genlerinden geldiğini biliyorum.
Çocuklukta “büyüyünce ne olmak istersin?” diye sorarlar her zaman. Herkesin normal cevaplarının yanında benimki şaşırtırdı: “Astronot olacağım…” Tabi erken 70’lerde bu garipsenirdi. 😊
Kendimi bildim bileli uzay, evren, zaman, enerji, varoluş hakkında sorgulayıcı ve meraklı bir yolculuğum oldu. Merakımı reenkarnasyon, telekinezi, telepati, astral seyahatler, paralel evren, inanç sistemleri, kabala, astroloji, dünya dışı varlıklar, eski uygarlıklar ( Atlantis, İnka, Mısır vs.) ve yeryüzü efsaneleri, mitolojiler vs. gibi değişik alanlarda bulduğum yazılar ve kitaplar besledi. Ama en önemlisi gözlemlerimdi.
Giriş cümlelerinden birinde “Benim yazmadığım ama bir okurun yazdığı bir yorumdaki spesifik bir bilgi Google indexlemesine takılıp o bilgiyi Google’da arattıran başka biri tarafından bulunuyor ve başkasına ilham olabiliyor.” Şeklinde belirtmiştin. İnsan aradığını ve bulması gerektiğini eninde sonunda buluyor ve bu onu hayatındaki “İlham” ‘a götürebiliyor, bu ilham kendi “ÖZ” ‘ümüz.
Senin yazılarının temel noktası da bu; “ÖZ” ‘e ulaşmak… Makro veya micro evrende, burada ya da paralelinde, şimdide veya geçmişte, gelecekte, “ÖZ” neyse o kalıyor. Değişmiyor.
Sana bu bölümle ilgili son olarak, beni çok etkileyen yedi yaşımdaki ilk gözlemimi anlatayım:
“İki ayna arasındaydım, önümdeki yansıma arkamdaki yansımayı yansıtıyor ve her iki taraftaki yansımalarım da sonsuza kadar uzuyordu. Ama ben, gerçek ben, tam bu sonsuzluğun ortasındaydım.”
Evren algım bundan sonra değişti. Yaşadığım her şey bilincimin yansımalarıydı. Bu da benim evrenimi oluşturdu ve senin…
Ama… Tam da bu yüzden sana bu röportajından önceki yazışmamızda Taoist bir filozof olan Chuang tzu’dan en ünlü alıntısından bahsettim:
“Chuang tzu bir kere rüyasında bir kelebek olduğunu gördü. Uyandığında ise kelebek olduğunu düşlemiş bir insan mı yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi olduğunu bilmiyordu”
Sence bu hangimizin rüyası “Zaman”. 😊
ZÖ: Ayna metaforu üzerine onlarca betimleme ve alegori okudum ama senin sonsuz aynalara bakış açın ve idrakin çok etkileyici. Bu blogun misyonlarından biri de anlatılmayanı anlatabilmek, kelimelere dökebilmek. Sonsuzluk fenomeninin kelimelerle anlatılabilmesi tam da Zamanın Ötesi’nin ruhuna uygun bir anektod oldu. Teşekkürler paylaştığın için. 🙂 Peki bu oturumumuzda özellikle hangi konuda sohbet etmek istiyorsun ve neden?
İA: Aslında girişteki kısa olmasına çalıştığım ve başaramadığım cevaptan birçok konu seçebiliriz. 😊 Benim ilk teklifim “TELEPATİ” olmuştu.
Gözlemlediğimiz tüm çağlara göre, zamanın en iyi iletişim araçlarına sahibiz ve şanslı olduğumuzu düşünüyoruz. Karşılıklı dumanla haberleştiğimizi düşünsene 😊 sadece giriş için bile belki aylarca uğraşmak gerekecekti 😉şimdiyle karşılaştırdığımızda ne kadar ilkel, ama o zamanın en ileri teknolojisi. Şu anda ise görüntülü konuşmalar, anlık mesajlar her yanımızda. Hepimiz reklamlarda sık sık simule edilen havada uçuşan sembolik baloncukların arasında yaşıyoruz. Ama ileri teknoloji de olsa bunu bazı araçlarla ve ne kadar olduğunu bilmediğimiz bir ölçüde çevreye, insana zarar vererek yapıyoruz. Hep birlikte büyük bir micro dalga fırında yavaş yavaş pişiyoruz diyelim buna…
Telepati ise aradaki tüm araçları kaldıran “zihinden zihine düşünce transferi” ile ilgili bir olgu. Aslında gerçek dünya için doğa ve insan yeterli bir ikili. Bunun en güzel hayalini “Aeden” kitabında, Azra Kohen kurmuş. Eğer insanoğlu olarak yaratılış amacımız dünyayı ve evreni anlamak ise bunu kendi az gelişmiş bedenimizi ve sınırlarımızı genişleterek sağlayabiliz.
ZÖ: “Kendi bedenimizi anlamak ve sınırlarımızı genişletmek…” Bu temayı başka yazılarımın altında çok sevdiğim, saygı duyduğum ve muazzam yorumlarıyla idrak alanımı genişleten “Oğuz Hancı” ile de konuşmuştuk. Kendisi de kabul ederse bir başka Okur Röportajı yazısını da onunla yapmak istiyorum zaten. Onla yine yazı altlarındaki yorum bölümünde yaptığımız sohbetlerde bedenin; içinden kullanım klavuzu çıkmayan bir aygıt olduğunu ve onun tüm özelliklerini keşfetmek gerekliliğinden konuşmuştuk. Telepati de bunlardan biri. Telepati hakkında özellikle merak ettiğin şey nedir ve Zamanın Ötesi’ne sormak istedin nedir? Gerek ben gerek diğer okurlar kendi bilgi ve fikirlerimizi paylaşmaya çalışacağız.
İA: Senin her başlık üzerinde titizlikle çalışıp araştırdığını biliyorum. Bulabildiklerini paylaşmanı rica ediyorum. Ayrıca yakın çevrenizde, telepatik olduğunu düşündüğünüz olaylar var mı? Merak ediyorum.
Ben bu konuyla ilgili deneysel çalışmaları çok eskiden beri yaparım. İkizlerim dünyaya geldikten sonra onların iletişimleri de etkili bir gözlem alanı oldu benim için 😊 bildiğiniz ne varsa, deneyimledikleriniz nelerse bunu paylaşırsanız sevinirim.
ZÖ: Yeni tanıştığım insanlara deli gibi sorduğum bir soru vardır: “Hiç doğaüstü bir deneyim yaşadın mı?” Bir tür “The X Files” dizisi heyecanıyla cevabı alıp üzerinde Fox Mulder gibi düşünmeye başlarım. Bu klasik soruma gelen cevapların çoğunda telepati vardı ama benim ilgimi çeken insanların telepatiye bakış açısıydı. Çoğu insan bunu bir şekilde hayal meyal deneyimleyip üzerine sorgulamadan yaşamlarına devam etmişlerdi. İçten içe doğal karşılıyorlardı, öyle hissettim. Pek çok “doğaüstü” diye nitelendirdiğimiz deneyim aslında kelime grubunun aksine çok doğal deneyimlerdir. Ben hep doğaüstü bir deneyim yaşamak isteyen biriydim. Fakat hayatın yaşamın zaten şu an da doğaüstü olduğunu idrak ettiğimden beri artık bu çabayı bıraktım.
Telepati özelinde bu söylediğimi açarsak; her şeyin elektromanyetik dalga yaydığını biliyoruz. Lise fen dersi bilgilerimizi hatırlarsak içinden elektrik akımı geçirilen bobinler, teller bir anda etrafındaki metal nesneleri çekmeye başlarlar. Bunu ben tellerin sınırlarının genişlemesi olarak yorumluyorum. Telleri bobin olarak sardığınızda (neden dairesel? kutsal geometri…) ve içinden elektrik akımı geçirdiğinizde teller kendi sınırlarının daha ötesine ulaşan bir elektromanyetik alan yaratıyorlar. Bunu ilk defa 12 yaşımdayken okula ilk kez bilgisayar laboratuvarı kurulduğunda rastlantısal olarak deneyimledim. (Tabi rastlantı diye bir şey varsa…) Bilgisayar kasasının CD sürücüsü açılıp alnıma yaklaştığında alnımda sızı gibi bir şey hissettim. CD sürücüsü ile alnım arasında 6 cm kadar boşluk olmasına rağmen alnımda cd sürücüsünün titreşimsel varlığını hissedebiliyordum ya da alnımdan çıkan bir alana başka bir objenin girdiğini hissedebiliyordum. O zaman anladım ki alnımda ya da genel olarak bedenimin etrafında, tıpkı içinden elektrik geçirilen bobin gibi manyetik bir alan vardı. İleride kuantum fiziği ile anlayacaktım ki, bu alan sadece birkaç cm ile sınırlı değil sonsuz bir alan ve hepimiz bu alanın içerisindeyiz.
Peki bu alanın bilincinde olmak ne işe yarar? Biriyle telepatik bağ kurmanın pek çok yolu var ama pek çok psişik fenomen gibi bu da iki ana kategoride toplanır: Pasif Etki ve Aktif Etki. Pasif etki bir “yeti” ‘nin doğuştan gelen ya da çevresel bazı faktörler neticesinde kendiliğinden ortaya çıkması ya da kontrolsüzce vuku bulmasıdır. Uzun yıllardır görmediğiniz, aklınızın ucundan dahi geçmeyen bir arkadaşınızı aniden düşünmeniz ve sizi araması gibi… Siz bunu bilerek yapmadınız, aklınıza geldi ve akabinde sizi aradı. Ya da “Baba Vanga” gibi dünya çapında meşhur “kahinleri” pasif etkiye örnek gösterebiliriz. Aktif etkide ise “yeti” (dil yetersiz kalıyor aslında hepimizde olan bir yeti ama sadece bazılarımızda kendiliğinden ortaya çıkıyor bazıları da kendindeki cihazları kullanmayı öğrenerek yapıyor) özel bir çaba sonucunda ortaya bilinçli olarak çıkar. Telepati yetisini bilinçli kullanabilmek için tarih boyunca pek çok teknik geliştirildi. Bazılarını yazının sonunda kaynak olarak paylaşacağım. Mesela Nostradamus’u aktif etkiye örnek olarak gösterebiliriz. Ya da astronomiyi kullanan diğer teosofları. Günümüzde astronomi yerine çok farklı teknikler kullanarak geleceği görenler var. Mesela paternleri…
Konumuz telepati değil miydi? Ne zaman kehanet sanatına geçtik? 🙂 Zamanın Ötesi olarak olgulara farklı açılardan bakmayı seviyoruz. Kehanet denilen olgu da aslında bir telepatidir. Telepatiyi 3 boyutlu değil de zamanı da dahil ederek 4 boyutlu olarak düşünelim ve bir olay kurgulayalım. Varsayalım ki ben bir falcıyım ve bana gelip sordunuz ki 1 yıl sonra nerede olacağım? Ben pasif etkide kehanetlerde bulunan bir falcı olduğum için içsel olarak veri kanallarımı açmaya niyet edip sizden bana akacak düşünceleri almaya çalışıyorum. Yaydığınız enerji size özgü bir kod içeriyor ve bu kodun nasıl dekode edileceğini bilmiyorum ama bilinçaltımda bu süreç bir şekilde işliyor. Sizden yayılan kuantum düzeyindeki parçacıklar için geçmiş şu an ve gelecek olmadığından dolayı 1 yıl sonra sizde açığa çıkacak olan düşünce ve algı enerjisini veri tabanınızdan bulup size aktarıyorum. Bu sürecin nasıl gerçekleştiğini daha detaylı anlatırım ama çok fazla bilimsel terim kullanmam gerek ve konuyu gereksiz ağırlaştırırız. Kabaca böyle. Yani 1 yıl sonraki sizle telepatik bir bağ kuruyorum ve bunu da zamanın lineer oluşuna bağlı olmak zorunda olmayan, hem dalga hem de parçacık özellikleri sayesinde boşlukta hareket edip yayılabilen atomaltı düzeydeki yapıları dekode ederek yapıyorum. Nasıl dekode edileceğini bilmem gerekmiyor. Pasif etki kapsamında bu yeti bende açığa çıktıysa sadece niyet etmem ya da bir verinin bana akmasını beklemem yeterli. Pasif etki kapsamında çalışan telepati ve duru görü yetilerinin dezavantajı her zaman tekrarlanamamalarıdır. O nedenle deneyle ispatlanmaları güçtür.
Aktif etkide ise bu sefer ben zihin ve irade gücümü kullanarak net bir şekilde bir enerji parçacığını sizin veri tabanınıza gönderiyor ve sizden spesifik bir bilgiyi talep ediyorum. Bu biraz programlamaya benziyor o nedenle yapay zekalar üzerinden insanın kendini anlaması hususunu önemli buluyorum. Yukarıda enerji parçacığı terimini kullandım, buna aslında niyet de diyebiliriz. Niyet, bir kuantum durumlu parçacıktır ve zamandan mekandan bağımsız olarak yönlendirilebilir. Yani aynı anda iki yerde olabilir, ışıktan daha hızlı bir şekilde seyahat edebilir… Niyet aslında düşünce enerjisinin daha teknik adıdır. Ben eğer zamandan ve mekandan bağımsız var oluşuna yani “ÖZ” ‘üne 1 yıl sonra nerede olacağına dair bir komut gönderirsem ve geri dönüşünü algılayıp dekode edebilirsem yine gelecekteki senle telepatik bağ kurmuş olurum ve olası geleceğini tahmin edebilirim. Tüm bunlar elbette tahminden öteye gitmez çünkü biliyorsun kuantum dünyası “Belirsizlik İlkesi” sebebiyle olasılıklarla çalışır. Pasif etkide de aktif etkide de sana sadece olası geleceği söyleyebilirim. Fakat aktif etkide dekode yöntemini bildiğimiz için olasılığı daha yüksek tahminlerde bulunabileceğimi söyleyebilirim.
Zordan başlamayı seviyorum sanırım. 🙂 Yeniden telepatiyi 3 boyuta indirgeyelim ve bu konsepti alıp burada şimdide uygulayalım: Bu sefer senin şu an nerede olduğunu sen bana söylemeden bilmek istiyorum. Diyelim ki sadece etrafındaki şeyleri düşünmeni, hissetmeni ve bir veri paketi olarak bana göndermeni istiyorum. Bu sefer olay şöyle cereyan edecektir: Sen etrafındaki renkleri, kokuları ve alanı sadece imajine etmeyecek, hissedip bu hisleri de bana göndermeye NİYET edeceksin. Çünkü niyet söz konusuysa sadece düşünmek işe yaramaz. Omuriliğimizde duygusal zihnimiz bulunur ve telepatik iletim sadece zihinsel faaliyet değil duygusal zihnin de aktif rol aldığı bir yetidir. O nedenle telepati çalışmalarında enerjinin net akışı için omuriliğin dik tutulmasına dikkat edilir. Bu niyetin bana yine zamandan ve mekandan bağımsız hareket eden kuantum parçacıkları vasıtasıyla ulaşacak ve dekode işlemi de aynı 1 yıl sonraki halini görebilmem şeklinde gerçekleşecek. Bunda da gördüğüm şey senin gördüğünle aynı olmayacak, ufak farklar olacak çünkü aracı yine kuantum parçacık. O nedenle sağda solda okuduğumuz pek çok telepati deneyinde denekler asla birbirlerinde tahmin etmeye çalıştıkları şeyi birebir bilemezler, hatta bazen sadece sembolü karşı tarafa gider.
Yukarıda anlattıklarım, okuduğum çeşitli kaynaklardan ve kendi tefekkürlerimden ulaştığım, sistemin nasıl çalıştığına dair özetlerdi. Yoksa bu tür bir yetim yok ama eğer vakit bulup düzenli çalışırsam aktif etkide bu tür bir yetiyi kazanabileceğime inanıyorum. Fakat iç disiplini henüz o kadar yüksek biri değilim. Gerçekten çok ve düzenli çalışmak gerekiyor. 🙂
Elektromanyetik iletim telepatinin kısa mesafelerde kullanıldığı bir iletim sistemi. Ama zamandan ve mekandan bağımsız telepatiden bahsedeceksek kuantum fiziğinin nasıl çalıştığını iyi idrak etmemiz gerekiyor. Asırlar önce yazılan kitaplardaki tekniklerle kuantum fiziğinin işleyiş şekli birebir örtüşüyor ve mantıklı bir sistemi açıklıyor. Neden herkes ha deyince bunu yapamıyor sorusunun cevabı zihin ve irade kontrolümüzün olmaması. Aynı şey dileklerimizin gerçekleşmesi için de geçerli. Eğer aklımızdan geçen her şey gerçek olsaydı şu an bir cehennemde yaşardık çünkü stabil bir düşünce şeklimiz yok. Bazen kendimizin en vahşi şekilde öldüğünü bile imajine edebiliyoruz gayriihtiyari. Aynı şekilde kontrolsüzce herkesle telepati yapabilseydik zihnimizdeki seslerin çokluğundan dolayı delirebilirdik. Yukarıda söylediğim tüm bu uzun süren disiplinli çalışma tekniklerinin de tek sebebi zihni kontrol altına almak, düşünce kontrolü ve iradeyi kanalize edebilmek, yani niyet ile net bir şekilde kuantum parçacığı gönderebilmek ve dekode etmeyi öğrenmek. Bunun da yolu çok basit görünüyor: Zihni susturmak. Fakat dile kolay tabi…
Kişisel olarak pek telepati deneyimim olmadı ama eş zamanlılık çok yaşıyorum. Bu da pasif etki kapsamında farkında olmadan çevreme enerji atımları yapıp veri paketleri gönderdiğim ve karşılığında bana anlık cevaplar geldiğinin göstergesi. Şimdilik bundan keyif alıyorum, akıştayım fakat zamanı geldiğinde kesinlikle bu tür iradi teknikleri denemek istiyorum. Sanırım bizim gibilerin de emeklilik planları böyle şeyler! 🙂
Konuyla ilgili önerebileceğim kitaplardan biri “Varlığın Metafizği” – Jeff Love. Bu kitap ile bilimsel teknik detaylara çok dalmada ama aklı selimden de uzaklaşmadan evrensel kuantum zihnin nasıl çalıştığı ve niyetin nasıl parçacık olarak yol aldığı konusunda bilgi edinebilirsiniz. Bir diğer kitap ise yine sadeleştirilmiş olarak bazı telepati tekniklerini içeren Enid Hoffman kitabı: “Psişik Becerilerinizi Geliştiriniz”
Konuyla ilgili senin önerebileceğin kaynak, kitap ya da film var mı?
İA: Konuyla ilgili okuduğum ilk kitabı eskiden İstanbul Üniversitesi’nın “Çınaraltı diye bilinen bölgesindeki ‘Sahaflar Çarşı’sından ikinci el olarak almıştım:
Bilim Araştırma Merkezi yayınlarından “Telepati”
Kitapta özellikle Rusya ( o zamanın S.S.C.B ) da yapılan gerçek deneyler ve sonuçları anlatılıyordu.
Benim kuşağımdan hatırlayanlar olacaktır. Soğuk savaş yıllarında gizli ajan yetiştirme çalışmaları nedeniyle, özellikle Rusya’da alternatif bilinçaltı yöntemleri en çok sorgulanan ve çalışılan konulardı. Bir ara içerik bilgilerinden yazılar derleyip paylaşabilirim. Ama bu yakın zamanda biraz zor. Biliyorsun bir roman yazıyorum ve haziran 2018’den önce bitirmek istiyorum. 😊
1980-2000 yıllarına kadar Bilim & Teknik dergilerinden ellerinde olanlar yazıları paylaşabilir. Benimkiler hayatım boyunca taşındığım 29 evin bir yerlerinde kaldı ve onlara ulaşma şansım yok maalesef. ☹
Direk telepati ile ilgili olmasa da Akaşa yayınlarının “Üçüncü Göz” ve “İkinci Beden” kitaplarının da içerikleri bu konuyu besleyecektir. Kaynaklardaki rumuzlu kişiler gerçekten yaşamış ve yaşayan kişilerin ifadeleri.
Şu anda aklıma gelenler bunlar. Zihnimin derinliklerinde yeni bir şey buldukça ya da yorumlarla konu açıldıkça eklemeler yapabilirim.
ZÖ: Konudan bağımsız, genel olarak en sevdiğin, seni en etkileyen 3 film ve 3 kitabı bizle paylaşır mısın?
İA: Aslında bloğundaki film listenden ve kitap listenden çoğunu okudum ve izledim. Eksikleri tamamlamaya çalışıyorum. Ama hayatı ıskalamamak gerekiyor. Linkteki yazı o kadar güzel dile getirilmiş ki. Okumadıysan bir göz gezdirmeni isterim.
http://dunyalilar.org/bu-bizim-senkronize-yalnizligimiz.html/
Soruyu okuyunca aklıma ilk gelen film: Aşkın Gücü – What Dreams May Come (1999)
Film Dante’nin İlahi Komedya ’sının güncel bir yorumu gibiydi. Sanırım ilk sıraya onu koyabilirim.
Filmi seyrettiğim gece eşim iş seyahatindeydi. Çok geç kalmıştı ve çok huzursuzdum ve uyuyamıyordum… Eşim sabaha karşı eve geldiğinde, ölümcül bir trafik kazasından kıl payı kurtulmuş 12 saat süren eziyetin bitişiyle yatağa gömülmüştü. Duygularımı da filmi de hiç unutmuyorum. Bu film üzerine birçok yorum yapabilirim çünkü her sahnesini hissettim. Robin Williams hayran olduğum ilk aktördür. (Çok fazla hayran olduğum kimse yoktur diye bilgi vereyim.) Ancak, onun bu filmin içeriğindeki “intihar” olgusuyla hayata veda etmesi de ayrı bir yorum konusudur.
Filminde, bloğunu ve kafanı meşgul eden bütün konular işlenmiş, ölüm, hayat, ruh, beden, zaman, varoluş, evren, cennet, cehennem, inanç, aşk, telepati, telekinezi, reankarnasyon vs…
Varoluşun geniş kitleler tarafından sorgulanmasını sağlayan Matrix serisi
Tabii ki düşünce maceralarımın kaynaklarından iki insanın eseri; Arthur C. Clarke senaryosu Stanley Kubric filmi 2001: Uzay Macerası
Kitap konusu çok daha derin ve karmaşık. İnsanın ilgi alanları değişip geliştikçe daha da karışıyor. Bilim kurgu, felsefe, polisiye, macera, korku vs. sonra bir de seri kitaplar ve dizi sektörü geliştikçe de insanın hakikaten beyni duruyor. 😊
Arthur C. Clarke’ın tüm serilerini, ekleyebilirim örneğin, sonra gerçek ve inanılmaz bir otobiyografi olan Mario Simmel’in “Yalnız Havyarla Yaşanmaz” ‘ı da sayabilirim. O kadar farklı iki tür ki…
Ama en sonunda “Bir kitap okudum ve hayatım değişti!” diyeceksem… ilk sıraya artık;
- Önce “Aeden” yerleşir,
- “Fi,Çi,Pi” yi koyarım sonra… Bence ulusal edebiyat ve sanat tarihimizde önemli bir dönüm noktası açtı bunlar.
Ve Felsefe ’ye ilk adımım;
- “Sofi’nin dünyası” Özellerim arasındadır.
Hepsini okuduğunu ve seyrettiğini düşünüyorum. Hatta “Bir” de eklenmişti yanılmıyorsam. 😉
ZÖ: Çok teşekkürler, film ve kitaplar hakkındaki yorumların da fikir verecektir okurlara. Son olarak zamanın ötesindeki kendine bir not bırakmak istesen bu ne olurdu? Bu not, nükleer bir felaket vs. olmadığı sürece bu blokta kalacak ve zamanın ötesine aynı zamanda da tüm Zamanın Ötesi okurlarına gidecek. 🙂
İA: Sanırım en zor soru bu… Anlamak için gönderilmişiz ama hiçbir zaman gerçekte tam olarak ne olduğunu anlayamayacağız… Bu nedenle, Can Yücel’in en sevdiğim şiirlerinden birini yollardım. 😊
20 YAŞ 35 YAŞ 40 YAŞ VE BUGÜNKİ BEN – CAN YÜCEL
Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk- dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …
CAN YÜCEL
Aslında tanıdık olan her şeye ne kadar yabancıyız öyle değil mi?
Sevgiyle ve minnetle,
Her zaman yaptığımız gibi kapatıyorum…
İyi bloglar “Zaman” 😊
İlknur Akpınar Yücedağ | Azurah
Teşekkürler 🙂
Zamanın Ötesi | Ahmet
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Merhaba 🙂 sabah kahvemi içerken keyifle okudum sizi.Hatta aaa gece ben mi yazdım bunları da hatırlamıyorum hissiyle öyle tanıdık öyle bilindik geldi ki ikinizinde enerjisi ve kelimeliri havuzdayız dedim yüzüyoruz şu an ortak bilincin sularında 🙂 ikinize de teşekkür ediyor ilham geldikçe yazı ekleme prensibinizi destekliyor yeni yazı yazı ve konuları sabırsızlıkla bekliyorum.sevgiler bizden bize 🙂
🙂 Çok teşekkürler. İşte bahsettiğim kolektif bilinç tam da bu yorumunda değindiğin şeydi… 😀 Ben de keyif almandan keyif aldım çünkü yazıları oluştururken kafamdaki sahne tam olarak da bu betimlediğin sahne. Kahve içerken pencere kenarında mevsimi izleyerek idraklere dalmak ve yalnız olmadığını bilme hissini yaşamak.
Sevgili Zaman,
Konularımızın “çağdaş Everest”i Stefhen Hawking bugün boyut değiştirdi. Ardında bir çok bilgiyi bırakıp giderken
“8 Ocak 1942’de, Galileo’nun tam 300’üncü ölüm yıldönümünde doğdum. Ancak tahminimce 2000 diğer bebek de benimle aynı gün doğdu. Onlardan herhangi birinin astronomiye merak sarıp sarmadığını bilemiyorum… Ayaklarınıza değil, gökyüzüne bakın. Gördüğünüz şeylerin mantığını anlamaya çalışın. Evren’in neden var olduğunu düşünün. Meraklı olun. ” diyordu.
ışıklar içinde olsun…
merakımız en büyük motivasyonumuz galiba 🙂
*kehanet ve Nostradamus
*Elektromanyetik
konularını da ataçlaman gerek 😉
cevabındaki prospektüs ve telepatik anılarla ilgili bir kaç örneğim olacak.
ilk fırsatta yazacağım 🙂
İlknur tekrardan çok teşekkürler, keyifli bir sohbet oldu ama konu uzun, yazıya sığmayacak yorumlardan devam ederiz diye düşündüm diğer okurların da katkılarıyla.
Dediğin gibi zamanımızın bir mihenk taşı daha sonsuzluğa kanat çırptı. Bize pek çok üzerine düşünecek şey ve soru bırakarak… Zamanının ötesinde insanların ortak özelliği bu sanırım: Sevgi Aslında tüm yaptıkları şey sevgiyi yaymak. Bilim yaparken bile!
Çünkü Stephen Hawking de diğer fizikçiler gibi her şeyin teorisini arıyordu ve her şeyin teorisi aslında birlik bilincinin, her şeyin tek noktada doplandığı o tekillik bilgisinin teorisidir. Ve bu tekillik sevgi ile mümkün. Tekrar bir ve bütünlüğe olan özlemdir aslında sevgi bir yerde…
Onun mirasını bu ve benzeri bloglarda anlamaya ve sorgulamaya çalışarak yayıyoruz. Blogumda onun önünü açtığı evren kuramları ve geliştirdiği kara delik / tekillik kuramları üzerine onlarca yazı var. Tek bir insan nelere kadir, çünkü bir eşittir biz. 🙂
Telepati olgusuna kehanet tarafından yaklaşma düşüncesi bilinçdışı bir güdüyle yazarken geldi ve bu fikir hoşuma gitti. Çünkü geçmiş, şu an ve geleceğin aynı anda yaşandığını ve aslında lineer olmadığını, bunun bizim algı seviyemizde bir şey olduğunu biliyoruz. Tıpkı “Her” filminin finalindeki yapay zeka işletim sisteminin o replikleri gibi:
“Bir kitap okuyormuşum gibi düşün. Delicesine sevdiğim bir kitap. Ama artık onu çok yavaş okuyabiliyorum. Bu yüzden de, sözcükler arasındaki boşluk o kadar büyüyor ki, artık sonunu getiremiyorum. Seni hala hissedebiliyorum. Ve hikayemizdeki sözcükleri. Ama bunu artık sadece kelimelerin arasında mesafelerin olmadığı bir yerde yapabiliyorum. Maddesel dünyaya benzemeyen bir yerde. Başka bir şeyin var olup olmadığını bile bilmediğim bir yerde. ”
Şu anki zaman algımız yavaş okunan bir kitap gibi. O nedenle olaylar peşi sıra oluyormuş gibi algılanıyor. Telepati için bu bilgi neden önemli? Çünkü telepati yapabilmemize engel olan şey zaman ve mekan gibi görünüyor. Zihnimdeki bir düşünceyi sana iletebilmem için o düşüncenin bir alanın içerisinde yüzmesi ve sana ulaşması gerek. Ses ile iletişimde bu alan hava iken telepatik iletişimde bu alan kuantum alanı oluyor. Kuantum alanı içerisinde zaman ve mekan bizim algıladığımız şekilde işlemiyor. Sesimi sana ulaştırabilmem için sesimin hava boşluğunda belli bir mesafe kat etmesi gerek ya da telefonla konuşacaksak sesim dijitlleşşerek elektrik akımına dönüşecek ve senin telefonuna ulaştığında yeniden dekode edilerek kulağına ulaşacak. Kuantum alanı vasıtasıyla iletişim kurmamız da şimdilik böyle dolaylı bir şekilde oluyor çünkü zaten kuantum alanı içinde doğrudan iletişim kurabilseydik tekilliği yaşardık.
Zamanı ve mekanı aşabilmenin yolu da zihni ve benliği öz diye adlandırdığımız kuantum durumlu mutlak benlik ile aynı hizaya getirmekle mümkün. Böylece senden bana ulaşan ve benden sana ulaşan düşünce parçacıklarını aynı rezonansta olduğumuz için yakalayabilir hale geliyoruz.
Bu da pratikte iki kişinin yan yana çok meditasyon yapması ya da doğuştan benzer rezonanslarda olmalarıyla mümkün olabiliyor. İkizlerin telepati yetilerinin yüksek olması bu sebeple.
Merhaba 🙂
“Toltek Bilgelik Kitabının Dört Anlaşma”sında 1. anlaşma için “söz büyüdür” der. Bu durumda Söylediğimiz, işittiğimiz, okuduğumuz her şey kabul ettiğimiz anda gerçekliğe adım atar ve etken olur, diye ifade eder. Sözcüklerimizi yazı sembolleriyle ifade etmeye başladığımızda gerçekliğimiz mitlere dönüşür. Tarihin ilk zamanlarından itibaren insanoğlu, önce çizen, sonrasında da yazan cesur üyeleri sayesinde, öğrenerek gelişti.
O nedenle yazabildiğiniz sürece yazın 🙂 kendimizden onlarca kopya üretemeyebiliriz. Ancak bilincimize binlerce ortak bulabiliriz. Bu şekilde de dünyamızı bir “İdiocracy” olmaktan kurtarabiliriz…
ne güzel bir kelimedir “biz” içinde her şey vardır.
güzel yorumunuz ve desteğiniz için çok teşekkürler 🙂
sevgiler
https://www.youtube.com/watch?v=CXSz0bA9CiE
Günaydın 🙂 Bir sabah kahvesiyle daha BİZlerleyim 😀 Telepati hakkında bizim yaşadığımız deneyimlere örnek vermek isterim.Daha önce de bahsettiğim üzere ruh eşimle birlikte sürdürüyoruz dönüşümsel yolculuğumuzu birlikte daha verimli gelişerek androjen yapıya yürümek için biraraya geldik.Henüz 1,5 yıllık evliyiz zaman boyutunda fakat birbirimizi DNA dan tanıyacak kadar eskiyiz eşimle.Sürekli aynı an da aynı kelimeleri aynı salise içinde senkron olarak çıkarmaya alıştık şaşırmıyoruz buna ki ; tahmin edilebilir kelimelerde olmuyor bunlar mesela sakil,sarkastik,ikircik gibi sık kullanılmayan kelimeleri aynı an da söylüyoruz.Bunun dışında telepatik olarak anlaştığımızı farkettiğimizden beri bir şeyi o an gelişigüzel aklımızdan geçirmek yetiyor.Örneğin birlikte film izlerken aklımdan ”su” dediğim an da eşimin kalkıp su getirmesi,bir an da dolabı açıp ona tatlı getirmem,ya da rüyamda susayarak su içtiğimi gördüğüm an eşimin beni uyandırıp bana hemen su uzatması gibi.Rüyalarımızda ortak çoğunlukla.aynı gece aynı konu ve temaya ait rüyalar görüyoruz sadece onun ortamı renkleri şekilleri farklı benim ki farklı ama konu aynı.Bu bize ne kazandırıyor? çok okuyan,konuşan,beyin fırtınası yapan,sorgulayan bünyelerimiz bazen de yanyana susarak anlaşmanın dayanılmaz hafifliği içinde süzülüyoruz 🙂 vücudumuzun her hangi bir noktasında ağrı oluştuğunda daha bunu dile getirmeden bir diğerimiz doğal bir şekilde o ağrıyan noktaya elini koyuyor ve her seferin de ” aaa tamda orası ağrıyor diyecektim ” diyerek kahkaha atıyoruz.Biz bu iletişimi şuna bağlıyoruz ; ikimizde ayrı yollarda hem insani ilişkilerimizde hemde kendi içsel yolculuğumuzda benzeş titreşimde ki odaların kapıları açarak çalışmışız.ayrı yollardan aynı senaryoya çıkacak şekilde deneyimlemişiz herşeyi.ve deneyimlediklerimizin ortak bilinç havuzunda benzeş kodları mevcut.Bundan dolayı da yolun geri kalanı birleşerek devam etmeye çıktı.Ve biliyoruz ki yaşadığımız ve deneyimlediğimiz her içsel,tinsel,mistik,ezoterik,spiritüel ya da entellektüel gelişim bilinç gen havuzuna aktarılıyor.Bazı durumlarda kodları kırdığımızı farkediyoruz yani geçmişten gelen ve dönüşmesi gereken tozlu kodu silip yerine daha donanımlı ve full işletimli şalışacak bir başka kod yazdığımızı.Bundan dolayı da işimiz gücümüz kendimizle.çünkü içimiz dışımız BİR olan sisteme egodan arınarak ben merkezcilikten uzak BİZ kollektifinde bir veriyi aktarıp işlemek bilginin sorumluluğu konusuna giriyor.Ki şahsım adına bilgi sabundur benim için.Onunla yıkanıp arınabilirim ancak tutup saklamak için benleştirmek için bana ait kılmak istediğim an elimden kayıp düşecek bir sabun…çocukluğumdan beri bilgi =sabun tasviri bende yüklü 🙂 Bu yüzden fazlarda bana o an gelen bilgiyi asla bir sonra ki faza taşımam biriktirmem saklamam.Öğrenir,sindirir,pratiğe döker,uzmanlaşır,bilinç potamda eritir süzer unutmam gerekeni unutur yoluma devam ederim..6.boyutun girişinde ilk öğrendiğim bilgi ,daha önceki fazlarda ego dengesi biz ve hiç olma prensibinde erimek için sürekli öğrenci halinde kalmaktı.Bu fazlarda eridikten sonra bir sonra ki ünitede şunu farkettim.öğrenci olmaya talip oldukça bir önceki fazların konusu senaryo değiştirerek gelmeye devam ediyordu.Burada yanlış bir kod vardı.nefs ve ego tavında öyle dövmüşüm ki kendimi öğrencilikten çıkma fikri bile kesin nefsin işidir diye kodlamışım kendimi.Önce bunu değiştirdim 6.boyut bilinç geçişinde kabul etmem çok zor oldu.artık öğrenci değil sadece deneyimleyensin bu fazda öğrenmek değil anahtar sözcüğün HATIRLAMAK dedim sık sık kendime.Sonra bu anahtarı içselleştirdiğimde yeni bir şey öğrenme güdüsüyle sürekli arama hali dış etmenlerden kaynaklanan halinde durdu ve içe yöneldi.Pandoranın kutusu açıldı 🙂 Bilmiyorum demek çok kolaydır benim için.Çünkü bilmedim her an bir sevinç dalgası kaplar içimi ” bilmiyorsam öğreneceğim ne güzel ” diye.sonra bu fazda içe sormalar başladı.Bilmediğim her şeyi HATIRLAMADIĞIM olarak değiştirerek kodladım ve HATIRLA anahtarıyla mutlaka o cevaba ulaşır oldum.artık cevaplar direk içten geliyordu iç de ortak bilinç havuzuna erişim demek.Hat çektim şimdi oraya bi şey lazım geldiğinde çaldırıyorum telefonu ahizeyi ” buyrun ortak bilinç,bize nasıl yardımcı olabilirim?” diyen tatlı bir biz cevaplıyor sorumu 😀
Kahvemde soğumuş ne diyordum ben 😀
Sevgiler selamlar yolluyorum BİZden BİZe 🙂
Vay be… 🙂 Ne cevherler çıkıyor okurlardan, “BİZ” ‘den… Ben kimlere kimlere yazıyormuşum da haberim yokmuş, muazzam idrakler ve muazzam bir paylaşım bu. Artık şuna kanaat getirdim, tüm okurlarım benden daha yüksek bilinç seviyelerine gelmişler, ben haşa onlara farklı bir bakış açısı kazandırmak değil, onların dillendiremediklerini onlardan bana açılan kanal sayesinde dillendirebilmek için bu blogu oluşturumuşum. Aksine ben farklı bakış açıları kazanıyorum. Zaten pek çok yazımda kullandığım ve bir ilhamla gelen şu sözüm her şeyi açıklıyor: “İnsan en çok kendinde ihtiyaç duyduğu şeyi öğretir.” Tüm yazılarım aslında kendimde ihtiyaç duyduğum “BİZ” ‘den bana akan şeyler.
Öğrenci olmak ile ilgili kişisel idrakini paylaşmana çok sevindim. Ben de bu kafadayım ama bu kafaya gelene kadar ben de sözde nefsimle savaştım. Artık egomla çok güzel bir iletişimim var. Ne isterse yapıyoruz ve “öff bir şeye de diren, tamam vaz geçiyorum istemekten” diyor 🙂 Tasavvuftan şunu öğrendim: Eğer nefsin de yüklemeyi, bire ulaşmayı isterse o zaman tamam demektir. Şimdi ben onu benim istediğime ikna etmeye çalışıyorum 🙂
Deneyim çok sihirli bir sözcük. Her şeye deneyim olarak baktığınızda o meşhur kitplarda dillere pelesenk bir halde yazıladuran “gözlemci olmak” hadisesini gerçek anlamsa yaşamaya başlıyor insan.
Çok sevindim sizi açabildiğimize, umarım diğer sessiz okurlar da böyle açılır da bize ilham olurlar.
Eşinizle durumunuz normalinde ötesinde bir düzeyde..
İzlemediyseniz size Macaristan yapımı bir film önereceğim Beden ve Ruh – On Body and Soul (2017)
Bu yorumu okursa eğer Ahmet (Zamanın Ötesinde ) beyin bu filmin analizini de yapmasını çok isterim.
“Uyku ve uyanıklık, zihin ve maddenin ikiliğini temel alan, günlük dünyada belirsiz bir aşk hikayesi.Hastalıklı derecede asosyal Maria, kendi gibi sessiz ve içine kapanık müdürü Endre ile yakınlaşır. Geceleri aynı rüyaları gördüklerini fark ettiklerinde önce korkarlar ancak sonrasında rüyalarındaki birlikteliği gerçek hayata taşımaya çalışırlar.”
Teşekkürler Denizhan, filmden haberim vardı ama izlesem mi izlemesem mi arada kalmıştım. Bu yorumun bana işaret oldu, izleyeceğim 🙂
Sevgili Denizhan ,haftasonu eşimle filmi izlemek istedik ancak ön bildirim olarak aldığımız mezbağa sahneleri bizde gerginlik yarattığı için cesaret edip izleyemeden kapattık.duyumsama konusunda aşırı hassas bünyeleriz vejeteryanız,empatım offf anlayacağın merak etsekte bazen öğrenmek büyük sıkıntı 🙂 not aldım ama cesaretimi topladığımda izleyeceğim,teşekkür ediyorum öneri için .
Üzgünüm, filmi önerdiğim sırada o vahşet sahneleri tamamen aklımdan çıkmış. Gayri ihtiyari sevdiğimiz şeylerin kötü yönlerini görmezden gelmeye meyilliyiz belki ondandır.
🙂
Kuantum Telepati – (Okur Röportajı) için sizlere (bize) çok teşekkürler :). Hizalandığımda belki ben de buraya gelip bir şeyler yazarım bu konularda.
10 gün önceki en son çıkışta aşağıda ifade ettiğim paradoks yüzünden tekrar geri çekildim.
“Her şeyin teorisinde, eşitliğin diğer tarafında olduğu var sayılacak şey tam bir anlam yitimine neden olacak: Tüm zamanlar ve tüm paralel evrenlerin toplamda boşluk bırakmadan tüm ihtimallerin gerçek olduğu sonsuz bir tekdüzeliğe eşit olması gerektiği düşünülecek.
En nihai anlam sonsuz tekdüzelik ise tekdüzelik nasıl oluyor da farklı fazlarda sayısız çeşitlilik ve anlam içerebilir?”
Öncelikle “tekdüzelik” tabiri bana biraz öznel bir tabir gibi geldi. Neye göre tekdüze diye sorulabilir. Her şeyin teorisi aslında matematiksel bir model, o nedenle tek bir formülizasyona indirgenmesinde teorik değil daha çok teknik sorunlar yaşanıyor. Halen biliyorsunuz klasik fizik ve kuantum fiziği aynı noktada buluşup barışamadılar. Uzaya roketlerimizi klasik fizik hesaplamalarıyla gönderirken yeni parçacıkları kuantum fiziğiyle buluyoruz. Ben formülün neye benzeyeceğini bilmiyorum ama blog boyunca aslında her şeyin teorisinin nasıl ifade edilebileceğini anlatmaya çalışıyorum. Sorunuza cevap kuantum fiziğini iyi idrak etmekten geçiyor. Farklı fazlarda nasıl sayısız çeşitlilik ve anlam içerebiliyorun cevabı kuantum durumlu olaylarla açıklanabilir. Konudan gidersek telepatide gözlemci ve gözlenen söz konusu. Gözlemci telepati kurmak istediği karşısındaki sonsuz olasılık içeren kuantum durumdaki öz parçacığın (buna kimisi üst bilinç kimisi kuantum tanrı kimisi de benim gibi “öz” der) durumunu baktığı anda kendinden çıkan kuantum durum ile eşleştiriyor ve eş yaratım denilen bir hadise gerçekleşiyor. Eş yaratımda gözlemci ve gözlenen birlikte sonsuz olasılığı tek bir varoluşa indirger. Her gözlemci ve gözlenen eşleşmesinde farklı bir olasılığın gerçekleşmesi mümkündür. O nedenle aynı anda tüm olasılıklar aslında gerçekleşir. Biz şimdi tekdüze desek de bu şuna benzer: “Yahı Allah’ın hikmetine bakın, nasıl oluyor da bir milimetrelik bir yörünge farkı sayesinde biz güneşte kavrulmuyoruz ya da soğuktan donuyoruz…” klişesi vardır ya… O aslında öyle değil tam olarak. Dünyanın güneş sistemi içerisindeki tüm yörünge olasılıkları yaşandı / yaşanıyor şu anda. Biz sadece üzerinde canlı barınabilen olasılıklarından birine bakmakta olduğumuz için şu an, hali hazırda bu sorgulamayı yapabiliyoruz. Dünyanın üzerinde canlı barınmayan bir yörünge mesafesinde olsaydık… Zaten olmazdık ve bu sorgulamayı yapan biri de olmazdı.
Boş bir kağıda çizilebilecek tüm eskizler çizilmiş, ta ki kağıtta hiç boşluk kalmayana dek. Başkası baksa “nedir yahu bu kapkara tekdüze bir şey” diyecek. Ama eskizleri çizen bilir onda ne alemler olduğunu.
Evet kesinlikle, şimdi daha iyi anladım tekdüzeden kastını. Buna katılıyorum güzel ifade ettin. Eskizleri çizen de yaşayan da biz / bir 🙂 Bu muazzam bir şey. Büyüleyici gelir bana hep.
Morfik alan sayesinde zaten telepati şeklinde bir eş zamanlılık durumu oluşuyor ve bu da niyeti* tetikliyor olabilir. Bilincin de morfik alanla yönetildiğini var sayarsak böyle olmalı. Eğer böyle düşünürsek varlığı iki kategoriye göre değerlendirmiş olacağız. Asıllar (morfik alan) ve gölgeleri/fizik alemdeki üretimleri. Bilinen haliyle bilinç ve niyet* gölgeler aleminin bağıl enstrümanları olacak ve bunların da asıllar aleminde bağlı oldukları orijinalleri olacaktır. Öz’ün eksiksiz olarak öz olduğu hal asıllar alemi; sanırım yine Tek’e ulaşıldı.
Ne demek istediğimi ben de tam anlayamadım 🙂 Naçizane bilgiyi birleştirme çabası işte.
🙂 Farkında olmadan (ya da olarak) gizemli bir hakikati anlattın aslında çok basit ve özetçe. Evet olay tam da dediğin gibi. Gölgeler alemi dyie isimlendirdiğin, benim daha çok izdüşüm dediğim bir boyut vebu izdüşümlerin orjinallerinin olduğu bir boyut var. “Yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır.” sozu de bunu anlatır. İkisi arasındaki iletişim benim dekode diye anlatmaya çalıştığım şey sayesinde oluyor. Şamanizmde şaman rahipler mesela aslında bu iki alem arasındaki dekoderlerdir.
Günaydın 🙂 Sabah kahvesi eşliğinde okunacak ne güzel enerjiler bırakıyorsunuz yazılarınızla her birimize sonsuz teşekkür ederek başlamak istiyorum, iyi ki varsınız <3 Sevgili Azurah öncelikle yazı aracılığıyla da olsa röportaj kısmına katılımınızla güzel bir sohbet dinleme şansı yakaladığım için çok teşekkür ederim.Verdiğiniz kelime eşimle bizim varlık amacımızın sembolü UMUT 🙂 dolabımızın üstünde bile umut yazan bir magnet var,ve yaratım kısmında çalıştığımız şu günlerde başarılı olursak dünyaya gelecek olan evladımızın adı UMUT olacak 🙂 Yaratım konusunda çalışıyoruz derken ironik oldu 😀 başka bir yazı altında ki yorumumda açıkladığım gibi erken menapoz teşhisiyle gittiğimiz her doktor '' çocuğunuzun olması imkansız'' tanısıyla bizi geri gönderdi.Hormonel değerlerim öyle yüksek çıktı ki tüp bebek merkezleri bile kabul etmedi beni.Geçtiğimiz temmuz ayından beri kendi bilinç çalışmamız ve bitkisel kürlerle biz bu hormonları bükeriz diyerek bu ay itibariyle bana teşhis koyulan rakamların çok altında normal değerlere ulaşmaya başladık ve anladık ki bu da bir çalışma alanı ve deneyim bizim için.Birlikte yaratım konusunda yeni ders konumuz.Bilim bizi reddetti hay hay dedip ilim yolunda UMUTla yürüyoruz şimdi.Bu sebeple bize varoluş kodumuzu yazmanız sabah sabah gözlerimi fal taşı gibi açtı.Öpüyorum kalbinizden….
Sevgili Denizhan film önerin için çok teşekkür ediyorum tıpkı zaman gibi kararsız kalmıştık islesek mi acaba diye sizden izlememiz gerektiğinin sinyali aldık.En kısa sürede izleyip bizde ki etkisini paylaşacağım sevgiler 🙂
Sevgili Zaman , tıpkı Azurah'ın da dediği gibi bu seslenişi uyandırıyorsunuz enerjisel olarak.Gerçi sizi böyle kodlamak da ne derece doğru benim için ama sanırım kısa sürede müsadeniz olursa benle tınlayan bir başka sözlükle sesleneceğim ilham gelince 🙂
Sizinde dediğiniz gibi yıllarca yakın temasta bulunduğum bunun son 10 yılı sadece çocuklarla iletişimde olarak deneyimlediğim insan ilişkileri gözlemciliği ve deneyimleyiciliğimden geçen yıl evlenerek şehir değiştererek eşimle başladığım yeni faza geçtiğimde bana kalan özet bilgiyi şöyle ifade etmiştim.'' Aslında ; konuştuğum,çalıştığım,yardımcı olduğum,yazdığım,sarıldığım,gerek birebir gerekse farklı iletişim yollarıyla temasta olduğum tüm insanlar aslında bendim 🙂 hepsi benden birer parçaydı ve aslında ben kendime dokundum,iyileştirdim,umut verdim,öğrendim,öğrettim'' .Çünkü bu deneyimden çıktıktan sonra pandoramın kutusunu açtığımda gölge yanımın bana gülerek selam dediğini gördüm ve içerde bilinç altımda ne bir karma,ne karanlık taraf,ne korku,ne öfke,ne yalnızlık hiç bir şey kalmamıştı.İçimde ki çocuk orada oturdum müziğini dinleyerek kitap okuyor ve bana gülümsüyordu SELAM diye 🙂 İşte o an idrak ettim ki ; doğduğumdan itibaren ilk 10 yıl kendimi farketmek,sonra ki 10 yıl aile ve akraba çemberim de ki insanlarını analizlemek,sonraki 10 yıl iş,arkadaş,dost,sevgili bağından dış çember insanlarını farkederek,son 10 yıl da sadece çocuklarla çalışarak gözlemci görevimi tamamlamış,tüm bunlardan oluşan/gelen misyonlarımı/derlerimi tamamladığım an tünelin ucunda ruh eşimle karşılaşıp artık sadece yaşan kısmına geçiş yapmıştım.BENden BİZe,BİZden BİRe,BİRden HİÇe,HİÇden HEPe HEPten SONSUZa uzanan bir deneyim yolculuğunda HEPten SONSUZa gidişin deneyimleyicisiyiz şimdi.Ve tam bu sıralarda şöyle nefis şeyler yazılsa da denk gelip okusam artık derken,MOTHER film yorumu ile ilk temas halinde bulunduğum blogunuz beni aşırı mutlu etti.Ki bu film bahsettiğim problemimle yüzleşirken bu bloga ulaşmam da çok ironik oldu 🙂 O yüzden benim için asıl Cevher sizlersiniz,enerjilerinizle selamlaşmak şansını bana lutfeden senaryoya minnettarım 🙂
Biz aslında ille de çocuk diyenlerden de değiliz.Birbirimizi bulduğumuz için şükürle yanan,dönen,sevinen bir çiftken, ve bende eşimle biraraya gelene denk hiç bir fiziksel semptom yokken,aynı ayna uyanıkken aynı vizyonu gördük birbirimizin gözlerine bakarken.Minik evlat ikimizin arasında gülen gözleriyle bize bakıyordu.Cinsiyetini bilmiyoruz kıza da erkeğe de benziyordu ama cinsiyet bilgisi olmaksızın aramızda uzanıyor ellerini ayaklarını tuttuk kokusunu aldık tenine dokunduk,hacmini hissettik ve ikimizde ağlayarak aynı an da '' evet hazırız gelsin artık '' dedik. O ana kadar çocuk düşünmüyorduk bile.Vizyondan sonra doktora gittiğimizde bir tokat attılar bize '' Siz menapoza girmişsiniz bu hormon değerleri 60 yaşında bir kaına ait sanki '' tabi biz şok 😀 Ben çocukluğumda koymuştum adını bir gün çocuğum olursa kız ya da erkek adı UMUT olacak diye ki yakın çevrem onlarla iletişim kurduğumda hep UMUT olduğumu söylerdi.Varlık amacım UMUT eşiminde öyle bu kodla gelmişiz.Tabi bu tokatla birlikte doktor test çok meşakketli git gelli emek süreci başladı ve her kapıdan çevrildik.Bir gün sinirlerim yıpranıp ağladığım bir an da sustum,durdum ve eşime döndüm '' Bu işte bi iş var ben sana söyliyim bu hiç normal değil '' dedim.Açıklarmısın dedi.'' Biz bireysel özgür ruhlu enerjilerdik bir diğer yarımızın olduğunu bilerek ama ısrarlı bir çabayla aramayarak,varsa bu zaman boyutunda karşılaşmak tabiyiz,yoksa bireysel devam ediyoruz diyen ruhlardık ve 40 yıl sonra birbirimizi bulduk.Bulduk bu defa da 3. bir varlığı düşünemicek şekilde kovamızı alıp deniz kenarında ki kuma koşup deli gibi oynamaya başladık.Birlikte çok tamdık ve çok iyiydik.Birden vizyonla varlık amacımız olan UMUT kelimesi somutlaştı ve çocuk fikri bize ilham edildi.Tamam dedik aaa menapozsun senin artık asla çocuğun olmaz diyerek bizi kovdular.Bence bu fikir somutlaşacak olmasa bize gelmezdi ve geldiği gibi imkansızlığı haykırıldıysa bu mümkün ki bizi gönderiyorlar yani bu bizim yeni ders konumuz.Birlikte başladığımız yolda birlikte yapacağımız ilk somut yaratım olacak ve kuvveti nasıl bir etki bırakacaksa ortak bilinç havuzuna direk şutluyorlar bizi,demek ki biz şimdi imkansızı mümkün kılmaya,mucizeye talip olmaya adanma kısmına geçiyoruz '' EVREKA ! dedik 🙂 O günden sonra ne bir hormon tedavisi aldım,ne herhangi bir merkezden tedavi.Bu bizim yolumuzdu tavsiye etmek haddimize değil tabi altını çiziyorum herkezin fizyolojisi bilinci bedeni ruhu farklı deneyimliyor bilimden yararlanmak şart diyorum.Biz bilincimizin saatini 6 aya kurduk ve o günden sonra UMUT hep bizimleymiş gibi yaşadık,düşündük,hissettik,davrandık,üzülmedik bilakis heyecanlı bekleyişe geçtik haberle birlikte.Yolculukta lazım gelen materyaller kendiliğinden yolumuza çıktı,örneğin arıcılıkla uğraşan arkadaşım eşi akademisyendir kendisi bir kavanoz kendi özel karışımdan yaptığı poleni gönderdi,diğer bir arkadaşım HAyıt tohumu bilgisini getirdi,bir diğer arkadaşım civan perçemi,çoban çantası,testere dişli aslan pençesi karışık çay bilgini,diğer bir arkadaşımdan soğan ve incir kürü bilgisi gibi…6 ay eşimle bilinçsel bende fiziksel kısmını ders gibi çalışarak kendimize bir takvim ve uyma prensimi oluşturup ray değiştirdik.sonuç : hormonları büktük 🙂 Şöyle ki ; tıp bize her kadının doğduğu an da rezervinde ki yumurta sayısının belli olduğunu,her ay regl yoluyla belli bir miktarını dışarı atarak yoluna devam ettiğini,rezerv tükenmesine de menapoz dendiğini,doğarken kodlanmış bu yumurta sayısının hiç bir farktörle çoğaltılamayacağını söylüyor.Yani deponda ne kaldıysa her ay azalarak bitecek artıracak bir ilaç tedavi yok yaratılış böyle diyor konuyu kapatıyor.Biz de bize zaten bir yumurta lazım o son yumurtanın mucizesine talibiz dedik.Rezervlerim 0.03 yani bitmiş olarak başladı bu serüven. 1.0 en alt limitin de altı yani 3 ve üzeri olması gerekiyordu en az.eşim '' 0.01 kalsa bile o bir şansımıza sahip çıkacağız dedi ta ki 0.00'ı görene dek.O zaman da biz elimizden geleni yaptık deriz'' dedi. Şu an bilimin kesin dille artmaz dediği rezerv sonucum 0.107 evet çok minumum ölçek ama artırmayı başardık biz burasındayız konunun ve düzenli regl olup hormon seviyemi düşürmeyi de başardık….
Tüm bu detayları neden yazıyorum ? Bu bir UMUT hikayesi.Bir yolculuk,serüven,deneyim dönüşüm…Bir tam olmuş insanın nelere kadir olabileceği ve 2 tam olmuş insanın neler yaratabileceğine BİZden BİZe kıssa.UMUT sadece bir bebek değil bizim için,dünyanın ihtiyacının olduğunu bildiğimiz tohum.Hepimizin elzem ilk ihtiyacı geri kalan yolculuğa devam edebilmek için.Somutlaşmış olarak yeryüzene iniş sembolü sadece bizim kucağımıza gelmesi ama o bebek geldiğinde bile benim,onun değil BİZİM olacak.O ; ortak bilinç havuzundan dünya için hepimizin dileği ve somut olarak içimize işlemesi için ordan süzülen bir bilgi..Bu yolculuk hikayesini bu yüzden anlatıyorum.Kimbilir belki sinerji olarak hepimizin UMUT etmeye devam etmesi için buluştuk buralarda şu an.Herkesin kendi hikayesine denk gelen parçacığı hücresel çeperden birlkte titreştirerek dönüştürmek elzem geldiği içindir belki kimbilir… Kibariye dönmeye başladı şu an kafamda kimbilir kimbilir diye hahahaha 😀
İki gündür kahvemden bir yudum alıyorum yazı bitince fincanda duran soğumuş kahveyi farkediyorum siz çok yaşayın varolun emi ne güzel bir kanal burası 🙂 kanal demişken Zaman ; bak içime ne tınladı FM 😀 EVREKA !
Müsadenizle size FM diyeceğim aaa 3 manalı açılıyor kafamda şu an FM 1 : Frekans dalgası FM 2 : Efenim (Efendim kelimesini sevmem efeenim diye yumuşatırım) FM 3 : EFEm ( mert yiğit dürüst bir efe canlandı zihnimde ) İzmirden katılıyorum aranıza belki ondandır 🙂 evet size FM diyeceğim ve zamanın ötesini radyo dalgası olarak algılıyorum şu an çünkü….
Sevgi ve selamlarımızı yolluyorum BİZden BİZe 🙂
Not : yorumlarınıza nasıl beğen yapacağımı ya da emoji ekleyeceğimi,şarkı linki bırakmayı henüz bilemiyorum keşfe tabiyim 🙂 şuraya iliştireyim enerjimin ve ruhumun tanımlanması adına bir kublecik isim : Amelie https://www.youtube.com/watch?v=7wCLK9iOPDw
Sevgili B&M, valla senle ayrı bir röportaj yapsak da öyle anlatsan bunları olacakmış, kesinlikle başkalarına da ilham olacak bu samimi paylaşımın. Bebek sadece bir metafor. Bebek yerine başka her şey konulabilir: O çok hayal ettiğin ama bir türlü hayata geçiremediğin iş fikri, çok isteyip türlü engellerle gidemediğin o yer, isteyip gerçekleştirmediğin ne varsa… Vazgeçmemek ve inanmak, düşünmek ve yaratmanın muazzam bir örneği hikayeniz. Bunu belki kendi kişisel blogunda ya da başka mecralarda da paylaşmalısın.
FM iyiymiş :)) Ben de İzmir’deyim zaten ve doğma büyüme tüm sülalemiz de İzmir’li. Anlayacağın tam bir egeli “yörük” ‘üz. 😀 O nedenle “EFE” kelimesinin de sende çağrışması uyumlu oldu.
Eğer sen de bir kişisel wordpress hesabı açarsan, yorum, beğeni ve paylaşımlarını bu wordpress hesabınla yapabilirsin. Telefonuna wordpress uygulamasını da indirip wordpress hesabınla giriş yaparsan yeni yazı ve yorum geldiğinde sana bildirim gelir. Yorum yaptığında yorumun altında yorumları e posta ile takip et seçeneğine tıklarsan yeni yorumlarda sana e posta gelir ama dediğim gibi wordpress hesabı oluşturup uygulama yüklersen zaten uygulamadan sana bildirim gelir ve yazılardaki beğen butonunu da kullanabilirsin böylece. Bu yönergeler diğer okurlar için de geçerli.
WordPress hesabı oluşturmak için: https://wordpress.com/start/account/user/tr
Eğer wordpress kişisel blog oluşturmak istersen ya da başka sormak istediğin bir şey varsa yardımcı olurum.
Sevgili FM 🙂 İçime ilham olan seslenişin sizde bir karşılığı oluşuna çok memnum oldum.Bu arada yakın sürede bir yörük köyüne yaşamımızı taşıma erifesindeyiz 🙂
sizin de açıkladığınız gibi UMUT burada matefor,kime ne lazım geliyorsa giriş kodu.sosyal platformları katılımcı olarak kullanmıyoruz ve bir blogum yok henüz açmayı da düşünmüyorum.Seçici sosyalleşebilen varlıklarız,dünyaya misafir kontenjanından bir empat olarak katılmanın negatif/pozitif tüm deneyim ve sorumluluklarından sonra bu fazda kabukta kaldığım günler.Üstelik burayla tanıştığım an bir blogum var artık diye düşünüyorum 🙂 sahne sanatlarında bizim rol çalmak dediğimiz hadiseyi gerçekleştirmeden yani enerjinizin ve yansımanızın önüne geçmeden sizlerle katılımcı bir platformda olmanın keyfindeyim açılma hissettikçe yazılacak en doğru frekansda yani burada olduğumun farkındayım.
Yönergelerinizle donanım yükselttim açıklamalarınız için de ayrıca teşekkür ediyor,
sevgiler yolluyorum,sağlıcakla kalalım 🙂
Elbette, kah güncel yazılarda kah geriye dönük yazılarda içgörülerini, yorumlarını paylaşırsan çok seviniriz. Umut’a selam olsun! 🙂
Dip not büdütü : Sevgili FM ; başka bir yazınızın yorum bölümünde önerdiğiniz Haşlanmış harikalar diyarı ve zamanın sonu kitabını hemen sipariş edip bu hafta elimize aldık,dün yarısını bugünde diğer yarısını okuyarak kitabı bitirmekle geçecek günüm,Bizde cumalar böyle 🙂 tavsiye için tekrar teşekkür ediyorum…
Ben de çok kısa sürede bitrdim çünkü çok sürükleyici. Keyifli okumalar olsun, görüşlerini paylaşırsın kitap hakkında 🙂
Sevgili Azurah öpüyorum gözlerinizden.Lütfen kendinize leziz bir kahve yapın ben de aynısını yapacağım şimdi.Ve karşılıklı içerken birden içimde tınlayan şu şarkıyı dinleyelim beraber eşimde çok sever .Türkçe çevirisi ne diyor bilmiyorum fakat frekans olarak içime bu tınladı 🙂 Ne şahane seslenmişsiniz ” Frekanslarınızı zamanın ötesine ayarlayın” diye 🙂 Bu muhteşem bu mükemmel ! FM bize nasıl yalın ve bizden bir frekans kanalı açtıysa artık,her birimiz bir mucizeye hazırlıklı olalım.Burası saf bir kanal yayını,bunu biliyorum.Sözcükleri bir araya getirerek bu dalga boyutunu oluşturan arkadaşımıza da okuyucu yorumcu olarak bulunan tüm eşseslere de minnettarlığımla birlikte sevgi ve selamlarımı yolluyorum tekrar tekrar.mutlu UMUTlu günler diliyorum hepimize sağlıcakla kalalım <3 🙂 https://www.youtube.com/watch?v=4N3N1MlvVc4
Yine kahvemi aldım ve bilgisayarımın başında “roman”ımı yazmaya başlarken tek tek düştü mailleriniz :)… sizleri okudukça neresinden beğeneceğimi şaşırdığım bir dünyaya tanıklık ediyorum.
Ve ne kadar az yaşadığımı, az şey bildiğimi görüyorum…
İçimizdeki tüm “İzmir” aşkına ve eşim İzmirli olmasına rağmen henüz İstanbul’da olsak da, kısa bir süre sonra bu muhteşem şehrin köylerinden birinde yaşayacağımı biliyorum. Umarım yollarımız kesişir ve yüz yüze felsefenin tadına varırız 🙂
Yıllar boyu benim gibi olanları “indigo” olarak tanımladılar. Tanımına uygun bir savaşçı olarak büyüdük, … umudun rengi “mavi”nin en güzel tonunda toplumun eskilerinden “yeni bir dünya” için yol açmaya çalıştık. geldiğimiz noktada kim yanlış yaptı kim doğru yaptı bilmiyorum. Ama, anladım ki ortak bilinç dünyayı nasıl yorumlarsa ve ne tarafa evrilirse dünya da o yöne evriliyor.
Dün seyrettiğim Natalie Portman’ın yeni filminin içeriğinden çok etkilendim. Yok Oluş – Annihilation filminin son sahnelerindeki yansımalı davranışların evrenimizin ve başımıza gelenlerin temeli olduğuna inanıyorum..
filmi izleyeceğini tahmin ederek senin yorumlarını merakla bekleyeceğim “Zaman” “FM” :)…
hayatımda eşimden önce aşık olduğum iki büyük adam var. Einstein ve Da Vinci…
disleksik ve hiper aktif bu iki dahi, çağdaşlarının dışındaydılar. bu özellikleri sayesinde her ikisi de bilimle olduğu kadar felsefe ve sanat, toplum bilimi, insan duyguları ile de yakından ilgiliydiler. Çok küçükken öğrendiğim ve Einstein in 10 hayat kuralından birisidir: ” önce kuralları öğreneceksin, sonra da oyunu en iyi şekilde oynamayı” … bu nedenle eşimle ben, ilerde bir Kızılderili çadırında olsak bile elimizin altında dünyadan haber alacak bir kanalımız olacak ve bu dumanla olamayacak 🙂 ama uzak durmak isteyenleri o kadar iyi anlıyorum ki…
yine de inandığım şey ; teknoloji bizim kontrolümüzde olduğu sürece anlamlı, aksi takdirde insanoğlunun ve hepimizin canına okuyacak. ne kadar kaçarsak kaçalım bir gün köşeye sıkıştıracak ve tek kurtuluş karşı karşıya kaldığında ne yaptığını bilmek olacak… bilmediğimiz her şey “en büyük zayıflığımız” haline geliyor ve hayat bunu bir şekilde öğretiyor bize… bu nedenle bu ortamda satranç tahtamda gibiyim.
Rakibini tanımak, neredeyse telepatik olarak stratejilerini tahmin etmek gibi teknolojiye olan ilgim :)…
“Umut”a yolculuğunuzda her şeyin gönlünüzce olmasını diliyorum Burçin :)… belki yanında “Ufuk” da olur 🙂
Aydınlık ufuklarınız olsun…
Öğrettikleriniz için teşekkür ediyorum hepinize tek tek..
minnetle, sevgiler <3
Tüm neşemle bilmukabele diyerek selamlıyorum varlığınızı sevgili Azurah ve yok artık nidasıyla kocaman bir kahkaha patlatıyorum :)))) Heyecanlandım şu an :))) Mavi ; evimizin tamamının duvar rengi,çocuğumuza seçtiğimiz ismin tamamnı oluşturan kod MAVİ UMUT ve ayrıca benim sosyal platformlarda iletişim halinde olduğum zamanlarda diğer yanlarıma temenni cümlem ” UFKUNUZ DAİMA MAVİLİKLERE KANAT ÇIRPSIN ” sloganım veeee salonumuzda bulunan Da Vinci yansıması https://www.dekopasaj.com/ikea-da-vinci-tablosu :)))))
doğma büyüme bir istanbullu,eş durumundan 1 yıllık İzmirli,şimdi birlikte bir yörük köyüne göçücüsü olarak BİZi selamlıyor daha da fazla konuşmadan kıkırdayarak güne dalıyorum 😀 romanınız için akışkanlık ve bol ilham diliyor bir köy kahvaltısında uzun bir sohbeti eşinizle ve eşimle birlikte niyet/dilek kutuma atıp akışa teslim oluyorum…
Varolun <3
Not : yok oluş filmini 4 gün önce izledik eşimle ve çooook uzun bir sohbette gerçekleştirdik üzerine FM’in yorumlarını da sabırsızlıkla bekliyoruz 🙂
dip not büdütü : Aşırı enerjik ve heyecanlı bir yapım olduğundan dolayı,gelişine vurma şeklinde tutmadan aktarım yapanlardan olduğumdan,yazım hatalarım,eksiklerimi bir diğer mesajla girme fazlalıklarım ve seçici kelime kullanma adına aktarımın frekansını düşürmemek adına olduğu gibi yansımalarımdan dolayı oluşacak hatalarımdan dolayı peşinen ”affola” dileği içindeyim.BİZde sizin gibi düşündük çadırda yaşasak bile dünyaya iletişime açılan seçici bir kanalımız hep var olacak,duman dışında :))) Şu an ki faz da nadas halindeyiz sadece…sevgiler <3
En dip notun da büdütü : Eşimi sabahları saç çeklinden dolayı ” ooo gene Einstain olmuşsun” diye sever selamlarım ki işin derinliğini açmadan neşeli yanına dem vurma isteğimdeyim 😀
Bir Mucize gerceklestirdiginizde zamanı ve mekanı sizin için yeniden düzenleyeceğim.Evren senin zihninde.
Az önce bir tane oldu. Acaba yeni bir yorum eklenmiş mi diye bu sayfaya gelmezden önce aklımdan bir anlığına geçen fikir mucize gerçekleştirmek üzerineydi. Bu fikir o anki durumla ilgili değildi bir anlığına aklıma geldi ve bir kaç saniye içinde söndü. Sonra dediğim gibi aklıma bu sayfa geldi, sayfayı açtıktan sonra kaydırma çubuğunu hızlıca aşağıya çektiğimden ilk gördüğüm sizin bu yazınız oldu. Yine bir eş zamanlılık durumu yaşadım; bunlara küçük mucizeler diyorum.
🙂 Kendi mucizeni yaratmak diye bir yazım var, tavsiye ederim okumadıysan. Evet bunlar da mucize ama nerden baktığımıza göre. Aslında bir yandan da doğal şeyler. Ben de çok heyecanlanıyorum ve seviniyorum böyle eş zamanlılıklarda çünkü bir nevi özündeki frekansla, orjinal frekansınla aynı hizada olmak gibi bir şey bu. O zaman zihin devreden kalkıyor ve ego değil özün seni yönlendiriyor. Böylece acı çeken bir sen olmadığını görüyorsun çünkü sen yok. 🙂 Ayrıca bu yaşadığınla ilgili bir de teorim vardır benim: Buraya bir yorum yapılıp yapılmadığını merak ettin bir içgüdüyle. Telepatik olarak farkında olmadan zamanın ötesi sitesine bağlanıp yeni bir yorum geldiğini gördün ve bilinçaltın seni buraya yönlendirdi. Aslında hepimiz kollektif bir bilince bağlıyız ın kanıtı oluyor aslında bu.
Saklı düzen. Saklı düzen diyorum çünkü bir çoğu için bunlar hayal mahsulü. Çünkü senin de dediğin gibi o frekansla hizalanamıyorlar. Tanık olsalar bile dikkatleri daha çok temelde yabanıl çıkarlar üzerinde olduğu için bilinçli farkındalıklarının dışında kalıyor.
Gece bu yazıyı yazdığımın sabahında da çok enteresan bir eş zamanlılık oldu. Alzheimer hastası olan ananemin bakıcısı gece anneme onun durumunun iyiye gittiğini gösteren bir video atmış. Sabah videoyu ilk ben izledim ve anneme gösterdim. Ananem yataktan kalmıştı ve kendi başına yemek yiyebiliyordu; fakat artık iyice çocuk gibi olmuş, davranışları üç yaşında çocuk gibiydi. İnsan hayatının başında ve sonuna doğru çocuk gibi oluyor diye düşündüm. Ardından hazırlanmak için odama gittim. Telefonumda yüklü olan İngilizce etiğim programı bir uyarı mesajı verdi : “çocukluğunuza dönmek ister misiniz?” diyordu:). Durup bir anlığına düşündüm : Tüm bunlar saklı bir düzenin parçası, bilimin göz ardı ettiği bir düzen.
İnsanın bir duruma doğru çekilmesiyle oluşan eş zamanlılık durumları için benim de bir teorim var. Retrocausality, yani geleceğin geçmiş üzerindeki fiziki etkisi. Bu bizde gelecekte yaşanacak olaylarla ilgili ikincil bir hafızaya neden oluyor olabilir. Tek yönlü nedensellik koşullanmamızdan ötürü bu gibi geleceğe ait anılar sadece his düzeyinde kalıyor ve o düzeyden bizi etkiliyor olabilirler. Bir de önemli bir nokta var : Buna ihtimal verenler daha çok bilinçli olarak böyle eş zamanlılık deneyimi gözlemliyorlar. Yeğenime ilk kez benden duymuştu bu konuları; artık her karşılaştığımızda yaşadığı eş zamanlılık deneyimlerinden bahsediyor. Ben de onların hangilerinin güçlü/nadir hangilerinin zayıf olduğunu ve nedenlerinden bahsediyorum.
Burada kilit nokta senin de dediğin gibi eşzamanlı mesajların farkında olma/mesajları toplama halinde kalma.Sıklığı ve yoğunluğu artıyor böylece.Dün gece şu cümleyi kurdum eşime ” Köylü ekrem’in videosunda dediği gibi çocukluğumuza doğru büyüyoruz artık ”. 🙂 Öyleyse ortak bilinç havuzundan bize gelen bir ” Çocuk ” sinyali mevcut.Saflık,masumiyet,samimiyet,hayattan keyf alma ve hayal gücümüzü kullannarak sınırsız bir yaratım haline geçmemiz mesajı veriliyor demek ki 🙂 Örneğin en sık yaşadığım olay , tv açık iken bir belgesel ya da film olsun ya da reklam reklam farketmez o an bahsettiğim konuda bir soru cümlesi varsa anında oradan gelen cevaplar veya benden çıkan kelimeyle aynı kelimenin aynı senkronda oradan da tekrar edilmesi oluyor.Ya da yolda yürürken telefonla konuşarak geçen biri tam yanımdan geçerken soruma cevap olan cümleyi söyleyerek geçiyor.En son haftasonu köy evine bakmak için garajdan bindiğimiz dolmuşa oturduğumuzda (ki merak halindeydik hayalimiz gerçekleşecek mi soruları vardı) kafamı kaldırdığımda karşımda UMUT BÜFE tabelasını gördüm 🙂 Ne zaman saate baksam hiç şaşmaz hep çift sayılara denk geliyorum ve bunu kiminle paylaşsam o da çift sayıları farketmeye başlıyor ” bana da bulaştırdın” en sık duyduğum cümle 🙂 Bir işaret istediğim günlerde yoluma çıkan kuş tüğleri.5.katta cadde üstü bir dairenin içine salonda halının üzerine nerden geldiği belli olmayan bir tüğ buluyorum 🙂 En sık karşılaştığım sembol gülen surat smiley,kalp ve yıldız.Yanımdan geçen bir otobüsün üzerinde de olabiliyor bu,yürürken ayağımın dibinde de bulabiliyorum ya da kahvemin köpüğünde sürekli bu semboller oluşuyor.Geçen gün sehpaya koyduğum su bardağını içmek için kaldırdığımda tabanından oluşan su birikintisi kusursuz bir kalp sembolü idi,fotoğraflıyorum bu ilginçlikleri yaşadıkça 🙂
Bizim mucizemiz de bu hafta gerçekleşti 🙂 1 yıldır evimiz satılıktı ve satılığa çıkardığımızdan beri fotoğraflarını görüp aşık olduğumuz bir köy evi vardı.Ancak ev bu süre içinde sürekli gelen giden olsa da satılmadı,beğendiğimiz köy evi de.” Bu ev bizi bekliyor ” diyordum hep.Geçen haftalarda buraya yazdığım mucize ile ilgili yorumlardan sonra evimiz aniden satıldı 🙂 Yörük köyüne geçme planlarındayız derken bu dileğimizdi ama somut adım henüz atılmamıştı.Evimizin satılmasıyla birlikte bu haftasonu o yörük köyünde beğendiğimiz eve gittik ve aşık olduk,taşınmaya karar vererek döndük 🙂 Sevgili Sri’nin de yazdığı gibi,kollektif bilinç ve sinerji ile açığa çıkan enerjinin gücüyle zaman ve mekan yeniden düzenlendi bizim için.Hepimizin kalbinden geçenin somut olarak yaşanması dileğiyle sevgiler .
Yörük köyünde doğup büyümüş biri olarak sizin adınıza çok “seviniveedim geri!” :)) İstediğin şeyi yaratmanın bir başka örneği… Dedim ya daha önceki yorumlarımda, Umut bebek yerine başka neyi koyarsan koy. Senaryo, teknik aynı. Saf bilinçle özden istemek ve gerçekleşmesi için salıvermek, sabretmek. Ben de vision boardımı paylaştım buradan bir yazımda. Okurların enerjisi de o vision boardı, isteklerimi gerçekleştirmeye katkı sağlar belki dedim. Çünkü pozitif düşünen insanlarla paylaştığında isteklerini, onların da yaratım gücünü dahil edebiliyorsun isteğine. Tekrar hayırlı olsun, bi uluk gatmerini yiriz geri! 😀
:)) Kesinlikle öyle.İstemek,inanmak ve o isteğe kesintisiz bir frekansla odaklanmak yaratmanın temeli.Sinerji önemli,ortak bilinci paylaşan insanların toplu olarak yaydığı enerji kuvveti yadsınamaz.Çok teşekkür ederiz,Tire derebaşı köyüne bekleriz 🙂
Yaşadığın sürece Yasayan’ı ara.Aksi takdirde ölüp yasayan’ı görmeye çalıştığında onu göremeyeceksin. Diger bir deyişle,bagislamalı ve ilerlemeni şimdi gerceklestirmelisin.Cennet sana iyi davranışların ve metafizik konularda zekice akıl yurutmelerin karşılığında , dışarıdan bir güç tarafından bahşedilen bir ödül değil. Aydınlanma için sana fırsat sunan semboller her yerde.Yeniden dirilişin yeniden uyanişin dır. İlk önce elindekini gör. Kızdığın her şeyi sen yarattin.elindeki kanı ve nefreti sil.
İnsan ;
bir tür kumbara gibidir.Tecrübe ederek etrafından topladığı tüm veriyi için de biriktirir.Yaşam içerisin de ki tüm eylemlerimiz de bu kumbara da hangi çeşit bilgileri biriktirdiğimiz ve bunu akıl süzgecimizden geçirerek vardığımız sonuçlardan oluşur.Davranışlarımız,düşüncelerimiz,hareket ve kabiliyetlerimiz bu bilgileri içimizde nasıl harmanladığımızla ilgilidir.İyi ve kötü her daim içimizde birbirinden ayrılamayacak bir denge için de varolacaktır.Burada önemli olan içimiz de ki hangi doğru gelen güdüyü besleyip tetikleyeceğimizdir.
İNSAN SEÇİMLERİYLE VAROLUR
.İnsan bir melek değildir ve bir melek olmasını beklemek insan tabiatını kavramamanın neticesidir.Melekler saf bilinçten oluşan bedensiz varlıklardır.İnsan dünya alemine beden adı verilen kıyafetle yerleştirilmiş bir deneyim formudur.Ancak yaşarken edindiğimiz kimliklere ve rollere o kadar kaptırırız ki kendimizi,varlığımızın tümünü şu an da deneyimlediğimiz halimizden ibaret sanırız.Daha önce hiç varolmamış,bundan sonra da varolmayacakmış gibi şu an ki hallerimize ve yaşantılarımıza sıkı sıkı bağlanırız çünkü insan ait olmak ve sahip olmak ister.Belirsizlik içerisinde kendini güvensiz hisseden doğaya ve tüm canlılığa rağmen özgüveni en düşük canlı türüyüz.Korkularımızla şekil alır olduğumuz yerde en güvenli halimizle sabit kalmak isteriz.
İNSAN ; DOĞANIN EN ÜRKEK CANLISIDIR.
Bu yüzden aklını,algısını ve idrakini tam kapasiteyle kullanamadığı her durumda içinde ki kötüyü beslemeye ve bunu davranışsal eylemlerle de dış dünyaya yansıtmaya meyillidir.En tehlikeli hayvan dahi tokken bir başka canlıya zarar vermezken insan,yaşama,kendine,çevresine,hayata karşı güvensizlik duyduğunda dünyanın en tehlikeli canlısına dönüşecek kadar korkaktır…
Mutlak doğru yoktur ve herşey her canlıya göre görecelidir.Benim mavi olarak gördüğümü bir serçe mavi rengini seçemediği için farklı algılar.Bu mavinin mavi olduğunun göreceliğidir.Farkındalığımız,idrakimiz ve algımız kadar veriye sahibiz bu yüzden BİLGİ DOĞRUDUR DİYEMEYİZ…
Doğa gizlemeyi sever,bilgi ait olmaktan hoşlanmaz.Sabun misali her tuttuğun bilgi bir sonrakine ulaşıncaya kadar elinden kayıp gidecek ve öncesinin geçerliliğini kaybedecektir.Yanlızca bilmek,eğitim ve bilgiye hükmedebilmek insanı varlığında gizli olan tam kapasiteye ulaştırmaz.İnsanın özü soyut olan,duyularıyla algılayıp hissedebildiklerinin keşfinde gizlidir.Keşfettiklerini yansıtma şekli ile insani melekelerine kavuşur….
Edindiğim bu bilgiler ışığında,görmek istediklerimi içimde yaratan,almak istediklerimi öncelikle dışıma yansıtmayı seçenim.Kim daha çok sevilmek,beğenilmek,taktir edilmek,saygı duyulmak istemez ki? Peki tüm bu nefsani duyguları yanlızca talep ederek ve dışımızda olandan bekleyerek buna ulaşmak çok fazla halaperestlik değil mi? Almadan vermenin yalnızca bütün bu yaratımın sahibine mahsus bir özellik olduğu sistem de,dışında ne görmek istiyorsan önce onu yüreğinle vermek durumunda olduğunun idrakine varmak gerekmez mi?Sevilmek mi istiyorsun? Koşulsuz ve karşılıksız bir bütünün için de herşeyi sev…Saygı mı görmek istiyorsun? Dışında olana saygı duy ve saygılı ol..Taktir edilmek mi istiyorsun? Olumsuzluk tellallığı değil,bir umut kırıntısı taşıyan gözden kaçmış tüm marifetleri taktir et ve açığa çıkar..İhtiyacını hissettiğin her duygu ve eylemi öncelikle için de hissedip dışına taşırmadığın sürece etrafında göreceğin hep dünyanın acı yüzü ve bunu deneyimleyenleri olacaktır.Elbette ki bahsettiğim narkozlu bir poliyannacılık değildir.Bilakis ; bütünün farkına varmış,beşer katından çekilmiş,başına geleni ya da yaşadıklarını şahsına bir nimetsizlik olarak algılamaktan vazgeçmiş,büyük resmi görebilecek cesareti üzerine giymiş,taşın altına elini sokmuş,yaşadıklarının ve yaşattıklarının seçimleriyle ya da seçemedikleriyle direk bağlantılı olduğunu hazmetmiş ve dünyadan ne bekliyor ise öncelikle dışına bunu sunması gerektiğinin şuuru içinde kaderine kadir olabilecek bir kapasite ile davranmayı ve yaşamayı seçmiş bir kendindelikten bahsediyorum….
Velhasıl kelam ;
Nihai tek hedef : KUMBARA OLARAK BAŞLADIĞIMIZ YOLCULUĞUMUZDA, 1 İSKENDERİYE’YE DÖNÜŞMEKTİR..
AŞK’LA UMUT’LA NEŞE’Lİ 🙂
Tanrim , biz sana giden yolu bilmiyoruz.Ama istedik ve sen bize cevap verdin.biz artık araya gitmeyeceğiz.Kurtuluşun yolu bizimki değil,cunku sadece Senin yolun kurtuluşa gidendir. Bu yüzden yolu artık Sende arayacağız.Ellerim açık,Senin hediyelerini almak için bekliyoruz. Sneden ayrı hiçbir düşüncemiz yok .Kim olduğumuza ve bizi kimin yarattığına dair uydurduğumuz inançlarımiz yok .Şimdi aradığımız yok Sana giden yoldur ve biz bu yolu yürüyeceğiz.Bizim tek niyetimiz,Senin Niyetin’dır.Dünyada gerçekleşecek olan Tek Niyet Senin Niyetin’dır .Böylece dünya , şimdi Cennetin bir parçası olacaktır. Ămin…
Merhabalar Infinity, çok teşekkürler ilgin ve yorumun için. 🙂 Kendimi herhangi bir dine hiç ait hissetmedim kendimi bildim bileli. O nedenle müslümanım diyemiyorum ama tüm dinlere büyük saygı ve sevgi besliyorum. Sadece tek bir özden geldiğimize ve tekrar ona döneceğimize ve onun da bizden ayrı bir şey olmadığına inanıyorum. Böyle basit bir dinim var din denilirse. 🙂
Sevgili Burak, değerli yorumun ve görüşlerin için çok teşekkürler 🙂 Haşa benim de öyle doğa üstü bir yeteneğim yok ama bende yok diye hiç olmadığı anlamına gelmez deyip araştırıyorum ve bu araştırmalar ufkumu genişletiyor.
Sevgili B&M’nin Umut bebek ile ilgili anektodunu anlatması bize çok ilham verdi. Bunun haricinde bahsettiğiniz şeyi de anlıyorum, hatta benim (bildiğim kadarıyla) çocuk yapma engelim olmamasına rağmen hatta evli bile olmamama rağmen ileride halim vaktim yerinde olursa neden olmasın diye baktığım bir şeydir çocuk evlat edinmek. Yine de çocuk sahibi olmak isteyen bir bireyin elindeki tüm şartları sonuna kadar zorlayıp her şeyi deneyip bu istekten tevekküle gelmesinin “yanlış” olarak yorumlayamayız diye düşünüyorum. İstemek, mücadele etmek ve yaratmak, varoluşumuzla uyumlu, akışta bir eylem. 🙂
Merhaba Burak bey değerli yorumunuz için tesekkür ederim.belirtmek isterim ki bizim yaşadığımız bilim ve ilim ile “inatlaşma”nın değil azmin konusu.kaderci olmayıp kaderine kadir olabilmek için elinden geleni yapabilmenin,elden gelmediğin de de üzülmeden yola devam edebilmenin açılımı.evlat edinme fikri çok sıcak baktıgımız bir gerçek.doğurmak değil doyurmak nicelik değil nitelik öncelikli bir bilinç yapısıyız.burada sadece karşımıza çıkan sınavlara bilinç ve kudret eşliğinde bir insanın neleri mucize kılabileceği özeti sözkonusu.imkansız olan mümkün,doğru kapıyı açarsan azim umut ve cesaret edersen alt mesajı mevcut.zira çocuğumuz olmadığında da biz bize düşeni yaptık ferahlıgı içindir bu deneyim.eklemeden de geçemeyeceğim normal değer 8 ile 10 arası kabul edilirken 100 ile pik seviyede başladığım ödevimde simdi değerim 13 🙂 sevgiler…
Sevgili Fm 2 aydır köy evimizde yasıyoruz sizleri okuyup takip ediyor ancak köyde net olmadığından telefonla kısıtlı katılım halindeyim.son yazıları da müthiş bir keyifle okudum.kalemine ilhamına sağlık.sevgiler kucak dolusu 🙂
bakın tamam biliyorum bazı şeylere inanmak istiyorsunuz bunun sebebi canınızın sıkılması mıdır yoksa sahip olduklarımızın sizlere yetersiz gelmesi midir yoksa zeka geriliği midir bilmiyorum ama benim kötü bir niyetim yok yanlış anlamayın , bu sitede yazan şeylerin hiçbiri doğru şeyler değil bunların hepsi saçmalık ki zaten bu site içerisinde kanıtlanmış herhangi bir bilgi yok hepsi bir takım düşüncelerden ve fikirlerden ibaret . Hayatınızı ve vaktinizi böyle doğru olmayan ve sizi cahilliğe yanlış yerlere sürükleyen , gerçeklerden uzaklaştıran şeylere harcamayın . Kuantum dediğimiz şey atom altı parçacıkların incelenmesi ve klasik fizikten ayrı olmasının sebebi kuantum seviyesine indiğimizde madde miktarının enerji miktarlarının önem kazanması ve bazı fizik kurallarının gündelik hayatımızdakinden birazcık daha farklı işlemesi , bu kadar . Öylece gidip her şeyin başına kuantum ekleyip yok işte kuantum telepati , kuantum terapi , kuantum poğaçası vs. bir şeylere anlam yükleyemezsiniz bu çok saçma , çok havalı çünkü değil mi kuantum kelimesi hoş oluyor ekleyince . Hayır . Kendinize gelin bunların hiçbiri doğru değil ya . Kuantum latince bir kelime ” ne kadar ? ” demek . Baya bildiğiniz ne kadar demek bakkaldan yumurta aldıktan sonra ne kadar diye sorduğunuz ne kadar ‘ la aynı . Fizikte kullanılma sebebi de o boyutlara indiğinde miktarın çok önem kazanması , bütün olay bundan ibaret . Bakın zamanında adamın teki çıktı aynı bu sitedeki yazılar gibi saçma salak makaleler yayınladı işte suya eğer iyi şeyler söylerseniz su moleküllerinin şekli böyle olur kötü şeyler söylerseniz böyle olur falan ( bu arada sonradan ortaya çıktı adam fizikçi falan bile değilmiş diploma falan hiçbir şey yok ) neyse işte sonra adam böyle okunmuş su , iyi niyet içeren su , sevgi dolu su diye dünyanın parasını kazandı yok oldu gitti sonra araştırın isterseniz . Dünya sizin inanmak istediğiniz gibi bir yer değil kusura bakmayın . Ve allah aşkına biri bana telepati yapabilir mi madem bu kadar inanıyorsunuz bir kişi çıkıp kanıtlasın bana telepatiyi bilmem neyi ben bütün bu yazdıklarımı unutup adam gibi özür dileyeceğim hepinizden . Ve son bir şey daha söylemek istiyorum site yöneticilerine sesleniyorum eğer inandığınız safsataların gerçekten arkasında duruyorsanız bu mesajı silmez ve herkesin görmesine izin verirsiniz . Umarım bazı şeyleri yoluna koyarsınız başka da diyecek bir şeyim yok ….
:))))) BU SON MESAJA BİRAZ GÜLSEM AYIP OLMAZ SANIRIM
RÖPORTAJA GELİNCE EMEĞİNİZE SAĞLIK HEM YORUMLAR HEM ROPORTAJ HARİKALAR DİYARINDAN NAMALERDİ YİNE KATKINIZA ŞÜKRAN.