Kutsal Savaş

Ortalama okuma süresi 7 dk.

Denge

“Tanrı ışık olsun diye buyurdu… Ve ışık oldu.”

Yaratıcı gücün hikmetine sual olunmaz ama kutsal kitaplarda yazanlardan anladığımız bir şey varsa o da yaratıcının kudretinin niyet etmesinde yattığı. Çünkü hemen hemen bütün anlatılarda tanrı isterse cümlesi sıkça geçer ve sadece istemesiyle her şeyin ve mucizelerin yaratılabileceğine vurgu yapılır. Bunu şöyle değerlendirebilir miyiz acaba? Kızıl denizi musa mı ikiye ayırdı yoksa tanrı mı böyle olmasını sağladı. Herkes ikincisinde yani tanrının isteme kudretinin bunu sağladığında hem fikir olacaktır. Gelin görün ki tanrının isteme, niyet, irade kuvvetinden insanda da olduğunu görüyoruz ve bu bizi kutsal kitaplara tekrar bakmaya itiyor…

Budist öğretilerinde insanın istemesiyle dağların yerle bir olabileceği söylenir. İslamda insanın niyeti çok önemlidir ve niyet günah ve sevap için belirleyici faktördür. Duanın temeli zaten niyet etmedir. Tanrıdan bir şeyler isterken aslında bir şeylerin olmasını isteriz, niyet ederiz. Batı uzun zamandır irade teknikleri üzerinde araştırmalar yapıyor. Telekinezi gibi tartışmalı yeteneklerin aslında geliştirilebilen yetenekler olduğu iddia ediliyor. Doğuda da buna benzer fikirler vardır. Meditasyon üstatlarının havalanması aslında telekinezi tarzı bir olaydır ve daha ileri aşamada boşlukta parçaları bir araya getirerek nesneler oluşturabilen insanlardan bahsedilir. Bu tür fenomenleri incelerken bunlar gerçekten var mı yok mu tarzı tartışmalara girmektense bu fenomenlerin ortaya attığı fikre odaklanmak gerekir. Acaba gerçekten de irade gücü ile bu tür fenomenler elde edilebilir mi?

Şimdi şöyle bir düşünün… Gerçekten düşünün. Düşünmek nasıl bir şey onu düşünün. Aynı konuşmak gibi öyle değil mi? Sadece sessizce konuşmak. Zihinde konuşurken, okurkenki gibi gözlerinizin önüne kelimeler gelmez, Konuşurkenki gibi kulaklarınızda sesler belirmez ama bir şey var demek ki sizin düşünme dediğiniz şeyi sağlayan. İşte bu insanın asıl kudreti olan niyet etme kudretidir. İsteme gücü, irade gücü… Düşünmek dediğimiz şey sadece bu gücün kullanımı sonucunda ortaya çıkan sonuçtur, çıktıdır. Bunu şöyle deneyebilirsiniz: Gözlerinizi kapayıp aklınızda oluşan o karanlığa odaklanın. Gözleriniz kapalı olduğu için sadece karanlık var zihnin görüntü merkezine ulaşan. Bunu boş bir sayfa gibi kullanacağız. Bu karanlığın üzerine bir kare şekli oluşturun, imajine edin, hayal edin… Sadece kare şeklinde kesilmiş bir kağıt da olabilir bu. Ya da sadece bir ev düşünün. Güzel bir ev. Aklınızda oluşuyor bu imgeler değil mi. Peki nasıl yaptınız bunu? İşte burası çok çarpıcı arkadaşlar, hiç farkında olmadığımız çok çarpıcı bir gerçek: Sadece isteyerek. Aklınıza bir ev getirmeyi istediniz. Sadece ev dediniz hatta. Ve aklınızın siyah perdesinini üzerinde bir ev resmi oluştu. O evi çizmediniz bunun için zaman harcamadınız sadece ev gelsin dediniz, ev oluşsun istediniz ve bunu düşüncenin de ötesinde bir süreçte yaptınız. Çünkü gerçekten de aslında ev bile demeden yani zihninizden konuşmadan bunu yapabildiniz. Düşünceyi yaratan işte bu isteme kudretinin ta kendisi. Düşünce bu kudretten sonra geliyor. Siz eşinizle sevgilinizle aranızdaki tartışmayı düşünmeye başlamadan önce bile bunun hakkında düşünmeyi niyet ediyorsunuz, düşünme bu süreç başladıktan sonra oluyor.

İlgili yazı:   Enerjinin Bilinci

Tanrı insana kendi nefesinden üflemiştir denir. Tanrının niyet etme kudreti ile ışık bile yoktan var olabiliyor. İnsana da kendi özelliklerinden vermiş olması ütopik değil. Zaten bununla ilgili öğretiler de var. Tanrı insanı kendi suretinden yaratmıştır sözü bunu ifade eder. O zaman bu yaratıcı yetenekten bizde de olması kaçınılmazdır. Elbette tanrının kudreti kadar değil ışığa ol deyince olduramayız belki ama zihnimizde hayal gücümüz ile her şeyi sadece niyet ederek yaratabiliyoruz. Bir tasarımcı önce zihninde niyet ederek başladığı eşya tasarlama işine zihnindekileri kağıda dökerek devam eder ve en son aşamada tasarım üretilerek gerçek hayatta yer bulur. Oysa o tasarım sadece zihinde idi, gerçek bile değildi…

Demek ki irade gücü çok önemli. Lakin bu gücü kullanabilmek için önce kontrolünü ele almamız gerekiyor. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim egodan. Ego çoğunlukla bu kontrolü kendisi ele alıyor ve yapmak istemediğimiz şeyleri yaptırıp yapmak istediğimiz şeyler için bahane üretiyor. Tok olmamıza rağmen yemek yedirmeye devam ediyor, her şeyimiz varken ve başka bir şeye ihtiyacımız yokken daha fazlasını istiyor ve özümüzde bulunan irade kuvvetini kendi için kullanıyor. Oysa o gücü biz kullanarak asıl benliğimize, tanrının nefesine erişebiliriz belki de. Bunun için konsantrasyon ve farkındalık tekniklerini uygulamak gerekiyor ki yaptığımız her şeyi sadece biz istediğimiz için yaptığımızdan emin olalım, hayatımızın kontrolünü kendi elimize alalım. Mesela 5 yıldır aynı işe aynı yoldan yürüyen biri için artık o yolu kendisi değil ayakları yürüyordur. Ama bir gün karar değiştirip başka bir yoldan gitmeye başlarsa, yolda durup sonra kendi ne zaman isterse tekrar yürümeye başlarsa, saçma gelse de istediği zaman geri geri yürüyebileceğinin farkında olursa o zaman o kişi kendi hayatını kontrol ediyor demektir.

Açık konuşayım bu çok zor bir şey ama benim için zor. Yıllardır fenomenleri ve kimlerde meydana geldiğini araştırırım. Bu nedenle kişilik analizlerine de yöneldim ve bulduğum tek şey bazı insanlar bazı şeylere daha yatkın iken bazıları değil. Doğuştan gelen bir parmak izi, bir yetenek gibi. Bunu eskiler yıldız düşüklüğü olarak belirtmişler mesela. Yıldızı düşük olan insanlar daha çok paranormal deneyimler yaşarlar. Rüyaları daha gerçekçidir, gerçeğe dönüşen rüyaları da olabilir, gerçek hayatında pek çok fenomenle karşılaşabilir hatta bunlardan rahatsız da olabilirler. Lakin bu yıldızı düşük insanların bir avantajı vardır o da kendi içlerindeki irade kuvvetini eğer doğru yöntemleri bilirlerse ve farkındalıklarını yaratabilirlerse çok daha kolay bir şekilde kullanabilecekleridir. Çünkü bu tür kişilerin gerçeklikle gerçek olmayan ya da eski ifadeyle bu alemle diğer alemler arasındaki duvarları daha incedir. Sadece bu avantajı kullanabileceklerinin farkında olmaları yeterlidir. Lakin kişisel olarak yıldızı oldukça yüksek biriyim diyebilirim. Bu da gerçeklikle gerçek üstü fenomen alemi arasındaki duvarlarımın çok kalın olduğu anlamına geliyor. O nedenle rüyalarım çok tekdüze ve fotoğraf karelerinden ibarettir. O nedenle hiç doğa üstü bir fenomen yaşayamadım özellikle uğraşmama rağmen ama hiç istememelerine rağmen bunları yaşayanlar var.

İlgili yazı:   Karanlık Yan - Irade - Erginlenme

Öz irade kuvvetimizi daha etkili kullanabilmek için önce egoyu alt etmek gerek demiştim. Çünkü şu an kontrol onda. Kendi çalışmamda halen egoyu yenme aşamasındayım çünkü gerçekten de çok güçlü olduğunu hissedebiliyorsunuz. Ama aşama kaydettikçe hayatımda başıma ne gelirse benim yüzümden olduğunu görmeye başladım. Gerçekten de ne istediğimize dikkat etmemiz gerekiyor, çünkü gerçek olabiliyor. O nedenle ilk önce tüm sorumluluğu başkalarına yani aslında egoya atmakansa önce kendi üzerinize almanız gerekiyor. Mutlu olmanızın da üzülmenizin de sebebi sizsiniz. Sizin istekleriniz, bakış açınız.. Bunu kabullenebildiğinizde ancak isteyerek bu bakış açınızı değiştirebiliyorsunuz. Basit bir deney de yaptım. Çalıştığım iş yerimde performans değerleme sıralamasında daha üst sıralara giremiyor ve bunun için sistemi ve başkalarını suçluyordum. Bundan vazgeçip sorunun kendimde olduğunu yeterince kendimi vermediğimi kabullendim. Yani olduğum sıralamayı hakediyordum çünkü çabalamıyordum yeterince. Ardından hayal etme sürecini başlattım. Bu teknik özel bir teknik olmakla birlikte aslında farkında olmadan hepimizin yaptığı bir şey. Bu tekniğe göre istediğiniz durumu aklınızda tüm gerçekliğiyle meydana getirmeniz gerekiyor ve ardından bunun üzerine hiç düşünmemeniz gerekiyor. Sadece olaylar sizi o duruma götürüyor. Biliyorum çok ütopik geliyor kulağa ama kendi deneyim ile bunun nasıl olduğunu açıklayacağım. Ben de meditatif bir ruh haline girip tüm zihnimi boşalttıktan sonra kendimi performans değerleme sıralaması tablosunun asılı olduğu panonun önünde istediğim sırada kendi adımı okurken hayal ettim. Bir kameradan bakmıyordum kendime. Kendi gözlerimle parmağımı listeye koymuş kendi adıma bakıyordum. Sadece tek bir anı aslında hayal ettim. İlk 4 sırada benden eski personeller vardı ben de sadece kendi rakiplerimi geçip 5. sıraya yerleşmeyi hayal etmiştim. Çünkü bu da önemli, yani makul istekleriniz olmalı. Çünkü hırs, egoya ait bir negatif özellik. Bir hafta bile olmadan kendimi bu hayal ettiğim anın içinde buldum, 5. sırada kendi ismimi okuyordum. Bu büyü ya da sihirli bir şey değil. Bu sadece hayatın işleyiş şekli. Gerçekten de eğer kız arkadaşınızı ya da erkek arkadaşınızı kıskanmaya başlayıp onun sizi terk edeceğini düşünmeye başladığınızda bu düşünceniz gerçek oluyor, korktuğunuz başınıza geliyor yani. Madem ki olaylar böyle işliyor, neden onu iyi yönde kullanmayalım ki?

Benim gibi bu konularda yeteneksiz biri bile bir şeyler yapmaya çalışıyorsa, okuyucular arasında içindeki potansiyeli kendi özgür iradesiyle istediği yöne çok daha kolay bir şekilde yönlendirebilecek pek çok kişi olduğundan eminim. O nedenle hadi bu savaşa birlikte başlayalım. İlk hedef ego ve savaşın zafer ise belki de tanrının kutsal krallığını getirir. 🙂


Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Subscribe
Bildir
guest

6 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
GM

Yazın bana “Secret” gibi kitapları hatırlattı 🙂 Ben de insanların niyet ve hayal güçlerinin bir şeyleri gerçekleştirmede onlara çok yardımcı olduğunu düşünüyorum. Tabi bu istediğimiz her şeyi gerçekleştirebiliriz demek değil. Senin de dediğin gibi biraz tutarlı ve gerçekçi olmak lazım.

Bir de her şeyi bilinçli istemek de kolay bir hadise değil. Gün içinde birçok şeyi körükörüne yapıyoruz aslında. 24 saatin acaba kaç dakikasında çok açık bir bilinç halinde düşünüyoruz ki! Bence hayatta mutsuzluğun önemli bir nedeni de bu. Gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin, her duygu ve düşünceyi sindirerek ve bilinçli olarak yaşamak hayatta belli bir varlık düzeyine ulaşmak için şart bence.

GM

“Düşünüldüğü gibi bilim ve din düşman değil birbirini tamamlayan şeylerdir…” Kesinlikle katılıyorum. Her ikisi de farklı metotlarla insanın gerçeği arama çabasıdır. Biri kalbe daha çok hitap eder, diğeri akla. Ama geniş bir perspektiften bakılırsa ikisinin de vaat ettiklerinden, herhangi bir çatışma olmaksızın, faydalanmak mümkündür.

Yazının üzerinden fazla zaman geçmiş olmasına rağmen kendi deneyimimi yazmak istedim. Eşimle birlikte uzun zamandır maddi durumları konuşuyorduk. İkimiz de çalışıyorduk ama zar zor döndürüyorduk her şeyi. Bir gün bir kitap okudum -istenirse adını paylaşırım- ve sorunumu fark ettim. Eşim yenilikleri çok seven bir Yay, bense sabit Boğa’yım. Elimize her maddi fırsat geçtiğinde eşim yeni yerlere taşınmak, yeni şeylere başlamak isterken ben hep tereddütle yaklaştım bunlara. Sonra da düşündüm ki ben bilinçaltımda elimize çok para geçerse düzenimizin bir şekilde bozulacağına inanmışım o yüzden de bolluk enerjisini geri tepiyorum. Bunu kırdığım anda yaşadıklarımız bizi çok şaşırttı. Birden işlerim açıldı, sağdan soldan para yağmaya başladı. Yeniliklere karşı tavrımı da değiştirdim. Çok değil 4-5 ay öncesinden bahsediyorum. Bunu sağlık, huzur konularında da denemeye başladım ve olumlu sonuçlar aldım. Ne olursa olsun; insan kendini tanımalı önce… Sevgiler…

Şimdilerde mottomuz “Kafayı açmak lazım!” 🙂 Para örneğini verdim çünkü diğer durumlarda -sağlık, istediğiniz bir şeyin gerçekleşmesi, düşündüğünüz kişinin sizi araması vs.- tesadüf diye bir şey olmamasına rağmen insanlar “denk gelmiş” diyebiliyor. Ama maddi konuda gelir kaynaklarımız belli, birden artması şaşırtıyor insanı. Umarım en kısa zamanda, her konuda tabularımızı yıkar, cesur ve özgürce yaşayabiliriz…