Son yayınladığım “Kaderi Hacklemek” yazımdan sonra bu konular üzerine pek çok eş zamanlılık yaşadım. Geçen sene kitap fuarında alıp halen okumadığım bir romanı okumak geldi içimden. Adı “Kulüp 1000” Roman Pisagor’un evrenin döngüleri ve sayılarla ilişkisine dair teorilerini, öğretilerini takip eden iki gizli grup arasındaki savaşı ve bu savaşın ortasında kalan insanları anlatan Dan Brown tarzı bir roman. Romana başladıktan sonra bir kitapçıda raflarda gözüme bir araştırma kitabı ilişti. “Beynin Gizli Güçleri” adlı bu kitabı da alıp romanla aynı zamanda okumaya başladım. Evet aç gözlüyüm… 🙂 İlginç bir şekilde romandaki bazı sözde “kurgusal” teoriler ile araştırma kitabındaki bazı iddialar örtüşmeye başladı. Bu iki kitaba devam ederken “Frequencies” adlı 2013 yapımı bir filme denk geldim internette, izledim ve bu filmdeki uçuk senaryo da bu kitap ve romanla eşleşiyordu…
Daha fazla merakta bırakmadan sadede geleyim.
Sayılar hakkında ne düşünürsünüz? Saymak, numaralar, matematik… Tüm bunlar sadece okulda başınıza bela olan şeyler miydi? Ya da analitik düşünmeyi güçlendiren zihin egzersizlerinden mi ibarettir? Neden sayılar var? Ne işe yararlar?…
Pisagor tüm evren sayılardan ibarettir der ve kendi okulunun girişine matematik ve müzik bilmeyen giremez diye yazdırır. Gerçekten de bilim geliştikçe pisagorun bu sözü günden güne kanıtlanıyor. Sadece matematik yani sayılar kullanılarak Rosetta uzay aracı 10 yıllık kompleks bir yörüngeyi izleyerek tam olması gereken zamanda ve mekanda bir kuyruklu yıldızın üzerine kondu. Düşünebiliyor musunuz? 10 yıl önceki bilim adamları 10 yıl sonrasını yüzde yüz bir kesinlikle gördüler. Sizin falcınız bunu yapabiliyor mu? 🙂 Kehanet kavramını şimdi yeniden yorumlayın… Etrafınızdaki her şey sayılarla tanımlanabilir. Koordinatlar zaten sayılardan ibarettir. 3D yazıcılar sayılardan oluşan bir kodlama kullanarak yapılan 3D modeli baz alarak toz materyale şekil verirler. Yani sayıları maddesel forma dönüştürürler. Bu bağlamda bir 3D lazer tarayıcı sizin fiziksel formunuzu tüm detaylarıyla tarayarak sayılara çevirebilir ve bilgisayara kaydedebilir. Akabinde 3D yazıcı sizin birebir kopyanızı yapabilir. Geçtiğimiz haftalarda yapılan 3D yaızıcı fuarında bu aynı anlattığım şekilde yapıldı.
Bir uçak matematikle uçar, sayıların hesaplanmasıyla havada durur çünkü sadece koordinat ve motor hızı değik fizik kanunları da sayılarla çalışır. Ama aynı uçak bir hesap makinesiyle de düşürülebilir. Çünkü sayılara yani varoluş sistematiğinin özüne hükmedebilirseniz onu manipule edeblirsiniz. İşte bahsettiğim “Kulüp 1000” romanında bir hesap makinesiyle uçak düşüren güçlü insanlardan bahsediliyordu. 11 Eylül olaylarına bile değinilmiş romanda. Pisagor öğretilere hakim gruplardan biri romandaki kurgu icabı bu bilgileri kendilerini daha zengin etmek, dahası insanları sömürmek için kullanıyorlardı. Pisagor’un sayı döngüleri ve kutsal geometriye ilişkin derin bilgileri sayesinde borsa hareketleri ve döviz alım satım işlemleri önceden tahmin edilebiliyor. Bu sayede bu bilgiye haiz insanlar hangi hisse senedinin değer kazanacağını ya da hangi döviz biriminin artacağını önceden bilip yatırımlarını ona göre yapıyorlar. Bu aslına bakarsanız o kadar da kurgu değil. Gerçekten de Forex piyasalarıyla ilgilenen duyan okurlar döviz alım satımından ele edilen arbitraj karlarını hesaplayabilen ve dahası önceden görebilen programlar olduğunu biliyorlardır. Bu yazılımların çok gelişmiş versiyonları milyon dolarlara satılıyor. Programa hesap bilgilerinizi girip çalıştırmaya başlamanız yeterli oluyor, akabinde hesabınıza durmaksızın bir para akışı oluyor. Bazıları şehir efsanesi dese de bu tür programların el altından değil neredeyse ticari olarak satıldığını bile duydum.
Aslına bakarsanız her şeyin döngüsü hesaplanabilirse her şeyi önceden bilmek mümkün olabilir. Buna Laplace Şeytanı düşünce deneyinde değinilir. Laplace der ki eğer evrendeki her bir atomun konum ve hızını bilebilen bir varlık olsa, her şeyi hesaplayarak evrenin her hangi bir anında her hangi bir noktasında bir sonraki zaman diliminde ne olacağını bilebilir. Bu sayede tüm evren ve tüm zaman hesaplanabilir. O zaman özgür irade var mıdır?.. Gene o klişe soru değil mi… Buna geri döneceğiz.
“Beynin Gizli Güçleri” adındaki sıradışı araştırma kitabının bir bölümünde yazar radyonik adı verilen cihazlardan bahsediyor. Bu cihazlar sayesinde materyallerin sayılsa değerleri hesaplanarak uzaktan etki ve manipulasyon yapılabildiğinden, bunun gizli bir bilgi olduğundan ve bunu ileri seviyede kullanan insanların varlığından bahsediyor yazar. Bu yöntem sayesinde geleceğin, olabilecek olayların bile değiştirilebildiğini iddia ediyor ama çok bilgi vermiyor, detaya inmiyor. Araştırdığımda gördüm ki gerçekten de internette amatör düzeyde bu tür makinelerle uğraşan insanlar var ama çalışma mantığı bizim anadoludaki çubukla su aramaya benziyor ki bu makineyle su da bulunuyormuş zaten iddia ettiklerine göre. Güncel bilimin kanıtlanabilirlik prensibinden oldukça uzak bir teknik olmasına rağmen böyle bir şeyin varlığı dikkatimi çekti. Yazar kutsal geometri sayesinde bütünün parçasından bütüne ulaşılabildiğini ve her şeyin hesaplanabildiğini iddia ediyor. Gerçekten de bu tür iddialar antik çağlardan beri süregelmiştir. Piri Reis’in o muazzam doğruluk payı olan haritayı nasıl elde ettiği halen gizemini koruyor. Bazı kutsal geometri araştırmacılarına göre Piri Reis dünyanın enerji ızgaralarının (Ley Hatları) sayısal değerlerini hesaplayarak kıtaların konumlarını hesaplama yoluyla buldu. Gerçekten de böyle bir teknik vardır. Eğer bir yapının küçük bir bölümünün patternini yani sayısal değer döngüsünü bulabilirseniz yapının tamamını bilmeden yapıyı elde edebilirsiniz. Sadece döngüyü çözmek önemli. Derler ki kasırgalar bile tesadüfi rastgele değildir ve bir kasırganın ne zaman hangi sahil kentini vuracağı hesaplanabilir. Nitekim okuduğum romanda da Mozartın ölümüne yakın yazdığı ama ölmesiyle yarım kalan bir bestesinin roman kahramanlarından birisi tarafından matematiksel modelinin çıkartılmasıyla nasıl tamamlandığı anlatılıyor. Sanırım Pisagor’un matematik ve müzik bilmeyenler girmesin sözünüyle ne demek istediğini yavaş yavaş anlıyoruz.
Özetle bu Pisagoryan Sayı Teorisi Einstein’in “Tesadüfler tanrının anonim kalma şeklidir.” sözünü kanıtlarcasına bu konularla ilgilenenler arasında canlılığını her daim korumaktadır.
Son olarak izlediğim filme gelirsek filmde büyü olgusuna bilimsel bir yaklaşım yapılmış diyerek başlamam gerek. Büyücülükte kullanılan sihirli olduğu iddia edilen kelimeleri hepimiz filmlerden biliriz. Büyücü sözde bu sihirli kelimeleri kullanarak bazı olayları manipüle eder. Tabi masal der geçeriz peki neden tüm insanlık tarihi boyunca büyü uygulamaları yapılmış? Kültür neden bu olguyu benimsemiş ve dahası bu nereden çıkmış? Bazı olaylara safsata deyip geçmek beynimizin sınırlı olduğunu kabullenip kaçmaktır. Çünkü bize bu öğretildi. Aklımızın her şeye ermediği…
Sınırları zorlamaya devam…
Filmde bazı anlamsız gibi görünen kelimeler söylendiğinde kelimeyi söyleyenin insanları istediği gibi yönlendirebildiği keşfediliyor. Hatta bunun için bir yazılım bile yapılıyor. Yazılım belirli komutları yönlendirmek için hangi anlamsız kelimelerin kullanılması gerektiğini hesaplıyor ve bu hesabın dayanağı frekanslar yani titreşimler. Gerçekten de her şey titreşir. Dünya 7,8 hertzte titreşir. İnsan bilinçliyken 20-30 hertz arası, uykuda ise 3 hetzlere kadar titreşir. Titreşimlerin matematiğini hesaplamak onları üretebilmek anlamına da gelir. Bu gün istenen hertz aralığında ses dalgası üretilebiliyor. Bazı kelimeler de belirli titreşim seviyelerine sahip. Mesela Omm hecesi 7,8 hertz yani dünyanın titreşim frekansıyla aynı. O nedenle bazı kelimeler kulağımıza çok hoş gelirken bazıları kaba gelir. Dil işte bu nedenle çok ama çok önemlidir. Derler ki bir ülkeyi yozlaştırmak için dilini yozlaştırmanız yeterlidir, gerisi gelecektir.
Kısa zamanda aldığım bunca bilgiden sonra geriye dönüp her şeyi baştan analiz ettim ve tüm taşlar yerine oturdu. Matrix filmini aklınıza getirin. İkinci filminde matrixin içinde olup matrixin sadece bir yazılım olduğundan haberdar olan zengin bir iş adamının olduğu bir sahne vardı. Adam kodlarda haberdar ve sadece zihnini kullanarak kodları manipule ediyor, akabinde bir kadını sadece kodlarını değiştirerek tahrik ediyor ve istediği her şeyi bu yolla elde ediyordu. İşte bundan bahsetmeye çalışıyorum… Hayat bir matrix ve sayılar manipüle edilebilir mi acaba? Gerçekten de dünyayı yöneten insanları sömürenler bunları mı kullanıyorlar? Kuşkusuz matrixte Neo aynı yöntemi kullanarak yazılımı iyi şeyler için de kullanmıştı.
Person of Interest diye bir dizi var bilenler bilir. Bu dizi, tüm ülkedeki güvenlik kameralarını tüm interneti, mailleri ve cep telefonlarını kullanarak bazı gelişmiş algoritmalar yardımıyla bir insanın potansiyel suçlu olup olmadığını hesaplıyor ve potansiyel suçluların sosyal güvenlik numaralarını veriyor. (Bizdeki tc kimlik no) böylece ekibimiz bunların peşine düşüyor. Dizinin ilerleyen bölümlerinde program yapay zekaya ulaşıyor. Bu da bana yukarıda anlatmaya çalıştığım teoriyi düşündürttü. Her şey hesaplanabilir…
Peki tüm bu kafa karıştırıcı iddia ve teorilerin dayanacağı nokta nedir? Özgür irade var mıdır yoksa her şey bir sistemin çarkları gibi işlemekte midir? Eğer öyleyse vereceğimiz bir karar da önceden tahmin edilebilir mi? Oyun teorisi bilen okurlar bu soruya hemen evet cevabını vereceklerdir 🙂 Yine de biliyoruz ki asla yüzde yüz bir kesinlikle tahmin edilemez. Çünkü içinde bulunduğumuz evren sisteminin elemanları sadece 3 boyutlu materyalden ibaret değil. Evet bu CERN’de kanıtlanmak üzre. Daha üst boyutların varlığından bahsediyorum… Eğer durum buysa, sadece atomun konumunu ve matematiksel denklemini bilmek o atomun bir an sonra nerede ne yapacağını ön görmek için yeterli olmayacak çünkü o atoma hükmeden başka kuvvetler var. Üst boyutlar ya da paralel evrenlerden gelen titreşimler… Yine özgür irade sorunsalı var ama bu sefer ben kimim sorusuna açılan yeni bir kapı daha var. Benliğimiz, asıl benliğimiz bu boyutun üzerinde olabilir. Kuşkusuz bunu kavramak için daha çok zaman ihtiyacımız var. Peki bir sonraki kritik soruya cevabımız ne olacak? Kader değiştirilebilir mi? Kişisel cevabım halen evet yönünde. Eğer yıllarca kayıt altına alınmış bilgileri toplayıp güneşin ne zaman tutulduğuna bakarsanız döngülere bakarak bir sonraki tutulmayı yüzde yüz bir kesinlikle belirleyebilirsiniz. Eğer sürekli olagelen şeyleri farkındalıkla gözlemlerseniz bir sonraki olayı hesaplayabilirsiniz, dahası onu değiştire de bilirsiniz. Asıl sorun nasılıdır. Çünkü güneş tutulmasının ne zaman olacağını bilmek bir şey, tutulmayı başka bir zamana erteletmek başka bir şeydir. Güç, enerji ister…
Enerjiniz bol olsun 🙂
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Tebrikler dostum birbirinden ayrı kompleks konuları birbirine harika sentezlemişsin cidden çok başarılı, verdiğin bilgiler için eline, zihnine, emeğine sağlık…..
Merhaba,
Keyifle okudum, çok anlamlı bir derleme olmuş.
Teşekkürler.