Şeytanla Anlaşma

Ortalama okuma süresi 5 dk.
“Şeytan ve Marguerite” – “Faust and Marguerite” yağlı boya çalışması – Norman Little / 1912

Bazen, şeytanı yenmek için şeytanla anlaşmalısınız.

-Lars Von Trier

Arka fonda:

Şeytanla anlaşma kuşkusuz bir metafor.

Şeytan enerjinin sıkışıp maddeye dönüşmesini sembolize eder. Şeytana uyduğumuz, şeytanla anlaşma yaptığımız her sefer aslında potansiyel enerjimizin daha fazlasını maddeye dönüştürmek için harcıyoruz demektir. O nedenle maddi anlamda bizi tatmin eden zevkler bizi yorar. Eylemden zevk alırken enerjimizi materyalize etmediğimizde hem dinç hem de keyifli oluruz ki bunun adı tam manasıyla şudur: HAZ!

Dinlerin doğuşundan bu yana, daha doğrusu şeytan kavramının ortaya çıkışından bu yana şeytanla anlaşma yapma metaforu pek çok esere konu oldu. Bunlardan en meşhuru kuşkusuz Johann Wolfgang von Goethe’nin hayatı boyunca yazdığı eseri “Faust” tur. Faust’ta şeytan tanrı ile bir iddiaya girer. İddiaya göre şeytan, insanlara yardım etmeye çalışan Faust adlı hekimi amiyane tabiriyle “yoldan çıkarmaya”, insanlara yardım etmeyi bıraktırmaya ve maddi zevklerin peşine düşürmeye çalışacaktır. Başarırsa iddiayı kazanacak ve tüm dünyanın hakimi olacaktır. Bu amaçla Faust’a oyunlar yapar ve onu amacından saptırarak dünyadaki zevklerin peşine düşmesini sağlar. Nitekim olaylar şeytanın istediği gibi gidiyor gibi görünse de nihayetinde tanrı iddiayı kazanır çünkü Faust tüm dünyevi zevklerin peşine düşmesine rağmen dünyevi zevk uğruna peşine düştüğü bir kadını çok sevmiş ve onun peşinden ateşe atlamış, fedakarlık yapmıştır. Sevgi tüm manevi değerleri kapsamaktadır ve şeytan iddiayı kaybetmiş, aksine Faust’un yükselmesini sağlamıştır.

Faust eseri hakkında detaylı inceleme için buraya tıklayarak Faust blog gönderime göz atabilirsiniz.

Gizli bilimlere hakim olan ve özellikle kendi üzerinde çok çalışan Goethe, yaşadığı gerçek olaylara dayanarak gençlik yıllarından ölüm döşeğine dek yavaş yavaş bir günlük gibi yazdığı bu eserde çok gizemli bir hakikate ışık tutuyor. O da insanın şeytanla her zaman anlaşma masasına oturduğu ama bundan her zaman zararlı çıkmak zorunda olmadığı…

DO6k5v1XUAALyg7

Popüler Kültürde Şeytanla Anlaşma Yapma

Bu temayı güncel yapımlarda da görmek mümkün. Azra Kohen’in Fi-Çi-Pi kitap üçlemesini okuyanlar ya da diziyi takip edenler eserdeki “Can Manay” karakterinin de Duru karakteri için şeytanı temsil ettiğini anlayacaklardır. Can Manay, Duru’ya pahalı hediyeler, arabalar evler alarak onu konfor alanında tutmaya çalışır. Bu bağlamda Duru’nun şeytanı olan Can Manay, Duru’ya kendi egosunu sonuna kadar tatmin etmesi için bir alan yaratır ama gerçek aşkı olan Deniz karakteri, Duru’nun egosunu ezer ve şaytanını engeller. Bu bağladam Duru şeytanı ve öz benliği arasında gidip gelir. Bu gidip gelmeyi bilincin bilinçaltı ve üst bilinç arasındaki gidip gelmesine de benzetebiliriz.

İlgili yazı:   Evrenin Pikselleri

Şeytanla anlaşma metaforuna daha gerçekçi, hayatın içinden örneklerle yaklaşmak gerekirse… Aslında şeytanlarımız her an bizimle anlaşmalar yapmaya hazırdır. Bu bazen patronunuz olur. İşinizi sevmiyor, sırf para kazanmak ya da sosyal statü için çalışıyorsunuzdur. İşinize harcadığınız gereksiz ve anlamsız zaman yüzünden kendi uğraşlarınızla ilgilenemiyor, kendinize zaman ayıramıyorsunuzdur. Tam işi bıraksam mı diye düşünürken patronunuz size bir teklifle gelir. Sizi yükseltecektir. Daha fazla statü, daha fazla saygınlık ve para. Kulağa hoş gelir ama bu aynı zamanda kendinizden tamamen uzaklaşmanız yani kendinize, özünüze yabancılaşmanız anlamına gelecektir. Kabul eder ve sisteme ayak uydurur, ideallerinizden vazgeçersiniz. Sanılmamalıdır ki bu hikayenin sonu… İster patronunuzun teklifini kabul edin isterseniz istifa edin, her zaman gerçek benliğinizle, çıplak, maskesiz benliğinizle aynı hizada olmanın bir yolu vardır. Eğer kabul ettiğiniz işi kendi ideallerinize uygun hale getirirseniz (mesela çevreci bir iş anlayışı, toplumun azınlık gruplarına önem veren sosyal sorumluluk projeleri vs.) şeytanla yani patronla anlaşma yapmış olmanıza rağmen işinizi sevgiye dönüştürdüğünüz için kazanırsınız. Şeytan ruhunuzu ele geçiremez yani bilimsel tabirle tüm bedensel ve iradi enerjinizi boşa harcamamış, kendinize geri döndürmüş olursunuz.

İş sadece bir örnek… Şeytanla anlaşma konsepti hayatın her alanına uygulanabilir. Şeytan bazen babanız olur, size istediğiniz her şeyi verir. Babanız ister ki onun etrafında olun, onun hayatını idame ettirin ve onun yakınında kalarak endişe duymasına da gerek kalmasın. Böylece sizi ideallerinizden uzaklaştırır, ömrünüz geçer ve siz babanızın dibinde onun işini yaparak hayallerinizin hiç birini gerçekleştirmeden ama refah içinde, hiç sıkıntı çekmeden yaşamışsınız. İki seçeneğiniz vardır. Şeytanla anlaşmayı bozmak ve babanın güvenli ocağından ayrılmak, gerekirse sıkıntı çekmek ama kendini gerçekleştirmek… Ya da babanızın yanında kalmaya devam ederek koşulları istediğiniz yönde değiştirmek.

İlgili yazı:   Entropi & Zaman

İnsan kendi enerjisini dönüştürerek değişim yaratır. Şeytan, bu bağlamda bir brülör gibidir. Brülörler kazanları ateşe veren cihazlardır ve ilk ateşi başlatırlar. Enerjilerini de kazanın kullandığı yakıttan alırlar. Patronunuz ya da babanız… Şeytanınız kimse sizi ateşe vermek için gelmiştir. Sanmayın ki yakıtı cehennemden gelmektedir… Çünkü okült gelenek ve ezoterik kaynakların anlattığına göre şeytanla anlaşma kanla yapılır, yani insanın kendi yakıtıyla… O sadece kıvılcım çakar, yakıtı sizden alır ve sizi ateşe atar.

Daha da derine indiğimizde ya da daha geniş pencereden baktığımızda aslında bizden bağımsız bir ateşleme mekanizması ya da şeytan yoktur. Şeytan da içimizdedir çünkü bazen bir patrona ya da dışarıdan gelen bir uyarıcıya ihtiyacımız olmadan da kendi şeytanımızla yüzleşiriz. Bize sevmememiz gerektiğini söyler. Sevmezken hayat daha kolay ve acısızdır. Bize vadettiği şey konfor alanıdır. Sevmezsen konforlusun, acı yok, dert yok der… Karşılığında ruhumuzu şeytanımıza satarız ve ruhsuz biri olarak ortalıkta dolaşırız…

Ya da bize cesaret etmememiz gerektiğini söyler. Biz de o çok istediğimiz yere gitmeyiz, o çok istediğimiz işi yapmaz, o çok istediğimiz insanı aramaz yani o çok istediğimiz dönüşümü gerçekleştirmeyiz. Şeytanımızla anlaşma yaparız ve karşılığında bize refah verir, risksiz bir hayat verir.

Şeytanla hangi anlaşmayı yaparsak yapalım kazanmak elimizde çünkü şeytan da biziz. Onun ateşlediği kazanlarla ısınan bir dünyaya sahibiz. Onunla yaptığımız anlaşmalar bizi ancak daha çok yaşama bağlar.

Enerjinizi, geri dönüşümlü hazlara harcayın. Böylece şeytanla anlaşmanın bir önemi kalmaz. 🙂


Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

9 yorum yapılmış, sen de yazsana :)

  1. Merhaba sevgili kardeşim; Şeytan,ego,nefs,yada bizi sürekli manüple eden hiç durmak dinlenmek bilmeden konuşan iç sesİmiz bizi yaşam boyu sınava tutan sistemin önemli bir parçasıdır. Herhangi bir seçim anında aklımıza ilk gelen seçenek bizim evrensel planımızdan gelir ve isabetli doğru bir seçim olma olasılığı çok güçlüdür,ama hemen o iç ses bize muhtemelen sizin söyleminizle daha haz verecek olan seçeneği sunar. Böyle bir seçim bize daima bir bedel ödetecektir,yapmamız gereken geçmişi ve geleceği gün geçirmeyen bölmelere hapsedip anı yaşamaktır bunun tek yoluda iç sesi susturabilmek yani hiç düşüncedir. Oldukça zor ama imkansız olmayan bir şeyden bahsediyorum makro bilinç ve bilgelik gerektiriyor bunu meditasyon anında deneyebilirsiniz başarmaya başladığınız zaman düşünceleriniz artık sizin kontrolünüzde olacaktır “Hz. Mevlananın dediği gibi kardeşim sen düşünceden ibaretsin gerisi etten kemiktensin gül düşünür gülistan olursun diken düşünür dikenlik olursun”Zaten insan denen varlığın bu gezegendeki serüveni mikrodan makro bilince bir yolculuktan ibarettir. Sevgi ve ışıkla kalın.

    • Oğuz bey yine teşekkürler değerli katkınız için. Zihni susturmak hakaten çok zor, tecrübe etmeye çalıştıkça daha çok sesine maruz kalıyoruz. Kişisel olarak bu konuda çok zorlandığımı söyleyebilirim ama garantili bir tekniği olmadığını da biliyorum. O nedenle tümden gelim yaparak bir şeyler bulmaya çalışalım bu konuda… Size sormak istediğim şey şu: Diyelim ki mutlak hiç düşünce haline eriştik. Artık hiç iç sesi olmayan, mutlak anı yaşayan biri dışarıdan nasıl görünür? Bu kişi hayatını nasıl yaşar? Belki oradan bir şeyler yakalar ve tümden geliriz.

      • Bunu başardığınızda dışarıdan nasıl göründüğünüz artık sizin merak ettiğiniz bir şey olmayacaktır,sonsuz bilgiye ulaşan bir ruhun nasıl yaşayacağını sanırım tahmin edebiliriz.

        Aşağıda Hacı Bektaşı velinin talebesi olduğu söylenen bir şairin şiirini yazacağım izninizle konuyla ilgili olduğunu düşündüğümden .

        Nokta-i vahidden ademe geldim,
        Ne ihsanem bu ihsandan içeri.
        Anda nihan oldum, remzini bildim,
        Ne irfanem bu irfandan içeri.

        Kim bilir beni, ben kimim ey can,
        Ne ruhum ben, ne can, canlara canan,
        Ne sırrı rumuzem, arife nişan,
        Ne sultanem, ne sultandan içeri.

        Küfür nedir bilmem, Hakkı hak bildim,
        Yetmiş üç millette Naci’yi buldum.
        Nur-i akdem Müslüman men geldim,
        Müslümanem müslümandan içeri.

        Ne dervişem, ne sufiyem, ne canan,
        Ne kafirem, ne müminem, ne iman,
        Ne zahidem, ne münkirem, ne nadan,
        Geçmişem küfr-ü imandan içeri

        Şeriatta, tarikatta pirdeyim,
        Marifette, hakikatte nurdayım,
        Esrar ile Genci gizli sırdayım,
        Ne mihmanem, bu mihmandan içeri

        Suret-i Adem’den göründüm amma,
        Ne insanam, bu insandan içeri.
        Benim esrarımdan her nutk-i illa,
        Tercümanem, tercümandan içeri

        Bülbülün goncası, gülşeniyim ben,
        Sadıkların aşkı fermanıyım ben,
        Ehli diller sırrı, sultanıyım ben,
        Ne pünhanem bu pünhandan içeri.

        Gerçi suret ismim, beni ademdir,
        Maniyi siyrette bahri azamdır,
        Hükmü kaftan kafa teki hatemdir,
        Süleymanım Süleymandan içeri.

        Ahseni takvimde nikab büründüm,
        Bir noktadan hasıl oldum arındım,
        Can gözüyle görenlere göründüm,
        Ne seyranım bu seyrandan içeri.

        Hakikat Genci’nin Şahi nurdeyim,
        Ne deryada, gökte, ne de yerdeyim,
        Mekan tutmaz, isbat olmaz sırdayım,
        La mekanım, la mekandan içeri.

        Genç Abdal

      • Mutlak anı yaşamaya başladığınızda fener gibi ışık saçıyorsunuz o anın tek kralı yada o an o boyut size yüce yaradandan hediye edilmiş gibi hissediyorsunuz,insanlar sizdeki ölümsüzlüğü ve özgüveni hissettiğinde maksimum düzeyde bir auranız oluyor,zaman sadece sizsiniz,sanki tüm dünyayı içindekilerle birlikte çerez niyetine yiyesiniz geliyor maksimum hazdan dolayı.herkese o kadar güzel bakıyorsunuz ki sevgi dolu bakışlar sizin üstünüzde oluyor.herkes sizi öpesi koklayası sohbet edesi geliyor.hocam kusursuz olduğunuzu hissettiğiniz anlarda gerçekten kendi görüntünüz aklınıza bile gelmiyor.sendeki kafa bende olsa diyenler oluyor,şizofrenlik yada hayal perestlikteymişiniz gibi hissetmenize neden oluyorlar fakat gayet dogal disiplinli ve tüm olasılıklara hakim oldugunuzu bilmek,sonsuzluk olsa gerek:))sizdeki sonsuzluğu unutturma çabaları bile sinek vızıltısı gibi geliyor.yaradanın yoktan varettiği sistemin temizliğini saflığını korumak sevgi saygıyı nezaketi coşkuyu yaymak en büyük ibadettir.

  2. Merhaba yazı gerçekten çok güzel özellikle yakıt ile alakalı olan paragraf. Ama ben söylediklerinize katılsam da şeytanla anlaşmaya inanıyorum kanla imzalanan. İnsanın kurdu kendisidir ama böyle bir mistik gerçekte var.

    • Merhabalar, teşekkürler değerli yorumun için 🙂 Kesinlikle kastettiğin şeyi inkar etmiyorum. Ben de ezoterizm, okultizm ve gizli ilimler üzerine okumalar yapan biriyim. Tekniği hakkında bile bir şeyler okumuştum, böyle şeyler yok değil evet ama günlük hayattaki izdüşümlerini metaforik olarak yorumlamak istedim. Metafizik tarafı apayrı bir dünya tabi.

Lütfen düşüncelerini yaz, bu yorum alanı senin için :)