İnsan, hayvanla üst-insan arasına gerilmiş bir iptir, uçurum üstünde bir ip...
Friedrich Nietzsche – Böyle Buyurdu Zerdüşt
Tekillik nedir? Tekilliği anlamak için daha önce hiç tanışmadıysanız öce sizi paradokslarla tanıştırmamız gerek. Paradokslar çok farklı şekillerde olabilir, bunlardan en ünlüleri hareket ve zamanla ilgili olan paradokslardır. Milattan önce 400 lü yıllarda yaşamış Elealı Zenon’un Zenon Paradoksları hareketin gerçekte var olmadığını, bir ilüzyon olduğunu ifade etmek için ortaya atılmış paradokslardır.
Tekillik ve Paradokslar
Diktomi Paradoksu:
A kişisinin d noktasına gitmesi gerektiğini hayal edelim. Fakat d’ye gitmeden, önce d’ye olan mesafenin yarısını gitmek zorundadır. Fakat d’ye olan mesafenin yarısını gitmeden önce bu mesafenin çeyreğini gitmesi gerektir. Daha sonra çeyreği gidebilmek için sekizde birini gitmesi gerekmektedir; bu böyle devam eder.
Sonuç olarak A kişisinin sonsuz sayıda mesafe gitmesi gerekir. Bu seride bir sorun daha vardır; her ilk mesafe aralığı ikiye bölünebileceği için gidilmesi gereken belirli bir ilkmesafe yoktur. Böylece bu yolculuğun bir başlangıç noktası yoktur, yani yolculuğa başlayamaz. Bu paradoks sonuç olarak belirli bir mesafenin yolculuğunun tamamlanamaycağını veya başlanamayacağını, böylece de her hareketin sadece bir ilüzyondan ibaret olacağını ifade eder.
Ok Paradoksu:
Yaydan çıkmış ve ilerleyen bir ok, zaman içindeki her anda belirli bir konumdadır. Eğer an belirli, tek bir nokta ise o anda okun hareket etmeye zamanı yoktur ve durağandır. Bu nedenle gelecek anların hepsinde de durağan yani hareket etmeyen şekilde olması gerektir. Böylece ok her zaman durağandır ve hareket etmez; hareket imkânsızdır.
Alıntı: Wikipedia
Bir de görsel paradokslar vardır. İnternette pek çoğunu görmüş olabilirsiniz. Pek çok karmaşık klişe görsel paradoks örneklerini bir kenara bırakın, sadece spiral sembolü bile çok etkileyici bir paradokstur. Spiralin oluşumu Dion Fortune’nin 1920’li yıllarda kaleme aldığı “Makrokozmik Öğreti” kitabında şu sözlerle anlatılır:
“Asıl dualite ‘uzay’ ve ‘hareket’tir. İlk hareket uzayda bir akımdı. Sizin için pek bir anlam taşımasa da bu ifadeyi kullanmak zorundayım. Tek söyleyebileceğim ‘uzay’ hareket ediyordu; okyanusun içinde bir su akıntısı gibi. Şimdi, uzay hareket ettiğinde garip bir özellik taşır: Sürtünme olmadığı için momentum kaybetmez, akmaya devam eder. Uzay hareket ettiğinde iki kuvvet iş başındadır: (a) Uzayın hareketine sebep olan kuvvet:uzayın momentum isteği; (b) O zamana kadar uzayın hareketini engellemiş olan kuvvet: uzayın atalet isteği. Her harekette bu iki faktör mevcuttur; fakat hareket arzusu, (daha güçlü olduğundan) atalet arzusuna üstün gelir ve atalet isteği, hareketi denetleyen bir unsur olarak kalır. Bunun sonucu olarak hareket hafifçe bir yana çekilir. Bu işlem her defasında tekrarlanır. Bu nedenle Kozmoz’da düz çizgi diye bir şey yer almaz. Her hareket, projeksiyonunda belli belirsiz bir eğri çizer; öyle ki, spiral bir yol takip ederek sonunda başlangıç noktasına döner.”
Spiral sembolüne baktığımızda kendi içine doğru gitmekte olan bir nokta görürüz. Bu nokta giderek küçülen bir oval hareket sergiler. Öyle ki bir süre sonra çizdiği dairenin çapı yukardaki Diktomi paradoksunda olduğu gibi önce ilk dairenin önce yarısı sonra çeyreği sonra sekizde biri vs.. ve nihayetinde tek bir nokta yani kendisi kalana kadar sonsuza doğru ilerleyecektir. Noktanın içe doğru ilerlemekte olduğu mekanın boyutları nedri? Ne kadar küçültülebilir, ne kadar bölünebilir? Büyüklük ve küçüklük kavramları sonsuz mudur, küçüklüğün sonsuz büyüklükte olmasını nasıl yorumlamalıyız?…
İşte paradokslar düşünce kalıplarımızı daha üst boyutların kapı eşiğine kadar getiren olgulardır. 6 Boyutlu küp hayal edebilir misiniz? Ya da bir mercimek tanesinin içerisine koca bir evrenin sığdığını? Pencerenizden baktığınızda gördüğünüz ağaç aslında ufacık bir tohumdu. Peki bu ufacık tohum nasıl devasa bir ağaca dönüştü? Tohumun içerisinde nasıl bir potansiyel vardı ki kendinden kat kat büyük bir ağacı meydana getirdi? İşte tohum bile bir paradokstur esasen. Tekillik de böyle bir paradokstan başka bir şey değildir. İdraken imkansız ama bir ağacın büyümesi gibi her an gerçekleşmekte olan bir paradoks…
Tekillik fizikte bir kara deliğin merkezinde gerçekleşen olaydır. Ölen bir yıldızın çekirdeği bazen o kadar ağır olabilir ki kütle çekiminden dolayı kendi kendisinin içine çökmeye başlar. Dünyanın kütle çekimi yüzünden dünyanın yörüngesine yakın geçen bazı küçük göktaşlarının dünyaya düşmesi gibi. Dünyayı bir arada tutan dağılmasını engelleyen de bu kütleçekimidir zaten. Ama bu kütle çekimi denge durumunu kaybedip çok ağırlaştığında uzayda sürtünme olmadığı için madde kendi içine düşmeye başlar. Aynı spiral sembolündeki gibi içe doğru ilerlemeye başlar. Merkezde toplanan madde yapıyı daha da ağırlaştırdığı ve bu ağırlaştırma ivmeli gerçekleştiği için çekirdek giderek artan bir hızla kütle çekimini arttırmaya ve etraftan daha fazla maddeyi kendine çekmeye, düşürmeye başlar. Bunu bir mıknatıs gibi hayal etmenizde sakınca yok. Öyle bir noktaya ulaşır ki uzay-zaman dediğimiz yapı bu ağırlığı kaldıramaz ve deyim yerindeyse yırtılır. Çünkü Einstein’in teoremlerinden hatırlayın uzayda her kütle uzay zamanı aynı bir çarşaf gibi eğip büküyordu. Bu çarşaf belirli bir sınırdan sonra (E = mc2 ile hesaplanabilen bir sınır yani ışık hızı ile ilgili bir sınır) kütlenin yoğunluğunu kaldıramayıp yırtılıyor çünkü devasa yıldızın devasa çekirdeği tek boyutlu bir noktaya kadar büzüşüyor. Bu öyle bir büzüşme ki bir milimetreküp alanda bir katrilyon ton madde olduğunu hayal edin… Bir milimetreküp bile 3 boyutlu bir alanı ifade eder ama kara deliğin merkezindeki nokta tek boyutludur o nedenle tekillik denir. Işığın bile kara deliğin merkezinden kaçamadığını biliyoruz çünkü ışığın içinde yol aldığı uzay-zaman yırtılmıştır ve kaçak yapmaya başlamıştır.
Tekillik nedir?
Tekillik genel ifade ile bir süreçtir. Bir şey bir noktadan başlar giderek hızlanır, ilerler ve artık daha fazla ilerleyemeyeceği bir noktaya vararak başlangıç konumuna geri döner. Spiral bunun en güzel örneği demiştik. Bir başka örnek bilgi üzerinedir. “Teknolojik Tekillik” ifadesi bunu anlatır. Edindiğimiz bilgi ve meydana getirdiğimiz teknoloji giderek artan bir hızla gelişiyor. Elektriğin keşfi ve ticarileşmesinden sadece 70 yıl sonra aya insanlı yolculuk yapılması (gerçekse…) ya da en azından uzaya çıkılmış olması kuşkusuz akıl almaz bir hızdır. Marsta koloni kurma projelerinin hayata geçmekte olduğu günümüzden 60-70 yıl öncesinde marsta kolonileşme üzerine bilim kurgu romanlarının yazılmış olması ise bilginin teknolojiden ne kadar daha hızlı olduğunu bize gösteriyor. Peki bu hızlanma yavaşlayacak ya da duracak mı? Hayır… Giderek artan bir hızla evren üzerine edindiğimiz somut bilgiler çoğalıyor ve teknolojimiz gelişiyor. Zero Theorem denen bir teoriye göre bu hız gelecekte öyle bir noktaya gelecek ki insanlık belirli bir anda artık maddeyi aşarak maddeden soyutlanacak ve edinebilecek tüm bilgilere sahip olacak. Bu konuda sümerler hakkında edinilen bilgi hızıyla ilgili bir araştırmaya göre 1940’larda sümerler hakkında yapılan arkeolojik araştırmalarda 1 yılda edinilen bilgi miktarı 1 birim iken 2000li yıllara gelindiğine 1 yılda bu medeniyet hakkında elde edilen bilgi miktarı 50 birime çıkıyor. Kuşkusuz bir müddet sonra sümerler üzerine elde edilebilecek arkeolojik veri kalmayacak ve sıfıra ulaşacak. Edinilebilecek tüm bilgiler elde edilmiş olacak. İşte insanlığın kümilatif ver elde etme ilerleyişi de bu hızda ve bu çok da uzun olmayan bir gelecekte pik noktalara ulaşabilir. Aynı ölmekte olan bir yıldızın çekirdeğinin son çırpınışlarında tüm maddeyi emip kendi tekilliğine çekmesi ve sonsuz küçüklük ve yoğunlukta “yok” olması gibi insan da çevresinden edindiği bilgileri emiyor ve bu bilgiler sayesinde kendi varlığını bir sonraki aşamaya aktarıyor. Ne amaçla? Daha fazla veri elde edebilmek için… O halde Lucy filmindeki önerme çok da yanlış sayılmaz. Evrimin tek amacı bilgiyi sonraki nesle aktarmak… Peki sonra
Sonrasının gizemi gene ağacın tohumunda gizli. Ağaç yıllarca büyüyüp gelişerek çevresinden topraktan havadan sudan aldığı besinleri tohumuna aktarır. Ağaç bir gün ölür, tohumu yere düşer ve o minicik tohumdan yeni bir devasa ağaç çıkar. Spiral sembolüne geri dönüyoruz burada. Bir nokta tekillik olarak hareket etmeye başladı ve yine tekilliğe döndü. Oluşturduğu şey bir spiraldi ve bu da sonsuz döngüyü temsil eder. Sonsuz döngü tekillik gibi bir paradokstur ve tekilliğin çalışma prensibi sonsuz döngüdür. Sonsuzluğu anlamak o kadar da zor değil yani, sadece döngülerin anlamamız yeterli.
Kavramları zıddı ile açıklamak faydalı bir yöntemdir. Tekillik ya da singularity nin zıddı ikilik ya da dulaity dir. İkilik zıt kutuplar demektir. İyi ve kötü gibi… İyi tek başına iyi olamaz, iyiye iyi demek için kötünün olması gerekir. Yaşadığım yerde bir adam ve ikiz oğulları vardı. Baba oldukça kötü bir adamdı, pek çok suçtan hapse girmişti. Oğullardından biri babasına özendi ve babası gibi oldu. Diğeri ise babasını görüp ibret aldı ve iyiliğe yöneldi. Zıt kutuplar birbirini meydana getirir aslında. Robin Hood masalındaki gibi… Kötülük yaparak hayır işlemek… Çünkü biri insan mutlak iyi ya da mutlak kötü değildir. Sürekli dönüşüm geçiririz. İyilik kötülüğe, kötülük iyiliğe sürükler ve sürekli döner dururuz spiral misali bu iki kutup arasında. Nereye kadar? İşte spiralin merkezindeki tekilliğe kadar… Yani iyi ve kötünün olmadığı, dualitenin ortadan kalktığı tekil varoluşa kadar. Çünkü tekillik tüm bilgiyi özümseme ve yoğurma, homojenleştirme aşamasıdır. Spiral sembolü aynı zamanda bir yoğunlaştırma sembolüdür. Varlığı, benliği, noktayı kendi merkezine doğru götürür. Bu notada artık ben ve sen yoktur, biz vardır. Teknolojik tekilliğin ön gördüğü gelecek de böyle bir ortak bilinç halidir. Günümüzde bilgisayar oyunları başa takılan ticari bir aparat sayesinde sadece düşünerek zihin kontrolü ile oynanabiliyor. Sonraki aşama bilincin bedenden çıkarak oyuna girmesi, bu konuda çalışmalar yapılıyor. Teknolojimiz geliştikçe ilgi edinme ve araştırma hızlarımız da artıyor çünkü normalde yıllar sürecek bir hesaplamayı bilgilsayarla mili saniyeler içinde yapıor, bilgisayar insanı hızlandırdıkça insan da bilgisayarı hızlanıyor ve bilgisayar hızı da bu nihai tekillik noktasına ulaşma konusunda iddialı görünüyor. Yani insan makineyi geliştirriken makine de insanı geliştiriyor, gene döngü…. Yapay zeka ile ilgili filmleri ve neden durmadan yapay zeka üzerine filmler yapıldığını bu gözle izleyin, irdeleyin artık. Nihai aşama ise bilincin bedenden tamamen soyutlanarak sanal bir ağ içerisinde yaşaması ve ölümsüzlük. Beden olmayınca ölüm de gerçekleşmeyecek. Bu teori şimdilik bir ütopya olsa da çalışmalar bu yönde ilerliyor. Bu olursa öngörülen o ki bilinci ortak ağa aktarılmış insanlar bir ortak bilinç deneyimi yaşayacaklar ve bu deneyime de tekillik adı veriliyor. Yani hepsi tek bir beden gibi hissedebilecek, veriyi anlık algılayabilecekler.
Evren de işte böyle bir tekillikten, bir tohumdan doğdu ve şu an genişlemekte, büyümekte. Evrenin kaderinde ya bir karadeliğin tüm evreni yutması ve tüm maddenin haliyle insanlığında bir kara deliğe düşmesi var ya da evrenin büzüşerek ilk haline geri dönmesi…. Bir kara deliğe, o mutlak tekilliğe düşersek ne olacağını bilmiyoruz. şahsi düşüncem o ki kara delikler bir başka boyuta açılan kapı olabilir çünkü fizik kanunları işlemiyor, bu 3 boyutlu evrene ait değil kara deliğin merkezi ve tekillik. Ama oluyor! İkinci olasılıkta ise evren genişlemesini durdurup büzüşecek ve o tekillik noktasına geri döneceğiz. Her halükarda tekilliğe düşüyoruz. Galaksilerin neden spiral şeklinde olduğunu da şimdi anlamışsınızdır. Her galaksinin merkezinde bir kara delik bulunur ve şu anda yüksek bir hızda güneş sistemimiz saman yolu galaksisindeki spiral yolunda bu kara deliğe doğru düşüyor. Yaklaşık 25.000 ışık yılı sonra buraya varacağımız hesaplanıyor. Yani her güneş sistemi dıştan içe doğru bir vorteks, bir yıldız kapısı… Her güneş sistemi, her gezegen, her birey bu semavi döngüye giriyor aynı semazenler gibi. Yolun sonunda tekilliğe ulaşıyor ve kimbilir başka bir evrende ya da başka bir boyutta yeni bir döngüye, tekamül sürecine başlıyor…
Zaman da ikiliğin bir ürünü olmalı…. Zaman bile kaçamıyor çünkü kara deliğin merkezindeki tekillikten. Kara deliğin merkezinde zaman da yok çünkü. Duru görü çalışmalarında duru görürler aynı anda pek çok görüntü görürler zihinlerinde ve bu görüntülerinde hangisinin bir önceki ya da bir sonraki olduğunu kestiremezler. Aynı anda pek çok uzun süren görüntü görmüşlerdir. Anlatırken uzun süreli olayları anlatırlar ama gördükleri anda bu onlara bir saniye gibi gelmiştir. Aynı şey malum rüyalarımız için de geçerli. Ya da DMT belgeselini izlediyseniz DMT verilmiş ve 6 saat yarı komada kalmış denekler uyandıklarında kaç yıl geçti diye soruyorlar. Tekillik zaman kavramını eğip büküyor ve zamansızlık denen başka bir paradoksa yol açıyor. Nasıl 6 boyutlu bir küp hayal edemiyorsak zamansızlığı da hayal edemiyoruz yaşadığımız bu 3 boyutlu uzay-zaman içinde. Bazı derin meditasyon çalışmalarında o hale girilebilirse bunun hissedilebileceği yazılıp çizilir. Kendi deneyimlerimde bunu çok az, anlık da olsa belli belirsiz hissedebildim. Uzay boşluğunda bedensizce ağırlıksız asılı olmak ve zamanı unutmak diye tarif edebilirim. Daha önce zaman algısı üzerine yazdığım yazıda zamanı nasıl saatlere takvimlere böldüğümüzü ve algıladığımızı tarif etmiştim. Zaman aslında yoktur demeyeceğim size, çünkü bu boyutta bizim perspektifimizde var. Sizden aldığım bazı maillerde zamanın aslında olmadığı üzerine güzel tartışmalar yaptık ama şahsi düşüncem bir şeye yok diyebilmek için de onu kanıtlamak gerekliliğidir. Aslında kaşık yok dediğinizde kaşığın olmadığını gösterebilmeniz gerek. Kaşık belki de gerçekten yoktur ama şu an var bu gerçeklik içinde. Yani perspektif, görelilik önemli… Zaman kime göre yok? Önce bunun cevabı verilmeli. 3 boyutlu evrende yaşamakta olan insana göre zaman var ama zaman boyutu aşılabilirse elbette kara deliğin merkezi gibi tekillikte zamanın olmadığı bir deneyimi yaşayabiliriz ama şu an gelişimimiz için gerekli zaman. Zamanı unutmak bir nevi zamanı ölçmeyi bırakmak demek. Kendisini ışık görmeyen bir mağraya kapatan ve en fazla 23 gün kalabilen bir bilim adamı sıradışı deneyimler yaşadığını iddia etmişti bir defasında. Gece gündüzü anlayamıyordu ve yanında zamanı ölçebileceği hiç birşeyi yokken kendi zaman algısı çarpıtılmıştı ve daha uzun süre kaldığını sanıyordu çıkınca. Tasavvuf ve pek çok farklı ekolde inzivaya çekilme olarak bu uygulama yapılır. Işıksız bir ortamda derin vecd haline girer kişi ve aslında tekilliği hissetmeye çalışır.
Görüldüğü üzere evrenin kendisinden, galaksilerden, güneş sistemlerinden insanın kendisine kadar herkes tekilliğe ulaşmak için ilerliyor. Ulaşıldığında ne olacağını bilmiyoruz belki de arayışımız bir huzur arayışı ya da çıktığımız kaynağa geri dönme arayışıdır.
Oraya bir gün ulaşırsak artık bu uzun yazılara, bu uzun yazıları okumak için gereken zamana ya da gözlere gerek kalmayacaktır belki de, ama o zamana kadar herkese iyi okumalar… 🙂
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Reblogged this on ilknurakpinar's Blog.
20 temmuz 2015 yani bu sabaha karşı bir rüya gördüm.uyandığımda paradoks ve helezon makinesi kelimeleri aklımda kalmıştı.mesajımı okurmusunuz veya görüşlerinizi paylaşırmısınız bilmiyorum.Ayrıca yaklaşık 3 yıl önce de yecüc mecücün nerde olduğunu gördüm.onlar 4 tarafı kapalı olan bir vadiye kapısı bakan bir mağarada.tam karşısında bir mağara girişi daha var.bu mağaranın da dışa açılan bir çıkışı(girişi)var.yani vadiye bu mağaranın ön kapısından giriyosun,sol taraftaki diğer kapıdan vadiye ordanda yecüc ve mecücün bulunduğu mağaraya…tabiki mağara girişi ve dolayısıyle vadi zülkarneyn AS tarafından demirle ve bakırla kapatılmış.günü gelinceye kadar orda hapis kalıyorlar.
Merhabalar. Rüyanızla ilgili bir yorumda bulunmam güç çünkü çok az veri var zaten. Paradox ve helezon makinası arasında bir bağ kurmak gerekirse sadece yazıda da belirttiğm gibi helezonun şeklen spiralin bir formu olduğunu ve spiral şeklinin paradox bir şekil olduğunu söyleyebilirim. Yecüc mecüc diye nitelendirdiğiniz “varlıklara” farklı kaynaklarda farklı isimler veriliyor. İslamda karşılığını yecüc mecüc diye bulmuş ama benim kişisel görüşüm ve araştırmalarım sonucu elde ettiğim agartha ve şambala efsanelerindeki varlıklar bunlar. Efsane diyorum çünkü haklarında çok hikaye var ama benim ilgilendiğim tüm dinlerde yer edinmiş bu varlık ve efsanelerdeki ortak yönler… vadinin ortası evet agartha ve şambalanın girişlerinin bulundupu yerlerden biri bu efsanelere göre. Hatta çok eski bir yabancı filmde bir kaşif grubu bu vadinin ortasında kalan gizli cenneti tesadüfen buluyorlardı… her neyse. Agartha ve şambalada yaşayan varlıkların aslen yer altında yaşadıkları söyleniyor kaynaklarda. BAhsettiğiniz vadinin de tibet dolaylarında ya da himalaya daplarında olabileceği söyleniyor. Bir diğer giriş noktalarının ise kuzey kutbu oldupu hatta hitlerin, nazilerin bu yönde araştırmalar yaptığı da rivayetler arasında. Zamanı geldiğinde çıkacaklar diye bahsettiğiniz olaydan da haberim var. Söylenceye göre bu yer altı varlıkları belirli bir misyonu yerine getirmek için beklemekteler. İyi diyen de var kötü diyen de var iyileri var diyen de var kötüleri var diyen de var benim görüşüm sorarsanız nötr üm. Bunların varlığından bile şüpheliyim ama madem ilgilisiniz helezon makinanıza bir işaret olması için şu bilgiyi vereyim size. Her geçen gün dünyanıj farklı yerlerinde çok düzgün bir şekilde tam silindir formunda oyulmuş delikler beliriyor. Bunlardan bazıları yol ortasında bazıları şehir merkezinde bazıları ev yuttu bazıları doğanın içinde…
çok garip ya, düşündürüyo. bu arada Fikret ÇELEN hep bu tür rüyalar mı görürsün yoksa ilk mi?
Reblogged this on Ali Yasir Yılmaz / MIS-student.
Merhaba sayın yazar ben 8. Sınıf öğrencisiyim, adım Samet bu yazınız çok hoşuma gitti evrene aşırı ilgi duyarım ve bu yazıyı okuduktan sonra açıkçası pek araştırma yapmadan buraya düşündüğüm bir konuyu yazmak istedim şu an bilim adamlarının çoğu big bang (büyük patlama) teorisini destekliyor ve evrenin çok küçük bir noktadan oluşan patlamadan bahsediliyor bu küçük nokta dediğimiz yer aslında bir karadelikteki tekillik olabilir mi ne düşünüyorsun bahsettiğim şey önceden herhangi biri ortaya attımı bilmiyorum ama birileriyle paylaşmak istedim şimdiden cevabın için teşekkürler. Bir araştırmada bulunmadığım için belkide çok saçma bir fikirdir en yakın zamanda bir araştıracağım.
Kısaca bir baktım ve bir sitede 2013 yılında açılan bir konuda yeni bir fikir çıktığından bahsediyor ve tam da benim demek istediğimi diyor demek ki tek düşünen ben değilmişim
Merhabalar Samet, çok teşekkür ederim düşünceni paylaştığın için 🙂 Big bangin tek bir tekillik noktasından çıktığını bu yaşta idrak etmen müthiş ve evet, bu yönde teoriler var. Big bangin başka bir evrenin yok oluşundan ya da bir kara deliğin merkezindeki tekillikten meydana gelmesi fikri çoklu evrenler teorisiyle ilişkili. Sicim teorisini de araştırmanı öneririm. Ben de senin gibi bazı bilgileri henüz okumadan düşünerek çıkarmıştım zamanında ve bunu daha sonra bilimsel dergi ve kitaplarda okuduğumda şunu idrak ettim: bilgi illa sadece bir yerlerden okumakla öğrenilmiyor. Kendi düşüncelerimiz de bizi bir yerlere, bilgiye götürüyor. O nedenle düşünmeye devam et 🙂 Kara deliğin merkezindeki tekillik bir başka evrene açılan kapı da olabilir, bu da benim teorimdir, bunun üzerine de düşünebilirsin 🙂 (Not: Kara deliğin zıttı kuasar)
Reblogged this on tabletkitabesi.
Tekilliği bilimsel temellendirme ile net sekilde kafada oturtmak için metni okudum yalnız başlarda mükemmel bilimsel analoji ve örneklerle güzel açıklansa da sonrasında felsefik öznelliğe bulandığından “nesnel” maksadını tamamlayamamıştır, öpüyorum muhabbetle…
tekillik paradoksu diye bir video seyrettim youtube da, bi kaç saat önce. tekillik ne demek haberim yok ilk kez duydum, 40 yaşında biri olarak..videoda anlatılanlar ilgimi çekti anlayabilirmiyim? araştırayım bi dedim, bir kaç metin okuduktan sonra sizin yazınızı okudum.toplamda 2-3 saatlik bilgim var. Az bi bilgi ve haddim olmayarak yorum yazıyorum ama konuya çok yükseldim..
Bana şey gibi geldi, simyacı da bilirsiniz adınıda unuttum kahramanın yolculuğa çıkıyor birşeyler yaşanıyor zaman geçiyor, niyet hep aynı ama tecrübeler çoğalıyor çoğalıyor uzun zaman sonra aradığının evinde, yolculuğun başındaki noktada olduğu anlaşılıyor, tekillik de bana biraz öyle gibi geldi benim bakış açımdan..
Bi yolu var kahramanın bir amaçı bir niyeti yol iki şekilde de aynı neticeye çıkacak..tabii kahraman bunu bilmiyor 🙂 konuya üstten bakarsak, çoğunluk; yolculuktan sonraki manevi tatmini seçer diye düşünüyorum, ben hariç.uzun yoldan sonra ki hissedilen haz, biraz daha iyi anlama ve aydınlanma hissinede benziyor gibi olduğundan sanırım. konuya; değişik bir fikirle başka bir örneklerle yaklaşmak, derdimi tam nasıl anlatabilirim diye düşünüyorum çünkü hissedilen manevi şeyleri kelimelere dökmek zor iş hele ben pek bi beceriksizimdir 🙂 yazınızda ağaç örneğini vermişsiniz tohum büyüme ağaç olma genişleme süre tamamlanınca ağaçdan toprağa tohum düşmesi güsel bir örnek, çoğlatırsak insanda biraz öyle sperm embriyo bebeklik ergenlik yetişkinlik yaşlılık gibi. bu örnekler daha elle tutulur fiziksel şeyler. bunu manevi ye çevirmeye çalışıyorum.. tohum ağaç olduğunda eninde sonunda yine tohuma dönecek ilk haline. evreninde nasıl sona erebileceği tekillikle açıklanması, çalışılması sanırım seçeneklerden biri yani ve umarım yanlış anlamamışımdır 🙂 ve öyleyse doğru anlamışsam tekilllik benim ruhuma uyan daha doğrusu benim şahsi manevi yolculuğuma benziyor benzettim. işte bu noktada benzermi değilmi konusunda fikrinizi merak ediyorum..
çünkü bu tekillik konusu okuduğum metinler arasında en anlaşılır, ücretli tutulmuş biras zorla öğreten bi hoca havasında değilde, işte geometri matematik astrofizik metafizik bilmeyen ama meraklı tayfa için havasında gibi gözüksede, kişiyi bilimsel bi teoriyilere insani duygularıda katarak, merağı oraya yönlendiriyormuşsunuz gibi, bu iyi bişi 🙂 fazla detaycıyım sanırım konuya döneyim; simyacıda hazine hikayenin başındaydı, tohum tekrar tohum oldu başa döndü. tekilliği; insan neden var? ben kimim neyim neye inanmalıyım yaşamam sebebim nedir bi amacım varmı amacım ne olmalı veya ben nasıl biriyim iyi mi kötü mü ? evren neden var .? bunca şeye ne gerek var? hakikat nedir ? gibi bi insanın hayatı boyunca kendine sorduğu bu tarz sorular vardır, hoş herkes sormaz ama soran kendini sorgulayan bi kesim var.bu soruların cevaplarını ararken herkesin kendine göre bi anlayışı bakış açısı değerleri ölçüleri vardır ben hepsine maneviyat diyorum. maneviyat yolculuk esnasında edinilen tecrübelerle harmanlarak sorulara cevap arar simyacıdaki gibi, hangi cevabın doğru olduğunun ispatı yoktur herkes kendi cevaplarının doğruluğunu savunur. her insan gerçek doğrunun, onun dediğini olduğunu iddea eder. cevap peşinde koşan ve bu konuda açlık çeken insan, başkasının kendi maneviyatıyla mı yoksa maddiyat niyetiyle edindiğini bilmediği ve bilmesinin biraz imkansız olduğu cevapları kısadan kendi cevapları yapabilir öyle hissedilbilir inanabilir. yolculuk onun yolculuğu olmasına rağmen.. veya başka bir insan yolundan sapmaz kendi kararlarını kendi verir vermek ister onunda maneviyatı eksiktir netice alamaz veya başka yollara girer girebilir. maneviyatla ilgili sorulara karşılık arayışında, cevapları bulduklarını ve bunu bilim yoluyla veya din yoluyla veya enerji yoluyla vs. gibi ölçülerle ulaştıklarını söyleyenler çoğunluktadır. durumlar böyleyken meraklı kendini sorgulayan cevaplar peşindeki insan her fikri dener araştırır bazen yorulur bırakır bazen açlığı tavan yapar bu işlerin peşini bırakan çok olur, birde bırakmayan bir kesim var. zamanla yolda yürürken bi sürü tecrübe edinir hayat hakkında diğer insanlar hakkında, sorularına bakış açısı o ağaç gibi genişler zamanla önüne iki kapı çıkar cevaplara ulaşmak için, iyi kötü – negatif pozitif – mutlu-mutsuz, sisteme uyum-sisteme uymama vs. gibi..cevplara ulaşmak için hayatta önüne çıkan sorulara cevaplar vermesi gerekir. işler daha karmakarışık bir hale gelebilir belki yanlış tarafı seçebilir sınavlar seçenekler bitmez..hep bi taraf seçmelidir insan bi iş dalı seçmelidir, eşini seçmelidir, hangi üniv. gideceğini seçmelidir ne okuyacağını seçmelidir, bi takım seçmelidir..bi şeylere hep karar vermek zorundadır yaşarken.yolun başında cevap ararken başka sorulara şıklardan birini seçemek zorunda kalmaya başlar. insan işte maneviyatı için cevap ararken yaşayabilmek için başka şeyleri cevaplamaya başlayınca, zamanla kendini ara ara özete çekebiliyorsa, yaptıklarına bakar seçimlerine bakar kendi vicdanının ölçüsünde yaptıklarını seçtiklerini tartar.. bi gün iş yerinde birinikovmak zorunda kalmıştır misal, kovulana sorsanız kendisi için kötü der diyebilir küfredebilir, kovulan kişi depresyona girip intihar etmiş olabilir misal, bu durumda, ‘ama benim niyetim o değildi, ben kötü birisi değilim,bende patrona hesap veriyorum der. patrona sorsanız siz çalışkan görevini yerine getiren bi yöneticisiniz sizden memnundur hakkınızda iyi düşünür.. bu bi örnek.. maneviyatın cevapları bulabilmenin yolları bi taraf seçmek diyen cevapları öyle bulunabildiğine söyleyen bi kesim vardı onu hatırlarsanız.. kendiniz bi taraf seçmiş olsanızda yol oralardayken seçmemişde olsanız hem iyi hem kötüsünüz işten kovulma hikayesinde..çok uzattım farkındaym işte izah edememe sorunum yüzünden, o hissi hissetmesi daha kolay olduğundan.. neyse konuya döneyim kısaltayım. tekilllik yolun hep başa döneceğini anlatıyorsa, maneviyat yolunda taraflar var iyi kötü diyeyim kısaca, herkes iyiyi seçer iyi olmak ister cevaplarda amaçda ölçüde iyilikten geçer taraf bu olmalı derler, bide kötü kesim var iyiynin iyiliğinin anlaşılabilir olması için onlara ihtiyaç var onlar olmazsa iyiyede ihtiyaç olmaz öyle bi seçenekte olmaz diyerek, yani bi denge var. iyi kötü mutlu mutsuz negatif pozitif daha önce yukarda saydıklarım sisteme uy veya uyma, hepsi biribirne çalışır birine bulaşırsan hepsine bulaşmış olursun, birbirne zıt olan her kavramdan bi tanesini seçmek zorunda kalırsın gerisi iplik söküğü gibi gelir. (kavramların daha kolay anlaşılması için zaten zıtlarına ihtiyaç vardır en kolay izah edilebilmesine vesiledir) bi bakmışsın sistemin içinde, ona uymuş, sistemin varlığı için çalışan, insanlara seçenek sunan birisi olursun.hakikate ulaşmak engelli koşmak, barikatlarla kurulu bir yol gibi.. engellerde seçenekler, sisteme uymak gibi. işte bütün bunlardan sıyrılıp sisteme uymayıp manevi soruların açlığını hatırlayıp yolun başındaki niyete dönüp yoldan çıktığını, yürüdüğü onca yolu geri yürüyerek düşünerek, sağlama yapmak için, emin olmak için, hesaplaşa hesaplaşa kendine, ilk baştaki kendine geri gider insan, hazine orada simyacıdaki gibi hikayenin başladığı yerde. tekillik de öyle evrenin paradoksu aynı zamanda insanında paradoksu. yol hep baştan başlar çünkü bir sistem bir denge kurulmuş çalışan bir saat gibi zaman dolunca ağaçtaki tohum toprağa düşecek, dünyada zamanı dolunca başa dönecek.burada zaman çok aldatıcı bi öğe.. mi diyim ne diyim..kavram diyeceğim zıttı ne? Zıttını anlamak, bi mana yüklemek zor bişi ve hele benim bilmem imkansız 🙂 neyse tekillik evrenin başa dönmesi için bi kara deliğe yakalanması orada sıfırlanıp tekrar başlaması, insanın da manevi anlamda bişileri anlaması mana arayışında ki yolcuğa benzetirsem, dünyanın karadeliğe yakalanana kadar geçen sürede dünyada olanlar bilginin teknolojinin hızla ilerlemesi, ilerledikçe insanlığın azalması…
zamanında margarin, sigara faydalı diyen reklamlarda oynayan doktorların olması, kömürle çalışan fabrikaların olması ve bunların zararlı olduğunun anlaşılması gibi.. mana arayan benim yaşadıkça öğrendikçe iyi veya kötü tecrübelerle bulduğum cevapların hep yolculuğun ilk zamanda ki benim, hiçbişi bilmiyorken ama sezgilerle niyetle verdiğim kararlara çıkıyor olması gibi.. 15-16 yaşındayken verdiğim kararlar manevi anlamda, zamanla bilgi tecrübeyle o kararları değiştirmemle farklı yollara girip, o yolda karşılaştıklarımın neticesinde yok ya bu iş böyle değilmiş diyip pişman olup ilk verdiğim karara dönmek gibi tekillik, belli zaman aralıklarıyla mana içeren konularda bilgim çoğaldıkça, ilk kararlara bişi bilmiyorken hissederek verdiğim cevaplara dönmek gibi..ilk başta biliyormuşum yada düşündüğüm hissetttiğim gibiymiş. bi konuda ne kadar ilerlenirse cevabın başta ki olması gibi tekillik..daha masumken daha insaniyken hissedilen şeyler.. böyleyken simyacıda ki kahraman yolculuğundan sonra hazinenin evde hikayenin başında olması, yapılan yolculuktan sonra anlaşılması hazineyi daha değerli yaptığı düşünülse de çoğunluk, bana uyarlarsam yapılan yolculukdan sonra hazine(maneviyat) masumiyetin yitirilmesine veya azalmasına sebebiyet verdiğinden, zihniyetin mecazi anlamda kararttığından manevi cevap değerli olsada insanı insanlıkdan uzaklaşmasına sebebiyet veriyor gibi. aynı dünya da zaman ilerledikçe keşifler oldukça teknoloji ilerledikçe bilginin çoğalmasıyla insanların insanlık dışı şeyler yapması gibi..atom bombası, afrikada ki insanların deney fareleri gibi kullanılması, işgallerin sömürgeciliğin olması, fabrikaların arabaların havayı kirletmesi, doğanın hayvanların tükenmesi, bazı kısım insanların özellikle çocukların kötü muameleye uğraması gibi. bilgi çoğaldıkça insanlığın azalması gibi.. benim için de öğrendikçe bildikçe bi taraf oldukça başta ki niyete fitne girmesiyle insanlıkdan uzaklaşmak gibi.. dünyada zaman ilerledikçe, atılan bi ok gibi hızla ilerleyip baştaki etki azaldıkça yavaşlayıp yere düşmesi gibi, ok içinde yer çekimi bi nevi karadelik ve okun fırlaması ve bi zaman sonra yer düşmesi de bi nevi tekillik. dünyada insanlıkdan uzaklaştıkça karadeliğe yaklaşıyor nötrleşeceği yere denge bozuluyor çünkü..3 büyük din bunu kıyametle açıklıyor , bilim bunu tekillikle..
ve sanki tekillik her yerde işleyen bi şey; ağaç tohuma dönüyor, dünya başa dönüyor,doğum ve ölüm gibi..tekillikden anladığım iyi veya kötü denge bozulduğunda bi tarafın fazla olmasıyla bozulan dengenin yeniden başlaması için bi ihtiyaç , nötrleştirmek için..
20 küsür yıllık tecrübenin yarısı negatif yarısı pozitif dersek ikiside anlamlı bi neticeye varmadığından ikisinin arasında ki ip de durabilmek gerekiyor, nötr bi dengede kalabilmek daha insani ve olanları anlamada sanki 3. bi göze sahipmiş gibi, kuş bakışı iki tarafıda gösterdiğinden herkesin haklı olduğunu anlamak gibi..
bu duruma göre başlayan herşey bitecek bi zaman sonra. zaman bilgisayarda ki bi program, zamansızlık bilgisayarda ki o programın kapanması farzersek virüs programı da kara delik oluyor. virüs haline gelen insanların verdiği zarar sisteme çalışmasını engelleyecek noktaya geldiği zaman virüs programı devreye girecek, karadelik virüsleri temizleyince bilgisayara reset atacak.. bu durumda virüs haline gelmemek için ne iyi ne kötü nötr olmak o yolda ilerlemek gerek diye düşünüyorum…
[…] varoluşu, tekilliği de artık anlayabiliriz. Tüm zıtlıkların birleştiği bir oluş halidir tekillik. Artık çatışma, döngüler, baskı ve genişleme yoktur. Sadece oluş vardır. Bunu bu dünyada […]
[…] Antik ortaçağ metinlerinde çokça karşımıza çıkan, Platon’un meşhur “Demiurgos”’una ne kadar da çok benziyor değil mi zaman… Hem bize varlığımızı armağan ediyor hem de bizi tahakküm altına alıp sömürüyor. Şüphesiz bu bir döngü. Yaratım ve yok edim döngüsü. Özgürlük ve tutsaklık döngüsü… Bu döngüden çıkmanın da en iyi yolu düşmanı kendi silahıyla alt etmek: Dönüşüm! Ki iki kelime de aynı kökten geliyor: Dönmek. Keza gezegenler, güneş sistemleri, eko sistem ve bildiğimiz tüm sistemler bu dönüşler ve döngülerle oluştu. (Bkz: “Tekillik Nedir?“) […]
Bir döngünün içinde olma fikri düşününce çok korkunç geliyor bana
Elbette bu teorilerden sadece biri. Evren sonsuza dek genişleyecek ve bir gün enerjisini kaybetip “yok olacak” da olabilir; bir gün genişlemesini durdurup tekrar geriye çökecek, başlangıç konumuna gelip yeniden big bang oluşacak da olabilir. Düşününce, her iki olasılık da sanki eşit derecede korkutucu ve güzel 🙂 Nasıl baktığınızda ilgili ve bana göre evrende (insan için) her şey temelde nasıl baktığına ilgili. Bakış saçımızı değiştirirsek, evrenin gerçekliği de değişir, ki bu en büyük sihirdir. 🙂