“Eğer nereye gittiğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin de bir önemi yoktur.”
— Lewis Carroll, Alice Harikalar Diyarında“Bir insanın varacağı yer asla bir nokta değildir; o, dünyayı yeni bir bakışla görmeye başladığı bir fark ediştir.” — Henry Miller
“Belki de yolculuk, bir şey olmaya çalışmakla ilgili değildir. Belki de aslında sen olmayan her şeyden arınarak, en başından beri olman gereken kişi haline gelmenle ilgilidir.” — Paulo Coelho
Kadının kafasında çalan müzikle gözlerini açtı. Hiçbir şey düşünmemeyi başararak bomboş bir zihinle uyumayı başarabildiği ender gecelerden biriydi ve zihin odalarını boş gören beyin, içerisini gürültülü şarkılarla doldurmak için bu fırsatı kullanmıştı anlaşılan. Neyse ki sabahları kafasında şarkılar çalarak uyanmaya alışıktı ve bu seferki en azından normalde asla dinlemeyeceği ama sokaktan, kafelerden maruz kalıp zihninde istemsiz replay tuşuna basılan o kıro şarkılardan değil, gayet ritmik ve zevkli bir parçaydı. Melodi çok tanıdık olsa da enstrümantal bir parça olduğu için ismini ve kime ait olduğunu hatırlayamadı ve bu bir lanet demekti. Gün boyu şarkıyı hatırlamaya çalışacak, zar zor boşaltabildiği zihnini bu sefer de bu obsesyonla dolduracaktı.
Uzun süredir rutin bir hayatı yaşayan kadın, tüm sabah ritüellerini (banyo, bakım, giyinme, çiçekleri sulama vs.) hızlıca, neredeyse bir refleks olarak yaptı ve kafasında çalan şarkının basları, ritimleri eşliğinde kahvaltısını bitirip evden çıktı. Eviyle iş yeri arası yürüme mesafesindeydi ve kadın bundan hep gurur duymuştu. Trafik fobisi vardı ve trafiğe girmeden, kimseyle çarpışma riski olmadan işe gelip gitmenin konforundan her yerde bahsederdi. Kafasından geçen bu düşüncelere eşlik eden şarkıya ayak uydurarak adımlarını ritmik bir şekilde atıyor, bir yandan da o gün işte neler yapacağını düşünüyordu. Tüm bu düşünce kaosu içerisindeyken aniden metalik bir ses duydu ve gerisi karanlık, gerisi boşluktu…
***
Robotik devrimi yeni yeni yaygınlaşmaya başlamış, kişisel asistan robotlar evlerde yerini almışlardı. Çoğu temizlik yapıyor, ev işlerini hallediyordu. Fakat bazı robotlar eli ayağı kolu olan ChatGPT’lerdi. İş insanlarına yönetici asistanlığı yapıyor, laboratuvarlarda tehlikeli görevleri asiste ediyor, araştırma görevlilerinin getir götürlerini yapıyorlardır. Bu robotlardan biri antropolog bir adamın kişisel asistanıydı. Antropolog, başlarda sadece kişisel işlerinde yardımcı olması için aldığı robotu zamanla uzman bir antropoloğa çevirmiş, tüm insanlık tarihi konusunda uzmanlaşması için verilerle eğitmiş, komutlar vermiş ve tam istediği araştırma görevlisi asistanını oluşturmuştu. Fakat adam için bu yeterli gelmiyordu. Bilgi çağı; yani bilginin önemli olduğu çağ bundan bir önceki çağdı. Artık bilgiye erişmek kıymetli bir şey değildi, tüm dünyanın, evrenin ve insanın tarihi, bilgisi her an her yerde saliseler içinde erişilebilirdi. Bir araştırmacı olarak bu bilgilerle ne üretilebileceğine odaklanmak istedi. Böylece sahip olduğu robotu sadece bir kişisel asistan değil, bir antropoloji deneyine tabi tutmak için yazılımcı arkadaşıyla birlikte ona bir persona inşa etmeye başladı. Aslında yaptıkları tek şey; insanın insan olarak kabul edildiği ilk çağlardan bu güne dek tüm kültür ve medeniyetin yüklendiği bir kişilik, yani gerçek anlamda bir dünya vatandaşı nasıl bir benliğe, karaktere, kültüre, yaşam tarzına ve hatta dile sahip olurdu? Hatta adam bu projeye “İnsan Nedir Projesi” adını vermişti kendince. Gizlice, sadece yazılımcı arkadaşıyla yürüttüğü bu proje bodrum katında herkesten uzakta ilerliyordu çünkü robotların kişilik ayarlarıyla oynamak, robota istenen her şeyi yaptırılabileceği tehlikesi sebebiyle yasa dışıydı. Keza robotlar ortak yasa tarafından regüle ediliyordu ve çekirdek yazılımlarında kimseye zarar vermemek üzere programlanmışlardı.
O sabah adam kafasında çalan şarkıyla uyanmıştı. Uzun süredir dinlemediğini fark ettiği bu parçayı sadece kafasında çalmak yerine ses sisteminde oynatmaya başladı ve güne enerjik bir şekilde başladı. Çünkü bugün çok heyecanlıydı, uzun süredir üzerinde çalıştıkları dünya vatandaşı robotu; modifiye edilen yeni yazılımla çalıştıracaklardı. Bu nedenle, robotla sohbet etmek için sabırsızlanıyordu. Tüm insanlık tarihi ve kültürü yüklenmiş kişiliğe sahip bir bilincin hayata bakış açısını anlamak istiyordu. Yazılımcı arkadaşı gelince, onun kontrolleri ve çalıştırma yönergeleriyle açacaklardı fakat adam bekleyemedi, arka fonda çalan şarkının basları ve ritmiyle gaza gelip robotun aktive etme düğmesine bastı. Robot oturduğu sandalyede başını kaldırdı, çalan şarkı, beyin devreleri tarafından proses edilen ilk veri oldu. Ritim, şarkıdaki yükselişler ve inişlerle işlemcisine giren inputlar ve veri tabanında sahip olduğu tüm bilgilerin remine yüklenişi, hepsi bir anda robotun işlemcilerinde kaotik bir senfoniye dönüştü. Robotun tepki vermeye başladığını gören adam karşısına oturup ilk soruyu, sordu: “Sen kimsin?” Robotun işlemcileri halen arka fonda çalan şarkı ve kişilik işlemcilerine yüklenen verileri anlamlandırmak ve bu veri yığınından bir şeyler çıkarmakla meşgulken yeni girilen bu kısa ama kapsamlı inputa cevap verme güdüsü işlemcilerinin daha da ısınmasına sebep oldu. Robot bir süre sessiz kaldıktan sonra, sanki cevabı bir söz değil de bir hareketmişçesine aniden ayağa kalktı. Bodrumdaki kapıya doğru yöneldi. Adam büyük bir şaşkınlık ve telaşla sordu: “Nereye gidiyorsun?” Robot tekrar duraksadı, kafasını adama döndürüp baktı ve yeniden kapı koluna doğrulup kapıyı açtı. Böyle bir tepkiyi hiç beklemeyen adamın evinde hiçbir kapı kilitli değildi ve robot bodrum katından salona oradan da ana kapıya doğru hızlıca yürümeye devam ediyordu. Adam bir süre paralize olup kendini topladığında robot evden çıkmak üzereydi. Durmasını emretse de durmadı ve sokağa çıkıp hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Adımları bir süre sonra daha da hızlandı ve vücudundaki servo motorların izin verdiği maksimum güçte koşmaya başladı. Kaldırımda hızla koşan robot ile kulağında kulaklığı, derin düşünceleriyle karşısına bakmadan yürüyen kadın büyük bir şiddetle çarpıştı. Kadının kafası robotun kafasına çarpıp ikisi de yere düştü. Robot yerden kalkarken kadının yanına yaklaştı ve “Veridis quo?” diye fısıldadı…
***
Kadının hastanede gözlerini açmış, polislere ifade veriyordu ve son hatırladığı şey buydu. Sadece kafasında çalan şarkı ve robotun söylediği veridis quo sözleri… Aslında son hatırladığı değil neredeyse tek hatırladığı buydu. Kadın, çarpıp kafasını yere vurmanın da etkisiyle bir tür amnezi geçiriyordu ve kendi ismi de dahil olmak üzere kendi hayatına dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Buna rağmen kendisini çok iyi hissediyor, içerisinde anlamsız bir tatmin ve huzur hissi yaşıyordu. Fiziksel olarak iyileşip taburcu olunca ailesi ve arkadaşları eski yaşamına tekrar entegre olması için kadına yardım ettiler. Kadın ne kadar çabalasa da içinde bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyor, kendisini bu eve, bu işe, bu hayata ait hissedemiyordu. Hastanede gözlerini açtığı o ilk anlar bile şu an yaşadığı hayattan daha huzurlu geliyordu. Kadın kendine değil, içine fırlatıldığı bu hayata yabancılık çekiyordu. Bu histen kurtulamadığı için yaşadığı şeyi araştırmaya koyuldu ve bütün sorular onu robotu programlayan antropoloğa yönlendiriyordu. Antropolog adam illegal faaliyeti sebebiyle hapse girmişti ama kadının ödediği kefalet sayesinde şartlı tahliye edilmişti. Tahliye günü kadın adamı hapishane çıkışında karşıladığında adam şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemiyor, biraz da vicdan azabı çekiyordu, o nedenle lafı uzatmadan kadına sordu: “Sanırım benden öç almak için beni içeriden çıkardın, bir robot kafasıyla kafama vurmak istersen anlarım.”
Kadın güldü: “Robot kafasıyla değil ama kendi kafamla senin kafana vurmayı planlıyorum… Sadece bu fiziksel değil, zihinsel bir darbe olacak, sorularım var…” İkisi de gülüşerek adamın evine gittiler. Kadın robota ne oldu diye sordu. Adam: “Neyse ki daha fazla kişiye zarar vermeden yakalandı ve imha edildi. En azından bana söylenen bu fakat hükümeti bilirsin, hiçbir şeyi kolay kolay imha etmezler… Eminim kendi çıkarları için kullanmanın bir yolunu arıyorlardır.”
Kadın: “Peki robota ne oldu da böyle bir hataya sebep oldu?”
Adam: “Ben de bilmiyorum, elbette yaptığımız şeyin yan etkileri olacağını ön görüyorduk ama emre itaatsizlik gibi robotun temel çekirdek motor fonksiyonlarını bozacak kadar olacağını asla tahmin etmezdik. Muhtemelen varoluşsal bir kriz yaşadı, en azından teorim bu ama dediğim gibi bu teknik anlamda robotun itaatsizliğini açıklamıyor.”
Kadın: “Robot bana çarptığında yanıma eğilip bana bir şey söyledi: ‘Veridis quo’. Ne anlama geliyor?”
Adam: “Ciddi misin? Tam olarak bunu mu söyledi? Çok acayip. Bu aslında bir Daft Punk şarkısı. Enstrumental bir şarkı. O sabah kafamda bu şarkıyla uyandım ve robotu aktive ederken de arka fonda bu şarkı çalıyordu, dur sana açayım…”
Kadın şarkıyı dinlediğinde hatırladığı son şeylerden biri olduğunu anımsadı, kafasında çalan şarkı buydu: “Ben de o sabah kafamda bu şarkıyla uyandım ve son hatırladığım şeylerden biri de bu. Fakat ifadem alınırken polislere söylemediğim bir şey daha var. Deli olduğumu düşünmelerini istemedim açıkçası. Baygın kaldığım süre boyunca aslında tamamen bilincim kapalı değildi. Geçmiş hayatıma dair hiçbir şey hatırlamıyorum ama baygın kaldığım süre zarfında gördüklerim inanılmazdı. Dünyayı bir gezegen olarak bütünüyle zihnimin içinde görebiliyordum. Üzerinde yaşayan her insanı, her hayatı… Kamboçya’nın bir köyündeki kerpiç bir kulübede çocuğunu emzirmeye çalışan ‘Chenda’’yı; California’da o gün yeni okula başlayan minik Emily’yi; Kızılderili bir Hopi yerlisi olan ‘Ahote’yi, Türkiye’de o gün bir kıza aşık olan Mehmet’i, Rusya’da öldürülmek üzere olan muhalif bir gazeteci Ekaterina’yı, Mağara’sında biraz önce öldürdüğü bizonu duvarına resmetmeye çalışan bir adamı, Fransız devrimi sırasında elinde kırmızı bayrak taşıyan Marianne’yi, Almanya’da toplama kampından tünel kazarak kaçan bir çocuğu, Hindistan’da hırsızlık yapmaya zorlanan Rajeş’i, Monako’da yeni aldığı Maserati arabasını şampanya patlatarak kutlayan Andrea’yı ve sayamadığım daha nicesini aynı anda gördüm. Sadece izleyici konumunda değildim. Aynı zamanda onların hepsi bendim. Ne kadar süre baygın kaldım bilmiyorum, beni kurtaranlar yaklaşık bir saat kadar diyor ama ben zamanla ölçülemeyecek bir sürede tüm bunları, tüm insanlığı gördüm / yaşadım / oldum. Üstelik gördüklerim burada da bitmedi. Sonlara doğru dünya üzerinde yaşamış tüm bu insanlar dünya küresinin üzerinde nizami bir şekilde yan yana sıralandılar ve hepsi de dünyanın dönüş yönünde yürümeye başladılar. Bir süre sonra da eriyip dünya gezegeniyle bir oldular.”
Adam dayanamayıp, sakallarını kaşıyarak araya girdi: “Bu son söylediğin sembolik bir rüya gibi, hem de çok sembolik…”
Kadın: “Biliyorum, kesinlikle bir rüyaya benziyor anlatınca ama rüya değildi, dediğim gibi görmenin ötesinde yaşadığım bir haldi. Tüm bu yaşadığım ve anlamlandıramadığım hal, senin antropolog olman ve robota yaptığın müdahaleyle çok bağlantılı görünüyor. O nedenle bir cevap bulabilmek için seni çıkardım.”
Adam, “Hangimiz daha deliyiz bilmiyorum ama nasıl ki ben seni yargılamıyorsam, şimdi söyleyeceklerim için de sen beni yargılama çünkü en az senin kadar uçuk konuşacağım.” dediğinde ikisi de gerginlerini atıp histerik olarak gülmeye başladılar.
Adam: “Robota bir persona / kişilik yükleyebilmek için hem yazılımsal hem de donanımsal olarak robotun üzerinde çok çalıştık. Bu çalışmalar esnasında yan etkilerden biri robotun yüksek elektromanyetik dalga yaymasıydı. Bunu işlemcinin çok çalışmasına bağladık ama bir ihtimal robotun üzerinde bulunan vericiler dışarıya sinyaller de gönderebilir hale gelmiş olabilir.”
Kadın: “Anlamadım.”
Adam: “Off, tamam açık konuşacağım, benim illegal projem nasıl ki robota tüm dünya tarihi, kültürü, dili ve bilgi birikimi yükleyerek spesifik bir dünya vatandaşı karakteri oluşturmaksa, yazılımcı arkadaşımın illegal projesi de robotun üzerine ekstra vericiler ekleyerek telepatik veri aktarımıydı. Her ne kadar bunu benim projemde yapmasını istemesem de ona ihtiyacım vardı ve bu aramızda çok da ciddi olmayan bir garaj projesi gibiydi, o nedenle ona çok da engel olamadım. Özetle; robot benim projemden elde ettiği verileri kendi işlemcisinde karakter oluşturma esnasında sentezleyip bu paket veriyi bir başkasına gönderme yetkinliğine sahip olmuş olabilir. Ki bu durumda bu başkası da sen oluyorsun. Yani robotumuz; insanlık kolektif mirası adına her ne veriye ulaştıysa (çünkü ona verdiğimiz görev tüm bu bilgileri damıtıp ortak bir çıkarım yapmak ve o çıkarımı anahtar olarak kullanıp kendi evren ve hayat görüşünü oluşturmasıydı) bu ulaştığı şeyi sana upload etmeye çalışmış olabilir farkında olarak ya da olmadan… Hoş bir robot için farkında olmak ya da olmamak da ne demekse… İyice deliriyorum.”
Kadın adamın karşısında sakalını okşayışını izlerken etkilenmiş, bu kadar derin düşünürken keşke benim de kaşıyacak bir sakalım olsa diye bile düşünmüş, kendi düşüncesine gülmüş ve ikame olarak bu karmaşık durumla baş edebilmek için o da kendi saçını kaşımaya başlamıştı. Derken söze girdi: “Peki diyelim bu teori doğru ve robot bana bir veri upload etti, ki gördüklerimle uyuşuyor. O halde finalde gördüğüm şeyin anlamı neydi?”

Adam: “Ona gelmeden önce bir şey daha var… Aslında sen bu görünü anlatınca kafama dank etti. Biz robota bir zaman çizelgesi vermedik. Yani elbette bir tarihsel algısı var fakat ona verdiğimiz karmaşık görevi ifa ederken zaman değişkenini nasıl kullanacağı komutunu vermedik. O da muhtemelen tüm sahip olduğu big datayı zamandan bağımsız yorumladı. O nedenle tüm insanlık tarihi ve kültürel antropolojik verilerini sen aynı zamanda aynı anda gördün, zamansızca… Her neyse, soruna gelince; dünya üzerindeki tüm insanların dünya üzerinde tek sıra nizami bir şekilde durup dünyanın dönüş yönünde yürümesi aklıma güneş sistemimizin aslında durağan olmayıp, spiral bir formda dönerek samanyolu galaksisinin merkezine doğru gittiği yolu getirdi. Bilirsin lisede bize hep güneşin merkezde sabit durduğu ve etrafında dünya ve diğer gezegenlerin döndüğü bir disk gösterildi, oysa güneş ve diğer tüm gezegenler (tabi dünya da dahil) kendi bireysel hareketlerinin yanı sıra güneş sistemine doğru hareket ettikleri bir yolları da var. Yani biz aslında samanyolu galaksisinin merkezine doğru gidiyoruz. Göründeki insanların dünyayla bütünleşmesi ise şunu çağrıştırdı, insanlığın gideceği yönü nihayet bulması ve dünyayla doğayla bir olması… Uyum. Bir dakika…”
Kadın ve adam aynı anda: “Veridis quo?”
Adam: “Evet! Veridis quo aslında latince bir kelime oyunu. Latince’de “veridis” diye bir kelime yok. Buna yakın iki kelime var. Biri “viridis” diğeri “veritas”. Viridis yeşillik, canlılık, tazelik, doğa gibi anlamlar barındırıyor. Veritas ise hakikat, mutlak doğruluk, erdem gibi güçlü anlamlar içeriyor. Quo ise bir yönelim ifadesi, nereye doğru gibi bir anlamı var. Daft Punk müzik grubu, burada muazzam bir kelime oyunu yaparak, birbiriyle anlamlı ve çok katmanlı bir kelime türetiyorlar. Yani “Veridis Quo” şu üç sorunun sorduğu anlama gelmiş oluyor aynı anda:
- Nereye doğru gidiyorsun?
- Yeşile, doğaya doğru mu gidiyorsun?
- Doğruya, erdeme, hakikate doğru mu gidiyorsun?
İronik… Robot odadan çıkarken ona ilk sen kimsin diye sormuştum, ardından da nereye gidiyorsun diye sormuştum…
Kadın yine gülerek: “Bu sorularla ve yüklediklerinle robotun beyninin yanması çok doğal. 🙂 Keza benim beynimi de yaktı. Yine de şu an pek çok soruma cevap buldum sanırım. Fakat şu soru halen havada: Nasıl oldu da ikimiz de aynı gün, aynı anda aynı şarkı kafamızda çalarak uyandık?”
Adam mahcup bir ifadeyle bir kadına bir de bilgisayarına baktı, yaramaz bir çocuk gibi bir şey daha itiraf etmesi gerektiğini söyleyecekti: “Aslına bakarsan tüm yazılım bilgisayarımda kayıtlı. Robot işin sadece atraksiyon, hareket kısmıydı. Yapay zekayı bilgisayarımda çalıştırıp senin bu soruna cevap bulabiliriz belki, ama polislere bundan bahsetmemelisin.”
Kadının gözlerinde de aynı çocuksu ama şeytani gülümseme belirdi: “Hadi çalıştıralım.”
Antropolog bilgisayarında bulunan “İnsan Nedir?” projesini açtı, yapay zekayı çalıştırdı ve şu soruyu prompt olarak girdi: “İki insan aynı gün, kafasında aynı şarkı çalarak uyanırsa ve bu şarkı Daft Punk grubunun “Veridis Quo” şarkısı olursa bu ne anlama gelir?”
Bilgisayar ekranında imleç yapay zekanın cevap kutusuna geçmiş ve yanıp sönmeye başlamıştı. Uzun bir süre düşündükten sonra yapay zeka cevabı verdi:
Sence?
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.