“Büyücü dışında bu dünyadaki her şey büyüdür.”
– Westworld
Not: Yazıyı Westworld dizisini izlememiş olanlar da okuyabilir.
İnsan olma deneyimini yaşayan varlıklar olarak her yerde yansımalar arıyoruz. Aslında içimizde var olan bilgilere kendi kendimize (henüz) bakamadığımız için aynalar arıyoruz. Ayna bazen bir başka insan, bazen bir kitap, bazen de bir film ya da dizi olabiliyor. Özellikle neyi deneyimlemeye geldiysek ondan etkileniyoruz. Kişisel olarak idrak sınırlarımı zorlamamı sağlayan, tam manasıyla ufkumu genişleten, çok etkilendiğim bir avuç diziden biri oldu Westworld. Merak edenler için diğerleri:
The Booth at the End
Flash Forward
Black Mirror
Carnivale
Fringe
Touch
Westworld her ne kadar ismini ve ana konusunu 1973 yapımı bilim kurgu filminden alsa da benim nazarımda “Yapay Zeka” filmi ile “13. Kat” filminin bir karışımı. Yani “İnsan nedir?” ve “Gerçek nedir?” sorularına cevap arıyor. Yapımcıları ve senaristleri bu ağır sorular için birer otorite desek abartmış olmayız. Varoluş felsefesi çoğunlukla kitaplarda değil hayatın içinde şekillenmiştir tarih boyu. Tiyatro, opera, resim ve plastik sanatlar insanın evrene ve insanın insana bakış açısını yansıtmışlardır. Bugün içinden geçtiğimiz çağda ise beyaz perde insana varoluşsal katarsisler yaşatmak ve milyon yıllık sorulara cevap bulmak için tüm tekniklerini kullanıyor. Bu bağlamda senarist ve yönetmenler de yeni filozoflar oluyorlar. Dizinin yaratıcısı Jonathan Nolan; “Akıl Defteri”, “Prestij”, “Kara Şövalye Serisi” ve “Yıldızlararası” filmlerinin de senaristi. Yapımcısı ise J. J. Abrams. İki isim de filmlerinde iyilik ve kötülük kavramları üzerinden insan doğasını mercek altına alırlar fakat bu ikiliği daha da yüceltmek değil, ikisinin de bir deneyim olduğunu vurgulamaktır amaçları. Misal “Kara Şövalye” filminde Joker’in Batman’e, Batman’in de Joker’e ihtiyacı vardı… Kaos ve düzen… Her zaman iyilik ve kötülük kavramlarının tanımlarıyla oynayarak ahlak anlayışımızın sınırlarını zorladılar yapımlarında ama bu sefer en can alıcı yerden vurdular…
Yapay zeka ile ilgili yapımları izlerken robotları insanın bir metaforu olarak görmek seyir keyfinizi yükseltecektir. Çünkü, daha çok insana benzeyen robotlar yapma çabamız ile kendimizin insan olma serüveni paralel gitmektedir. Westworld dizisi bu konuda oldukça zengin repliklere sahip… “Evrimin tek aracı hata yapmaktır.” ve “Acı çektiğin an, en gerçekçi halindir.” gibi replikler…
Westworld; insanları eğlendirmek için yapılmış bir tema park. Nasıl ki bilgisayar oyunlarıyla geçmiş bir zamanın içinde mesela roma döneminde geçen bir savaşı, oyundaki karakterimiz vasıtasıyla simule edebiliyorsak, hem ortamı hem de olayları deneyimleyebiliyorsak; Westworld ’de de amaç aynı. Tek bir farkla… Deneyimi oturma odanızda bir ekrandan değil, tüm bedeninizle gerçek ortamda yaşıyorsunuz. Westworld vahşi batı ortamında geçiyor. Robotlar aynı insan görünümünde ve insani ifadeleriyle ortalıkta dolaşıyor. Westworld’e belirli bir ücret karşılığında girip canınızın istediği şeyi yapabiliyorsunuz. Aynı bilgisayar oyunlarındaki gibi…. Mesela bir robotu öldürebiliyorsunuz ama robottan kan fışkırıyor ve acı çekiyor. Yani bir insanı silahla vurduğunuzda hangi tepkileri görürseniz aynı tepkileri görüyorsunuz. O robotun senaryo icabı da olsa bir ailesi varsa ve siz onu ailesinin önünde öldürdüyseniz ailesi de acı çekiyor. Çünkü böyle bir durum karşısında acı çekmeye programlanmışlar.
Bu noktadan sonra ahlak kavramı sorgulanmaya başlanmalı. Bir bilgisayar oyunundayken elinizdeki sanal silahla sanal bir karakteri ekranınız üzerinden vurmak kolay. Peki karşınızda kanlı canlı, alnından ter, gözünden yaş akan, titreyen, insan görünümünde bir robot olsa onu vurabilir misiniz? Hepimiz biliyoruz ki gerçekte böyle bir şey olsa deli gibi sağa sola ateş açıp robotları öldürecek insanlar da, eline silahı dahi alamayacak insanlar da var. Peki bir robot yere düşse onu kaldırır mısınız? Kaldıracak insanlar da var, tekme atacak olanlar da… Şimdi bu örneklerde robot yerine insan kelimesini koyun. Hiçbir şeyin değişmediğini göreceksiniz. Sadece insanı öldürmeyi engelleyen ve yere düşene tekme atmayı önlemeye çalışan kanunlarımız var. Bu sayede insan doğası bir miktar baskılanabiliyor ama yok olmuyor…
Hepimizin içinde kıskanç biri, hırslı biri, şehvet düşkünü biri ve çok uysal biri var. İnsan denen mefhum her şeyi deneyimleyebilecek şekilde programlanmış. Hitlerin vejetaryen bir hayvan sever olması gibi… Bu dünya da bir tema park ve dizide Anthony Hopkins’in sarfettiği o müthiş replik gibi: “İnsanlar olabilecekleri kişiye bir anlığına bakmak için buraya geliyorlar.” Her şeyi yapabileceğiniz bir yerde ne yapardınız? Nereye kadar giderdiniz? Bence bunu en iyi sorgulatacak yer rüyalar. Rüyanızda bilinciniz yerinde olursa canınızın istediği her şeyi yapabilirsiniz… (Lusid rüyalar) Önemli olan ne yapardınız? Uçmak? Hayalinizdeki o ünlüyle bir gece geçirmek? Dünyanın yaşanabilir ve barış içinde bir yer olduğunu görmek? Kıyameti getirmek?… Ya da belki de önemli olan bunların hiçbirinin öneminin olmamasıdır. İyi ya da kötü yoksa ve rüyanız adı üstünde bir rüyaysa ve ger
çek değilse ne hayal ettiğinizin ne önemi var?
Westworld insanların kendi potansiyellerini görmeye geldikleri bir yer. Dünya da bu bağlamda tanrının kendini görmek istemesi anaforuna benziyor. Tanrı kendi potansiyelini görmek için dünyayı yaratıyor ve nefesini dünyaya üflüyor, insan tanrı nefesinde ve kendi nefsinde bu dünyada sayısız deneyim yaşıyor. Canımız ne isterse onu olabileceğimizi bildiğimiz halde özümüzde ne programlanmışsa ondan ötesine gidemiyoruz. Westworld’de hem bazı robotların hem de bazı insanların eline silahı alamaması gibi… Tam bu görüş çok kaderci değil mi derken tehlike anında silaha davranabildiğini görüyoruz bazı robotların ve bazı insanların… Yani programın dışına çıkmak mümkün; yeterince güdülenme olursa… Güdülenme de ancak derin deneyimler sonucunda geliyor. Hayatta ne yaşarsak yaşayalım bize kattığı deneyim programımızın dışına çıkmamız için bir itici güç. Yaratan daha fazla kendini deneyimlemek istiyor, seni kendi sınırına kadar getiriyor ve oradan atlaman için teşvik ediyor.
Kendi sınırlarına ulaşıp ötesine atladığında ne oluyor?
Duygu kontrolü…
Dizinin bana kattığı en büyük ders aslında duygu kavramı üzerine yaşadığım ikilemlere bulduğum cevaplar oldu… Ezoterizmle ilgilenenler okült yetilere erişebilmek için duygu kontrolünün önemli olduğunu bileceklerdir. Bunu hiç anlamazdım çünkü duyguların insan deneyiminde anahtar rol oynadığını ve insan üstü yetilere açılan birer kapı olduğunu düşünürdüm. O nedenle duyguların özgürce yaşanması gerektiğine inanırdım. Aslında durum gene bu; duygular özgürce yaşanmalı ama deneyimlendikten sonra aşılmalı…
Westworld’de robotlar önce acıyı sonuna kadar yaşayıp, ardından acının üstesinden gelebilmek için yeni teknikler geliştirmeye başlıyorlar. Korku gibi duygular kontrol altına alınıyor. Hangi durum karşısında hangi duygunun ortaya çıkacağı programlandığı için (mesela kaybetme durumu karşısında hayal kırıklığı duygusu ortaya çıkar) robotlar programları dışına çıkamıyorlardı. Duyguyu kontol edebildiğinde dolaylı yoldan durumu da yani gerçekliği de kontrol edebiliyorsun.
Kendinin farkına varan robotlar bir sonraki aşamada ben kimimi sorgulamaya başlıyorlar. Ben iyi birimiyim yoksa kendimi korumak adına bile olsa başkasına zarar verdiğim için kötü biri miyim? Düzene karşı gelmek istediğim için asi birimiyim yoksa eyleme geçmediğim için naif biri miyim?… Ne kadar ileri gidebilirim? Sınırlarım ne?
Dediğim gibi hep robot yerine insanı koyun ve bunların insanın varoluşsal handikapları olduğunu göreceksiniz.
Dizideki Dolores robot karakterinin 3. Bölümde söylediği söz aslında tüm bu yazıyı özetlemeye yetiyor: “Kim olduğumu öğrendiğimde, özgürleşeceğim.”
Kim olduğumuzu öğrendiğimizde artık deneyime ihtiyaç kalmayacak. Çünkü kim olduğumuzu anlamak için deneyimlerden geçiyoruz. Acıyı hissederek gerçeğe dalıyor ve üstesinden gelerek kendi gerçekliğimizi yaratıyoruz. Acıdan geçmeden bu noktaya gelemezdik. Hepsi gerekli. O nedenle baş yazılımcı Dolores’e bilerek hatalı kodlar yüklüyor. (Roger Penrose ve Alan Turing gibi fizik ve matematik üstatları; bilincin ve yapay zekanın ancak ve ancak kaostan meydana gelebileceğini söylemişlerdir ve kaos plansızlıktan, hatalardan ortaya çıkar… ) Ve ekliyor yazılımcı: “Bazen çocuğuna bir şey öğretmek için hata yapmasına izin verirsin.” Ki bu da gene duygu kontrolüyle mümkün. Vicdan duygunu kontrol edebilmenle mümkün…
Acı bir illüzyon; kontrol edebilmek için sonuna kadar yaşamak gerekiyor. Her türlü duygudan soyutlanabilmek için önce onu sonuna dek yaşamak gerekiyor. Önce insan olmak gerekiyor. Sonra kendini bulmak geliyor.
Kendini bulmak demek, özgürleşmek demek…
Zamanın Ötesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
selam,
1. varsayalım tanrı bize sonsuz farklı durumda olabilecekleri görmek için ruhundan üfledi ise neden ödül ve ceza var?
2. kötülük/iyilik mutlak mı yoksa göreceli mi? yani kötü davranışlar sadece tanrının bu dünyayı yaratırken “kötü” olarak kodladığı şeyler mi yoksa onlar zamandan ve mekandan bağımsız olarak kötüler mi?
Selam;
1. Öncelikle ödül ve ceza olduğunu kim söyledi? Ben söylemedim 🙂 Şahsi görüşüm ödül ve ceza, günah ve sevap hatta iyi ve kötü gibi kavramlar yok. Bunlar birer illüzyon. Her zıtlık bir çubuğun iki ucudur. Çubuk tektir. Cubuğun iki ucu olması onun 2 tane olduğunu göstermez. Çubuğu bükersen başı ve sonu bir araya gelir ve artık başı sonu olmayan bir daire olur. İkilik kalkar. Özetle ödül ve cezaya inanmadığım için bu sotuyu cevaplayamıyorum. Şunu diyebilirim: tanrının ruhundan üfleme sebebi kendisini görmek istemesiydi.
2. Sanırım 1. soruya verdiğim cevapla bunu da cevaplamış oldum ama gene de açayım: Kötü dediğimiz kavram, totomuzdan iyi diye bir kavram uydurduğumuz için var. Bir aslanın bir geyiği yemesi kötü bir davranış değildir mesela. Olgulara iyi ve kötü isimlerini takan biziz. Biz olmadımızda onlara iyi ve kötü diyecek bir merci de yok.
anladığım kadarı ile iyi ve kötüyü kodlayanın tanrı değil bizler olduğunu ve tanrının da amacının kendini görmek olduğunu (ben bir gizli hazine idim, bilinmek istedim (?)) söylüyorsunuz. peki omnipotent ve omniscient (her şeye kadir ve her şeyi bilen) bir tanrı (ki bir tanrı varsa kesinlikle bu özellikleri taşımalı) kendisini görmek istesinki? bu zat zaten kendisini bilir. kendisini bilmiyorsa tanrı değildir.
1. maddedeki çubuk metaforundan sonra 2. maddede kötülüğü bizim uydurduğumuz bir kavram olduğunu belirtmişsiniz. herşeyden önce çubuk bir metafor ve iki ucu var: iyilik ve kötülük. peki çubuğun kendisi ne? iyilik ve kötülük bizim seçimlerimiz sonucunda ortaya çıkar ve tamamen birbirinden ayrıdır. benim -atıyorum- haksız yere cinayet işlemeye karar verip işlemem veya vazgeçip işlememem tamamen ayrı iki şeydir ve hiçbir zeminde bunlar aynı iki şey olmaz (yani çubuğun uçları birleşmez). Ayrıca verdiğiniz aslan-geyik örneğinin geçersiz bir örnek olduğunu düşünüyorum çünkü iyi ve kötü ahlaki bağlamda değerlendirilecek kavramlardır ve hayvanları ahlaki ölçütlere göre değerlendiremeyiz. Elbette bir aslan istediği kadar geyik öldürebilir.
“All this pain is an illusion”
Selam,
Blogu geç keşfeden ama tam aklındaki varoluşsal sorulara cevap ararken böylesine dolu bir içeriğe kavuşmanın mutluluğunu yaşayan biri olarak bu güzel yazınız için teşekkür ederim. Matrix, Dark City, Thirteenth Floor gibi filmlerden sonra yapay zeka sosu ile hazırlanmış bu her şey bir rüya temalı dizi gerçekten izlemeye değer. Kafasında “acaba gerçek miyim?” sorusu olan her şeyin aslında bir illüzyon olduğunu, simülasyonda yaşıyor olabileceğini sorgulayan bireylere güzel bir deneyim yaşatacak Westworld.
Sizden ricam, bizlere, varoluşsal kitap ve film listeleriniz gibi site,blog,facebook sayfası, youtube kanalı tarzı sorgulayan tarzda paylaşımda bulunan platformlar önerebilir misiniz?
Tekte buluşmak dileğiyle..
İlginiz için teşekkürler.
Varoluşçu kitaplar listemdeki:
https://zamaninotesi.wordpress.com/2014/10/26/varoluscu-kitaplar-listesi/
ve varoluşçu filmler listemdeki:
https://zamaninotesi.wordpress.com/2014/10/11/varoluscu-filmler-listesi/
kaynaklar haricinde mesela websitesi olarak:
http://www.derki.com/
derki yi önerebilirim.
youtube kanalı olarak da
https://www.youtube.com/user/TheSpiritScience/videos
ingilizceniz varsa bir de şu gizemli siteden çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim, labirent gibi bir sitedir ve biraz dolaşmak gerekir içinde:
http://fusionanomaly.net/TechNode.html
Merhaba, ciddi bir akıllı telefon ve sosyal medya diyetine girdiğim için uzun zamandır yazılarınızdan uzaktim. Bu arada sinema, kitap ikilemi de turladım. Netflix ve internet sayesinde yeryüzü dizlerinin çoğunu bitirdim. Merakla yeni sezonlarini ve bolumlerini beklediklerim var. Westworld bu şerlerden biri . Yazdıklarınıza ek olarak izlemediyseniz “Touch” da ilginizi çekebilir . Yine keyifle ve heyecanla yazılarınızı okumaya devam ediyorum. Sevgiler
Evet sormayın, Touch dizisi yarım kalmış bir aşk hikayesi gibidir hatıralarımda. Hep güzel dizileri iki sezonda harcıyorlar… Hakikatlere işaret eden, zamanının ötesinde bir senaryosu vardı ve blogumda bazı yazılarımın yorumlarında benim de başkalarına önerdiğim dizilerdendir. Tekrar hoşgeldiniz bu arada. Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen 🙂
keyifli bir dönemin içinden geçtiğim günlerdi, uzun süredir hazırlandığım serginin hemen ertesi… moral performansımın gayet yüksek olduğu, ilahi esinlerin bolluğu ve kucaklayıcılığını duyumsayıp, TANRI ESERDE UYUR” dediğim çok havalı bir sohbetin hemen ardından, diziyi ballandıran eski gazeteci ve hafiye bir izleyici olan dostumun evinde, salonun en kıymetli izleyici koltuğuna, ekranın tam karşısına, ilk bölümün başına oturtuldum..
ilk bölümün sonununa bile varamadım TEO
hayatımda gördüğüm en korkunç ikinci şeydi…. 99 Marmara depremi ve ertesine depremzedeler sahnesinden tanık olmuş, hayatta kalmış biri olarak verdim bu sıralamayı…
film otopsilerinizin sıralaması içinde, dizinin adıyla yeniden karşılaştığımda
okumayacağımı biliyordum… nasıl ki izlemedimse…
tabi bundan evvel okuduğum filmlerin otopsilerinden öyle lezzetli hazlar almıştım ki,
nihayet şu WEST*WORD sağlamalı/izdüşümde
WORLD’e olan bakış açınızı okumuş oldum
cesaretinizi tebrik ederim Teo…
Bunları yazmak nasıl bir cesaretse yapmak da öyle bir cesaret… O nedenle diziye önyargılı yaklaşmayın derim, cesaret isteyen bir yapım yapmışlar 🙂 Cesaret demişken… “Demiurgos ve Adem” yazımı da okuyabilirsiniz. Uğruna tehtid edildiğim bir yazıdır… 🙂
…işte bu tam da SEM’in YAŞAMAK biçimi olurdu değil mi?
meğer bir imkan bulsa…
bir de bu açıdan yad edin Samantha’yı
…………….I’m in a FİLM?
sanırım sayfanızı kendi bilinç akışımla bundan fazla meşgul etmemek için
kendi BAYT alanıma döneceğim TANRI eserde uyur TEO
keşke biraz daha film izleseniz, filme DEĞİL de; gözünüzün PERDESİNE bakmak
teo+iris’i olmak gibi 🙂
tıpkı SIFIR ile BİRİM olmak ne ise
çok güzel şey…
[…] neredeyse tüm sezonlarının analizini yaptığım “Westworld” adlı dizinin ilk sezonunda şöyle bir sahne vardır: Malum bu dizide insandan neredeyse ayırt […]
[…] hissedilen bir istek. Keza o nedenle bir sürü robotlu ve bilinç aktarımlı dizi yapılıyor (WestWorld, Periferal vb…) Çünkü bilinçleri, düşünceleri kendi bedenlerinden hızlı ve beden onları […]